İskender Paydaş - " Zamansız Şarkılar"

BASBAYAĞI EĞLENCELİ, ENİ KONU POP




Bu ülkede doksanlı yıllardan geçip de İskender Paydaş’ın Kayahan’ın arkasında akordeon çalarken saçlarını oradan oraya savurmasını unutabilmiş az sayıda insan vardır. Henüz ve hâlâ okullarda saç kontrolü yapılıyor, saçı uzun erkeklere sokakta alaycı Lale Belkıs tebessümleriyle bakılıyor iken İskender Paydaş’ın müzisyenliğinden ziyade saçlarıyla hafızalarımıza yer etmesi boşuna değildi. Doksanlarda yurt sathında muazzam bir yetenek patlaması yaşıyor iken, ayırt ediciliğimizde “umut vaat eden müzisyen” olma halinin tek kriter olmaması gayet doğaldı.


Eurovision sahnesinde akordeon çalmalardan çok evvel, Kayahan albümlerine yaptığı düzenlemelerle müzik çevrelerinde dikkat çeken Paydaş’ın yetmişlerde iki 45’lik doldurmuş çocuk şarkıcı “Büyük İskender” olduğu haliyle bilinmiyordu çünkü o ara yetmişlerle bağımız neredeyse tamamen kopmuştu.

İskender Paydaş 1990 yılında, doksanlar boyunca yakamızı bırakmayacak iflah olmaz tekerleme merakının öngörüsüyle olsa gerek,“İsko Disko” adı verilmiş bir albüm (kaset) yaptı. “Carmina Burana”dan “Another Day In Paradise”a, bildik şarkıların elektronik enstrümantal düzenlemelerinin yanı sıra iki de Paydaş bestesi barındıran bu albüm, seksenler süresince tavernada piyanist şantör kasetleri dinlemekten nevri dönmüş bir nesle (kaset kapağındaki orglu resme rağmen) pek fazla bir şey ifade etmedi.

1995 yılında yaşanan Mirkelam vakasının büyük yüzdeyle İskender Paydaş marifeti olduğunu bilen bilir. Zaten Mirkelam aslında şarkıcının adı değil, Paydaş ve Fergan Mirkelam’dan oluşan grubun adıydı ilk lanse edildiğinde. Fergan neresi olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir yere doğru süratle koşar iken, İskender bu defa Eurovision’dakinden de karizmatik bir biçimde davul çalıyor, bu defa en az saçları kadar davul ataklarıyla dikkat çekiyordu.

Gel zaman git zaman kendi döneminin en yetkin isimlerinden biri olarak yolunu aldı. Hep bildik ki altında Paydaş imzası olan işe kulak kabartılır; çünkü o iş illa ki iyidir.
“Mp3”ün icadı, bir şarkıcının bir albüm dolusu şarkısını ardı ardına dinleme ezberimizi bozduğundan beri bir Bergen şarkısını bir Metallica şarkısının ardından dinliyor olmak hiç de tuhaf gelmez oldu. En katı kulaklar bile elastikleşti bu “shuffle mode” ya da “mood”unda müzik dinleme alışkanlığının doğal sonucu olarak. Hal böyle olunca da can çekişmekte olan mekanik satışlara bir faydası olur belki diye başlayan kompleks konseptli, çok şarkıcılı albümler aldı yürüdü. Orkestra albümleri, saygı albümleri filan derken aranjör albümleri son dönemin yeni modası oldu.   

İskender Paydaş’ın yakınlarda piyasaya çıkan “Zamansız Şarkılar”ı hem bir saygı albümü, hem de bir aranjör albümü olarak görülebilir. Paydaş bir yandan “Tavla”, “Batsın Bu Dünya” ve “Kar Beyaz” gibi daha önce yaptığı ses getirmiş işlerini hatırlatıyor, bir yandan bildik birkaç şarkıyı güncelliyor, bir yandan da yepyeni şarkılarla işin içine bir tutam heyecan katıyor. Ceceli ve Doğulu gibi bu tür albümlerin “demirbaş” isimleri de var kadroda, ilk kez bir albümde isimlerini gördüğümüz yeni sesler de. 

(Yetmişlerde 45’lik plaklardan korsan kasetler doldurulur ve satılırdı. “Çeşitli Sanatçılar” olurdu bu tür karma kasetlerin söyleyeni; henüz “featuring” icat edilmemişti.) 
Siz bakmayın İskender Paydaş’ın kapak fotoğrafında seksenli yıllar romantizminde kırmızı blazer ceketiyle “Kuzuların Sessizliği” pozu verdiğine… Basbayağı eğlenceli, eni konu pop, alabildiğine tadı tuzu yerinde bir albüm bu.

Bir kere hiçbir şarkıda kuş kondurmaya, maharet sergilemeye yanaşmamış, her şeyi yerli yerine koyup, dozunu iyi ayarlamış bir müzisyenin soluğu çok net hissediliyor albüm boyunca. Sadece belirli “bpm”ler üzerine çatılmış tekdüze “loop” dizimleri değil, dans etmeksizin de dinlenilebilen, hem kulakta hem kalpte güzel tınlayan düzenlemeler, şarkıları müzikal açıdan farklı bir çizgiye getiriyor. Hem çok modern ve güncel, hem de yer yer eski tadında; samimi ve sıcak. Paydaş’ın sırrı da bunu başarabilmek olsa gerek.
Albümün büyük bir bölümü tadından yenmiyor evet ama bu birkaç şarkıya itiraz hakkımı kullanmama engel değil. Mesela albümün ilk şarkısı…  

Hadi diyelim İskender Paydaş, Şebnem Ferah’ın her dinleyenin kalbine tırnaklarını batırdığı “Bu Aşk Fazla Sana”sından seksenler diskosu yapmakta mahsur görmedi, peki Teoman niye bu şarkıyı Erol Evgin zarafetinde ve nezaketinde söyledi? Şarkı başından sonuna dek “aman aman bir tatsızlık çıkmasın da” havasında sürüp gidiyor ve hakikaten de bir tatsızlık çıkmıyor. (Bu arada şarkının bu hali Ajda Pekkan’a çok yakışırmış, o ayrı.)
Sonra “Batsın Bu Dünya” gibi anason kokulu sofralarda bağır çağır bir ağızdan söylenirken birinin diğerine eşlik edemediği, nağmeli, gırtlaklı, ağdalı bir şarkıyı kalabalık bir koroya, Yurttan 
Sesler terbiyesinde söyletmek iyi bir fikir miymiş ona da emin olamadım.

“Sensiz Olmaz ki”nin orijinalinde Kayahan “Sevmem kendimi zaman zaman senin kadar,” der. Oysa bu yeni versiyonda o cümle “Sevmem kendimi hiçbir zaman senin kadar,” olarak değiştirilmiş. Belli ki Kayahan egosunun Ceceli’de inandırıcı durmayacağını fark etmiş biri ya da birileri. Her ne kadar Ceceli’nin sesi ve stili Kayahan’ın başyapıtları arasında sayamayacağımız bu şarkının içini Kayahan kadar dolduramasa da, beklentinizi oralara çekmediğiniz sürece sorun yok.



Tüm bunlara karşılık Yılmaz Kömürcü’yü bize tanıtan “Yeni Aşk”ı, Kenan Doğulu’nun seslendirdiği “Dr.”u, İskender Paydaş’ın bestesi ve düzenlemesiyle çok heybetli, çok görkemli duran “Kartal Dağı”nı albümde daha çok sevdiklerim arasında sayabilirim.
Atiye ve Mirkelam düeti “Nasıl Yani”de Atiye bugüne hiçbir şarkısında olmadığı kadar başarılı. Mirkelam deseniz, limon satsa kulağa hoş geliyor zaten; şarkı da hiç fena değil üstelik.

Şarkı listesini ilk gördüğümde Funda Arar’la yeterince “Arap Saçı” çözmedik miydi acaba diye düşünmedim değil. Ne ki düzenlemelerinde yaylıları coşturmayı ne çok sevdiğini iyi bildiğimiz Paydaş için bu şarkının biçilmiş kaftan olduğu da bir gerçek. Kaldı ki Pelin Yılmaz’ın yorumu da Funda Arar’dan hiç aşağı değil.
Kerim Tekin’in “Kar Beyaz”ına daha önce Zerrin Özer’in sonradan eklenen sesiyle bir düet versiyon hazırlanmış ve teknik açıdan son derece başarısız olmuştu. Bu albümdeki düet ise her bakımdan kusursuz. Şarkının Tayfun Duygulu tarafından Kayahan’ın damadı olduğu günlerde bestelendiğini, sözlerinin bizzat Kayahan’ın kızı Beste tarafından yazıldığını ve bundan mıdır bilinmez “Kar Beyaz”ın  hık demiş Kayahan’ın burnundan düşmüş bir nadide eser olduğunu ise zaten biliyorsunuzdur diye yazmıyorum.

2012 yılı boyunca bu tarz albümlerin ardı arkası kesilmeyecek. Sırf benim bildiğim üç tane yola çıkmış proje var; artık gerisini siz hesap edin. Bence mahsuru yok zira dinlemesi de yazması da daha eğlenceli oluyor. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim; bu albümden daha fazlası/ötesi yapılabilecek mi, ona pek emin değilim.         

ARALIK 2011 (Milliyet Sanat Dergisi Ocak 2012 sayısında yayımlanmıştır.)

Yavuz Hakan Tok

1 yorum:

  1. son zamanlarda sürekli dinlediğim bir albüm "zamansız şarkılar",çok başarılı bulduğumu da eklemek istiyorum.İskender Paydaş diğer çalışmalarında olduğu gibi muazzam bir eser ortaya çıkarmış,dinlemeye doyamıyorum,emeğine sağlık..

    YanıtlaSil