Deniz Seki - "Sözyaşlarım"

“AÇ SAYFAYI BEYAZ”



Müzik dünyasında bazı isimler, bazı profesyonel kişilerin ya da ekiplerin profesyonel projeleri olarak büyütülür ve servis edilirler. Bazı isimler ağır ağır, desteksiz çıkar merdivenleri; ama o kadar ağır çıkmışlardır ki, istedikleri yükseğe ulaştıklarında bütün enerjileri tükenmiş olur. Bazısıysa kendine beğendiği bir yerde kalır, daha yükseğini hayal bile etmez, oradan ses verir; ne iner ne çıkar, öylece kalır.



Deniz Seki bunların hiç biri. Deniz Seki aslında sadece kendi kendinin projesi. Bazen hırsla, bazen çok çalışarak, bazen yaptığı işi ederinden birkaç numara büyük paketlerle sunarak, bazen de dişiyle tırnağıyla kazıyarak, tuttuğunu kopararak, şöyle ya da böyle, her an birisinin sizi arkadan itip düşürebileceği bir sırat köprüsünde eni konu yol aldı.  Üstelik aynı zamanlarda yola çıktıklarının bir çoğundan daha fazla kilometre kat edip, arayı bir hayli açtığı inkar edilemez bir gerçek. Yıllardır Deniz Seki’nin şarkılarını sevmeme hakkımı saklı tutarken, bu başarısını da her zaman teslim ettim, hala da ediyorum.

Seki’nin 1997 çıkışlı ilk albümünde birlikte çalıştığı ya da şarkı aldığı isimlere açıkça öykünen, yolunu henüz bulamamış şarkıcılığı, zaman içerisinde karakteristiği olan bir tarza dönüştü. Bu, şarkının her kelimesiyle oyun oynayan, sınırsız vibrasyon tekniğinin şimdilerde müptelası çok. Bense en çok bu yüzden bir Deniz Seki şarkısına bağlanmakta zorlanıyorum. Şarkıların nasıl söylendiğinden çok, nasıl yorumlandığına kafayı takmış ben gibiler için bile bu kadar “yorumkar” bir teknik fazla dramatik.



Elbette bu bir tavırdır, zamanla edinilmiş bir karakteristiktir ve sevip sevmemek, bağlanıp bağlanmamak dinleyene kalmıştır. Kaldı ki Deniz Seki hiçbir zaman “Ben çok şahane yorumcuyum,” gibi de bir laf etmemiştir. Oysa yazdığı şarkılar söz konusu olduğunda bu kadar iyimser olabilmek mümkün değil. Çünkü Deniz Seki şarkılarında ciddi bir dil problemi var başından beri ve o ısrarla duygularını, yaşadıklarını şarkılarıyla anlattığını söyleyip duruyor. Yani ortada bir iddia var.

Gelin görün ki şarkıların bulandığı üstü tamamen kapalı metaforlar, serbest bilinç akışı tekniği ve belli ki çok özenilmiş, şairane ama birbirine bir türlü bağlanmayan cümleler silsilesi anlaşılabilir olmaktan çok uzak. Bir şey anlatıyor, epeyce de derdi var belli ki ama derdinin ne olduğunu bir tek kendisi biliyor ve sanki bizim bilmemizi aslında o kadar da istemiyor gibi. Yeri geldikçe bundan bahsetmek üzere, şimdi albümü dinlemeye başlıyorum.


Albümün açılışında yer alan ve söz ve müziği Deniz Seki’ye ait olan “Suya Hapsettim”, aynı zamanda albümün çıkış şarkısı olarak servis edildi. Çıkış şarkısı olabilecek güçte değilse  bile, albümün açılışı için doğru bir şarkı olmuş; zira bir çok kişi, özellikle de hayranları, bunca olan bitenden sonra Deniz Seki’nin ilk cümleleri ne olacak diye merakla bekliyordu ve bu şarkıda da aranıp da bulunamayan, adresi, yolu kaybedilmiş, çünkü aslında suya hapsedilmiş (belki bir şekilde unutulmak zorunda kalınmış) bir sevgiliden bahsediliyor. Yani beklenen sorunun cevabı en baştan veriliyor.

İkinci şarkı, bir Ferdi Özbeğen “cover”ı; “Herkes Kendi Yolunda”. Şarkıcıların “cover “ tercihlerinde genellikle iki seçenek oluyor; ya eskiden bildikleri, sevdikleri ve hep söylemek istedikleri bir şarkıyı “cover”lıyorlar ki bu gayet anlaşılabilir bir şey, ya da çok bildik, çok tanıdık, hatta daha önce “cover”lanmış bir şarkıyı “cover”layarak işi şansa bırakmıyorlar ki Deniz Seki de aynen öyle yapmış. Bu şarkı 2008 yılında piyasaya çıkan “Bir Başkadır Ayten Alpman” albümünde de “cover”lanmıştı.

Ancak şarkı Deniz Seki’ye o kadar yakışmış ve öyle güzel düzenlenip söylenmiş ki, sanki onun için yazılmış gibi duruyor. (Şarkının söz ve müziği kartonette yazıldığı gibi Deniz Seki’ye ait değil elbette; sözler Ülkü Aker, beste ise Parios.) Bu yüzden yüzde yüz doğru bir seçim olduğu söylenebilir.



Üçüncü sırada yer alan “Aşk Müzikali”, gerek derli toplu sözleri, gerekse melodik yapısıyla albümün dikkate değer şarkılarından biri olmuş. Şarkı, gerçek bir müzikal şarkısı gibi kurgulanmış ve düzenlenmiş; bundandır ki biraz eski duruyor ama tam da bu yüzden, kulağa çok tanıdık ve çok sıcak geliyor.

Aynı durum, hemen ardından gelen “Hayallerim Hayal Oldu” için de geçerli. Orhan Gencebay’dan Ümit Besen’e uzanan bir çizgide, hem çok ağır, hem çok hafif, şahane bir pop-arabesk şarkı bu. Deniz Seki’nin bir önceki albümünde yer alan “Aptal”la yan yana konulabilir ve o şarkının gösterdiği ivme ile bu şarkının muhtemelen göstereceği ivme göz önüne alındığında, rahatlıkla bu tarzın Seki’nin sesine ve stiline en yakışanı olduğu da iddia edilebilir.

Tabi “Tesellisi yok bu aşkın, çaresizim biliyorum,” dedikten sonra, “Ağlamadan çalamaz hiçbir saz” çıkarımını araya sıkıştıran, sonra yine konuya dönüp “Seni hala seviyorum,” diyen kadının kafa karışıklığına takılmamak kaydıyla. Yoksa adam sormaz mı; “Beni hala seviyorsun anladık da, bu saz nereden çıktı şimdi ve beni hala sevmenle ilgisi nedir,” diye?

Albümün beşinci sırasındaki şarkı “Soyadımı Sen Yaz” adını taşıyor. 90’ların bir yerinde Türkiye’de çok popüler olup, Türk popuna da ilham veren Cezayir asıllı Fransız şarkıcı Rachid Taha’nın “Ya Rayah” adlı şarkısının etrafında şöyle bir dolanan düzenlemesi ve bildik Deniz Seki melodileriyle “easy listening” bir şarkı bu.

Sözlerse sorunlu. Önce “Bugünlerde size çok ihtiyacım var,” diyerek dostlarına sesleniyor ve çoğul konuşuyor, sonra bir üçüncü tekil şahsa (muhtemelen Tanrı’ya) “Kurtar beni, affet n’olur beni affet,” diye yakarıyor, derken “Ben adımı söyledim, soyadımı sen yaz,” cümlesini sarf ederek özneyi büsbütün muamma kılıyor.



Bu şarkının ardından gelen “Uyan”, Latin/İspanyol tarzında düzenlenmiş, özellikle de ara nağmesinde yer alan flamenko vokaliyle akılda kalıcı bir şarkı. Flamenko vokali Deniz Seki’nin yakında albüm çıkaracak olan kardeşi Serkan Seki yapmış. Şarkının orijinali, iki kez Latin Grammy ödülünü kazanmış İspanyol şarkıcı Rosario Flores’in (kartonette Rosairo yazılmış) 2002 çıkışlı “Muchas Fowers” albümünde yer alan “Dejame Ver” adlı şarkı. Türkçe sözleri Deniz Seki yazmış, orijinalinden çok daha etkili düzenleme ise Sadun Ersönmez imzası taşıyor.

Şarkının sözleri maalesef yine anlaşılmazlıklarla dolu. “Sefa ruhun, senin bu doğrun, kaybetme git, haddini aştın,” sıralaması başlı başına bir muamma mesela. Yani “Sen zevk ve sefadasın, bunun  doğru olduğunu sanıyorsun, aynen böyle devam et ama haddi aştın, o yüzden de git,” mi diyor? Böyle mi anlamalıyız? Peki bu boşlukları kim dolduracak? Ve de, “ruhun sefa olması” diye bir tabir var mı? Bir başka cümle; “Lütfen haber ver, daha beteri var ölümden.” Neyi haber verecek? Kim? Uyanması istenilen kişi mi? Nasıl yani?..

Bütün bu sorulara cevap ararken şarkı kayıp gidiyor ve geriye sadece “Ben yaşadım, yazdım, söyledim,” diyen kendinden çok emin, meydan okuyan kadının kararlı tonu kalıyor.


Albümün yedinci şarkısı bir Onur Baştürk bestesi. Köşe yazarı Baştürk (bugünlerde bir de kitap yayımladı), daha önce kendi seslendirdiği bir şarkıyla karma bir albümde yer alarak müzikle de ilgilendiğini duyurmuştu zaten. Bu şarkısını Deniz Seki’ye verdiği, hatta bizzat onun için yazdığı da biliniyordu. Nitekim “Ey deniz, dalgalı deniz” sözlerinden de anlaşıldığı üzere Seki’nin hikayesini temel alan bir iç hesaplaşma şarkısı bu.

Bu şarkının özellikle nakarat bölümünün tribünlere oynayan söz ve melodisi nedeniyle ön plana çıkacağını, otuzlu yaşlarında melankolik ve illa ki yalnız kadın profilini can evinden vuracağını ve onların jargonunda malum film nedeniyle “ıssız adam”lığından dem vurulanların, bundan böyle “soysuz şövalye”liğe terfi edeceğini görür gibiyim. Seki’nin bilerek ya da bilmeyerek edindiği hedef kitlesi için bu şarkı biçilmiş kaftan.

Sıradaki şarkı “Kork Benden Bundan Sonra” adını taşıyor ve “Mevzu şikayet konusuysa” diye başlıyor. “Mevzu” ne demek, “konu” ne demek ona boşuna takılmayın zira bu şarkının her cümlesi başka bir yere gidiyor. Sanırım kocasından bıkmış bir kadının boşanma davası esnasında geçiyor “mevzuun konusu”. Zira Seki bir yandan, birazdan muhtemelen “ex kocası” olacak adama kocalık dersi veriyor (“Sayarım söverim, bir güzel döverim demekle inan ki koca olunmaz”), bir yandan da hakime dert yanıyor (“Uyandım ben uykumdan hakim bey”). En çok da kocasının onun dövme yaptırmasına izin vermemesine takılmış gibi.

Muğlak şarkı sözleri konusunda zirve yapan bu esere imza atan Deniz Seki’nin “bir güzel gönlüne sağlık” demekten başka bir şey gelmiyor elden. Murat Yeter’in çok “trendy” düzenlemesi ile Deniz Seki’nin tam da lazım geldiği üzere alabildiğine teatral yorumu ise şarkının artıları.


Dokuzuncu sırada “Bugünlerde” adlı şarkı yer alıyor. Klarnetli kemanlı buzukili düzenlemesiyle Yunan şarkılarını, hadi isim de vereyim; Angela Dimitriou’nun “Magapai”ını anımsatıyor “Bugünlerde”.

Albümün son şarkısını kalbine hitaben yazmış Deniz Seki. Bir itiraf, bir iç döküş olsun istemiş belli ki. Ne çare yine cümlelerin, kelimelerin arasında derin boşluklar kalmış. “Yeminlere mahcup” olmak çok makul, çok da hoş ama “siteme epey borçlu” olmak nasıl bir şeydir? “Ne sen beni duydun,” diye başlayan bir cümle var ama ikinci “ne” cümlenin devamında yok; “ne…ne…” kalıbı kırılmış yani. “Çünkü o an derin uykun” ise zaman kargaşası yaşıyor. Di’li geçmişte geçen konu, bir anda şimdiki zamana dönüyor, üstelik “o an” zaman zarfıyla.

Mesela şöyle olsa; “Sen beni duymadın, çünkü derindi uykun” dese, hiçbir ifade bozukluğu kalmayacak, üstelik söz cümleleri müzik cümlelerini gayet rahat karşılayacak. Ama nedense bu muğlaklık tercih ediliyor.

Albümde iki şarkının da farklı versiyonu yer alıyor; “Soyadımı Sen Yaz” ve “Aşk Müzikali”. Belli ki Deniz Seki güvendiği iki şarkısının şansını biraz daha artırmak istemiş, e buna da kimsenin bir itirazı olamaz.

Deniz Seki’nin albüm kapakları her zaman çok özenli ve göz alıcı olmuştur. Bu da öyle. Sertab Erener ve Nükhet Duru’dan sonra albüm kapağında siyah gül kullanan üçünü kişi Deniz Seki; yani ilk değil. Bununla birlikte Nihat Odabaşı imzalı resimler kusursuz güzellikte, grafik tasarım da ona keza.

Biliyorum ki bu yazıyı okuyan fanatik Deniz Sekicilerin ve hatta bizzat Deniz Seki’nin kendisinin de epeyce kırılması, kızması, ola ki köpürmesi kuvvetle muhtemel. Çünkü Seki çok ama çok inanıyor yaptıklarının kusursuzluğuna. Çünkü çevresinde ona bunun aksini söyleyen hiç kimse yok. Çünkü ikonlaştırma mekanizmamız nicedir şirazesinden çıktı.

Sorgusuz sualsiz, şartsız koşulsuz ikona dönüştürülen, her söylediği, her yaptığı hudutsuz övgülere boğulan nice kişi, kendini haliyle bir ikon, hatta bir peygamber gibi görmeye başlayıp kendi manifestosunu yazmaya soyunuyor bir süre sonra. Karşılıklı bir aldanış, bir sanrı hüküm sürüyor. Ve bu hayali kıracak en ufak bir söze bile tahammül kalmıyor sonunda ki şarkıcı ola ki müsamaha gösterecek bile olsa, buna eli maşalı “fan”ları izin vermiyor.

Oysa ki başta da söylediğim gibi, Deniz Seki kendini yoktan var etmiş ve bunu her şeye rağmen yapabilmiş bir isim. Ve şarkılarıyla bir şeyler anlatma iddiasında. Belli ki şarkı yazabildiği için de kendini bir çok meslektaşından ayrı bir yerde görüyor. Bunu başarabilecek yetenek, güç ve hırsı da var, bu da çok açık.  O halde yazdıklarına ve söylediklerine biraz daha fazla özen göstermekten imtina etmeyecektir eminim. En azından bundan sonra. Kaldı ki, Deniz Seki’nin tabiriyle “sayfayı açmak beyaz” her zaman mümkündür.

ŞUBAT 2011

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder