Dinlediklerim 3

ASLI HÜNEL – “ASLI OLAN ŞARKILAR”


Pop iyiden iyiye “rock”a sardırınca, orta yaş ve üstü kitlenin ilgi alanından da giderek uzaklaştı haliyle. Bir süredir bu alanda açılan boşluk alaturkaya geri dönüşü getirecek gibi gözüküyor. Son dönemde sektörün en çok iş çıkaran firmalarından biri olan Seyhan Müzik, geçtiğimiz günlerde ardı ardına iki alaturka albümü birden piyasaya sundu.



Bu yeni nesil alaturka albümlerden biri Aslı Hünel imzası taşıyor.

Ebru Gündeş’in doksanların hemen başında yarattığı fırtınanın peşi sıra, 1994 yılında, henüz 17 yaşındayken ilk albümü ile müzik dünyasına lanse edilen Aslı Hünel, o zamandan bu zamana dört albüm yaptı. Bu dört albüm de dönemin modasına uygun, (dünyanın en anlamsız yakıştırmasıyla) “fantezi müzik” tabir edilen türdendi. Yani alaturka desen değil, arabesk desen belki biraz, alaturka üstü taverna, yer yer pop, alabildiğine ağdalı ve bir o kadar da oryantal bir acayip tür.


Dört yıl aradan sonra yaptığı bu beşinci albümde ise Aslı Hünel bir şarkı hariç tamamen alaturka bir albüm yapmış. Eh, iyi de olmuş. Yakınlarda önce Adnan Şenses’li, Selami Şahin’li tanıtım yemeği ile basına konu oldu albüm, hemen ardından da piyasaya çıkar çıkmaz, beş saat içerisinde üç bin beş yüz sipariş aldığı haberi ile şenlendirdi manşetleri. Elbette hayranları dört yıldır bu albümü bekliyor olabilir. Bundandır ki bir anda müzik market kapılarında bir izdiham yaşanmış, kuyruklar oluşmuş, sipariş patlaması da bundan kaynaklanmış olabilir. Ben yapılan haberlerin yalancısıyım.

Kaldı ki bu ülkede yetmişlerde radyodan Allah’ın her günü “Beraber ve Solo Şarkılar” dinlemiş, seksenlerde Hafif Türk Sanat Müziği peşinde Samime Sanaylarla, Nalan Altınörslerle, Faruk Tınazlarla ömrünü çürütmüş bir kuşağın kalbinde alaturkanın yeri ayrıdır. Bu kuşağın Müzeyyen Senarları, Zeki Mürenleri, Behiye Aksoyları sahnede izlemişliği bile vardır. Belki de üç bin beş yüz siparişin açıklaması, içlerine benim de ne çare artık dâhil olduğum bahis konusu kuşağın/kuşakların alaturkaya özlemidir, bilemeyiz.


Aslı Hünel’in “Aslı Olan Şarkılar” adını verdiği yeni albümü, “aslı”na bakarsanız, güzel bir albüm. Yani en azından düşünce güzel. Ama gelin görün ki albüm kapağına “TSM” damgası vurmakla, alaturkanın en dile pelesenk şarkılarını bir albüme doldurmakla, bir de açılışı hicaz peşrevle yapmakla iş bitmiyor.

“Takın CD’yi, çekin anason kokusunu burnunuza, sonra eşlik edin edebildiğiniz kadar” mantığını da anlarım. Kimseye bu zamanda Hacı Arif Bey’den, Itri’den, İsmail Dede Efendi’den derlenmiş bir repertuarla albüm yapın diyemeyeceğimize göre, “neo”-klasikler ve popüler alaturkalardan fazlasını zamane dinleyicisinin bünyesinin kaldırmayacağı gerçeğinin farkındayız cümleten. Bu uğurda bir “TSM” eseri olduğu epeyce tartışılır “Aynalar”ı bile mazur görebiliriz; hadi diyelim gördük… Ama bu albümde çok daha önemli bir kusur var. Bu albümde bir “TSM” solisti yok!


Aslında Aslı Hünel küçük yaşlarından itibaren Üsküdar Musiki Cemiyeti olsun, Baki Duyarlar, Feriha Tunceli gibi üstadlar olsun, epeyce alaturka tozu yutmuş ama gelin görün ki yıllardır “fantezi müzik” söylemek mecburiyetinde kaldığından mıdır nedir, bu albümde az evvel adını zikrettiğim cemiyet ve hocalara saç baş yoldurtacak kadar fena halde bir arabesk ağzı (piyasa ağzı da derler) ile okuyor o cânım alaturka şarkıları. Öyle ki yer yer Seda Sayan, olmadı Muazzez Ersoy duyuyorsunuz ki hangisi daha evla bilemedim.

Albümün müzik yönetmeni Muazzez Ersoy’un meşhur ve meşum “Nostalji” serisinde birlikte çalıştığı Ali İhsan Kısaç dersem bu benzerlik mana kazanır mı bilmiyorum.


Misal Mine Geçili’nin 2010 yılında piyasaya çıkmış “Zeki Müren Şarkıları” albümünde gerçek bir alaturka solisti vardı. Handiyse TRT solistleri saflığı ve abartısızlığında, devrin zarif assolistleri inceliği ve yetkinliğinde… Nitekim o albümün açılış şarkısının bu albümün de açılış şarkısı olduğuna dikkat ederseniz, projenin ilham kaynağının belki de o albüm olduğunu bile düşünebilirsiniz. Doğru olmayabilir ama ben düşündüm.

Keşke Aslı Hünel bu albümdeki şarkıları seslendirirken biraz daha özen gösterse, albümün kapağındaki damganın hakkını verseymiş. Albüm tadından yenmezmiş o zaman; en azından bizim kuşaklar için…

JALE PARILTI – “MAKAMLARIN SULTANI”
Yine Seyhan Müzik etiketiyle çıkan bir diğer alaturka albüm ise Jale Parıltı’nin “Makamların Sultanı” adlı yeni albümü.
Jale Parıltı uzun yıllardır müzik piyasasının içinde. O da tıpkı Aslı Hünel gibi alaturka eğitimi almış olmasına rağmen başından beri ağırlıklı olarak “fantezi” müzik denilen türde şarkılar söyledi, albümler yaptı. Hatta bir dönem türkü de okudu. Ayakta kalmanın giderek zorlaştığı müzik dünyasında Flash TV senin, Bakırköy Felek Fasıl Restoran benim dolaşan, şarkı söyleyen Parıltı evlendikten sonra, eşi A.Kadir Şeker’in prodüktörlüğünde yıllardır istediği tarzda bir albüm yapma şansını yakalamış.
A.Kadir Şeker, Gülen Medya adını taşıyan bir menajerlik, tanıtım ve müzik yapım firmasının sahibi. Hal böyle olunca Kadir Bey eşi için hiçbir masraftan kaçınmamış ve şimdilerde pek de görmeye alışık olmadığımız türden pahalı bir prodüksiyon yapmış.
Albümde iki disk var. Birisi Jale Parıltı’nın solist olarak yer aldığı alaturka şarkılardan oluşan “Makamların Sultanı” albümü, diğeri ise “Vesile” adı verilmiş, keman, kanun, klarnet, ney, ud ve yaylı tambur sololarından oluşan 11 parçalık nefis bir enstrümantal albüm.
Konsepte son derece uygun şık bir kartonet içerisinde sunulan bu iki diskin yanı sıra, bir de kitapçık çıkıyor kutunun içinden. “Müziğin İnsan Sağlığı Üzerine Etkisi” adını taşıyan bu kitapçıkta, müziğin ve makamların hastalıkları ve insan psikolojisini iyileştirici etkisi üzerine çeşitli kaynaklardan derlenmiş yazılar var. Meraklıları için de, konuya yabancı olanlar için de BİR HAYLİ dikkat çekici böylesi bir kitapçığı albüme ilave etmek neresinden baksanız epeyce yüksek maliyet getirmiş olmalı. İşte bu noktada, kitapçığın son sayfasında yer alan sponsor logoları açıklayıcı oluyor.
“Vesile” albümünde yer alan parçaların her birinin karşısına bir isim yazılmış. Mesela birinci sırada yer alan rast makamındaki kanun solonun karşısında Leyla Elfin yazıyor. Leyla Elfin aslında Jale Parıltı’nın bu albümün kayıtları sırasında karnında taşıdığı kızının adı. İkinci sıradaki A.Kadir Şeker Parıltı’nın eşi. Sonraki isimlerse albüme katkıda bulunan sponsor kişi ya da kuruluşların isimleri. İlk bakışta onları enstrümanları çalanlar zannediyorsunuz, çünkü öyle bir algı uyandırıyor ama belli ki parçaların ithaf edildiği kişiler bunlar.
Gelelim “Makamların Sultanı”na…
Albümde çok bilinen alaturka şarkıların yanı sıra bir kaç yeni eser de var. Böylece bir denge sağlanmış, kolaycılığa kaçılmamış. Yeni şarkılar arasında özellikle “Aşk Davası” dikkat çekici.
Şarkılar usta müzisyenler tarafından çalınmış. Düzenlemeleri yapan İlker Tekyaygil ve Hatem Tutuş da bu avantajı iyi kullanmışlar. Jale Parıltı’nın yorumunda yer yer arabesk-“fantezi” geçmişinin izleri belirginleşiyor. Aslı Hünel için yazdığım şeyin aynısını yazacağım yine. Keşke bütün bu özen ve emeğin üzerine Jale Parıltı da daha sade, daha usulüne uygun bir icra tekniğini tercih etseymiş.
Albüm kartonetinde  “Güzide Toranoğlu”, “Pir Sutan Abdal” gibi yazım hataları, söz ve bestecilerin yerlerinin yanlış yazılmış olması gibi kusurlarsa bu prodüksiyonun titizliğine gölge düşürüyor. “Tadı Yok Sensiz Geçen” şarkısının herkesin bin yıldır ezber ettiği sözlerinde Parıltı’nın “sarıldım kadehlere” bölümünü “sarıldım anılara” şeklinde değiştirmesi ise neresinden baksanız biraz ayıp kaçmış.
Önceki şarkılarını, tavrını ve imajını bilenleri şaşırtacak kadar değişmiş Jale Parıltı. Sadece dış görünüşünü ve müziğini değil dünya görüşünü de değiştirdiği çok belli. İşin o kısmı kendisinden başkasını ilgilendirmez elbette. Müzikal anlamda daha önce bulunduğu yerden birkaç basamak yukarı çıktığı rahatlıkla söylenebilir.   Alaturka sevenlerin dinlemekten keyif alacağı, başından sonuna sıkılmayacağı bir albüm çıkmış ortaya. Jale Parıltı, çok iddialı albüm isminde olduğu gibi “Makamların Sultanı” olmaya terfi eder mi bilinmez ama bu albümün önümüzdeki dönemde etkisinin daha fazla hissedilmesi muhtemel alaturka furyasında kayda değer bir iş olarak anılacağı şimdiden kesin.
MART 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder