Işın Karaca - "Arabesque II - Geçmiş Bize Yakışıyor"

“PEKİ SİZE YAKIŞIYOR MU?”


Işın Karaca, bir dönemin popüler arabesk şarkılarını yeniden seslendirdiği konsept projesinin ikinci albümüyle tekrar karşımızda.




Buna hazırdık aslında. Kendisi ikinci bir albüm daha yapacağını deklare etmeden çok önce, birinci albümün getirdiği rüzgârla, Twitter’dan çat ordayım çat buradayım diye “extra” haberlerini verdikçe, bu işin tek albümle noktalanmayacağını tahmin eder olmuştuk. Nitekim arabesk geçmişimiz de az derya deniz değildi. Daha ne şarkılar vardı arşivde ne şarkılar… “Arabesque” serisi, azmedilirse Muazzez Ersoy’un nostalji serisine bile rahmet okutabilirdi.


Camianın jargonuna yabancı olanlar için hatırlatayım; “extra” tabiri, düzenli yapılan gazino, gece kulübü programlarından ya da konserlerden farklı olarak, bir defalığına (genellikle şehir dışına) gidilen organizasyonlara verilen isimdir. Bayi toplantısı olur, düğün olur, özel yemekler, davetler olur, artık her neyse…

“Extra”ların raconu ayrıdır. Herkes “extra” şarkıcısı olamaz. Mesela Bülent Ortaçgil her konserinde Açık Hava’yı doldurabilir ama “extra”ya çağırılmaz. Ya da tam tersi, Nükhet Duru ülkenin en çok “extra” iş yapan şarkıcılarındandır ama Açık Hava’yı tek başına doldurması bugünün şartlarında pek mümkün değildir. “Extra”lara çağırılmak için öncelikle “eğlendirici” olmanız beklenir. Repertuarınız kendi şarkılarınızla sınırlı kalmamalıdır. Seyirciyi kavrayacak ve gece boyu avucunuzda tutacak, ertesi gün “aman ne eğlendik ne eğlendik,” dedirtecek gücünüz olması gerekir.


Buna mukabil “extra”lar şarkıcılar için para kazanmanın en garanti yollarından biridir. Bir kere “extra” tarifeleri çok yüksektir, ikincisi gidiş geliş, konaklama ve benzeri masrafların hepsi organizasyon tarafından karşılanır ve siz birkaç saat sahnede kalır, paranızı alır, gidersiniz.

Işın Karaca albümlerinde çok popüler “hit”ler söylememiş olsa da, yıllardır “extra”ya sık çağrılan şarkıcılardan biri idi. Ancak “Arabesque” albümü, bu durumu ikiye katladı ve Karaca’yı geçen senenin en çok iş yapan isimlerinden biri haline getirdi. Albüm de, kim ne derse desin, bu zamanın şartlarına göre gayet iyi bir satış başarısı elde etti. E bu şartlar altında bir ikincisinin yapılmasından daha doğru bir strateji olamazdı.


Şunu da kabul etmeliyiz ki bunca suyu çıkarılmış “cover” furyasında, tamamen arabesk şarkılardan yola çıkmış bir iş yapmak belki süper bir buluş değil ama akıllıca bir taktikti. Nitekim işe yaramadığını da kimse söyleyemez. Şevval Sam’ın aynı mantıkla, hemen hemen aynı dönemde kotarılmış “Has Arabesk” albümünün iki seksen yattığı da göz önünde bulundurulursa, Işın Karaca’nın başarısının hakkını teslim etmek gerekir.

Tüm bu sayıp döktüklerime rağmen tıpkı ilk albüm gibi, bu ikinci albüme de itiraz var. Neden mi?..

Bir kere zamanında “yoz müzik”, “minibüs müziği” gibi kerameti kendinden menkul sıfatlarla adlandırılmasına, üçüncü sınıf bir müzik türü olarak tanımlanmasına rağmen, o günlerin teknik imkanlarıyla kaydedilmiş arabesk müzik albümlerinin büyük çoğunluğunda inanılması güç bir altyapı zenginliği, şahane düzenlemeler, kusursuz (vokal değil belki ama) enstrüman icraları vardır. Biraz müzikten anlayan birinin, önyargısız bir gözle/kulakla dinlediğinde şaşırıp kalması, hayran olması işten bile değildir.


Şahsen ben, aradan geçen yirmi-otuz yıla rağmen, o düzenlemelerin, o icraların üzerine çıkamayacak, bırakın üzerine çıkmayı, yanına yaklaşamayacaksam, böyle bir albüm yapmamayı tercih edebilirdim. Zira o zaman bu işi müzikal bir kaygıyla değil, tamamen ticari bir zihniyetle yaptığım alenen ortaya çıkardı.

İkincisi, Müslüm Gürses’ten Orhan Gencebay’a, Bergen’den Mine Koşan’a, dönemin arabesk yıldızlarının o şarkıları nasıl söylediklerini, her sözü, her cümleyi, her notayı kalbe nasıl işlediklerini, kazıdıklarını iyi etüt ederdim. Arabesk bir isyan, bir haykırıştır evet ama o haykırış bu haykırış değildir belki de. Dedim ya, iyi etüt etmek lazım. 


Hayır; arabeski tabulaştırmak değil niyetim. Arabesk şarkıları batılı gırtlakla söylemeyi enteresan bulmuyor da değilim; ama bunun en şahanesini Zerrin Özer’den dinlemişim seneler evvel zaten. Bu duyduklarımın beni tatmin etmiyor, hatta bir parça da rahatsız ediyor olması doğal değil mi şimdi?

Daha açık ve net söylemek gerekirse, Işın Karaca’nın Allah vergisi gümbür gümbür sesini ilk albümündeki kadar kontrollü kullandığı başka bir albümünü dinlemedim. Son albümlerinde, özellikle de bu iki arabesk albümünde dozu gittikçe artan öfkeli, hiddetli ve de şiddetli şarkı söyleme stilini ise (bir çok başka neden bir yana) şarkıların ruhuna tamamen aykırı bulduğum için ne yapsam sevemiyorum. Benim gibi sevemeyenlerin ortak nedeninin bu olduğunu da duyuyor, okuyor ve biliyorum. Işın Karaca’ya bir tek cümle söyleyemem gerekse, “Sesinin gücünü biliyoruz, lütfen artık ispat etmekten vazgeç, çünkü biz çok yorulduk” der ve susardım. 


Geriye kalansa her şeye rağmen bu canım şarkıların hatırı. O da az değil. Eğer bu şarkıların orijinalleri elinizin altında yoksa ya da zamanında aldığınız kasetlerde kaldıysa, bugünün teknolojisiyle derlenip toparlanmış, Batıya sentezlenmiş ve bir CD’ye doldurulmuş haliyle dinlemek hoşunuza gidecekse, e Işın Karaca’nın tekniğinde ben gibileri rahatsız eden şeyler sizi rahatsız da etmiyorsa ne ala. Alın dinleyin, hiç de fena bulmayacaksınız.

TEMMUZ 2011

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder