Hande Yener - "Kraliçe"

TANRI "KRALİÇE"Yİ KORUSUN!


“Yok öyle bir şey, biz rakip değiliz; hatta can ciğer kuzu sarmasıyız,” deseler de Hande Yener ve Demet Akalın arasında yıllardır süren çekişme fark edilmeyecek gibi değil. Nitekim geçtiğimiz Kasım ayında Demet Akalın yeni albümünden ilk şarkıyı radyolara ve internete servis ettiği gün Sinan Akçıl ve Hande Yener’in Twitter’da “fan” desteğiyle Hande’nin yeni albümünden “Tribe Gir” şarkısının sözlerini “trending topic” yapma çabaları boşa değildi. Akalın’ın albümünün piyasaya çıktığı günlerde de Yener cephesi bu defa “Hasta” şarkısını radyolara ve internete servis etti. Bir süre sonra da iki albüm müzik market raflarında yan yana boy göstermeye başladı ve haliyle bir kez daha rekabet kaçınılmaz oldu. Her iki şarkıcının birbirlerine pop müziğin zirvesinde olmak konusunda Twitter’dan yaptıkları göndermeleri saymıyorum bile.



Hem You Tube’daki Müyap kanalında hem de TTNet Müzik’teki tıklanma verilerine baktığımızda bu raundu Demet Akalın’ın kazandığı şimdiden söylenebilir. “Hasta”, “Yılan”ı sollamayı başarmış gözükse de “Türkan”ın “Hasta”yı ikiye katladığı bir gerçek. Hande Yener’in yeni albümündeki herhangi bir şarkının “Türkan”ın rekorunu egale etmesi ise pek mümkün görünmüyor.


Rekabet körükleyicidir, yaratıcılığı, hırsı ve yeniliği tetikler. Tatlı olduğu/kaldığı sürece tabii ki. Buraya kadar olan bitene kimsenin bir itirazı da olamaz ki benim de yok. Ama daha önce de bir Hande Yener yazısında yazdığım gibi terazinin her bakımdan daha ağır çekmesi gereken Hande Yener kefesinin son dönemde neden hep havada kaldığını irdelemek de bu işlere kafa yoran biri olarak üstüme vazife, hatta boynumun borcu.

Hande Yener’in “Kraliçe” adı verildiğini yine Twitter’dan öğrendiğimiz yeni albümünde ilk şarkı olarak “Hasta” servis edildiğinde açıkçası ben de birçok kişi gibi Yener cephesinde bu defa bir şeylerin değiştiğini düşünmüş, umutlanmıştım. Çünkü şarkı Hande Yener’in nicedir başını alamadığı ruhsuz şarkılardan biri gibi tınlamıyordu. Daha da önemlisi Yener sanki artık ağzını yaya yaya (bu stil için daha kibar tanımlar kullanmaktan vazgeçtim artık; zira ne desem yeterince açıklayıcı olamıyor) şarkı söylemekten de vazgeçmiş gibiydi ki bu iyiye işaretti.


Her ne kadar Twitter’da yaygaranın büyüğünü Sinan Akçıl koparıyor olsa da, sadece sözleri Sinan Akçıl’a ait, bestesi ise Emrah Karaduman tarafından yapılmış bu şarkı, yakından tanıdığımız bir çok şarkının (özellikle de eski Sezen Aksu şarkılarının) içinden geçiyordu. Hani “bir şeye benziyor ama neye?” deyip de o şeyi bir türlü bulamadığımız şarkılardan biri gibiydi. Buna rağmen (ve tabii ki bu sebeple) çok akılda kalıcıydı, etkiliydi.

Ne var ki albüm piyasaya çıkınca hep beraber gördük ki “Hasta”, “Kraliçe”nin içinde bir istisnaydı ve geri kalan şarkılar son birkaç Hande Yener albümünden pek de olsun farklı değildi.

Oraya gelmeden önce albüme verilen adı bir sorgulamak lazım. He ne kadar Aksu ısrarla karşı çıksa ve kabullenmese de, ta ‘90’lardan bu yana Türk pop müziğinde “Kraliçe” lakabının Sezen Aksu’ya yakıştırıldığını hepimiz biliyoruz. Hal böyleyken Hande Yener’in bu çabası, 80’li yıllarda henüz gencecik ve isimsiz bir şarkıcı olan Rüya Çağla’yı plak yapımcısının “Genç Süper Star” diye lanse etmeye çalışmasından daha komik ve acıklı geldi bana. Albümde böyle bir şarkı olduğu için bu ismin kullanıldığı yalanına inanabilirdik belki şayet kapak fotoğraflarında Hande Yener’in başının üzerine iliştirilen o komik taç figürü olmasaydı. Belli ki Hande Yener “Kraliçe” lakabı bir ihtimal adının önünde kalıcı hale gelir hesabındaydı bu ismi albüme verirken. Kurnazcaydı belki ama ne çare, hiç de zekice değildi oysa. Nitekim benim gibi bir çok kişide de antipati uyandırdı bu iddia ve dahası bu cüret.


Gelelim albümün içeriğine…

Albümdeki şarkıların adları içeren konuşmasıyla açılışı yapıyor Hande Yener. “Intro” adı verilmiş bu kısa ve anlamsız konuşmanın hemen arkasından söz ve müziği Sinan Akçıl’a ait olan “Görevimiz Aşk” başlıyor. İşte o dakika anlıyorsunuz Hande Yener’in bunca eleştiriye rağmen hâlâ aynı yerde saydığını. Formül yine aynı çünkü: Basit mi basit bir melodi, mana yoksulu sözler, sıkıcı bir düzenleme ve renksiz, ruhsuz, duygusuz (daha da fenası yer yer Sinan Akçıl’ı andıran vurgularla) şarkı söyleyen bir Hande Yener.

Sırada “Hasta” var. Albümü başından sonuna dinleyip bitirdiğimde, keşke “Hasta” bir tekli olarak yayımlanmış olsa ve biz diğer şarkıları hiç duymasaydık; en azından bir süre daha beklentimizi yüksek tutardık diye düşünüyorum. “Hasta”yı ayrı bir yere koyuyorum evet ve hatta bugünün pop müziği standartları içinde bir “hit” olduğunu da düşünüyorum.


Albüme adını veren “Kraliçe”, “Seni gördüm bir şey hissetmedim işte, bana geldi fazlasıyla bir neşe” diye sürüp giden nakaratıyla Sinan Akçıl’ın şarkı sözü eşiğinin nasıl lise düzeyine kadar inebildiğini gösterir gibi. Akçıl’ın böyle bir hedef kitlesi var ve en çok oradan besleniyor, bunu kabul etmek lazım. Ama bizim tanıdığımız Hande Yener’in dili de, müziği de bu çizgide değildi ve hiçbir zaman da  olmamalıydı.

Yine bir Emrah Karaduman bestesi olan ve sözleri Sinan Akçıl tarafından yazılan “Bir Bela”, albümün nispeten eli yüzü düzgün sayılabilecek şarkılarından biri. Bunda Emrah Karaduman’ın “Hasta”da da fark edilen yenilikçi ve modern aranje anlayışının payı var.

Sinan Akçıl’ın Twitter’dan kendisini eleştirenlere armağan ettiği “Bir Şey Var”, “burada sana batan bir şey var,”  cümlesiyle dikkat çekiyor. Şahsen burada bana “batan” bir şey var ki o da elektronik müziğe yöneldiği günlerde kendi geçmişindeki şarkıları da içine koyup alelade pop şarkılar yapanları “bakkal müziği” yapmakla suçlayan Hande Yener’in o noktadan bu noktaya gelişi. Sahiden “tatil bana yararlıdır,” “güneş sana zararlıdır,” düzleminde sürüp giden şarkı sözlerini nasıl içine sindirip de söyleyebiliyor Hande Yener?.. Bu bana çok “batıyor” mesela. Bir de Hande Yener gibi bir şarkıcının nasıl olup da Sinan Akçıl gibi şarkı hece hece şarkı söylemeye başladığını anlayamıyorum (“to-par-la-nııır” örneğinde olduğu gibi.) Bu da “batıyor” bana, ne yalan söyleyeyim.


Bu arada “Bodrum” ve Havaalanı”nın yolundan giden “Bir Şey Var”ın önümüzdeki yaz çok çalınacak, duyulacak şarkılardan biri olacağını da öngörüyorum, o ayrı. O maksatla yapıldığı da belli zaten.

Etkileyici bir girişi olan ve kötü sözlerine rağmen melodisi çok da güzel yürüyen “An Meselesi”, nakarat bölümünde “çııık-ma-lıııı-sın, baaaşşş-la-malıııııı-sıııın” şeklindeki prozodi hatalarıyla dinlenilemez hale geliyor. Kıvrak bir dans şarkısı olan “Sana Söylüyorum” ve hemen ardından gelen “Tribe Gir”, türün meraklılarını tavlayabilecek şarkılar.

“Hiç başlayamadan bitmişe ne denir?” diye soruyor Hande Yener “Tribe Gir”de. Sinan Akçıl yine eski bir Hande Yener şarkısından esinleniyor anlayacağınız (“Pişmeyene söyle ne denirdi?..”) Belki de yıllar önce sorduğu sorunun cevabını veriyor bir kez daha veriyor Hande Yener. Pişmeyene gerçekten de ‘çiğ’ deniyor ve çiğ tavuk kırk yıllık dostun hatırına bile (burada o dost Yener’in ta kendisi haliyle) yenmiyor.


Albüm iki “Hasta” ve bir de “Kraliçe” “remix”iyle son eriyor neyse ki. Bu muhtemelen ben ve benim gibilerin müzikal beğenilerinin anlamaya yetersiz kaldığı müthiş “sound”, “dünya standartlarındaki pop müzik”, “bomba”, “ortalığı yıkıp geçecek şarkılar” da böylece tamamlıyor resmi geçidini (abartmıyorum, bunlar hep Twitter’da Yener ve Akçıl’ın ortaya attığı iddialar.) Biz gafillere de bir kez daha tasımızı tarağımızı toplayıp Hande Yener sularından uzaklara, çok uzaklara yelken açmak kalıyor.

Albüm kapağındaki ve bütünüyle Hande Yener görselliğindeki ucuz estetiği, Yener’in fotoğraflarında Photoshop kullanılmadığı konusundaki iddiasını ise bahis konusu bile etmek istemiyorum. Fotoğraflarına, kliplerine ve de aynada kendine baktığında memnunsa gördüklerinden (ki bunca eleştiriye rağmen, hâlâ ısrar ettiğine göre memnun), ne desek boş çünkü.


İyi bir şarkıcının, iyi başlayan bir kariyeri yanlış insanlarla çalışarak, yanlış kararlar vererek ve yanlış adımlar atarak nasıl darmadağın edebileceğinin dersi olarak Hande Yener’in önlenemez yükselişini (?) izlemeye devam ediyoruz sözün özü. Kendine ve kariyerine, nereden gelip nereye gittiğine dışarıdan bakamamanın, eleştirileri bırakın dikkate almayı, hakaret hatta küfür saymanın ve hakaret hatta küfürle cevap vermenin, çevresindekilerin ve ne yapsa beğenen yeni yetme “fan”larının sarmalında kör olmanın, sağduyuyu, mantığı kaybetmenin ve en çok da başında sahiden bir taç varmışçasına durduk yerde ego büyütmenin doğal sonucu “kraliçe” olmaksa, evet o bir “Kraliçe”. Ne denir ki?.. Tanrı “Kraliçe”yi korusun o zaman!

OCAK 2013

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder