Hande Yener - "Hepsi Hit - Vol.1"

HİT ÇIKMAZSA PARA YOK!


(30 Haziran 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

Mevzu o kadar saçma bir yerde ki şu an, birisi çıkıp bir sonraki albümünün adını “Hit Çıkmazsa Para Yok” koyarsa şaşırmayacağım. Öyle bir Salı pazarı jargonuna doğru yol alıyor rekabetin getirdiği iddia. Hande Yener’in yeni albümünün adı “Hepsi Hit”. Alıp eve geldiğimizde “hepsi hit” çıkmazsa kime şikâyet edeceğimizse belli değil.




Ne yalan söyleyeyim; şimdiki zamanların promosyon taktikleri beni heyecanlandırmıyor; aksine soğutuyor çıkacak albümden. Önce sosyal medyada “bomba”, “olay” filan gibi içi çoktan boşaltılmış kelimeler eşliğinde şarkı adlarını bir bir faş etmeler, sonra ufak ufak şarkı sözlerini paylaşmalar, oradan “teaser”lar, albüm kapağı eşliğinde 15 saniyelik Instagram videoları, sonra tek bir şarkının, ardından da albümün önce ve sadece iTunes’da ön siparişe çıkması ve nihayet satışa sunulması. Gösterip de vermemek, ucundan koklatmak ya da ne derseniz deyin. Çok naz âşık usandırır diye de bir laf var. Hah işte ben usanıyorum bu yersiz uzatmalardan. Şöyle ya da böyle, albümünüz iyiyse zaten bir kere de şak diye çıkarsanız da dinleyici görür, duyar, alır. Yakın zamana kadar sosyal medya mı vardı Allah aşkınıza? Aksine, albümü çıktığını hiç bilmeden birdenbire rafta görmenin verdiği bir başka heyecan vardı ki, alır almaz dinlemek için eve nasıl gittiğimi bilmezdim.


Hande Yener bu promosyon taktiğini fazlaca benimseyenlerden. Bu albüm aylardır sosyal medyada adıyla sanıyla anons ediliyor bizzat Yener’in kendisi tarafından. Merak etmedik mi? Ettik ama bir o kadar da beklenti büyüttük. İşin en tehlikeli tarafı da o zaten.

Mesela albümden ilk servis edilen şarkı “Mor”, bende ilk hayal kırıklığı oldu. Evet, eğlenceli, şıkır mıkır bir şarkı. Kısa yoldan bu yazın çok çalınanlarından biri olmaya da aday. Ama bunca iddianın yükünü kaldıracak bir şarkı değil. Her şeyden önce “sana kırmızı çok yakışıyor” un laciverdi (pardon moru.) Kabul, Hande Yener’in “Kırmızı” ve benzeri şarkılarını mumla aradığımızı kaç kere yazdık ettik, söyledik ama bunca yıl sonra o şarkının bir benzerini yap demedik sanırım.


Kaldı ki “Mor”, “Kırmızı”nın kusurlu bir kopyası. Şöyle ki… Hande Yener’in bu albümde de şarkı aldığı Altan Çetin ve Ersay Üner’in yıllardır popüler şarkı yaratmaktaki becerilerinin en önemli sırrı, şarkı sözlerinin müzikle uyumu, dile kolay söylenişleri, kalabalıklarca bir ağızdan söylenmeye müsait fonetik yapılarıdır. “Kırmızı” bunun doruk noktasındaki örneklerinden biridir. O kadar uzağa gitmeye de gerek yok; bu albümdeki “Deli Bile”ye, “Emrine Amade”ye bakmak bile yeter. Bir de “Mor”a bakalım sonra. “Yakıştı ama sana mor renk çok” cümlesi mesela. İlk kelimenin sonundaki harf ile ikinci kelimenin başındaki harfin, “ı” ve “a”nın çakışması, “mor renk” teki üst üste iki “r” harfinin sertliği filan cümleyi neredeyse eşlik edilemez bir hale getiriyor. Şarkının nakarat kısımlarının kaydedilirken tek bir seferde söylenmediği de çok belli zaten. Her cümle bir sonrakinin yolunu tıkıyor zira, şarkıcıyı zorluyor. “Hit” olması için yazılıp çizilmiş bir şarkıda bu aslında küçük kural hataları ister istemez göze kocaman görünüyor. “Hit” yazmak o kadar kolay değil çünkü. O işler o kadar kolay olmuyor.


Şarkının sözlerinin ne anlattığı da ayrı muamma. Birilerine “giydirmek” için yazıldığı kesin. Artık eski sevgili midir yoksa en dişli rakip mi onu bilemiyoruz. Peki, şarkı boyunca birine (tutun ki karşındakine) hitaben söylenen sözler neden ikinci dörtlükte bir üçüncü kişiye yönelip gıybete (“aman çabalasın dursun, onun da işi zor valla” şeklinde) dönüyor? Bu şarkıda kaç kişi var? Anlayan beri gelsin.

Ha bir de böylesi hafif bir şarkıya bu kadar karanlık, demir parmaklıklı, klostrofobik bir klip çekmekteki amaç neydi, onu da klibin yönetmeni Gülşen Aybaba’ya sormak lazım sanırım.


“Mor”, söz müzik ve düzenlemesi Mert Ekren’e ait bir şarkı. Albümdeki bir diğer Mert Ekren şarkısı olan “Vah Vah” ise tesadüf bu ya, bu defa Hande Yener’in Sinan Akçıllı döneminde kalmış “Atma”nın epeyce yakınlarından geçiyor. Özellikle de şarkının giriş kısmı (metronomu biraz düşürdüğünüzde.)

Dahası da var. Yine söz ve müziği Mert Ekren’e ait “Kavuşabilir miyiz?” ise bir başka eski Hande Yener şarkısı “Acı Veriyor”u andırsın diye yazılmış düpedüz.


Sözün özü albümdeki üç Mert Ekren bestesinin üçü de eski birer Hande Yener şarkısının yavan birer replikası. Buna takılmazsanız seversiniz bu şarkıları da belki. En azından Hande Yener’in artık kelimeleri yaya yaya, geniş geniş şarkı söyleme alışkanlığından artık tamamen vazgeçtiğini duymak hatırına. (Bu arada Hande Yener’in “Acı Veriyor”daki gürül gürül sesi ile “Kavuşabilir miyiz?”deki stüdyoda üzerinde epeyce oynanmış, deforme ses kıyaslanamaz bile, o da ayrı mesele.)


Albümde iki de Ersay Üner şarkısı var. Gürsel Çelik düzenlemesiyle “Emrine Âmâde”, albümün büyük balıklarından biri olabilir. Çünkü söz ve müziği bir dinleyişte akla takılıyor, düzenleme ise çok güçlü, çok dinamik. Kafaya kafaya vurmadan, işi kuru gürültüye boğmadan da güçlü ve dinamik düzenleme yapmanın mümkün olduğunu da bir kez daha görüyoruz böylece. Ayrıca “Bangır Bangır” ile başlayan popta kaşık havası modasının izleri de var şarkının özellikle nakarat melodisinde ki modaysa moda, sırf buradan bile yürüyebilir bu şarkı.

Yalnız enteresan bir biçimde bu şarkıda da bir özne karışıklığı söz konusu. Sözlerin akışında nakarata kadar Hande bir üçüncü kişiye o pek ayılıp bayıldığı adamdan bahsederken nakaratta hızını alamayıp direkt o adama seslenmeye başlıyor (belki de bunu medeni cesaretine yormak lazım, bilemedim.)   


Albümdeki diğer Ersay Üner şarkısı olan “Bu Kafayla”nın düzenlemesi de Ersay’ın elinden çıkmış. Hadi itiraf edeyim, ben dans şarkılarında “loop”larla,” sample”larla elde edilmiş elektronik sesleri de seviyorum yerine göre (bunun müzik sözlüğünde bir karşılığı var mı bilmiyorum ama “muzır bir biçimde kullanıldığı zaman” diye açabilirim “yerine göre” şerhini.) Bu şarkının düzenlemesini sevdim bu yüzden. Amaca hizmet ediyor, tatil yerlerinde çalınmayı, dans ettirmeyi filan garantiliyor. Şarkının kendisi ise (söz ve müziğinin Ersay Üner’e ait olduğunu bilmediğimizi var saysak bile) tipik bir Demet Akalın şarkısı; özellikle de nakarat kısmı. Biliyorum bu, Hande Yener’e kavgada bile söylenmez ama iki kere iki de dört işte, yapacak bir şey yok.


Hande Yener’i “star”lık mertebesine eriştirmiş Yener-Altan çetin ortaklığının en son ürünleri, üç yeni şarkı albümde ardı ardına sıralanıyor. “Deli Bile”, yukarıda bahsi geçen, dile kolay gelecek, kalabalıklarda birlikte söylenebilecek bir şarkının nasıl olması gerektiğine dair iyi bir örnek. Biraz tekerleme gibi mi, evet. Ama amacımız belli, “mood”umuz da bu ise doğru formül böyle bir şey. Altan Çetin ve Catwork (Baran Akın ve Burak Keskin yani) ortak düzenlemesiyle “Deli Bile”, albümdeki bir diğer büyük balık gibi görünüyor.


Albümdeki diğer iki Altan Çetin şarkısının düzenlemelerini Gürsel Çelik yapmış. “Seviyorsun”, Yener’den epeydir duymaya alışık olmadığımız türden, oryantal esintili bir şarkı. İlginçtir ki, ilk üç albümündeki Hande Yener’i en çok bu şarkıda yeniden duymak mümkün. Yakın zamanda Sibel Can’ından Berkay’ına çok kişinin seslendirdiği, adeta tekrar moda olan eski arabesk şarkıları yeniden düzenletmek için Gürsel Çelik’in kapısını çalsaymış birileri keşke. Yaylıları, nefeslileri ve ritim kompozisyonuyla bu şarkının düzenlemesi ‘80’ler arabeskinin nefis bir uyarlaması olmuş çünkü (Nathasca Atlaslara filan kadar gitmeye hiç gerek yok.)

“Seviyorsun”un hemen ardından gelen “Bilmiyor” ise tam aksine, batılı formda bir yavaş şarkı. Yine çok iyi bir düzenlemeyle, Hande Yener’in kulak dolduran vokaliyle albümün iyi şarkılarından biri “Bilmiyor”.


Söz ve müziği Murat Dalkılıç’a, düzenlemesi Serkan Ölçer’e ait “Görev”, her şeyden önce farklı hikâyesi, şarkı sözleriyle dikkat çekiyor. Bu da batılı formda bir yavaş şarkı, iyi bir şarkı ama “hit” olur mu derseniz, pek ihtimal vermiyorum. Daha içe kapanık, özel, geniş kitlelere mal olmayacak bir şarkı çünkü.

Albümün kapanışında yer alan “Biri Kaybediyor”, enteresan ve sürpriz bir deneme olmuş. Okay Temiz’in ‘70’lerde Yeşilçam filmlerinde, reklamlarda, televizyon yayını arıza nedeniyle kesilip ekrana necefli maşrapa görüntüsü getirildiğinde filan dinlemelere doyamadığımız “Denizaltı Rüzgârları” adlı enstrümantal eserinden alınan “sample”ın kullanıldığı bir şarkı “Biri Kaybediyor”. Bu “sample” kullanma işinin dünyada modası geldi geçti ama bizde pek rağbet görmedi. Şarkıda tanıdık bir melodi duyan herkesin “sample” mıdır, değil midir, izin alınmış mıdır alınmamış mıdır bakmadan “çalıntı” diye ortalığı velveleye vermesindendir muhtemelen. İşte bu şarkı, o çok tanıdık, adeta beynimize kazınmış melodinin üzerine Berksan tarafından inşa edilmiş, düzenlemesini ise Çağın Kulaçoğlu yapmış.


Daha önce yazdığım bir Hande Yener yazısına tepki olarak Çağın Kulaçoğlu sosyal medyada benim “müzikten anlamadığımı” ima eden bir şeyler yazmıştı. Bir yavrunun annesini koruma içgüdüsüne yormuş, görmezden gelmiştim. Şimdi yeri geldi diye yazıyorum. Ünlü bir annenin oğlu olarak başladığı “dj”lik macerasını yine annesinin albümlerinde düzenleme yaparak devam ettiren Çağın’ın imzasını ileride bilgisayarın değil, gerçek enstrümanların çalındığı, çalan her enstrümanın partisyonlarını bizzat kendisinin yazdığı bir düzenlemenin altında görmek beni ziyadesiyle mutlu edecektir, emin olsun. Ülkemizin yeni yeni Onno Tunçlara, Attila Özdemiroğlulara, Garo Mafyanlara filan ihtiyacı had safhada malumunuz.


“Mix”ini Ümit Kuzer’in yaptığı (bunu niye belirttiysem) “Biri Kaybediyor”, bence çok iyi bir şarkı, hatta belki de sürpriz bir “hit”. Yalnız şarkının “Nasıl koyduk adını” diye başlaması talihsiz olmuş biraz. Zira kaç kere dinlediysem, her defasında “Nasıl koydu kadını” diye anladım ben. Ötesi uçuk, eğlenceli, çarpıcı.


Gelelim şu imaj meselesine… Çünkü vokal tekniği ile beraber imajını da yerle yeksan etmiş bir Hande Yener gördük geçtiğimiz yıllarda. Sonra tam toparlandı dedik ki bu albümün kapak fotoğrafı düştü sosyal medyaya. George Clooney buna benzer bir fotoğraf vermiş bir vakitler, yazıldı, çizildi. 


Bana ise direkt Kusama’yı çağrıştırdı doğal olarak. Sanırım Hande Yener’de giyim kuşam konusunda bir Bülent Ersoy damarı var ve çarpıcı olacağım derken ifrata kaçıyor, abartının dipsiz kuyularına düşüyor. Sonra gelsin “drag queen” estetiği, gitsin “freak show” kafası. Şova, gösterişe hiç karşı değilim, popun zemini bundan mamul zaten. Kast ettiğim başka bir şey. Şimdi birileri de kalkıp modadan da anlamadığımı söylerse nerelere kaçarım onu bilemiyorum.


Albümün konsept tasarımı Hakan Akkaya’ya, fotoğrafları Cem Talu’ya, kartonet tasarımı ise Ahmet Terzioğlu’na aitmiş bu arada, onu da belirteyim.


Sözü özü (ortalama bir pop dinleyicisi olduğumu varsayarsak) ben bu albümü (en azından) bu aralar dinlerim. Zaten dinlemesem de yaz boyu gittiğim yerlerde maruz kalırım, eğlenirim, hatta yeri gelir coşarım. Daha fazlasını beklemem çünkü beklediğimle kalırım. Hande Yener de bu durumdan memnunsa, ortada sorun yok demektir. “Hepsi hit”miş değilmiş, kimin umurunda?

HAZİRAN 2016

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder