Hüsnü Arkan - "Yalnız Değiliz"


Yazılarımda genellikle piyasaya yeni adım atmış şarkıcıların şarkı söyleme teknikleri üzerine bir iki kelam ediyorum. Çünkü tek başına iyi bir ses, iyi şarkılık yetmeyebiliyor. Hatta tam tersine, teknik olarak hiç de doğru bulmayacağınız bir şarkıcı, söylediği şarkıların duygusunu dinleyene o kadar doğru aktarıyor ki, doğru tekniğin ne olduğu konusunda şüpheye düşüyorsunuz. Birçok örneği var. Mesela bugünkü Sezen Aksu, Nazan Öncel, Yıldız Tilbe, Zerrin Özer ve daha niceleri teknik açıdan baktığınızda kusursuz şarkıcılar değiller. Piyasaya yeni çıkmış olsalar, belki de epeyce eleştiri konusu edilebilirdi şarkı söyleme biçimleri.  Ama biz onları böylece dinliyor ve seviyoruz. Hatta her birinin seslerindeki pürüzleri, çapakları, yanlış vurguları, hecelere kendilerince yükledikleri farklı değerleri onların karakteristikleri olarak kabul ediyor, bayılıyoruz. Velhasıl bu işin bir kitabı, kuralı, kaidesi yok.


İşte Hüsnü Arkan da onlardan biri… Kendince bir şarkı söyleme biçimi ve karakteristiği var. Nerede duysak tanıyacağımız bir ses rengi var. Söylediği şarkılarla iç içe geçmiş bir tavrı, üslubu var. Belki de doğru tabir şu olabilir: Hüsnü Arkan’ın sesinin bir şiiri var.

12 Eylül sonrasının puslu günlerinde uzunca bir süre yurt dışında yaşamak zorunda kalan Hüsnü Arkan, Amsterdam’da Hezarfen adını verdiği bir grup kurmuş ve o grupla birlikte kendi şarkılarını seslendirmişti. İlk albümünü de o dönemde, 1990 yılında yayımlayan Arkan, 1993 yılında Türkiye’ye dönüp Ezginin Günlüğü’ne katıldı. Ve 2010 yılına dek Ezginin Günlüğü demek biraz da Hüsnü Arkan’ın sesi, soluğu demek oldu dinleyen, seven herkes için. O yılın Aralık ayında ise yıllar sonra tekrar bir solo albümle dinleyici karşına çıktı Arkan. Adı da “Solo” olan bu albüm, ne kadar solo olursa olsun, ister istemez Ezginin Günlüğü’nün rengini, kokusunu, tadını taşıyor, hissettiriyordu. Herkes başka bir şarkıyı sevdi belki ama ben galiba en çok Birsen Tezer’le birlikte seslendirdikleri “Hoş Geldin”i sevdim o albümde. Otuz yıl geçse de dinlenilecek, söylenilecek, sevilecek, bir şimdiki zaman klasiğidir bence o şarkı.


Gel zaman git zaman Arkan, bir yandan kitaplar yazmaya devam ederken (çünkü bir yazar aynı zamanda), bir yandan da yeni bir albüm için kolları sıvadı ve “Yalnız Değiliz” adı verilmiş o yeni albüm 2013 yılının Şubat ayında Ada Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.

Albümdeki on bir şarkının onunda besteci olarak Hüsnü Arkan’ın imzası var. Arkan kendi şarkılarının bir kısmının sözlerini de yazarken, bazı şarkılarda şairlerin mısralarından istifade etmiş her zaman yaptığı gibi. Bu albümde de Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Can Yücel’in ve Kaygusuz Abdal’ın birer şiirini bestelemiş (bu arada bu şiirlerin albüm künyesinde “söz” yerine “şiir” olarak imlenmesi, albümlerde pek de sık rastlamadığımız türden bir doğru kullanım.) Bir şarkının söz ve müziği ise Ali Saran’a ait.


Bu albümdeki şarkılar da her Hüsnü Arkan şarkısı gibi yaşamışlık, görmüşlük, sezmişlik dolu. “Yarın yok, vazgeç. Bizden sonra gelenler toplar masayı,” diyor daha ilk şarkının ilk satırlarında ve tam tabiriyle dakika bir gol bir başlıyor albüm. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor olmanın yanılgısı çarpıyor suratınıza. “Bütün başkanlara hayır,” diyor bir sonraki şarkıda, tam da bunun yüksek sesle, tekrar tekrar söylenmesi gerektiği bir zaman diliminden geçtiğimizi biliyorken. “Dağlar”da Arkan’a yaralı çığlık sesiyle Rojin eşlik ediyor. Turna görmeyen dağların sarp kayaları, binlerce kilometre ötede, rahat ve güvenli evinizde, birdenbire kesiveriyor bileklerinizi. Kan akıyor Hüsnü Arkan’ın sesinden. Beklenmedik bir şekilde şarkının Kürtçe bölümlerini Arkan, Türkçe bölümlerini ise Rojin söylüyor. Tam da burada aynılaşıyor acı, birleşiyor.


Sonra “içerideki gazelciler” için yağmura salıyor sesini Hüsnü Arkan. Bir umut, bir yeşerme… Her şeye rağmen “ne güzel” diyebilmenin, sevdanın ehli olabilmenin/kalabilmenin yolunu buluyoruz bir şarkıya sığınıp. Derken İstanbul’a gelen baharın getirdiği “Yağmurlar”la ıslanıyor, efkârlanıyoruz. Bu defa Feyza Eren eşlik ediyor Hüsnü Arkan’a. En çok eski zaman sevdalarına benziyor bu iki sesten dökülenler. Hemen ardından gelen “Süreyya” da öyle. “Bu gece aklım sende kaldı, uyuyamadım,” dediğimiz, yağmur sesinden bile hislenip, yine de inkâr ettiğimiz o sevdalar eski zamanlara ait çünkü artık. Derken bu defa Can Yücel’in mısralarından bir yaz yağmuru dökülüyor. Yağmurda bir evin sundurması, belki Ege Denizi’nin kıyısı, belki de Taksim ya da Beyazıt Meydanı… Buluşmanın, birbirini bulmanın bir yeri, bir zamanı, anı var mıdır? Kim bilir, belki de yoktur.


“Haydi Abbas vakit tamam”ı bir de Hüsnü Arkan’ın bestesiyle dinliyoruz peşi sıra. Bildik şiir bir başka tınlıyor kulağımızda bu defa. Bir bir kaybettiklerimize rağmen yalnız olmadığımızı anlatıyor bir sonraki şarkı. Sonra bir ninni tutturuyoruz. Dünyanın en masum şarkılarıdır ninniler. Öyle ya, “Allah seni bağışlasın, O’ndan başka ne isterim” cümlesi hangi şarkıda bu kadar sahici, içten durur ki başka?

Albümün sonunda kırk gün kaynamayan kazın hikâyesini anlatıyor Hüsnü Arkan, Kaygusuz Abdal’ın dizelerini müzikleyip. Kara mizahın, zekice ironinin devir, zaman, çağ geçse de yerini bulduğuna, anlamını kaybetmediğine mi uyanırsınız en çok, yoksa her devrin, zamanın, çağın aynı “kaz”ları yeniden yeniden karşımıza çıkardığına mı, artık orası sizin uyanıklığınız.


İşte en çok bunun için seviyorum Hüsnü Arkan şarkılarını ben. Bir kitap bitirmiş gibi oluyorum bir Hüsnü Arkan albümünü dinleyip bitirdiğimde. Zenginleştiğimi, büyüdüğümü, doyduğumu hissediyorum. Ki bu işin sadece düşün (edebiyat/söz) tarafı. Bir de üzerinde büyüdüğümüz  toprakların her köşesinden, ucundan, bucağından demlenmiş, pişmiş, tadını bulmuş müziği var ki, o da katmer katmer lezzet, alabildiğiniz kadar tat… Her iyi albümde olduğu gibi, bu albümde de çalan, söyleyen, düzenleyen her müzisyen yaptığı işin hakkını veriyor. Şüpheye düşmüyor, tereddüt etmiyor, hayal kırıklığı yaşamıyorsunuz başından sonuna dek. Eğer ki ben gibi iyi kötü bakmadan, ne var ne yok dinleyenlerdenseniz şayet, bunun ne büyük bir lüks olduğunu ilk avazda anlıyorsunuz zaten.

Burhan Şeşen’in çektiği Hüsnü Arkan fotoğrafları, Tuğba Sezer’in grafiti fotoğrafı ve Cüneyt Kırdar’ın tasarımıyla zenginleşen albüm, şarkılarıyla olduğu kadar kartonetiyle de bir sanat eseri duygusu veriyor edinene. Evet, iyi şeyler de oluyor. Bu ülkede “iyi müzik” de yapılıyor. “Yalnız Değiliz” bu tezin ispatı için eşsiz bir numune.

OCAK 2014  


Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder