Sezen Aksu - "Biraz Pop Biraz Sezen"

YÜZDE YÜZ SEZEN


(14 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

“Biraz Pop Biraz Sezen” adı verilmiş yeni Sezen Aksu albümü Ocak 2017 itibariyle müzik tarihine not düşüldü. Çok beklediğimiz bir albümdü. Öyle ya, 2011 çıkışlı “Öptüm”den bu yana şöyle ağız tadıyla kaç yeni Sezen şarkısı dinlemiştik ki? 16 tane yeter miydi şimdi peki? Neden yetmesindi? Aldık, kabul ettik, bastık bağrımıza.



Şu var ki Sezen Aksu, etrafındaki birlikte şarkı yazdığı şahane müzisyenleri bir bir kaybettikten sonra bir parça içe dönük, sözü kalabalık, trafiği yoğun ve bu nedenle de dinleyici nezdinde hazmı zor şarkılar yazmaya koyulmuş idi. Bu albüm biraz bu havadan sıyrıldığını gösteriyor. Daha aydınlık, daha ferah, daha sade ve yer yer daha neşeli bir albüm olduğunu sadece kapağına bakarak bile anlamak mümkün.


2011 yılında “Öptüm” albümü için kaleme aldığım yazıda şu cümleleri sarf etmişim: “Sezen Aksu’nun son dönem albümlerinin hepsinde temel iki problem var. Bunlardan biri, her geçen gün daha bilge, daha ermiş, daha muzip, daha ezber bozan, daha acılı ve daha neşeli bir kadının, kalemden kağıttan taşan, her bir satırı ayrı bir manifesto yazan şarkı sözleri. Yükünü tutmuş kiraz dalları gibi; çok bereketli, ama her an kırılabilir ve dökülüp taşan kirazlar heba olabilir. Yer yer kırılıyor da o dallar nitekim. Çünkü kimsenin bunca sözü duyacak, dinleyecek, anlayacak vakti yok.”

“Her biri ayrı bir manifesto yazan şarkı sözleri”nin kaleminin bu yeni albümünde sahiden de “Manifesto” diye bir şarkı var. “Yaşasın hayat! Budur manifesto.” Şehrazat’ın İngilizce sözlerle yazdığı bu şarkı (“manifesto” kelimesi de Şehrazat’a aitmiş bu arada), Sezen Aksu cümleleriyle Türkçe bir şarkıya dönüşüvermiş ve albümün en eğlenceli şarkılarından biri olmuş.


Bu şarkı hakkında sosyal medyada ve malum sözlükte okuduğum bazı yorumlara inanmakta zorluk çektim.  “Çünkü kimsenin bunca sözü duyacak, dinleyecek, anlayacak vakti yok,” yazarken altı yıl önce, bu kadarını kast etmemiştim açıkçası. “Cuppa”da da benzer bir şey olmuştu. İnsanlar artık ya sözleri hiç dinlemiyor ya da dinlediklerini anlamıyorlar. Oturup her cümlenin neyi anlattığını, neye gönderme yaptığını, neyi önerdiğini, neyi eleştirdiğini ya da neyle kafa bulduğunu bir bir açıklayacak değilim. Anlayanlara selam olsun der geçerim.

Aslında albüm ilk çıktığında “Manifesto”ya yükselenlerin sayısı az değildi ve hatta ilk klip bu şarkıya çekilecekti ama biraz zaman geçince kendiliğinden öne çıkan bir başka şarkı, “İhanetten Geri Kalan” çıkış şarkısı olarak seçildi. Albümde en kolay algılanabilecek, sözleri içinden ihanet geçmiş bir aşk hikâyesinden ibaret olan ve nakarat (ve “intro”) melodisi “Sarı Lâleler”i andırdığı için kulağa aşina gelen ve hatta Sezen Aksu’nun şarkının A kısımlarını (hiç tarzı olmadığı halde) handiyse yeni yetme şarkıcılar gibi işitme engelliler bülteni hecelemesiyle söylediği bu şarkının öne çıkmış olmasına şaşırmamak lazım. “Kavaklar” gibi, “Ünzile” gibi “Adem Olan Anlar” gibi şarkıları bugün yapsa Sezen, o şarkıların kolay kolay fark edilmeyeceğini, hatta belki de hiç ilgi görmeyeceğini tahmin etmek de zor değil ayrıca.


Nitekim albümün önde giden bir diğer şarkısının “Canımsın Sen” olması da bu tezi doğruluyor. Onun da sözleri dinleyenin kafasını karıştırmayacak kadar açık ve net; ironi yok, kelime oyunu yok, şiir yok. E ritminin de gideri var. Ara nağmesinden de “Aleni Aleni”nin nakarat melodisi şöyle bir geçiyor üstüne üstlük. Yani yine bir aşinalık duygusu var.

“Manifesto”nun düzenlemesi Volga Tamöz, “Canımsın Sen”in düzenlemesi ise Ozan Bayraşa tarafından yapılmış bu arada onu da unutmayalım.

Eğer albümün adında kast edilen “pop” bu ise, bu şarkıları o kategoriye sokabilir miyiz? Bence, yine de değil.


Bakın mesela “Ey Benim Çocukluğum” diye bir şarkı var albümde. Ozan Bayraşa’nın elektronik düzenlemesiyle şarkı basbayağı bir güncel dans şarkısı ritmi ve yürüyüşünde, yani “pop” gibi tınlıyor ama bir senfoni orkestrası tarafından rahatlıkla çalınabilecek armonisi ve koro vokalinin yanı sıra şarkı sözlerinin felsefesi, derinliği ve şiiri ile hiç öyle hafif ve uçucu değil, aksine taş gibi ağır bir şarkı. Sağ gösterip sol vuruyor tam tabiriyle.

“Koca Kıçlı” da öyle. Aman ne eğlenceli, ne matrak diye dinlerken, aslında “hayaller ve hayatlar” gerçeğiyle yüzleştiğinizi geç fark ediyorsunuz. Kadın ya da erkek, farkında olarak ya da çoğunlukla olmayarak yaşarken karşı karşıya kaldığımız dayatmaların (şayet direnecek gücümüz de yok ise) hayallerimizi ve hayatlarımızı nasıl mahvedip bizi ne menem bir “koca kıçlı” yapıverdiğini yüzünüze şak diye vuruyor Sezen. Bakmayın siz o şarkının eğlencesine.


“Koca Kıçlı”daki müzikal ve teatral havayı düzenlemesiyle çok ihtişamlı bir hale getiren Ozan Bayraşa’yı da alkışlamak gerek bu arada.

Yine “pop” gibi ve eğlenceli görünüp lafını dosdoğru çakan “Hu Hu”nun düzenlemesi ise Erdem Yörük tarafından yapılmış. Aynı müzikal ve teatral hava bu şarkıda ve düzenlemede de var ki al bir modern Hollywood müzikaline koy şarkıyı, o derece.

“Yaşanmadan asla hayat çakılmıyor,” diyor Sezen Aksu “Üfle de Söneyim”de. Bu kez Okay Barış’ın elinden çıkmış düzenleme, nefeslilerin de verdiği coşkuyla dinleyende dans etme, hiç değilse tempo tutma motivasyonu yaratıyor. Yeşil alanın bitmesi, kutupta ayıların açıkta kalması gibi meseleler geçiyor o sıra şarkının içinden. Çare, acıyla değil aşkla demlenmekte. Ya da en azından Sezen onu öneriyor bize.


Şu ana kadar bahsi geçen şarkıların (“Manifesto” dışında) tüm söz ve müzikleri Sezen Aksu’ya aitti. Ve bunlar albümün nispeten pop görünen şarkıları idi. Şimdi gelelim daha “ağır” kanada.

Albümün açılış şarkısı “İsyancı”, değeri, kıymeti ve derinliği sonradan anlaşılmış bir aşkın ve âşık olunanın ardından yazılmış bir ağıt. İster istemez insanın aklına Onno Tunç geliyor. Sadece sözleri değil, bestesi ve Erdem Yörük’ün düzenlemesi de Sezen Aksu – Onno Tunç döneminin duygusunu veriyor çünkü dinleyene. Bir yerden sonra kendini ve özel hayatını korumaya aldığı için Sezen, biz yakın dönemde neler yaşadığını o eski günlerdeki kadar çok bilmiyoruz. Belki başkasına yazılmıştır bu şarkı, sözgelimi malum sözlükte iddia edildiği gibi Meral Okay’a yazılmış da olabilir. Ne fark eder ki?


Ama şunu biliyoruz mesela: “Baba Evi” şarkısını Sezen’in sahiden de baba evinde, İzmir’de, annesi hayata veda etmek üzereyken yazdığını. Bilmesek de anlaşılmayacak gibi değil. Çünkü bu albümün tamamında ve aslında Sezen Aksu’nun uzun yıllardır yazdığı tüm şarkı sözlerinde o yaşanmışlık hep vardı. Ondan aşinaydı anlatılanlar. Bazen bizzat kendisi yaşamıştı, bazen de herhangi birimiz. “Sezen benim bu durumumu ya da bu duygumu nereden biliyor da bunları yazmış,” dediğimiz en az bir şarkısı vardır mutlaka. Hepimizin olmuştur.

“Baba Evi”nin düzenlemesi Okay Barış tarafından yapılmış.

“İsyancı” ve “Baba Evi”nin ardı ardına gelmesiyle daha albümün açılışında Sezen dinleyene tekme tokat girişiyor. Eh, bir Sezen Aksu albümünü dinlemeye koyulmak bunu göze almak demektir zaten, kaçarı yok.


Nitekim daha sırada “Hakkımda Konuşmuşsun” ve “Köz” var.

Yukarıda bir yerde Sezen Aksu’nun etrafındaki müzisyen aurasının kaybından bahsederken bugün o klana giren müzisyenlere haksızlık etmek istemem. Bu albümde de isimleri var olan Ozan Bayraşa, Erdem Yörük, Okay Barış, Aytuğ Yargıç ve daha nice isim var yeni nesilden. Bir de Sibel Algan var mesela. Az şarkı yazan (ya da en azından bize az şarkı sunan) ama her yazdığı şarkıyla nokta atışı yapan bir acayip genç kadın. “Pardon” gibi “Sus” gibi müthiş şarkılar yazmış Algan’ın hem Sezen Aksu klanından olması, hem de Sezen Aksu albümünde şarkılarının olması tesadüf değil.


Bu albümde de söz ve müziğini yazdığı “Hakkımda Konuşmuşsun” ve sözlerini yazdığı “Köz” ile Sibel Algan kendini fark ettiriyor, hem de onca Sezen sözü, bestesi arasında. “Hakkımda Konuşmuşsun”, Sezen Aksu’nun sadece Erdem Sökmen’in gitarı eşliğinde söylediği ve böylece şarkının naif, dokunaklı havasını ve etkisini misliyle arttırdığı bir şarkı. Bu şarkıda “Susmak gerek hatta gerçekten yandığında” diyen Sibel Algan “Köz”de de bu defa “Sineye çekilen yangınlardan biraz kül biraz alaz,” diyor. Bir tekamüle ermiş ruh hali, bir ermişlik ki tanımasam Sibel Algan’ı 60’lı yaşlarında sanabilirdim rahatlıkla.

“Köz” ün bestesi Sezen Aksu’nun, düzenlemesi ise Aytuğ Yargıç’ın imzasını taşıyor. Uzun vadede albümün dile düşecek şarkılarından birinin “Köz” olması da şaşırtıcı olmayacaktır. Yani en azından benim öngörüm o yönde.


Söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait “Kördüğüm” de Aytuğ Yargıç’ın düzenlemesi, özellikle de yaylı kontrşanlarıyla Onno Tunç dönemini anımsatan şarkılardan biri. Albümün sözü oturaklı şarkılarından bir diğeri aynı zamanda. İnsanoğlunun yeryüzünde “hem katil hem kurban” sürüp giden varoluş macerasına dair çizilmiş bir resim, yazılmış bir kitap, çekilmiş bir film, ya da bir tek şarkıda hepsi birden.

Benzer bir şarkı da albümün sonunda yer alan “Göç”. Erdem Yörük’ün düzenlemesini yaptığı şarkı, senfonik bir “intro” ile başlıyor. ‘90’larda olsaydık bu şarkı albümün açılışına konurdu muhtemelen ama şimdilerde “intro” filan dinleyecek vakti yok kimsenin, malum.

Bir de albümün diğer kayıtlarından farklı olarak bu şarkıda Sezen Aksu’nun sesinin üzerinden biraz fazlaca geçilmiş, çok fazla teknik makyaj yapılmış.


Evet, Sezen Aksu’nun sesine yıllardır makyaj yapılıyor, böyle bir gereklilik var, bunu kabul ettik zaten ama bu albümde nispeten daha temiz bir sonuç yakalanmışken bu şarkı neden böyle bırakılmış, bu kayıt önceden mi yapılmış onu bilemedim. Belki de bu kopuk kopuk, kelime kelime yerleştirilmiş, düzeltilmiş bu “vokal edit”i nedeniyle de şarkı albümün sonuna bırakılmış olabilir. Sadece bir tahmin.


Kaldı geriye üç şarkı. Bu üç şarkının üçü de bestesi Sezen Aksu’ya ait olmayan şarkılar. Ara Dinkjiyan, Tamer Pınarbaşı ve İsmail Lumanovski’den kurulu The Secret Trio’nun 2015 yılında yayımlanan “Tree Of Us” adlı albümlerinde de yer alan “Benim Karanlık Yanım” bu şarkılardan biri. Besteci Ara Dinkjiyan’a ait bu şarkı Sezen Aksu’nun yine bilge ve yine yüzleşen, yüzleştiren şarkı sözleriyle (“cennet de cehennem de, melek de şeytan da bende” cümlesi tek başına Aksu’nun ellerini öpmeye yetebilir) beş dakikalık bir şarkı dinlemiş olmaktan çok daha fazlasını yüklüyor dinleyenin sırtına. Aksu’nun daha önce seslendirdiği Dinkjiyan bestelerinden bir “Sarışın” gibi bir “Vazgeçtim” gibi “hit” olur mu, olmaz. Ama kıymetini bilenleri bulur mutlaka zaman içerisinde.


Bu kıymetini bilenleri bulma meselesine en güzel örnek de yine bu albümün içinde nitekim. Onur Özdemir’in söz ve müziğini yazdığı ve Sakin zamanında seslendirdiği “Günaydın Memur Bey”, sadece Sakin’i bilenlerin (“Kurtlu Kuyu” adıyla) bildiği ve sevdiği bir şarkı iken ve hatta Onur Özdemir son birkaç yıldır çok başka bir çizgide, tam da ana akımın orta yerinden ses veriyor iken bu şarkının Sezen Aksu tarafından geçmişten çekip çıkarılması, yeniden söylenmesi, iyi şarkıların eninde sonunda yerlerini bulacağını gösteriyor bize.

Şarkılarında toplumsal meseleleri bazen üstü kapalı, ince göndermelerle, bazen daha açık ve net, bazen ironinin, bazen hüzünlü cümlelerin içinde eriterek dillendirdi Sezen Aksu. Bunu şarkılarının haricinde yapmasını ise hiç sevmedik, o ayrı. Nitekim “Günaydın Memur Bey” de bir toplumsal meselenin, haklının kim haksızın kim olduğunu herkesin kendince biçimlendirdiği bir dönemin, bir durumun sadece insani duygularla şarkıya dökülmüş hali. Ne için yazıldığını biliyorsanız daha fazla canınızı acıtan, bilmeseniz de rahatsız eden, dürten, çomak sokan şarkılardan.


Sözlerini Sezen Aksu’nun yazdığı “Ben Kedim Yatağım” ise bestesi Rob Dougan’a ait bir şarkı. Avustralyalı müzisyen Doughan (Onur Baştürk’ün Hürriyet gazetesinde yayımlanan yazısında bahsettiği üzere) bu bestesini sekiz yıl önce göndermiş Sezen Aksu’ya ve o beste bu şarkıya dönüşüp bu albüme girmiş sonunda. Rob Doughan bu şarkının kaydı için İstanbul’a gelmiş ve düzenlemeyi de kendisi yapmış. Doughan’ın klasik müziğe yakın duran bir müzisyen olması hasebiyle bu şarkının armonisi kadar düzenlemesi de evrensel formlarda ve bence “Ben Kedim Yatağım” kesinlikle albümün en iyi şarkılarından biri.   

Albümdeki şarkıları kendi içinde yarıştırmak ister ve bunu benim tercihime bırakırsanız, “Ey Benim Çocukluğum”, “Ben Kedim Yatağım”, “Hakkımda Konuşmuşsun”, “Benim Karanlık Yanım” ve “İsyancı” ilk beş sırada yer alır. “Günaydın Memur Bey”i ayrı tutarım, eğlenceli kanattan da “Manifesto”yu tabii.


Ve bütün bu yazdıklarımdan sonra neticeye gelmek icap ederse…

“Biraz Pop Biraz Sezen”…

Bence değil. Çünkü 16 şarkılık bu albümde bir tane bile bugünün pop müziğinde dolaşımda olan şarkılara benzer bir şarkı yok. Basit sözler, basit melodiler, atarlar, giderler, çemkirmeler, şükürler, dualar, kamyon arkası yazıları, ucuz sloganlar yok. Birbirinin içinden çıkmış gibi duran, aynı ritim, aynı döngü, aynı “loop”lar üzerinde dönen şarkılar da yok. Belki biraz daha “hafif” ve elbette “ağır” Sezen şarkıları var olsun olsun. O yüzden bence bu albümün adı “Yüzde Yüz Sezen” olmalıydı.

Bir isimden çok daha fazlası “Sezen” kelimesi nicedir. Çok sevilmiş, çok içselleştirilmiş, ondandır ki hep ilham alınmış, örnek alınmış, her yazdığı bin kere fotokopi çekilmiş bir kaynak eser, kim bilir kaç insan kalbi besleyip büyütmüş bir bereketli toprak. “Ne çoğalır övgüden” bu saatten sonra, “ne de azalır yergiden.” Kızarız, küseriz, bıkarız, hatta bazen de yıkarız kendi kendimize ama bu gerçeği değiştiremeyiz. Ondan kelli mütevazı olması, kendini pop kulvarında birileriyle eşitlemesi hiç lüzum etmez. Lamı cimi yok, bu albüm basbayağı Sezen işte; hem de “Yüzde Yüz Sezen”.

MART 2017

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder