Nasıl TV Programı Yaptık? 2


Görüntüler akıyordu. Kiminden yok edilmesi mümkün olmayan derin çizgiler, lekeler oluşmuş, kimi bulanıklaşmış, kimi rengini kaybetmişti. Bazılarının sesi çıkmıyor, bazılarının görüntü ve ses senkronları tutmuyordu. Zamanı hapsetsin diye icat ettiklerimiz bile, zamana yeniliyordu bir süre sonra. Dijital bantlara aktardığımız her görüntüyü  sadece bir program için ekrana değil, geleceğe de aktardığımızı düşünüyor (dijitale dönüştürülmüş her şeyin sonsuza dek yok olmayacağını varsayıyorduk en azından şimdilik), gururlanıyorduk kendi kendimize. Elhan, D. ve ben... 
Bulduğumuz ve aktardığımız görüntü ne kadar eskiyse, ne kadar yer etmişse anılarımızda bir yerlere ya da biz ne kadar çok özlemişsek o görüntünün bize anımsattıklarını, o kadar büyüktü zaferimiz her defasında. Aktarma stüdyosundakilerin bu abartılı coşkumuza bakışları alaycıydı. Yaptığı işten heyecan duymayanların yüzdesi bildim bileli yüksek olmuştu çevremde; bense “amatör heyecanı” denilen klişeye sapına kadar inanmıştım her elimi attığım işte. Alay konusu olmak pahasına da olsa, memnundum bu halimden. Çok kolay değildi işimiz tabi. İyi kötü bir veri tabanı vardı. Mesela “Ajda Pekkan” diye arama yaptığınız zaman bilgisayar sisteminde, içinde Ajda Pekkan görüntüsü bulunan bütün bantların numaraları dökülüyordu ekrana. Ama ne şarkıların adı, ne de bandın hangi dakikalarında yer aldıklarına dair bir “minutaj” bilgisi vardı. Dolayısıyla her bandı tek tek izlemek gerekiyordu. Bir de yanlış veri girişleri çok fazlaydı. Mesela Ajda Tekkan yazınca da bir o kadar bant numarası bulabiliyordunuz. Muhtemelen veri kaydını tutanların yazım hatalarının sonucuydu bu. Özellikle arayıp da bulamadığımız bazı isimler için bu yüzden çok uğraşmıştık.

Arşivdeki en eski görüntüler 76-77 yıllarına aitti. Ondan öncesi ya hiç yoktu ya da çok ama çok azdı. O dönemde daha ziyade canlı yayın yapıldığı, canlı yayınlar kayıt edilmediği ya da edilse bile o günlerin bant yokluğunda silinip üzerine başka kayıt yapıldığı için, ne yazık ki daha eski görüntülere ulaşmak mümkün değildi. Olana da razıydık ama kırk yıllık bir arşivde sözgelimi Hümeyra’nın “Sessiz Gemi”sinin bulunmaması anlaşılır gibi değildi. 


Bu durum şarkıcıların müzikal geçmişlerini anlatacağımız bir serinin oluşturulmasında karşımıza çıkan en büyük engel olacaktı sonrasında. Hümeyra’yı anlatırken “Sessiz Gemi”yi anmadan geçemezdik, Güzin ile Baha’yı anlatırken “Gençlik Başımda Duman”ı ve benzerlerini... Ama nedense bazı şarkılar, üstelik de her birini ekranda defalarca izlediğimi hatırlıyor olmama rağmen, nedense arşivden çıkmıyordu. Bu sorunu ilkel bir yöntemle çözmekten başka çaremiz kalmayacaktı ki onu daha sonra anlatacağım.

Konar göçer bir millettik. Arşiv geleneğimiz yoktu. Devrin “vaka-nüvist”lerinin hep yabancı kökenli olması boşuna değildi. Bu durumun ülkenin en büyük yayın kuruluşuna yansıması da değeri sonradan anlaşılmış, hatta belki bugün bile tam anlaşılamamış bir arşive sahip olmasıydı belki de. Ankara Radyosunun tam arkasındaki alanda yer alan bit pazarında TRT tarafından elden çıkarılmış ne çok plak bulmuştum mesela. Üzerlerindeki “yayınlanır” ya da “yayınlanmaz” damgaları ele veriyordu bu plakların TRT arşivinden çıktığını.


Nitekim vakti zamanında bozulduğu için (ya da kimilerine göre arşivde yer açmak için, rivayet muhtelif) Sıhhiye’deki binanın arka bahçesinde yakılan bantların hikayesi bir efsane gibi anlatılıyordu radyonun koridorlarında. Radyo arşivinde hala sağlam kalan hatırı sayılır sayıdaki ses bandının dijital ortama  aktarılmasına (ki doğrudan disklere kaydediliyor, dip ses alma, dijital işlemden geçirme filan söz konusu değil) ancak 2003 yılında başlanabildiği de bir sır değil. 

Görüntü arşivine dair efsaneler de vardı kulaktan kulağa anlatılan. Bunların en acı olanı, zamanında TRT’ye program yapmış bazı “büyük “ gazetecilerin daha sonra özel kanallara yapacakları belgeselleri ve programları hep TRT arşivinden, en hafif tabiriyle “aşırdıkları” görüntülerle yaptıklarına dair idi. Şimdilerde herhangi bir özel kanal, TRT arşivinden görüntü kullanmak isterse dakika başına epeyce yüklü bir para ödeyerek görüntü satın alabiliyor. Arşivden herhangi bir şeyi kaçamak çıkarmaksa tamamen imkansız görünüyor. Görüntü aktarmak için bile onlarca formaliteyi yerine getirmek zorundasınız. Ancak bu hep böyle değilmiş ne yazık ki.

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder