Mirkelam - "Denizin Arka Yüzü"

MİRKELAM'DAN TÜRK POPUNA DARBE

(Milliyet Sanat dergisi Ağustos 2013 sayısında ve 12 Ağustos 2013 tarihli Milliyet gazetesi Cadde ekinde yayımlanmıştır.)


Düşünün ki ne Twitter var, ne Facebook… Bırakın sosyal medyayı, internetle bile tanışmamışız daha. ‘Viral’ diye bir reklam anlayışı da girmemiş lügatimize haliyle. Müziği kasetlerden dinliyoruz; bir de dönemin en süper teknolojisi, en yeni oyuncaklarımız olan özel radyolardan, televizyonlardan... Sonra günün birinde bir video klip düşüyor ekranlara. Klipteki şarkıcının adı bir acayip; müziği ve dahi fiziği de… Ama en acayibi, klip boyunca nedeni belirsiz bir şekilde, şuursuzca koşuyor olması. Peşinden kovalayan mı var, o mu birini kovalıyor anlaşılamıyor ama üç gün geçmiyor, tüm memleket bu ‘koşan adam’ı konuşur oluyor. Haliyle, aslında şöhrete koştuğuna kanaat getiriyoruz. Öyle de oluyor. “Kim bu Mirkelam?” sorusu, peşi sıra pek de iyi yönetilemeyen ve ilk etkiyi aynı güçle sürdüremeyen bir süreç içerisinde cevabını buluyor.





Fergan Mirkelam ve İskender Paydaş ortaklığıyla vücuda gelmiş Mirkelam projesiyle tanışmamızın herkesçe bilinen kısa öyküsü böyle. Bu öyküyü yinelemeden yazılacak her Mirkelam yazısı eksik kalırmış gibi geliyor o gün bugündür; çünkü ‘müzik dünyasına ilk adımlarını attı’ klişesini ‘müzik dünyasına koşarak girdi’yle değiştirebilen başka bir örnek daha yok elimizde.

Tabii neredeyse 20 sene öncesinde kalmış bu hikâyeyi ısıtıp ısıtıp tekrar sunmak, Mirkelam’ın kariyerini ‘koşan adam’a indirgemek gibi bir haksızlığı da beraberinde getiriyor ki işte orada bir durmak lazım. “Her Gece”den sonra hep beraber bir hayal kırıklığı yaşadık evet çünkü klipte gördüğümüz serseri ve ‘fırlama’ adamın içinden adeta bir Erol Evgin beyefendiliği çıkmıştı. Utangançlığı, çekingenliği de cabası. Gelin görün ki o sakin adam yıllar boyunca Türk popunun görüp göreceği en serseri, en ‘fırlama’ şarkıları yazmaya da devam etti. “Bağırıyorsam Sebebi Var” dedi mesela. “Mirkelam’ın Önerisi”ni sundu, “Vay Anasını Sayın Seyirciler”den “Kokoreç”den şarkı yaptı, “Bir Fotoğraf Çekinebilir miyiz?” diye sordu. Romantikti bir yandan, bir o kadar da komikti. “Laubali”yi, “Tavla”yı yazan da oydu, “Unutulmaz”ı, “Ararım”ı yazan da. İlk albümden sonra İskender Paydaş ile bir grup olma projesi rafa kalktı ama o, Paydaş başta olmak üzere, Ozan Çolakoğlu, Volga Tamöz gibi sağlam aranjörlerin ellerine emanet ettiği şarkılarıyla, kapağından klibine her biri, her detayıyla ince işçilik örneği beş albüme imza attı. 2010 tarihli bir de Kargo ortaklığı albümü var ama o farklı bir kimya olduğu için bu genellemenin dışında tutuyorum.


Evet Mirkelam’dan bir Tarkan çıkmadı belki; her şarkısı liste başlarına oynamadı, yazları ‘beach’lerin, kışları gece kulüplerinin ‘playlist’lerinde, radyoların, klip kanallarının ‘top ten’lerinde döne döne, bangır bangır çalınmadı ama benzersiz melodiler, zeki şarkı sözleri ve çok farklı bir müzikal anlayışla Mirkelam kendi müziğini yarattı. Popun başka bir kulvarında, kendi kendine koşmaya devam etti yâni. O kulvarda ondan başka koşan yoktu. Dolayısıyla kimi, ne kadar geçtiğini bilen olmadı. Benim gibi ilk klibini izlediğinden bu yana Mirkelam’ı takip etmekte olanlar, onun nereye ve neden koştuğunu artık biliyor.

Mirkelam’ın yeni albümü “Denizin Arka Yüzü”, Sony Müzik etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayınlandı. 10 şarkı ve bir ‘gizli şarkı’dan oluşan albümde bir şarkı hariç tüm sözler ve müzikler yine Mirkelam’a ait. Bir tek şarkının müziğini ise Mirkelam ve albümün aranjörü Yves Jongen birlikte yapmış.


Öncelikle söylemek lazım ki her Mirkelam albümü gibi bu albümü de Türk popunun kırsalından fersah fersah öteye götüren belirgin farklar var. Bununla beraber bu Mirkelam’ın bu defa bugüne dek dinlediğimiz Mirkelam’a da depar attığı görülüyor/duyuluyor. Her şeyden önce böyle dinlemeli bu albümü. Tamamen Avrupa/Amerika standartlarında bir müzikal çizgi var “Denizin Arka Yüzü”nde. Belçika’lı aranjör Yves Jongen’in düzenlemeleri (aynı zamanda bütün enstrümanları da çalmış), albümün kayıt kalitesi, miksajı, başından sonuna kusursuz denilebilecek kadar iyi. Ortada adı sanı belli bir ‘dış mihrak’ da olduğuna göre, albümün Türk popuna ‘darbe yapma’ girişiminde bulunduğunu iddia edebiliriz pekala.     


Bir başka dikkate değer ayrıntı da şarkıların hit olma potansiyellerine göre değil, bir konu bütünlüğü dahilinde sıralanmış olmaları. Bir evlenme teklifiyle başlayıp, taraflardan birinin delirme eşiğinde ambulans çağırmasıyla sona eren çetrefilli bir aşk hikâyesini anlatıyor albüm. Şarkıları birbirine Mirkelam’ın kısa cümlelerle anlattıkları bağlıyor. Yani dinleyicinin gözüne “bakın önce bunu dinleyin, bunu sevin” diye sokulmuyor hiçbir şarkı. Her biri hem bütünü tamamlıyor, hem de kendi hikâyesini anlatıyor sırası gelince. Dijital müzik dinleme alışkanlığı nicedir ‘B1’ (albümün B yüzünün ilk şarkısı) tanımlamasını tedavülden kaldırmıştı zaten. Mirkelam bu albümde ‘A1’i de kaldırmak cesaretini gösteriyor.  ‘Darbe’ iddiası için bir güçlü delil daha çıktı mı karşımıza?.. Bence çıktı.


Gelelim şarkılara… Ya da Mirkelam’ın üç yıllık birikim ve sekiz aylık bir çalışmayla ortaya çıkardığı ‘iç dökümü’ne… Yine yer yer koyu hüzün, romantizm, yer yer espri içeren, söylenmemiş sözler söyleyen, kelime oyunlarıyla dinleyiciye zeki tuzaklar kuran Mirkelam şarkıları var bu albümde. Böylesi bir kelime oyunu barındıran “Kanarya” albümün romantik kanadında öne çıkanlardan. Aynı minvalden “Kırık Gitarlarla” ve “Aslında Ay Lav Yu” da kendini tekrar tekrar dinleten şarkılar. Albümün açılışında yer alan “Evlenelim Gel”, Türkçede bugüne dek yazılmış en güzel evlilik teklifi şarkısı olabilir. “Kaç yazın kaldı, kaçı ilkbahar?“ sorusu bile tek başına bir evlilik teklifinin nedenini Türk filmi klişelerinden çıkararak gerçeğin ta kendisi kılmak konusunda bir devrim sayılmalı. “İskorpit”te sevdiği kadını ve onun yeni sevgilisini iskorpit balığının zehirli iğnesinden hazırladığı sosla öldüren adamın hikâyesini, şarkı söyleyerek değil konuşarak anlatıyor Mirkelam. Barış Manço’nun “Sakız Hanım Mahur Bey”ini anımsatan bir şefkatin ve de iskorpit zehrinin tadını aynı anda alıyorsunuz dinlerken.


Albümün temposunu yükselten “Yok”, “Priz 220” ve “Bam Bam” elektro-pop sularında sörf yapan, sıkı şarkılar. Birinden birini seçmek gerekirse, “Bam Bam”ın kulağa bir parça daha kolay yerleştiğini söyleyebilirim. “İstanbul Beyoğlu”nda arka odadaki elbise dolabının içinden geçerek kendini Beyoğlu sokaklarında bulan adamın fantastik hikâyesi, Mirkelam’ın içinden alaturka geçen şarkılarından birine dönüşerek çıkıyor karşımıza. Benzer bir şekilde “Ambulans” da, nerede duysanız “Bu bir Mirkelam” şarkısı diyeceğiniz türde. Albümün gizli şarkısı “Şahin” ise yine çok hınzır kelime oyunlarıyla, yüksek vuruşla yapıyor kapanışı.


Şunu da söyleyeyim ki, ilk dinleyişte “Hani bunun ilk hiti?” sorusunu sormanız kuvvetle muhtemel. Kulağımızın alışık olduğu Türk popu ve onun kerameti kendinden menkul hit kavramı bu albümün yakınından bile geçmiyor çünkü. “Denizin Arka Yüzü”nde ciddi bir alternatif öneri, pop dinleyicisinden beklenen bir eşik atlama deneyimi var. Candaş Arın fotoğrafları, Elif Yemenici illüstrasyonları ve Profabrika tasarımı ile oluşturulmuş kitaplı kartonet bile tek başına yeni bir deneyim. Yâni tüm deliller toparlandığında, Mirkelam’ın Türk popuna ‘darbe teşebbüsü’ ayan beyan ortada. Ne diyelim… Keşke her darbe böyle olsa!  

TEMMUZ 2013

Yavuz Hakan Tok

2 yorum:

  1. Dort gozle bekliyordum bu yorumu
    Severek okudum her zamanki gibi :)

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel albüm olmuş, özlemiştik Mirkelam'ı :)

    YanıtlaSil