Ömür Gedik - "Kaliko"


Ömür Gedik’in ‘tamamen hayvanseverlik’ nedeniyle başlayan şarkıcılık macerası hız kesmeden devam ediyor.  Gedik, içinde üç şarkının yer aldığı yeni bir tekliyle daha karşımızda. Adı “Kaliko” konulan ve DMC etiketiyle yayımlanan tekli (bu satırların yazıldığı tarihte hâlâ mekanik baskı piyasaya sürülmediğine göre, dijital tekli de diyebiliriz), Gedik’in şarkıcılık konusunda ısrarcı (ve de nedense) iddialı olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Türkçe sözlüğe baktığınızda “Kaliko”nun çok başka bir anlam taşıdığını görüyorsunuz ama tekliye isim olarak konulmasının nedeni bir çeşit cilt bezi ya da kumaş türü manası taşıması değil. Ben de bilmiyordum, bu vesileyle öğrendim ki üç renkli, dişi sokak kedileri için kullanılan bir tabirmiş kaliko aynı zamanda. Bir de Gedik’in bu adı verdiği bir kedisi varmış. Yani Gedik yine hayvanseverliğine vurgu yapmaktan geri kalmamış. Ama şarkılar da böyle bir içerik yok; onu baştan söyleyeyim de boşuna aramayın (E o da haklı; ne yapsın yani, Kayahan’ın “Sokak Kedisi”ni mi söylesin?)


Teklideki üç şarkıdan ikisi “cover”. Seksenli yıllarda Nil Burak’ın ve Ferdi Özbeğen’ın seslerinden kulaklarımıza yer eden “Ağla Halime” bunlardan biri. Bir Yunan şarkısından Ülkü Aker’in yazdığı Türkçe sözlerle adapte edilen “Ağla Halime”, son derece naif, etkileyici ve bugün de çalınıp söylendiğinde anlamını eksilmeyen bir eski şarkı. Bu bakımdan, bu şarkıyı bulup çıkarmak gayet iyi bir fikir olmuş. Ama Ömür Gedik’e söyletmek iyi bir fikir mi, ona emin olamadım. Gerçi şarkıcılık performansı açısından teklideki üç şarkı arasında en iyisi bu gibi. Stüdyoda yapılmış kopyala yapıştırları, kes biçleri duymazdan gelirseniz şayet, durum bu. Ama şarkıcı olmaya bu kadar heves ediyorsanız, sesinizin sınırları bilmek, o sınırlar içinde şarkılar seçmeyi ve söylemeyi öğrenmek gerekir her şeyden önce. Mesela ben bu cânım şarkının Ömür Gedik yorumunda zerre duygulanmadım, anlatılan hikâyeye de hiç mi hiç inanmadım. E neye yaradı o zaman bu şarkıyı söylemek?


Bir de “Sana Neler Edeceğim” var ki, o çok daha fena. Bakın, bir emekle üretilen hiçbir şey için bu kelimeyi kullanmayı sevmem ama bu defa yerine başka bir kelime bulamıyorum; zira şarkının bu düzenlemesi ve yorumu neresinden baksanız ‘kötü’. Bir kere şarkının 1975 tarihli ve Norayr Demirci imzalı düzenlemesi o kadar eğlencelidir ki, hem Arapça orijinalinden çok daha iyidir, hem de bugün de dinlediğinizde demode gelmez kulağınıza, kalkar oynar, eşlik edersiniz (ki ediliyor nitekim; mekanlarda çaldığımdan biliyorum.) Şimdi bunun üzerine ne koysanız boş. Hele hele “club” havasına uydurmak için ne kadar çabalasanız nafile. Burak Yeter’in düzenlemesi tam da böyle olmuş ne çare. Hani evinde bir bilgisayarı, bir de bu iş gerekli yazılımı olan herkesin yapabileceği türden, son derece basit, iki saat içerisinde yapılıvermiş gibi duran bir düzenleme bu. Belli ki maksat şarkının gece kulüplerinde, barlarda çalınması ama bunun için ritmi 130 bpm’e vurmak yetmiyor bazen. Nitekim burada da yetmemiş.


Bu derece bilinen ve sevilen bir şarkı, 1975’den bu yana neden onlarca kez “cover” yapılmamış, bunu da bir düşünmek lazım. Ajda Pekkan’ın söylediği bir şarkıyı kim Ömür Gedik’ten yeniden dinlemek ister ki?

Teklinin en etkili şarkısı ise “Radyoda”. Söz ve müziği Gözde Ançel imzası taşıyan bir şarkı, öncelikle sözleriyle hedefi doğru yerden vuruyor. Nitekim radyolar boşuna sevmedi şarkıyı. Üstelik melodisi akıcı, ritmi eşlik etmeye müsait. Ömür Gedik de şarkıcı olarak elinden geleni yapmış ki sesinin sınırları için de doğru bir şarkı olmuş. Gedik’in şarkıcılık yolunda bu nevi şarkılarla ilerlemesi onun için en doğru strateji olacak gibi gözüküyor.


Teklinin son derece anlamsız kapak tasarımından ise söz etmeye bile gerek duymuyorum.

EKİM 2013

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder