Sıla - "Joker"

SILA’YLA OLİMPOS’TA ÜÇ GÜN


2007 yılından bu yana üç albüm yayımladı Sıla. Ancak biz onu ve şarkılarını çok daha uzun süredir dinliyor gibiyiz. Buna albümlerinin etki süresinin piyasa teamüllerine kıyasla çok daha uzun sürmesinin sebep olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kolay çiğnenip yutulan birkaç şarkısı mutlaka oluyor, olmuyor değil ama o da pop müzik yapmanın birinci şartı zaten. Kalanı ise zamana, modaya, genel geçere teslim olmadan eşlik ediyor hayatlarımıza. Ondandır, geride kalan üç albümden seçilmiş şarkılarını yeniden söylediği bir dördüncü albümünün haberini duyduğumda ben kendi adıma yadırgamadım. En azından “Böyle bir iş için daha çok erken değil mi?” sorusu gelmedi aklıma.

Albümün adı “Joker”. İşin içeriğine gönderme yapan, zeki bir başlık bu. Görsel konsept de bu kelime üzerine kurulmuş ve DVD boyutundaki kartonetin grafik tasarımında da bu espri kullanılmış. Kartonet DVD boyutunda çünkü içinde bir de DVD var ve aslına bakarsanız bu bir DVD çalışması. Müzik CD’sinin onun yanında ilave verildiğini söylemek daha doğru olur.


Sıla uzun zamandır birlikte çalıştığı orkestrasını toparlamış, enstrümanları ve ekipmanları da alıp hep beraber Olimpos’ta bir otele gitmişler ve üç gün boyunca otelin hem televizyon hem de müzik stüdyosuna çevirdikleri kış bahçesinde bu şarkıları kaydetmişler. Klişe olsun diye değil; sahiden tamamen akustik ve dahası hücum kayıtlar, aynı anda çalışan kameralar tarafından da filme alınmış. Ancak aklınıza bu defa da el kamerası görüntüleri ve genellikle konser DVD’lerinde rastladığımız türden kötü ses kayıtları gelmesin. Hem görüntüler hem de ses son derece profesyonelce kaydedilmiş, tertemiz bir montaj ve miksaj yapılmış. Yani izlerken de, dinlerken de teknik sebeplerle canınız sıkılmıyor, hatta teknik anlamda başarısıyla bu DVD yurt dışındaki emsallerini hiç de aratmıyor.

Şarkıları kaydettikleri mekan görsel olarak son derece şık. Sadece üç kameradan çıkan görüntüler ise, yer yer çok ince detaylara giren, sonsuz açı zenginliğiyle görsel bir şölene dönüşen ve daha da önemlisi, müzisyenlerin ve Sıla’nın yaptıkları işten ne kadar keyif aldıklarını izleyene birebir hissettiren karelerle dolu. Üstelik sadece şarkılardan oluşmuyor bu görüntüler. Yolculuğun başından itibaren, orada bulundukları süre içinde, kayıtlar dışında geçirdikleri zamanı da gözler önüne seriyor ve hatta bir hayli de eğlendiriyor izleyeni. Sıla’nın proje hakkında düşüncelerini ve hissettiklerini anlattığı kısa röportaj ve kayıt hatalarını, eğlenceli anları bir araya getiren kolaj da cabası. Başından sonuna kadar çok iyi kurgulanmış ve sıkılmadan izlenilen bir seyirlik bu.


DVD’de 13 şarkı var. 2007 çıkışlı ilk albümden “Köşe Yastığı”, “Malum”, “Ne Desem İnanırsın”, 2009 tarihli “İmza” albümünden  “Masumum”, “Sevişmeden Uyumayalım” ve “Yoruldum”, 2011 albümü “Konuşmadığımız Şeyler Var”dan ise “Boşver”, “Cam” ve “Vur Kadehi Ustam”. Yanı sıra ilk Ozan Doğulu albümü “130 BPM”in “hit” şarkısı “Alain Delon” ve daha önce Cihan Okan’ın albümünde yer alan Sıla bestesi “Bodrum’un Suları” ile Murat Dalkılıç’ın seslendirdiği “Pardon” ve ilk kez bu albümde karşımıza çıkan “Gözlerine Teslimim”le repertuar tamamlanıyor.

Biri dışında hepsi bildiğimiz Sıla şarkıları iken, bu albümde bambaşka bir şekilde çıkıyorlar karşımıza. İşin esprisi de burada zaten. Sadece akustik icralar veya hücum kayıt değil söz konusu olan. Her bir şarkı başka bir elbise giymiş, başka bir ruh kazanmış olarak çıkıyor karşımıza. Albüm kayıtlarında ister istemez gözetilen ticari kaygılardan, daha fazla sayıda kulağı yakalama gayretlerinden tamamen azade, hatta düpedüz “kafa nereye biz oraya” keyfiyetinde düzenlemeler ve icralar bunlar. Adeta kendileri için çalıp söylemiş, yaptıkları işin tadını çıkarmışlar. İyi de olmuş. Her bir şarkıyı heyecan duyarak dinledim ben kendi adıma, acaba bunda nasıl bir sürprizle karşılaşacağım diye ve hemen hiçbirinde dudak bükmedim, yüzümü ekşitmedim. Hatta her birini orijinaller hallerinden daha çok sevdim dersem, sanırım abartmış olmam. Çünkü çok samimi, çok içten, aşkla, şevkle, iyi müzisyenlerin bir araya gelip keyfe keder müzik yaptığında yakaladığı o mucizevi sinerjiyle ortaya çıkarılmış bir iş bu. Kayıtların doğallığı ve samimiyeti de ister istemez sizi ortak ediyor bu sinerjiye.


Albümde özellikle Sıla’nın deniz kenarında, fonda dalga sesleriyle, Efe Bahadır’ın gitarı eşliğinde seslendirdiği “Bodrum’un Suları” kaydı çok etkileyici olmuş. Zaman zaman esen rüzgarın sesi mikrofonu uğuldatıyor ve siz kendinizi sahiden o denizin kenarında buluyorsunuz dinlerken. Sıla solist olarak bütün şarkılarda genel olarak çok başarılı bir performans gösterirken (ki hiç kolay bir şey değil bu şartlarda canlı kayıt yapmak), özellikle “Sevişmeden Uyumayalım”, “Cam” ve “Vur Kadehi Ustam”da orijinal albüm kayıtlarından çok daha iyi bir yere çıkarıyor şarkıları. Yer yer caz, yer yer “soul”, “reggae” ve “rock” tınıları duyulan düzenlemelerde ise en çok “Pardon”, “Alain Delon” ve “Ne Desem İnanırsın”ında şarkıların uçtuğunu söylemek mümkün. Bu arada yeni düzenlemelerde Efe Bahadır’ın yanı sıra orkestra elemanları Burak Erkul, Nedim Ruacan ve Kerem Türkaydın’ın da imzaları olduğunu söylemeden geçmemek lazım.

Bu saydığım isimlerin yanında bas gitarda Cudi Genç ve vokallerde Tuba Önal, Sibel Gürsoy ve Dünya Kızılçay da harikalar yaratıyor. Her üçü de profesyonel birer solist olan bu isimlerin vokal yaparak bu işe kattıkları değer az buz değil. Tabii bütün bu çalışmayı başından sonuna en doğal haliyle kusursuz bir şekilde ses masasına aktaran ve nefis bir miksaj yapan Arzu Alsan, Abbas Akkaya, İsmail Akkaya ve Serhat Özarda’nın da isimlerini anmalıyım. Ve her nedense kartonetteki künyede isimleri geçmeyen DVD’nin yönetmeni Tamer Başaran ve kameramanlar Burak Şenbak ile Ali Kocaaslan da bu başarılı işin görünmeyen kahramanları olarak alkışı hak ediyor.


Böylesi bir DVD’yi yıllardır Sezen Aksu’dan, Ajda Pekkan’dan, Nilüfer’den ve hatta ben kendi adıma Nükhet Duru’dan beklerken Sıla’nın onların yarısı kadar bile olmayan deneyimi ve kariyeri ile bu işe kalkışmış ve de başarmış olması ise özellikle altı çizilmesi gereken bir husus. Evet kolay bir yarış değil bu ve at koşturulan arena kabul edelim ki hep toz duman. Buna karşın bazı ayrıcalıklı isimlerin ayrıcalıklarını hissettirecek böylesi işleri en azından koyu hayranlarına borçlu olduklarını düşünüyorum. Bazen gündemde olmanın, manşette kalmanın, herkes tarafından her zaman, hep sevilmenin meydan savaşına biraz ara verip hem kendilerini, hem de bizi dinlendirmeli büyük yıldızlar. Sıla bunu henüz bir büyük yıldız sayılmadan yapabilmiş olmanın artısıyla devam edecek bundan sonra yoluna ki ne mutlu. Darısı bizimkilerin başına diyelim.

Bunun bir ara albüm olduğunu hissettiren “Joker” ismini ve bu isme bağlı olarak tasarlanan kartonet görselini beğenmiş olmakla beraber, bu tasarımın içeriği görsel anlamda tasvir edebildiğini söyleyebilmem mümkün değil. Memleketin hâlâ bir şekilde doğal güzelliğini koruyabilmiş, şahane bir bölgesinde, bir o kadar şahane bir mekanda, üstelik de aylardan Ocak iken yapılmış bu çekimlerin o şaşırtıcı yeşili, beklenmedik mavisi, kah güneşin parladığı, kah yağmurun ıslattığı parlak kahveli, gümüş grili kış hüznü ile bu kapak kompozisyonunun uzak yakın ilgisi yok.


Aynı şekilde albümün basın bültenlerinin ve tanıtım çalışmalarının da işin içeriğini vurgulamakta yetersiz kaldığını düşünüyorum. Ortada çok iddiasız ama aslında bir o kadar da iddialı bir iş var. En azından bu ülkede bugüne dek benzeri yapılamamış (Redd’in akustik DVD’sini aynı kategoriye koymaz isek) bir iş bu. Ben olsam bunun altını daha fazla çizer, hatta abartmaktan çekinmezdim. Çünkü bu albüm tek başına albüm olarak dinlendiğinde, internetten indirildiğinde epey eksik kalacak. Mutlaka DVD’nin de izlenmesi lazım. Bu nedenle meselenin aslında bir DVD çalışması olduğuna dikkat çeken, daha albenili bir kapak kompozisyonu ve daha gürültülü bir tanıtım faaliyeti çok daha iyi olurmuş. Kaldı ki görüntülerin bir yerinde Sıla ve müzisyenler de kendi aralarında konuşurken bunun bir “audio CD” çalışması olmadığından bahsediyorlar. Ama işin pek bu şekilde lanse edildiği söylenemez.

Sözün özü “Joker” mutlaka edinilmesi, arşive katılması ve izlenilmesi, dinlenilmesi gereken bir çalışma. Biraz kulağınızı temizlemek, en çok da böyle de pop yapılabileceğine canlı canlı şahit olmak için. Bir de üstüne, Sıla’yı ve müziğini seviyorsanız, elle gelen düğün bayram.

TEMMUZ 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder