CENK EREN – “ADALETİN
BU MU DÜNYA? (REPERTUVAR SELDA BAĞCAN ŞARKILARI)”
2019 yılı Türkiye’de popüler müziğin dibe vurduğu yıl olarak
geçecek müzik tarihine. “Popüler” derken kelime anlamını kastediyorum, “pop
müzik” tabir ettiğimiz müzik türünü değil. İki temel sorun vardı: Yaratıcılık
yoksunluğu (beste, şarkı sözü üretiminin tıkanması) ve şarkıcı yoksunluğu.
Bestesiz, melodisiz “şarkı”lar, armonisiz düzenlemeler ve
ağzına geleni, ağzına geldiği biçimde söyleyen, hizasız, adapsız, şiirsiz, kaba
saba “şarkı sözleri”…
Ağzıyla değil burnuyla şarkı söyleyen, mırıldanan, miyavlayan,
ezkaza bir şan eğitmeninin kapısından geçse ıslak odunla kovalanacak, (kibarca
söylemek gerekirse) sesi içine kaçmış “şarkıcılar”…
Şarkı söylediği dilin imlâsından, tonlamasından, vurgusundan,
söylediği kelimenin manasından bihaberler…
Gurbetçi Türkçesi ile siyahi İngilizcesinin vurgularını nasıl
bir araya getirebildiklerini hayretle izlediğim bir takım “konuşanlar”…
Saymakla bitmez…
Kimse kusura bakmasın. Âşıkların, ozanların yetiştiği
topraklarda yaşıyoruz. Bu kulaklar Mahzunileri, Neşet Ertaşları,
Karacaoğlanları, Pir Sultanları duydu, Zeki Mürenleri, Müzeyyen Senarları
dinledi, bu gözler Nazımları, Sabahattin Âlileri, Dranasları, Çamlıbelleri
okudu… Bu ülke insanı sevdiğinin şirin dillerine şekerler ezen, bir çift
selamına güvenen, tatlı dilli, güler yüzlü, ceylan gözlüsünü gönlüyle arayan âşıkları
bildi. Kalem tutan ellere kul olan ozanları… “Yaprak döker bir yanımız, bir
yanımız bahar bahçe” diyen şairleri anladı…
Saymakla bitmez…
Bunları söyleyince zamanın gerisinde kalmak, günü
yakalayamamak, demode olmak kartları konuluyor önünüze. Her yeniyi koşulsuz
şartsız alkışlamak, “dün öyleydi bugün böyle” demek lâzım… Kendi adıma içinde
ilerleme değil, gerileme barındıran değişimi hiç mi hiç alkışlayasım yok.
Bereket nasıl bir gelenekten geldiğimizi unutmayan, unutturmayan
işler çıkıyor az da olsa hâlâ karşımıza. Ben kendi adıma rahat bir nefes
alıyorum öyle zamanlarda.
Cenk Eren’in yeni albümü “Adaletin Bu mu Dünya?” tam da
böyle bir albüm işte. Daha önce Tanju Okan ve Ferdi Özbeğen şarkıları ile iki
albüm yaparak bu işi ne kadar iyi yapabildiğini gösteren Cenk Eren,
“Repertuvar” serisini üçüncü bir albümle devam ettirirken bu defa Selda Bağcan
şarkılarına el atıyor.
Diğer iki proje gibi bu projede de en büyük zorluk hiç
kuşkusuz bir bestecinin değil, bir yorumcunun şarkılarıyla yola çıkmak. Selda
Bağcan kariyeri boyunca zaman zaman beste de yaptı yapmasına ama besteciliği, o
kendine has sesinin ve şarkıcılığının önüne geçmedi hiçbir zaman. Hem çok
karakteristik, hem çok baskın ve dahası önceki projelerden farklı olarak hâlâ
aktif, etkin, konser veren, albüm yapan bir yorumcunun şarkılarını yeniden
seslendirmek Cenk Eren’in aldığı riski artırmış bu defa.
Ne var ki Selda Bağcan başından beri bu projeye destek
vermekle kalmamış, Cenk Eren’e bir şarkıda eşlik etmiş, o da yetmemiş, albümü
kendi firmasından yayımlamış. Bu, benim diyen starın yapabileceği bir şey
değil. “Yaparsam ben kendime ‘best of’ yaparım, sana ne oluyor?” diyebilirdi
mesela ki dememiş.
Majör Müzik Yapım etiketiyle yayımlanan albümde Selda
Bağcan’ın sesinden kulaklarımıza yer etmiş 10 şarkıyı, Sarp Özdemiroğlu ve Berk
Eyüpoğulları’nın düzenlemeleriyle Cenk Eren’den dinliyoruz bu kez. İlk beş
şarkı, “Adaletin Bu mu Dünya?”, “Gesi Bağları”, “Çemberimde Gül Oya”, “Sivas
Ellerinde Sazım Çalınır” ve “Tatlı Dillim”, Selda Bağcan’ın ‘70’lerin ilk
yarısında ülke çapında tanınmasını ve bir fenomene dönüşmesini sağlayan ilk
45’liklerinden.
Hem o dönemde hem de sonrasında farklı şarkıcılar tarafından
da defalarca yeniden söylenmiş bu türküleri en çok Selda Bağcan’ın sesinden
hatırlıyor oluşumuz (en azından bizim kuşak için böyle bu; mesela ben “Adaletin
Bu mu Dünya?”yı Koray Avcı’dan açıp dinlemek bile istemedim), kuşkusuz onun
benzersiz sesi ve yorumculuğunun bir ayrıcalığı.
Albümün ikinci yarısında ise ’80, ’90 ve ‘2000’lerden Selda
Bağcan şarkıları var. Ahmet Kaya’nın Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirinden
bestelediği “Öyle Bir Yerdeyim ki”, 1985 yılında hem Ahmet Kaya’nın hem de
Selda Bağcan’ın albümlerinden yer almıştı. Her iki versiyonda da biri diğerine
vokal yapmış, böylece Bağcan, Ahmet Kaya’ya daha yolun başında iken destek
verenlerden biri olmuştu.
Şarkının Selda versiyonunda “Ne karanfil ne kurbağa”, ve
“Anam gider Allah Allah, kızım (dölüm) düşmüş sokağa” satırları kullanılmamıştı.
Bir şarkı için biraz sert bu cümleler Ahmet Kaya versiyonunda yer alıyordu.
Cenk Eren versiyonu ise Ahmet Kaya versiyonuna sadık kalmış.
1992 yılında piyasaya çıkan “Ziller ve İpler” adlı Selda
Bağcan albümünden bu albüm için iki şarkı birden seçilmiş. Biri albümle aynı
adı taşıyan şarkı, diğeri ise Bağcan’ın Ümit Yaşar dizelerinden bestelediği
“Beni Unutma”.
“Beni Unutma” başlıklı şiiri 1982 yılında Memet Duru da
bestelemiş ve Sezen Aksu seslendirmiş, 1991 yılında ise Soner Olgun bestelemiş
ve Nükhet Duru seslendirmişti ama Bağcan’ın bestesi diğer ikisinin çok üstüne
çıktı, akılda kalan oldu. Bir Yunan melodisine Aysel Gürel’in yazdığı Türkçe
sözlerle oluşturulmuş “Ziller ve İpler” ise Gürel’in ironik ve taşlamalı
sözleri ve kıvrak ritmiyle dönemin ruhunu yakalayarak Selda Bağcan’ı ‘90’lara
taşımış, yeni bir kuşakla tanıştırmıştı.
‘90’ları bilen, seven ve nostaljisini çıkararak yeniden
popüler kılan bugünün 30’lu yaşlarındaki müzik dinleyicisi düşünüldüğünde bu
iki şarkının neden seçildiği anlaşılabiliyor.
Söz ve müziği Tünay Bozyiğit’e ait “Düşen Hep Yerde mi
Kalır?” 2004, anonim bir Kıbrıs türküsü olan “Mağusa Limanı” ise 2008 yılında
yayımlanmış Selda Bağcan albümlerinden seçilmiş şarkılar.
Doğrusu ikinci yarıdaki bu 5 şarkı benim bu başlıkta bir
albüm için seçeceğim ilk şarkılar olmazdı. En azından ne yapar eder 1987
çıkışlı “Özgürlük ve Demokrasiyi Çizmek” albümünden bir şarkı alırdım. Çocuk
yaşlarımdan beri beni her dinlediğimde beni (hâlâ) ağlatan “Kızıldere”yi de
asla atlamazdım.
Ne var ki söz konusu Selda Bağcan gibi birden fazla on yıla
damga vurmuş bir isim olunca herkesin en sevdiği albümü ya da şarkıları
değişiklik gösterebilir, bu konuda edilecek vıdı vıdının da ucu bucağı
olmayabilir.
Cenk Eren kendini hem sahnede hem de albümlerinde ispatlamış
çok iyi bir şarkıcı, artık bunun lamı cimi yok. Fakat dahası var. Tanju Okan ve
Ferdi Özbeğen’den sonra Selda Bağcan şarkılarına kattıklarıyla da görülüyor ki
Cenk Eren’i iyi bir yorumcu diye tanımlamakta da hiçbir beis yok.
Bu albümün özelinde sadece “Ziller ve İpler” şarkısının Cenk
Eren için doğru seçim olmadığını düşündüm. Zira şarkının ses aralığı nedeniyle
söylemek zorunda kaldığı ton şarkının enerjisini düşürecek kadar pes kalmış.
“Gesi Bağları”nda Selda Bağcan’la düet yaptığı için pes kalması anlaşılabilir
bir şey ama belki de “Ziller ve İpler” düeti hem ticari açıdan hem de teknik
olarak daha doğru olabilirmiş.
Bunun dışında albümdeki her bir Selda Bağcan şarkısını Cenk
Eren yorumuyla bir kez daha dinlemek şu şarkı ve şarkıcı kıtlığında iç
ferahlatıyor.
Tabii bu arada şarkıların düzenlemelerini orijinal
versiyonlarına sadık kalarak, sadık kalırken bugünü de ıskalamayarak yapan ve
bu ülkede bu işi tartışmasız en iyi yapan Sarp Özdemiroğlu’nu ve Berk
Eyüpoğulları’nı da unutmamak lazım. Bundan önceki Cenk Eren projelerinde olduğu
gibi bu projenin başarısında da Özdemiroğlu’nun payı büyük.
Albümün CD baskısıyla birlikte plak baskısı da yapılmış. (Bir
albümü yazarken bilgiler için LP kapağına bakmak nasıl havalı bir şey,
anlatamam.) Plak baskısında iki hata var, onları da yazmadan geçemeyeceğim.
Birincisi ilk şarkı başlamadan hemen önce duyulan bir “mastering” hatası ki
dijitalde ve CD baskısında yok bu hata. İkincisi hata ise plak kapağında A ve B
yüzlerinde 5’er şarkı sıralanmış olmasına karşın plağın A yüzünde 6, B yüzünde
4 şarkı olması. Yani kapakta B yüzünün ilk şarkısı gözüken “Öyle Bir Yerdeyim
ki”, plakta A yüzünün altıncı şarkısı olarak çıkıyor karşımıza.
Unkapanı zamanında çok olurdu böyle şeyler ama bugünün
teknolojisinde böyle hatalar yapılmasına şaşırmadım desem yalan olur. Tabii bu
plak Cenk Eren’in ilk plağı olmasının yanı sıra hatalı baskı olması sebebiyle
de ileride ayrı bir arşiv değeri taşıyacak, o da ayrı mesele.
Sözün özü bu aralar ozan sözü, âşık sözü, sahici melodi,
ince armoni ve iyi şarkıcı duymak, dinlemek ve dahası bunları bir albüm
uzunluğunda dinlemek istiyorsanız bu albüme mutlaka kulak verin. Bana iyi
geldi, ilk paragraflarda yazdıklarıma katılıyorsanız eminim size de iyi gelecektir.
ŞUBAT 2020