45 Yaşında Bir Çınar

KENAN DOĞULU HARBİYE AÇIK HAVA KONSERİ 27 HAZİRAN 2019


Kenan Doğulu tam olarak kaç yaşında? Konserden sonra açıp baktım Google’dan. 45 yaşındaymış. ‘80’li yılların dergilerinden birinde bir Şükran Ay haberine denk gelmiştim bir vakitler. Başlık aynen şöyleydi: “40 Yaşında Bir Çınar”. Tövbeler olsun! O ara Elhan’la biz de 40’lı yaşlarımızın başlarındaydık. Aramızda bir espri konusu olmuştu bu. “Huhahaha çınar hihohohi çınar!” filan diye takılıyorduk birbirimize. Öyleydi ama… Eskiden bırakın 40’ı, 30’larında biri bile basbayağı feleğin çemberinden geçmiş, ununu elemiş, eleğini asmış sayılırdı. Hele 45’e geldiysen artık bildiğin yaşlıydın.





İyi de bu Kenan 45’inde 20’li yaşlarından çok daha fit, çok daha enerjik ve dinamik duruyor! Sahnede adım atılmadık yer bırakmadı konser boyunca. Yorulmadı da bir türlü. Ben oturduğum yerde yoruldum. O yüzden ayağa kalktım artık sonlara doğru; konserlerde kolay ayağa kalkmam, bilirsiniz. Hiç eğlenmiyormuş, hiç keyif almıyormuş gibi suratsız ve memnuniyetsiz durunca kendimi daha çok eleştirmen gibi hissediyorum, ne yapayım?


Aman diyeyim, Kenan hakkında yine böyle pozitif şeyler düşündüğüm bir başka konserinde çocukcağız pat diye sahnedeki boşluğa düşüvermişti de ben de “Ulan benim gözüm mü kem yoksa?” diye bir fena olmuştum. Vallahi kem değil! Hani kıskanıyorsam şuradan şuraya gitmek nasip olmasın. Hem ben ne diye kıskanayım? Henüz 30’larına gelmemiş genç pop yıldızlarımız kıskansın, biz niye bu kadar hantalız diye.


Gerçekten elimde bir sihirli değnek olsa tüm genç şarkıcıları toplayıp Kenan’ın bir konserine götürürdüm. Sonra da sınav yapardım.

“Şarkı nasıl söylenirmiş çocuğum?”

“Sahne nasıl doldurulmuş evladım?”

“Şov nasıl yapılırmış yavrucuğum?”


Böyle böyle 35 – 40 soru çıkar. Çıkar çıkmasına da dersini alan olur mu bilmem. YouTube’da iki video patlatmakla olmuyor bu işler. Sahnede üç buçuk saat gümbür gümbür şarkı söyleyebiliyor musun? Her şarkını ezbere söyleyecek bir seyircin var mı? Neredeyse tüketici kredisiyle alınabilecek bilet fiyatlarına rağmen doldurabiliyor musun Açık Hava’yı? Ne oldu? Bir “pıssss” sesi mi geldi bir yerden?

Gözümle gördüm. Taksiden indiğimiz yerden Açık Hava’ya doğru yürürken protokol girişinin orada devasa bir kuyruk vardı. Bir an davetli kuyruğu sandım. Meğer merdivenden bilet almak için bekleyenlerin kuyruğuymuş. “Merdivenler bile satıldı” söylencesinin Kenan Doğulu konserlerinde gerçeğe dönüştüğüne bir kez daha bizzat şahit oldum.


Peki nedir Kenan’ın sırrı? 30 yıla yaklaşan kariyeri boyunca sıraladığı, hafızalara yer etmiş sayısız “hit” şarkısı mı? Sahne enerjisi, eğlendirme, coşturma garantisi mi? Oraya gelenlerin eğlenmek ve coşmak bir yana, kaliteli müzik dinleyeceklerini bilerek gelmesi mi? Ya da hepsi mi?..


Bu bir denge işi. Çok kaliteli müzik yaparsınız da eğlendiremezsiniz. Ya da çok eğlencelisinizdir ama müziğiniz doldurmaz kulakları. Sahneniz çok iyidir, sesiniz yorar. Sesiniz çok iyidir, sahneyi dolduracak karizmanız yoktur. Hep birinden biri eksik kalır ya… Kenan’da hepsi tamam. Allah vergisi demek haksızlık olur. Çalışkanlık, azim ve zekâ da gerekiyor çünkü.


“E konser boyunca suratsızlık yaptığına değdi mi? Hani nerede eleştirmenlik ruhu?.. Öve öve bitiremedin!” dediğinizi duyar gibiyim. Öyle ya, kan çıkmazsa para yok bu işlerde. Hele bir en baştan başlayayım da bakarsınız bir yerden çıkarırız; istediğiniz kan olsun.


