Dinlediklerim 2

YAYA – “BAY A.’NIN HİKÂYESİ”


Ata Akdağ, Mert Alkaya, Ferhat Hasanoğlu ve Taner Keleş’ten kurulu Yaya, 2007 yılında kurulmuş bir grup. Her biri daha önce farklı şarkıcı ve gruplarla çalışmış bu dört müzisyen bir araya geldiklerinde, Türkiye’de daha önce çok az sayıda örneği görülmüş bir müzik türünün, bir ekolün peşinde koşmaya başlamışlar.




Aslında bu bir Ata Akdağ projesi. Daha sonra adını Flört olarak değiştirecek Kim Bunlar grubunda yer alan, bir süre Feridun Düzağaç’la birlikte çalışan, Yaya’da ise hem solist olan hem de “keyboard” çalan Akdağ, “Bay A.’nın Hikâyesi” adını verdiği bu ilk albümün/projenin de mimarı aynı zamanda. Albümün bütününde anlatılan hikâye ve her biri hikâyenin bir parçası olan 12 şarkının söz ve müzikleri de ona ait.


Yaya’nın müziğini progresif senfonik “rock” olarak tanımlamak mümkün. Cazdan ve klasik müzikten de etkiler taşıyan, gerek müzikal yapısı, gerekse enstrüman icra teknikleriyle karmaşık, kompleks, deneysel, ilerici bir tavrı olan bu müzik türünün progresif kısmına çok örnek verilebilse de Türk popüler müzik tarihinde, senfonik “rock” diye tanımlanabilecek çok az sayıda iş yapıldı bugüne dek. İlhan İrem’in “Pencere”, “Köprü”, “…Ve Ötesi” üçlemesi, Cem Karaca’nın “Safinaz”ı, Barış Manço’nun “Yeni Bir Gün” albümünde “Yeni Bir Doğdu Merhaba”yla başlayan ve birbirine bağlı beş parçadan oluşan çalışma, Zuhal Olcay’ın Vedat Sakman ve Mehmet Teoman’la yaptığı ilk albümü “Küçük Bir Öykü Bu” şimdi ilk aklıma gelenler.


“Bay A.’nın Hikâyesi”, adından da anlaşıldığı üzere, başından sonuna bir hikâyeyi anlatan 12 şarkıdan oluşan bir albüm. Kolay anlaşılır, kolay algılanır bir hikâye değil bu. Metaforlar ve gerçek üstü öğelerle örülmüş, çok boyutlu, çok açılımlı, alegorik, masalsı bir hikâye. İçinden aşk da çıkarabilirsiniz, politik göndermeler de. Bembeyaz bir örtünün, hiç eksilmeyen karın altında kalmış, belki de aslında hiç var olmamış bir köyün en saygını Bay A.’dan yola çıkarak o köye, o köyün var olduğunu sandığımız coğrafyaya, o coğrafyada yaşanan hayatlara dair şarkılar dinleyene bir “easy listening” rahatlığı vaat etmiyor. Progresif “rock”ın doğası gereği, eğlenirken, coşarken ya da kahrolurken, içerken size eşlik edecek, kolayca eşlik edilebilecek şarkılar değil bunlar. Müziği sadece müzik olduğu için dinleyen kulaklar istiyor.


Dolayısıyla bu albümü “şu şarkı iyidir, bu şarkı daha iyidir, ötekisi fena değildir,” diye yazmak, yorumlamak anlamlı olmaz. Albümü bir bütün, hatta tek bir şarkı gibi düşünmek, şarkıları sırasını değiştirmeden dinlemek gerekiyor. Tabii bir de hikâyeye daha çabuk vakıf olmak için 16 sayfalık kitabını okumak. Bu kitap albüm kartonetinde yok ancak grubun internet sitesinden (www.yayamuzik.com) ulaşabilirsiniz.


Türün bir başka olmazsa olmazı da konseptin tamamlayıcısı albüm kartonetleri kuşkusuz. 33 devirli plakların CD’lere kıyasla devasa boyutlardaki kartonetleri, geçmişte yapılmış işlerin kapak tasarımlarının da birer sanat eserine dönüşmesini kolaylaştırmakta idi. CD kartoneti boyutlarında o etkiyi yakalamak mümkün olmasa da, bu albümün Ayşegül Özen imzalı tasarımında kullanılan buzul görüntüsü, sonsuzluk ve hiçlik çağrıştıran detaylar ve buz beyazı tonlar, albümün içeriğine son derece uyumlu olmuş.  


Yenilikçi, cesur ve etkileyici bir albüm “Bay A.’nın Hikâyesi”. Grup hep bu türde işler mi yapacak, yoksa bu sadece tek albümlük bir deneysel çalışma mıdır bunu zaman gösterecek ama Türkiye’de alternatif  müziğin giderek renkleri çeşitlenen skalasında, bu albüm bundan sonra yapılacak bu tarz çalışmaların önünü açacak gibi gözüküyor.  

ZİFT – “PARÇALAR BU RÜZGÂR”

Yurt dışında 45’likler icat olduğundan beri, formatı ne olursa olsun değişmeyen “single” geleneği Türkiye’de son birkaç yıldır mecburiyetten yerleşmeye başladı. 45’liklerin yürürlükten kalktığı 1981 yılından sonra önce kaset, sonra CD formatında yapılan “single” denemeleri pek de başarı sağlamazken, son dönemlerde dijital satışın ön plana çıkması, albüm maliyetlerinin yüksekliği ve mekanik satış için tıpkı semt pazarı esnafının bir kilosu 10 lira demek yerine yarım kilosu beş lira demeyi tercih etmesi gibi, alıcıya daha cazip görünen fiyat seçenekleri gibi nedenlerle tercih edilmeye başlanan “single” formatı, tam olarak yurt dışındaki mantıkla olmasa bile, yine de yavaş yavaş sektöre hâkim olmaya başladı.

“Yurt dışındaki mantık”dan kastım şu ki; “single” illa ki bir albüm öncesi yayımlanan bir şey değildir. Albümden tamamen bağımsız da olabileceği gibi, albüm yayımlandıktan sonra da bir ya da birkaç şarkıyı “single” formatında piyasaya sürmek mümkündür. Buna şimdilik pek alıştığımız söylenemez.


İşte bu nedenle Zift grubunun geçtiğimiz günlerde yayımlanan “single”ını görünce şaşırmadan edemedim. Zira içinde bu “single”da yer alan iki şarkı da, 2010 yılında yayımlanan ilk albümlerinde yer alan şarkılardı. Diyeceksiniz ki “ben zaten albümü almıştım, şimdi bunu niye alayım?” Bir kere yeterince dinleyiciye ulaşamamış, zamanlama hatası, tanıtım ve benzeri nedenlerle güme gitmiş şarkıları daha kolay satılabilir bir formatta yeniden piyasaya sürmek hiç de fena bir fikir değil. Kaldı ki bu “single”daki şarkıların albümdekilerden farklı düzenlemeleri de var.


Cantek Batur, Olay Andaç, İlker Göçmen, Barış Samir ve Yavuz Yurtgüder’den kurulu Zift’in ilk albümü “Yanlış Şeyler”, 2010 yılının Aralık ayında piyasaya sürülmüştü. Aslında grup doksanlı yılların başında kurulmuş, uzun süre sahnede “cover” şarkılar çalarak deneyim kazanmışlardı. Ancak o zamanlar grubun adı Sally Blue idi. Sonra bir müddet özel sebeplerle dağıldılar ve 2008 yılında Zift adıyla tekrar bir araya geldiler.


İlk albümde 12 şarkı yer alıyordu. 11 şarkının söz ve müziği grup üyeleri Cantek Batur, Olay Andaç ve İlker Göçmen imzaları taşırken, “Ah Bir Ataş Ver” türküsünü de “rock” bir düzenlemeyle seslendirmişlerdi.

Ağırlıklı olarak sert “rock” tınıları içeren, Türk “rock” müziğinin yükselen değeri ergen romantizmi ve arabesk/alaturka öğelere sırt çeviren, daha orta yaşlarda, yer yer depresif, satır aralarında muhalif, belki de doğru kelimenin “olgun” olacağı bir müzik yapan grup, özellikle albüm sonrası adından söz ettirdi ve kendi dinleyicisini buldu. Ne ki bir Gripin, bir Yüksek Sadakat kadar ana akımda adlarından söz ettiremediler haliyle.


“Single”da grubun ikinci klibi de olan “Parçalar Bu Rüzgâr”ın albüm versiyonunun yanı sıra bir de akustik versiyonu var (klip orijinal versiyona çekilmiş.) Diğer şarkı ise yine daha önce albümde de yer alan “Vazgeç”in akustik versiyonu. Albümde bir hayli sert bir düzenlemeyle ve “distortion” vokallerle yer alan şarkı, bu defa daha “soft rock” sevenlerin de dikkatini çekecek bir hale gelmiş.

“Single” kartonetinde kullanılan görsellerin albüm kartonetiyle uyumlu olması da, bütüne ait bir parça hissini uyandırması açısından çok doğru olmuş. Bu da bizim müzik piyasasında yazık ki çok dikkate alınmayan ama aslında önemli bir ayrıntı. Tasarımı yapan Sibel Yokuş’u tebrik etmeliyiz.  


Bu arada bir tebrik de, dünyanın en büyük plak şirketlerinden biri olan, Türkiye’deki ayağıyla da bağımsız yapımlara arka çıkan, genellikle de alternatif işlerin dağıtımını üstlenen EMI için. Özellikle bu yıl ardı ardına yayımlanan bir çok alternatif albüm EMI katalogundan piyasaya çıktı. 

Bu “single” Zift’in müziğini tanımak için iyi bir başlangıç değil belki; önce albümü dinlemek daha faydalı olabilir. Ancak bir taraftan da tam tersi düşünülebilir. Grubun genel geçer Türkçe “rock” kriterlerine göre biraz ayrıksı duran müziğine yumuşak geçiş yapabilmek için bu “single” iyi bir vesile olabilir.

MART 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder