Nilüfer - "13 Düet"

DÜŞMAN KARDEŞLERİN BARIŞ ÇUBUĞU


(Milliyet Sanat dergisi Mart 2013 sayısında yayımlanmıştır.)

Kendinizi bildiniz bileli hayatınıza eşlik etmiş sesler vardır… O seslerin sahipleri, hiç tanışmamış olsanız dahi, en yakınınızdan daha yakındırlar size. Şahittirler yaşadıklarınıza çünkü; yol arkadaşlarınız, sırdaşlarınız, dert ortaklarınız olmuşlardır hiç bilmeden. Sonra bir gün onlardan biriyle bir yerde karşılaşırsınız. Oracıkta boynuna sarılmak, kucaklamak istersiniz olanca iyi niyetinizle. Onun sizi tanımadığı gerçeğini aklınıza dahi getirmezsiniz o an. Karşılıksız, hesapsız kitapsız, öyle derin bir sevgidir çünkü beslediğiniz.



Nilüfer onlardan biridir işte benim için… Ve elbette bu ülkede yaşayan sayısız insan için. “Soğuktur” derler gıyabında, “Ne nemruttur, aksidir o!” derler. Bilmezler ki hayatını orta yere döküp saçmadığı, her an, her yerde, bıktırana kadar karşımıza çıkmadığı, sesi ve şarkılarıyla yıllardır ruhlarımıza yaptığı büyüyü böylece koruduğu/sakındığı için kıymetlidir aslında; bir tanedir. Hastalandığını duyduğumuzda yürekten üzülmemiz bu yüzdendir. Mutlu devam eden beraberliğine, yıllar sonra sahip olduğu kızının hayatına kattığı neşeye sevinmemiz de bu yüzden…


Telefonlarımızı bile her yeni çıkan modelle güncellediğimiz bu devirde, sapla samanın hiçbir vakit ayırt edilemediği popüler müzik arenasında 40 yılı devirip de güncel kalabilmenin formülünü çok az kişi bulabildi bu memlekette. Saysanız bir elin parmaklarını geçmez. Tamam, her adı anıldığında “büyük sanatçı” deriz, saygıda kusur etmeyiz ama konseri olsa gitmez, albümü çıksa satın alıp dinlemeyiz bir türlü. Öyle de bir göstermelik vefadır bizimkisi. Neyse ki Nilüfer, o bir elin parmaklarından biri olabilenlerden. En kritik dönemeçlerde, alışageldiğimiz müzikal tavrına küçük rötuşlar yaparak kendini güncellemeyi, her yeni kuşağın müzikal beğenisine hitap edebilmeyi başardı bir şekilde. Aranjman şarkılar söyleyerek çıktığı yolda, ‘70’lerin sonunda alaturka ve arabeske göz kırpması, ‘80’leri Kayahan ortaklığı ile zirvede kapayıp, ‘90’larda Onno Tunç marifetiyle yeni yetme pop yıldızlarının rakibi olacak tempoyu yakalaması, 2010’lu yılların başında müziğini “rock” sosuyla çeşnilemesi hep birer güncellemeydi aslında. Bütününde üzerimizde yarattığı Nilüfer algısına hiç zarar vermeden, dozunu kolaya kaçmaya vardırmadan günü yakalamak, yarına çıkış kapısını aralamaktı. Araladı da nitekim. Ve şimdi 2010 çıkışlı “12 Düet” albümünün devamı niteliğindeki “13 Düet” albümüyle bir kez daha taptaze karşımıza çıkıyor.


Tıpkı bir önceki albümde olduğu gibi bu albümde de eski şarkılarını günün popüler “rock” şarkıcıları/gruplarıyla birlikte ve “rock” düzenlemelerle seslendiriyor Nilüfer. Her biri kendi kulvarında yol almış, “rock” ve alternatif müzik sularında farklı eğilimlere yelken açmış 13 şarkıcının/grubun Nilüfer kariyerine bir saygı duruşu bu. Aynı zamanda ‘düşman kardeşler’in yani “rock” ve pop müziğin Nilüfer’in güçlü gölgesi altında yaktıkları barış çubuğu.


Albüm “Hatıralar Hayal Oldu” ile başlıyor. İlk kez 1967 yılında Dario Moreno’nun sesinden dinlediğimiz, Nilüfer’in ise 1982 yılında plağa okuduğu bu aranjman klasiği şarkıyı albümde Nilüfer – Gripin düetiyle dinliyoruz. Ne bir eksik, ne bir fazla; standart bir Gripin düzenlemesi bu. Hemen ardından Nilüfer’in ‘70’li yıllarda “hit”olmuş ilk şarkılarından biri olan “Başıma Gelenler”in eni konu “rock’n roll” yeni yorumunda son dönemin dikkat çekici yeni gruplarından biri olan Gece’yi dinliyoruz Nilüfer’le birlikte. Nilüfer’in 1994 çıkışlı albümünde ilk kez seslendirdiği  “Son Perde”, koyu kıvam dramatik yapısı nedeniyle, Emre Aydın ve Nilüfer düeti için biçilmiş kaftan olmuş. Bu düzenlemenin bir önceki albümde yer alan Şebnem Ferah – Nilüfer düeti “Erkekler Ağlamaz”la muadil olduğu ve bu bakış açısıyla albümde en çok ses getireceklerden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir.


1965 yılında hem Adamo hem de Ajda Pekkan tarafından plak yapılarak ortalığı kasıp kavuran “Her Yerde Kar Var”, Nilüfer’in 1987 tarihli “Geceler” adlı albümünde yer almıştı. Fecri Ebcioğlu’nun Türkçe sözleriyle naif ve tüm Ebcioğlu sözleri gibi sinekten yağ çıkaran kafiyesiyle gülümseten, eski nesil bu romantik şarkıyı Nilüfer bu defa Türkçe “rock”ın en kendine has gruplarından Bulutsuzluk Özlemi ile birlikte seslendiriyor. Nejat Yavaşoğulları’nın müdanasız vokali, şarkıdaki boynu bükük adama/kadına okkalı bir tokat atar gibi. Beklenen sevgilinin gelmeyeceğine, bu versiyondan sonra tamamen ikna olmanız çok mümkün. 


Nilüfer’in ilk kez 1992 yılında seslendirdiği “Kavak Yelleri” ise bir Feridun Düzağaç düeti için en doğru seçim olmuş. Yine bir ‘60’lı yıllar Ajda Pekkan şarkısı olan ve Nilüfer tarafından 1987 yılında plağa okunan “Yaşamak Ne Güzel Şey”, bu albümde Kargo ve Nilüfer düetiyle, hâlâ o yıllarda kalmış, her nasılsa bugüne gelememiş bir düzenlemeyle çıkıyor karşımıza. 


Hemen ardından gelen ve 1992 tarihli bir Onno Tunç şaheseri olan “Dokun Bana” ise Mor ve Ötesi ile Nilüfer’in doğru şarkıda buluşamadığı duygusunu uyandırıyor dinleyende.

Bu albümdeki tek kadın eşlikçi Deniz Özbey’i Nilüfer – Vega düeti “Ta Uzak Yollardan”da dinliyoruz. 1982 yılında hem Nilüfer, hem de Selçuk Ural tarafından farklı Türkçe sözlerle plak yapılan bu adaptasyon şarkının Nilüfer versiyonu fazla arabesk öğeler içerdiği için TRT denetiminden geçmemiş, “Affet” adını taşıyan Selçuk Ural versiyonu ise siyah beyaz ekranda bir hayli sıklıkla karşımıza çıkmıştı. Dinlerken şarkının bu hali o vakitler yapılsaydı denetimden geçer miydi diye düşünmedim değil. Özbey’in diksiyonu nedeniyle geçmezdi muhtemelen ama ne gam; “Ta Uzak Yollardan” en çok da o vokalin etkisiyle albümün en dişi şarkısı olmuş.

‘90’lı yılların dans şarkılarından biri olarak hafızalara kazınan “Şov Yapma”nın 2013 versiyonunda Model ve Nilüfer’i birlikte dinliyoruz. Albümün en dinamik, en modern düzenlemelerinden biri bu. Ardı sıra gelen Nilüfer – Manga düeti  ise, daha önce kulağımıza eğlenceli bir pop şarkısı olarak takılan “Eğrisi Doğrusu”dan depresif ve bir parça da provakatif bir “electro-rock” şarkı çıkarıyor.


Henüz iki albüm ve bir tekli yayımlamış olmasına karşın çok parlak bir ivme göstermiş Zakkum’un yakın zamanda “Anason”la girdiği, sonrasında “Ben Böyle Değildim”le içmeye devam ettiği meyhane meğerse “Agora Meyhanesi”  imiş; bunu da bu albümde öğreniyoruz. Zakkum bir kez de Nilüfer’le birlikte efkâr dağıtıyor ama “rock”ı alaturkalaştırmıyor bu defa, albümün konsepti gereği alaturkayı “rock”laştırmaya soyunuyor. Sonuç bir önceki albümde yer alan “İntizar”dan çok da farklı olmuyor ne çare; olmuyor, olamıyor…


Eski şarkıları yeniden seslendirirken vokal partisyonlarının oktavlarından yola çıkarak alışageldiğimiz melodilerinin ters yüz edilmesini yaratıcılık ve farklılık olarak kabul ederseniz, Pinhâni marifetiyle yenilenmiş “Dünya Dönüyor”u albümün en farklı ve yaratıcı düzenlemesi kabul edebilirsiniz. Ben edemedim bir türlü. Ama Pinhâni’dir, ne yapsa orijinaldir, ne söylese yeridir derseniz bu “rock” albümün ayrık otu “Dünya Dönüyor” olabilir pekala. Neden sona saklandığını bilemediğim Çilekeş – Nilüfer düeti “Değişir Dünya” ise albümün en iyilerinden biri olarak ilk dinleyişte kulağa çarpıyor. 

Sonuç olarak Nilüfer ne söylese dinleriz; dinledik, bunu da dinleyeceğiz. Ama bir üçüncü “rock” albüm daha ister miyiz?.. Sanırım istemeyiz.        

ŞUBAT 2013 

Yavuz Hakan Tok

2 yorum:

  1. Bu albümün bence tek iyi yanı, o döneme yetişememiş yeni nesil dinleyicide "acaba eski halleri nasıldı" merakı uyandırması olabilir. Zira bu albüm beni pek tatmin etmedi düet uyumları ve şarkı seçimleri açısından, ki bunları da yazdım. Ama Nilüfer söz konusuysa bütün kusurlar ve eksikler yok oluyor, kendimi o eşsiz sesin büyüsüne kaptırıyorum... Kalemine sağlık abim.

    YanıtlaSil
  2. Nilüfer'in sesi eskisi gibi değil bence,diğer şarkıları çok dinlemedim ama özellikle Son perde'deki vokal hatalarını duymamak mümkün değil. Kimse dile getiremiyor dikkat ettim de. Yeni yetme popçuları eleştirmek kolay söz konusu Nilüfer olunca sese yoruma(hakikat de olsa) laf söylemek kolay değil tabi.

    YanıtlaSil