Şimdi bu kısmı doğrudan basın bülteninden alıntılıyorum çünkü ne yazsam bu kadar havalı anlatamam: “Her konserinde konuklarına sürprizler yaşatan Doğulu sahnesi, en yeni teknolojilerin kullanıldığı lazer şovu ve görsel efektlerle seyircileri etkiledi. Yapay zekayı kullanarak Türkiye’nin ilk görsel ve işitsel sahne performansı olan Under One Minute projesi yaratıcılarından Mehmet Ünal ve Hakan Yılmaz, Kenan Doğulu ile birlikte Harbiye Açıkhava sahnesinde seyircilere dijital sanatların yeni diliyle öncesinde benzerine rastlanmamış bir sahne gösterisi sundu. Konserdeki renk efektleri ve ışık oyunları Kenan Doğulu şarkılarıyla birleşerek seyircileri mest etti. Konserin VJ’liği ise Sarp Karaer tarafından yapıldı.”


Evet, sahiden öyleydi, fazlası yok eksiği var. Daha konserin açılışında bir “intro” eşliğinde başlayan görsel şov gece boyunca hiç tempo kaybetmeksizin devam etti. Sürekli değişen, her şarkıda başka bir biçim alan ışıklar, laserler, “led” ekran görüntüleri filan gerçekten uluslararası standartlarda, aksaksız ve kusursuzdu. Emeği geçen herkesi tebrik etmek lazım.

Kenan’ın zaten durmuş, oturmuş, zımba gibi çalan bir orkestrası var. Ozan Doğulu da orada. Her konserinde olduğu gibi zaman zaman konuk müzisyenler de gelip gitti. İşin o kısmına da bir kulp takmak mümkün değildi yine.


Bununla birlikte geçen sene izlediğim konserden çok farklıydı her şey. Seçilen şarkılar aşağı yukarı aynı olsa da şarkıların sıralaması ve orkestranın o şarkıları çalış biçimleri filan tamamen yeni bir şey izliyormuş hissi yarattı bende. Tabii bunun bir handikabı da var. Sıradan seyirci için bildik şarkıları farklı düzenlemelerle, Kenan’ın da farklı söylemesiyle dinlemek yer yer sıkıcı olma riskini taşıyor. Herkes müzikal haz peşinde değil sonuçta. Bildiği şarkıya eşlik edemeyince bir sersem olabiliyor insan. Arada onu hissettim seyircide. Benden yana ne gam! Hatta farklı çalınan bazı şarkılar bana orijinal hallerinden daha iyi geliyor. Ben müzikal haz peşindeyim ve durumdan memnunum.


Neyse… Kenan bu defa açılışı “Kalp Kalbe Karşı” ile yaptı ve hemen arkasından da açılış cümlelerinin arasına “Kutlamalar dönemine denk gelen bu güzel akşamda…” parantezini sıkıştırıverdi. Aynı günün akşam saatlerinde Saraçhane’de “Mazbata 2” filminin gösterime girmesi gayet kalabalık bir seyirci kitlesi tarafından alkışlarla kutlanmıştı. “Kutlama” derken Kenan tabii ki onu kast etmemiştir, sanatçı sadece işini yapar, politika yapmaz biliyorsunuz (ayrıca sanat politik bir şey de değildir, sanatla politika ne alaka yani) ama dervişin fikri zikri meselesi işte, nasıl azgın bir azınlıksam artık benim aklım direkt oraya gitti.


Açılış konuşmasının ardından “İlk Adımı Sen At”, “Yaparım Bilirsin” ve “Ara Beni Lütfen” geldi. Özellikle sonuncusundaki “funk - rock” hava çok güzeldi. Sonrasında son albümün şarkılarından “Yapma”, Kenan’ın “oto-sansüre karşı bir şarkı” diye nitelendirdiği, yine son albüm şarkılarından “Boş Sayfa” ile konser devam etti.


Sonra Kenan gitarını boynuna taktı ve iki romantik şarkısını ardı ardına söyledi: “Bir İleri İki Geri” ve “Tencere Kapak”. Bu şarkılardan sonra ise Ozan’ı “Benim kıymetlim, canımın için abim,” diyerek alkışlattı ve Ozan’ın solosuyla “Baş Harfi Ben” başladı. Bu şarkıda Kenan bir ara hep bir ağızdan söyleyen seyircileri susturup şarkıyı yarıda kesti. Mealen şöyle bir şey söyledi: “Ben bunu yazdığımda çok güzel bir şey buldum diye sevinmiştim ama yanlış yerleşti. Herkes yanlış söylüyor. ‘Hayatımın’ değil, ‘hayatının’ olacak.” 

İşte burada üreten birinin ürettiğine gösterdiği özen ve saygının izleri o şatafatlı “led”lerin, lazerlerin filan arasından bile kendini ışıl ışıl gösterdi. Ama o an onu fark etmeye de yontulmaya da müsait değildik. Yontmasındı bizi Kenan! Çalsındı, biz de öyle ya da böyle söyleseydik işte. Tabii Kenan kaçın kurası; seyircinin iç sesini şipşak duydu ve şarkı devam etti: “Birdenbire hayatıMın tümü oldun bla bla bla…”


Hoooop! Romantik sekans bitti. Daha doğrusu bitmedi de ritim değiştirdi diyelim. Tropikal görüntüler ve Latin bir ritim eşliğinde sahneden bir iki dakika kaybolup geri döndüğünde ceketini değiştirmiş bir Kenan şimdi bize “Issız Ada” söyleyecek. 


Bu arada Kenan’ın son birkaç senedir böyle bir kostüm politikası var (sanatçı politika yapmaz, o ayrı mesele.) Şıklığı, ışıltıyı ve parlaklığı sadece üzerine giydiği ceketlerle veriyor, gerisi gayet sade ve rahat duruyor. Bunun kerameti de şuradan geliyormuş, buyurun yine basın bültenine gidelim: “Kenan Doğulu ve orkestranın konsept ve kıyafetleri Merve Kırşan tarafından hazırlandı. Kenan Doğulu konserde 2 farklı ceket giydi. Desen işleme ve nakış uygulamaları Tuba Albustanoğlu tarafından tasarlanan ceketler Derimod tarafından Kenan Doğulu’ya özel olarak üretildi.”


Çok güzel, göze de hoş geliyor, bence mahsuru yok ama orkestranın “tasarım” kostümler giydiğine inanmakta zorlandım. Sanki provaya geldikleri kıyafetlerle sahneye çıkmışlar gibi geldi bana daha ziyade. Onu bırakın, nispeten şık üç vokalistin kostümleri arasında da bir ilinti, desen, renk, doku benzerliği ya da uyumu yoktu; oradan pay biçin.


Sırada “Sorma” vardı. Bu şarkıyı da “Çalışan, güçlü kadınlarımız için söylüyorum,” diyerek anons etti Kenan. Şarkının bir yerinden sonra da hani “oooo” “oohohoho” filan gibi sesler çıkarıp dinleyiciye tekrar ettirirler ya… Hani bir nevi kulak testi. İşte ondan yaptı Kenan. Olmazsa olmaz “delirmiş saksofoncu” ve saksofon solosu da o arada bir yerde karşımıza çıktı.


“Kime Ne?” ile girilen yolda ise ortam artık Kenan konserlerinden alışık olduğumuz bir biçimde “jam session”a kesti. O an konseri filan unutup kendi aralarında coştu sahnedeki müzisyenler. Ardından sahnedeki bir şeyi çalmaya başladı Kenan. Kısa bir ritim solo attı. “Bir şey” diyorum çünkü oturduğum yerden ne mene bir şey olduğunu tam göremedim ama bir tür “drum machine” (muhtemelen Nord Drum) filan gibi bir elektronik davul türeviydi bagetlerle çalındığına göre. Bagetler de ışıklıydı bu arada. Neresinden baksan havalı. Bu solo “Kandırdım”a bağlandı ve çok da güzel bir Latin rüzgârı esti böylece. Hava da hafif esintiliydi zaten, birbirlerini tamamladılar.

Birinci yarının son şarkısı “Aşk İle Yap” oldu. Okurken yoruldunuz değil mi? E daha bu ne ki? Bir de ikinci yarı var.


İkinci yarı yine yüksek tempolu başladı ve “Sımsıkı Sıkı Sıkı” ile sahneye fişek gibi girdi Kenan. “Tak Etti Canıma” ve “Tek Kürekçim”le de tempoyu yüksek tutmaya ve ‘90’larda gezinmeye devam etti. 


Sonra sahne karardı, ortaya bir “dj” masası getirildi ama bu esnada Hakan Güngör kanun solo atmaya başladı. Tıpkı geçen seneki konserde olduğu gibi “Vay Be”yi açıyordu Hakan Güngör, zira çellosuyla Yasemin Özler de oradaydı ama bu gece bir konuk daha vardı. Solodan sonra Kenan, Mahmut Orhan’ı anons etti ve “Vay Be” bir kulüp coşkusunda çalınıp söylendi.


Şarkıdan sonra üç konuk sahneden ayrılırken yerlerine Cenk Erdoğan geldi. Sırada “Yosun” vardı. Sonrasında ise Ozan’ın tek başına eşliği ile “Kurşun Adres Sormaz ki”ye geldi sıra. Bu sırada orkestranın diğer elemanları sahneyi terk ettiler. Demek ki akustik sekans uzun sürecek diye düşündüm haliyle. Kenan şarkıyı bitirdikten sonra sahnenin ön tarafına, merdivenlerin başına oturdu elinde gitarıyla…


Fakat o da ne? Kalabalık bir grup genç vokal yaparak sahnenin iki yanından beliriverdi birden ve gelip Kenan’ın yanına oturdular. O bir grup genç Onlar isimli “acapella” grubu imiş meğerse. 


Bu grupla beraber Kenan arka arkaya son derece güzel bağlanmış bir şekilde “Bal Gibi”, “Aşk Oyunu”, “Aklım Karıştı”, “Aşkım Aşkım” ve “Hiç Bana Sordun mu?”yu söyledi kısa kısa. Hani bütün konser başından sonuna böyle aksa izlenir, dinlenirdi. Öyle bir enerji ve sinerji oluştu havada. Kim bilir ne çok çalışmış ve ne kadar iyi hazırlanmışlardı bu bölüm için Onlar ve Kenan. Bayıldım!


O gece protokoldeki rahatsız sandalyelerde oturmadığım için o sandalyelerden daha da rahatsız olan seyirci koltuklarındaydım ve ne yalan söyleyeyim plastik koltuğa temas eden yerlerim hafiften uyuşmaya başlamıştı. Hayır, uyuştuysa kalk yerinden, herkes gibi ayakta izle değil mi? Yok, katiyen onu da yapmıyorum. Sahnedeki adam senden alt tarafı beş yaş küçük, çekirge gibi oradan oraya zıplıyor, senin kasıntın kime belli değil. Konserin daha kolay kolay bitmeyeceği de belli. Bitmedi de nitekim; Onlar grubu gittikten sonra “Olmaz” ve “Dön Gel”le devam etti. Ardından da tempo bir daha düşmemek üzere hızlandı. Asıl ayağa kalkmalık bölüm şimdi başlıyordu.


“Çakkıdı”, “Doktor”, gayet oryantale bağlanmış “Ellerimde Çiçekler”, sonra “Kız Sana Hayran”, “Şans Meleğim” ve “Harika” arka arkaya geldi. Hepsi “hit” diye bir albüm yapılacak olsa bu şarkıları arka arkaya rahatlıkla dizebilirdiniz ama o adı taşıyan bir değil iki albüm yapılmıştı ki sorsan kaç şarkısı aklında diye cevap veremezdim belki de. Neyse…


“Harika”yı elbette yine vokalistleri Sibel Gürsoy, Tuba Önal ve Duygu Soylu ile birlikte söyledi Kenan; Ajda’yla söyleyecek değildi ya. Konserin sonlarına doğru “Türkiye’nin en iyi şarkıcıları,” diye anons edecekti bu üç vokalistini. O kadarı belki nezaketti ama evet Sibel Gürsoy ve Tuba Önal kendi albümleri olan profesyonel birer şarkıcı olarak yıllardır birçok sahnede vokalist olarak görünmekten imtina etmeyen özel şarkıcılar ve özel sesler. Duygu Soylu deseniz gerçekten inanılması güç, çağıl çağıl ama bir o kadar da riskli bir sese sahip. Kenan ona bir albüm yapıyor, ne zaman çıkar bilmem ama albümde de sahnedeki kadar çığlık çığlığa şarkı söylüyorsa çok sevmek ve beğenmekle dayak yemiş kadar olmak arasında bir yerlerde kalmayız umarım.


Sonra işte “10. Yıl Marşı” ve “led”lerde Türk bayrakları, tabii kocaman alkışlar, ardından “Güzeller İçinden” ve “Dansa Kaldır” ile halay sekansı. Ve finalde “Tutamıyorum Zamanı”. Elbette “bis” ve elbette “jam session”lı bir “Pamuk”.


Sözün özü, yine bir dakikası bile boş geçmemiş bir Kenan Doğulu konseri daha izledik. Tabii ki sonlara doğru malum yerlerimdeki uyuşmaya daha fazla dayanamayıp ayağa fırladım ama bunun tam olarak ne zaman olduğunu size söyleyecek değilim. Zaten o sırada “Ama bu Kenan konserleri biraz fazla mı uzun acaba?”yı tartıyordum kafamın içinde. E insanlar mutluydu işte, bana ne oluyordu ki?


Konser sonrası arka tarafa geçtiğimizde “back stage” kısmında yine Mahmut Orhan çalıyordu yüksek ihtimalle ki gümbür gümbür baslar bastığımız toprağı titretiyordu. Edis konserinde tecrübe etmiştim, oraya girmemek en iyisiydi. Zaten biraz yürümeye ihtiyacım vardı. Daha taksi bulmak için yokuş yukarı tırmanacaktık. Doğal olarak ne yaptık? Artık biliyorsunuz… Hızla uzaklaştık ve gecenin karanlığında gözden kaybolduk.

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder