Barbaros - "Barbaros"

“ALTINCI HİSSİM BENİ YANILTMADI”YSA…


Her ne kadar Erol Büyükburç gibi genellemeler üstü bir örnek dursa da önümüzde, şöyle bir genelleme pekala yapılabilir ki; bizim doksanlı yıllara dek popüler müzikte erkek şarkıcı algımız Erol Evgin ekolüydü. Yani beyefendi, kibar, ama romantik ve dahi duygusal, tercihen evli, mutlu ve hatta çocuklu.



“Erol Evgin ekolü”, yeri geldiğinde sahne ışıklarının altında pırıltılı gömlekler, vatkalı ceketler giyse, arkasına afili dansçılar alsa, hatta kimi zaman kendisi de danslara eşlik etse de, şarkı söyleme stili kadar hal ve tavırlarıyla da erkeksi duruşunu her daim koruyan erkek şarkıcı demekti. Fazlası zaten yakışmaz, yakıştırılmazdı.

Ne var ki doksanlı yılların yeni türedi popçuları bu algıyı tamamen değiştirecek ve Hakan Peker’inden Tarkan’ına, Rober Hatemo’sundan Harun Kolçak’ına dek en yeteneklisinden en yeteneksizine, neredeyse bütün erkek popçular her anlamda o alışageldiğimiz beyefendi erkek duruşunu yerle bir edeceklerdi.


Özellikle Tarkan ve sonrasında ona benzeme kaygısında onlarca irili ufaklı popçu, gerek görünüşleri, gerek dansları, gerekse şarkı söyleme stilleriyle bir anda popüler kültürde başka bir imlânın temsilcisi oldular. Ve öyle bir an geldi ki, ortalık hem cinsellik satıp hem cinsiyetsiz görünen “androjen” erkek şarkıcılardan ve/veya bir türlü ergenlikteki cinsel taşkınlığını üzerinden atamamış çocuk adamlardan geçilmez oldu.   


Görselliğin altın çağında, erkek olmanın albeni eksikliği ancak böyle kapatılabilirdi belki; bu bir zorunluluktu artık. Peki ya şarkı söyleme stilleri? O bir türlü büyümek bilmeyen ergen tınıları, alabildiğine “vibrato”, kırılan, bükülen, eğilen, titredikçe titreyen, cilvelenen, işvelenen sesler?

İşte tam da bu dönemde Ferhat Göçer diye birinin çıkıp da baş köşeye kurulması tesadüf değildir. Düşünsenize, adam tişört bile giymedi; hep kumaş pantolonlar, takım elbiseler, kravatlar, ceketler… Kliplerinde hep başkaları aşık oldu, ayrıldı, dolaştı, gezindi, o hep sağdan soldan profil vererek şarkısını söyledi. Çok bilinçli ve kasıtlı bir şekilde, iki binlerde Erol Evgin ekolüne hasret kalmış orta yaş ve üstü dinleyici kitlesini tam doğru yerden yakaladı ve üzerine koca bir kariyer inşa etti.


Sonrasında bu işin tuttuğu fark edilince kırk yılın transparan gömlekli Fatik Ürek’i bile takım elbise giyer oldu. Önce Ceceli, ardından Cihan Okan, üstelik de Ferhat Göçer’le aynı firmanın kanatları altında, aynı pazarlama taktiğiyle piyasaya sürüldü. Saygılı, beyefendi, usturuplu, durmuş, oturmuş, ceketli, gömlekli erkek şarkıcı profili. Ya da kısaca; “Erol Evgin ekolü”.


Bu yazının asıl konusu, tam da bu tasvir ettiğim ortamda, piyasanın tam orta yerine, sessiz, sakin, gürültüsüz patırtısız giren ve girdiği gibi de bunları düşünmeme ve yazmama sebep olan kişidir aslında ve adı da Barbaros’tur. Gerçi (popüler müzik zamanına göre) albümü çıkalı epeyce çok oldu ama hala yeterince gündem teşkil etmemiş olması nedeniyle, çekilen üçüncü klibi de vesile ederek, yazmak istedim aklımdan geçenleri. Çünkü Barbaros, şu korkunç kalabalıkta bile es geçilmemesi gereken bir isim.


Aslında albüm yayınlanmadan bir süre önce dijitalde satışa sunulan tek bir şarkısı bile çok şey vaat etmiş, albüm hakkındaki beklentimi bir hayli yükseltmişti. Uzun zamandır duymadığım kadar iyi bir erkek ses duyuyordum, üstelik şarkısı da şahaneydi. Nitekim peşi sıra gelen albüm de beni yanıltmadı.

Türkiye’de müziğin bir sektöre dönüşmesi ve Unkapanı mantığından kurtulmasına vesile olan birkaç müzik firması var ki, bunca sarsıntıya rağmen hala ayakta kalabilenler de zaten o firmalar. Sony Müzik bunlardan biri. Bu uluslararası devin Türkiye ayağı başından beri çok özenli ve dikkatli çalışıyor ve yerli albümlerde Sony etiketli hemen hiçbir albüm dinleyici yanıltmıyor.

Sony ve benzeri büyük firmaların son dönemde popüler müziğe yeni isimler lanse etme riskini daha az göze alır hale gelmiş olması, bu çöküş döneminde elbette anlaşılabilir bir ticari tavır. Albümlerin kimseye kazanç getirmediği bu zamanda, büyük müzik firmalarının bazıları internet meşhurlarını “yeni isim” kategorisinden lanse etmeye başladı. Şu ana dek bu altı boş meşhurlardan (“pop-star”lar da dahil) dikiş tutturabilen yok denecek kadar az.

Bazı firmalar ise prodüksiyon masraflarını cebinden karşılamış ve “master” (bitmiş) bandını eline alıp firma aramaya çıkmış yeni isimleri, eğer portföyünde şık duracağını düşünürse pazarlıyor; yani albümün dağıtımını ve belki (anlaşma şartlarına göre) tanıtımını yapıyor. Bu yöntemde satış kaygısı da güdülmüyor zira bu tip projelerde firmanın masrafı göz ardı edilebilecek kadar az.

Sözün özü, artık çok ama çok az isim gerçek anlamda destek bulabiliyor albüm yapabilmek için. Ve emin olunuz ki, Sony Müzik gibi bir firma Barbaros’un arkasında duruyorsa, bu hiç de hafife alınacak bir şey değil.
Bunca girizgahtan sonra, artık albümü dinlemeye başlayabiliriz. Hadi dinleyelim…


Albümün açılışında yer alan ve söz ve müziği Şehrazat imzası taşıyan “Altıncı His”, albüm piyasaya çıkmadan çok önce piyasaya sürülen ilk Barbaros şarkısıydı. Doksanların başından beri Şehrazat şarkılarının Türk popunda önemli bir yer tuttuğu tartışılmaz bir gerçek. Doğru armonilerle, sağlam kurgulanmış, hem popüler hem klasik olabilmiş sayısız şarkıda imzası olan Şehrazat’ın besteleri, seslendiren şarkıcının üzerine, ölçülerine göre dikilmiş bir elbise gibi oturuyor. Bu bile tek başına bir maharet ama hepsi bu değil. En profesyonelinden en yeni yetmesine kim söylerse söylesin, şarkıdaki Şehrazat kokusu da hemen hissediliyor.



İşte “Altıncı His” tam da böyle bir şarkı. Kartonet bilgilerine bakmadan da bu şarkının Şehrazat’a ait olduğunu anlamak mümkün. Hem armonik yapı, hem şarkı sözleri, hem de şarkıcının yorumu, kelime ve harflere vurguları, şarkının Şehrazat elinden çıktığını ilk dinleyişte hissettiriyor.

Bununla beraber daha en başında, albüm süresince çok iyi bir ses, kusursuz bir şarkı söyleme tekniği ve etkileyici bir yorum dinleyeceğimizin de habercisi oluyor bu şarkı.


Kürt müziğinin dünya çapında popüler isimlerinden Ciwan Haco’nun bir şarkısı, Zeynep Talu’nun yazdığı Türkçe sözlerle “Benden Olsun” adını almış ve albümün en güzel şarkılarından biri olmuş. Albümün süpervizörlüğünü de yapan ve Barbaros’un yolunu çoktan bulmuş bir şarkıcı yetkinliğinde bir ilk albümle dinleyici karşına çıkmasında büyük pay sahibi olan Zeynep Talu’nun bu albüm için yazdığı şarkı sözleri, hem teknik hem de duygu olarak ne denli usta bir şarkı sözü yazarı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bu yazının yazılmasına vesile olan üçüncü klip şarkısı “Karar Verdim”, albümde de üçüncü sırada yer alıyor. Bu da söz ve müziği Şehrazat’a ait bir şarkı. 



Aslında süpervizör Zeynep Talu’nun bu albüm için Şehrazat’a gidiş nedeni annesinin (Zeynep Talu’nun) bestelenmemiş bir şarkı sözünü bestelemesini istemekmiş. Zeynep Talu, piyasada bu konuda itibar edebileceği birkaç besteciden biri olarak gördüğü Şehrazat’ın kapısını çaldığında öyle bir sinerji oluşmuş ki, Şehrazat yeni bir isme emanet ederken belki de biraz düşüneceği şarkılarından üç tanesini birden Barbaros’un albümü için gözünü kırpmadan vermiş. Çok da iyi yapmış çünkü her üçü de Barbaros’un sesinde değerini ziyadesiyle bulmuş şarkılar.

Albüme hareketli şarkı kontenjanından giren “Olur Ya”, aynı zamanda ikinci klip şarkısı olarak albümün piyasaya çıktığı günlerde radyo ve televizyonlara servis edildi. Barbaros’un daha batılı, hatta biraz frankofon; şansonlar, aryalar, napolitenler söyleyen şarkıcı görüntüsüne karşın bu Arap kökenli şarkı fıkır fıkır ritmi ve melodisiyle albümün hararetini yükseltiyor.



Bana kalsa bu şarkıyı Levent Yüksel’e daha çok yakıştırır, ama illa da Barbaros’a söyleteceksem, en azından klip şarkısı yapmayı düşünmezdim. Barbaros’un imajı kadar, albümün bütünüyle de ters düşen “Olur Ya”nın tek avantajı piyasa teamülü oluşu ve muhtemelen de bu sebeple ön plana çıkarıldı.

“Bu da Böyle Bir Hikaye”, albümün tartışmasız en etkileyici şarkısı. Yine Şehrazat tarafından, geniş bir ses aralığında yazılmış bu senfonik şarkıda Barbaros ne kadar iyi bir şarkıcı olduğunu her şekilde ispat ediyor. Özellikle de bir şarkıcının turnusol kağıdı olan pes seslerdeki kusursuz tekniği her türlü övgünün üzerinde.


“Bu da Böyle Bir Hikaye”nin ardından gelen “Değiştim” ise sözünü ettiğim Çiğdem Talu-Şehrazat şarkısı. Çok sürpriz bir şarkı bu. Çiğdem Talu’nun genelde beste üzerine söz yazdığı biliniyordu çünkü ve bestelenmemiş şarkı sözleri olduğu bugüne dek hiç bahis konusu edilmemişti. Belli ki Zeynep Talu, bu albüme bütün birikimi ve becerisini dökmekle kalmamış, elinin altındaki gizli hazineden çok kıymetli bir parçayı da bu albüm için gün ışığına çıkarmış.

Şehrazat ise “Değiştim”i alışageldiğimiz şarkılarından farklı olarak, caz formunda bestelemiş. Volga Tamöz’ün cazın altını çizen düzenlemesiyle de şarkı, albümün kolay eskimeyecek şarkılarından biri olmuş.


Türkiye’de ilk kez 1971 yılında Gönül Yazar tarafından Türkçe sözlerle plak yapılan Patricia Carli şarkısı “Pardonne Moi”, bu albümde hem orijinal Fransızca versiyonuyla, hem de Fikret Şeneş tarafından yazılmış Türkçe sözlü versiyonuyla yer alıyor. Şarkı albümün akışına o kadar uymuş ki eski stil vals ritmine rağmen, asla bir “cover”ın eski-yeni kararsızlığını hissetmiyorsunuz dinlerken. Çok doğru bir seçim.

Sözlerini Zeynep Talu ve Onur Mete’nin yazdığı, bestesine ise Onur Mete’nin tek başına imza attığı “Olmadı Böyle” bence albümün en zayıf şarkısı.


Hem sözleri, hem de melodisiyle yeni bir şey söylemeyen, heyecan vermeyen “Olmadı Böyle”nin ardından da “Benden Olsun”un Suat Ateşdağlı’nın elinden çıkan “remix” versiyonu konulmuş albüme. Bu albüm her ne kadar “remix” desteği isteyen albümlerden olmasa da, bu etkili şarkıya ikinci bir şans verilmesi de gayet mantıklı.

Albümün son şarkısı ise “Pardonne Moi”nın Fransızca versiyonu. Bu versiyonda Barbaros Fransızca telaffuzunun başarısıyla da dikkat çekiyor (Fransızca bilmiyorum, bilenlerin yalancısıyım).

Fikrim odur ki, tıpkı Levent Yüksel ve Emre Aydın’ın ilk albümleri gibi “dakika 1 gol 1” albümlerden biri olarak müzik tarihine geçecek bir çalışma bu. Benim gibi düşünen çok kişi olduğunu da biliyorum. Ancak bilirsiniz ki bu çok büyük ama bir o kadar da tuzaklı bir başarıdır. Başarının hakkını teslim eden herkesin kafasında şu soru kendiliğinden beliriverir; “Bakalım bundan sonra ne yapacak?”


Çok acayip bir gelişme olmazsa, Barbaros ikinci albümde de Zeynep Talu ile çalışmaya devam edecek. Hatta şarkıların büyük kısmı da hazır. Zira ilk etapta “double” olması planlanan ilk albüm için kaydedilen şarkıların bir kısmı, sonradan verilen bir kararla kullanılmadı; albüm ikiye bölündü. Bu şarkıların arasında özellikle bir tanesinin çok sürprizli olduğu da kulağıma çalınanlar arasında. Bu bilgilerin ışığında, Barbaros’un iyi bir ilk albümden sonra yaşanan ikinci albüm sıkıntısını hasarsız atlatacağı öngörülebilir.

Bu albüm Barbaros gibi uzun yıllardır duymadığımız kadar iyi bir sesi ve şarkıcıyı göz önüne çıkarmasının yanı sıra, Fikret Şeneş, Çiğdem Talu, Şehrazat ve Zeynep Talu gibi dört önemli kadın şarkı yazarını, Aykut Gürel, Volga Tamöz ve Mustafa Ceceli gibi üç önemli aranjörü bir araya getirmiş olmasıyla da popüler müzik tarihine geçecek bir albüm.


Barbaros’un şarkıları ve sesiyle yarattığı “aura”yı hem yansıtması, hem de vurgulaması açısından gayet yerinde, son derece şık ve bir o kadar da sade Zeynel Abidin Ağgül resimleri ve Özgür Turguner’in kapak tasarımına da değinmeden geçmemek lazım.

Aslında daha yazacak çok şey var. Barbaros’un bir başarı öyküsü gibi de okunabilecek hayat hikayesini anlatmayı, Seden Gürel’den Murat Yeter’e, Yonca Kocadağ’dan Erdem Sökmen’e dek çok şahane ve kalabalık ekip künyesinin kartonette CD altına saklanmasının sebebini sormayı, Zeynep Talu adının ilk kez bir albümde vokalist olarak da yazılmış olması gibi gözden kaçırılmış bir ayrıntıyı köpürterek ortaya çıkarmayı filan da istiyordum ama yazı sınırını çoktan aştı.

Yazının son cümlesini illa ki albümden bir şarkı sözüne bağlama gayretkeşliğiyle, “altıncı hissim beni yanıltmadı”ysa bu albüm tamamdır diyorum. Dinleyin, siz de deyin!

NİSAN 2011

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder