29 Yıl Sonra Nilgün Onatkut


Bazı seslere zaman hiç değmiyor. Bunun ne kadarı kendini ve sesini korumakla ilgili, ne kadarı Allah vergisi, onu bilemiyorum. Gelin görün ki Nilgün Onatkut’un sesini, tınısını uzun yıllar sonra yeni şarkılarda, zerre değişmemiş, hatırımda nasılsa öyle kalmış duyunca bir ürpermedim değil. Daha ilk şarkının ilk cümlelerinde ben hooop ışınlandım ‘80’lere…


Kâh 1982 yazında Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda Büyük Kabare Şov’dayım, kâh 5 Mayıs 1984 gecesi Lüksemburg’da, Rudi Sedlmayer Hall’de. Bir bakmışım siyah beyaz televizyonda en güzel Ajda Pekkan şarkılarını ardı ardına söyleyen Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’ya var gücümle eşlik ediyorum, derken bir bakmışım “Beş Vals On Tango” 33’lüğü pikabımda dönerken resimli etiketine dalıp gidiyorum. Fonda ayılıp bayıldığım o şarkı: “Beyaz beyazdı dalgalar, yaz bitiyorken kumsalda…”


Beş Yıl Önce On Yıl Sonra deyip geçmeyin. Elin oğlunun ABBA’sı varsa bizim de Beş Yıl Önce On Yıl Sonramız vardı. Adları biraz uzundu ama olsundu. Pırıl pırıl dört ses, her biri deneyimli dört müzisyen, dört farklı sesten vokal yaparak söylüyorlardı şarkılarını. Nilgün Onatkut da onlardan biriydi işte. Bir döneme damgasını vurmuş Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın “lead” kadın solisti.


Nilgün Onatkut’un Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın çok öncesinde başlayan bir müzik kariyeri vardı aslında. 1967 yılında Hafta Sonu gazetesinin düzenlediği Altın Ses Yarışması’nda iki İtalyanca parça seslendirip birinci olarak müziğe ilk profesyonel adımını atmıştı. 


Yarışmayı kazanmasının üzerinden dört ay geçmeden ilk 45’liği “Bilmece / Hayal Olan Bir Aşk”, Aras Plak etiketiyle yayımlandı. 


Plakta Arkun’a Doruk Onatkut Orkestrası eşlik etmişti. Doruk Onatkut ve Nilgün Arkun’un plak vesilesiyle başlayan tanışıklıkları bir süre sonra aşka dönüşecek ve çift 1968 yılının 10 Ekim günü dünya evine girecekti.


Nilgün Arkun’un ikinci 45’liği “Mahçup Delikanlı / Aşkı Sende Tanıdım” da aynı yılın yaz aylarında Odeon Müzik etiketiyle piyasaya çıktı. Bu, onun Arkun soyadıyla piyasaya çıkmış ikinci ve son 45’liği olacaktı. Nitekim sonrasında yine Odeon hesabına yapacağı iki plak, “Mutluyum Yanında / Öteki Kadın” ile “Gelin Dostlar / Aşk Oyunu” 45’liklerinde artık Nilgün Onatkut ismini kullanacaktı.


Son 45’liğini ise 1972 yılında Diskotür Plak hesabına yaptı Nilgün Onatkut: “Hopla Zıpla / Artık Boş”. Sonrasında plak doldurmasa da sahneye çıkmaya devam etti. Öte yandan kızı Nazlı ve oğlu Uğur’u dünyaya getirdi.


Nilgün Onatkut ismini tekrar bir plakta gördüğümüze takvimler 1979 yılını gösteriyordu. O yılın temmuz ayında Kent Plak etiketiyle piyasaya çıkan Doruk Onatkut Orkestrası’nın “Karışık Disko” adlı 33’lüğünde Zafer Dilek, Ertuğrul Çayıroğlu ve Mehmet Horoz hem çalıp hem söylerken, Ayşe Karataş ve Nilgün Onatkut da solist olarak yer alıyorlardı. 


Eski şarkıların potpuri şeklinde ardı ardına söylendiği bu proje, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra projesinin de öncüsü olacaktı aslında ancak ona daha biraz zaman vardı.


1982 yılında Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye finalinde beş şarkı yarışıyor, enteresan bir biçimde bu şarkılardan dördünü Neco seslendiriyordu. Finalde Neco’nun seslendirmediği tek şarkının solistleri ise Cantekin ve Nilgün Onatkut’tu. 


Çetin Kaya’nın bestesi “Zannetme ki”, final gecesi dereceye giremese de biz Nilgün Onatkut’un ismini ve sesini pek yakında çok sık duymaya başlayacaktık. Nitekim Atakan Ünüvar, Mehmet Horoz, Şengün Tansel ve Nilgün Onatkut’tan kurulu Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın aynı adı taşıyan ilk 33’lüğü, o yılın mayıs ayında piyasaya çıktı.


Artık Nilgün Onatkut daha önce hiç olmadığı kadar göz önündeydi. Plak çok satıp çok ilgi çekince, Beş Yıl Önce On Yıl sonra hem sahnelerde hem de televizyonda sıklıkla boy gösterir olmuştu. Ayırt edilebilir, kendine has ses tınısı, tertemiz şarkıcılığı ile grubun bir elemanı olmasının yanı sıra adıyla sanıyla kendi başına bir solist olarak da 1987’ye dek devam edecek Beş Yıl Önce On Yıl Sonra macerası boyunca hem kulaklara hem gönüllere yer edecekti Nilgün Onatkut. 


Evet, biraz sert, mesafeli bir görünümü vardı. Orkestra şarkıcılığından gelme disiplini ile kendini ön plana çıkarmaya çalışmaz, grup içinde rol çalmazdı. Belki de yaşları, deneyimleri ve iş ciddiyetleri nedeniyle Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın şirin mi şirin bir grup olduğunu söyleyemezdik ama kabul etmeli ki iyi şarkı söylerler, işlerini iyi yaparlardı.


Öyle ki 1982 yazında Ajda’yla birlikte sahne aldıkları Büyük Kabare’de Ajda’dan daha fazla alkış almalarına Ajda’nın bozulduğu bile söylenmişti. Ne gam! Onlar Nükhet Duru ile de birlikte sahne yaptılar, Duru’nun 1984 çıkışlı albümünde birlikte bir şarkı da söylediler. 


Sonra bir baktık 1985 yılında bu defa Ajda’yla birlikte bir 33’lük plak yapmışlar. Plak kapağında “Bu albümün gerçekleşmesini mümkün kılan Sayın Ajda Pekkan’a sonsuz teşekkürlerimizle…” yazılmış olsa da bu albümün gerçekleşmesini biraz da Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın o günlerdeki popülerliği sağlamıştı kuşkusuz.


Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın ilk plağının yayımlandığı günlerde grupta bir ayrılık yaşanmış ve Şebgün Tansel’in yerini uzun yıllar Erol Evgin’e sahnede vokal yapan Esma Erdem almıştı. Sonrasında grup, bu kadroyla dört 33’lük plak daha yayımladı. 


1983’de “Beş Vals On Tango”, 1985’de “Ajda Pekkan & Beş Yıl Önce On Yıl Sonra” ve “Ekstra”, 1987’de ise “Beş Yıl Önce On Yıl Sonra ‘87”. Sonrasında grubun ismi devam etse de Nilgün Onatkut ve Esma Erdem artık grupta yoktu.


Tabii Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın bir de Eurovision macerası var. İlk kez 1983 yılında Attila Özdemiroğlu’nun bestesi “Atlantis” ile Türkiye elemelerinde yarışan grup, o yıl birinciliği “Opera”ya kaptırıp ikinci olmuştu. 


1984’te ise Selçuk Başar’ın bestesi “Halay” ile Türkiye’yi temsil etmeye hak kazandılar. Adından da anlaşıldığı üzere Türk ezgileri barındıran ve hatta içinde Arif Sağ tarafından saz çalınan şarkı “Acaba çok mu yerel kalırız da Batı’ya kendimizi beğendiremeyiz,” kaygılarıyla final için modernize edildi, saz partisyonları çıkarıldı ve grup “Halay”ı final gecesi, bir Eurovision gerekliliği olarak bir miktar koreografi ile dans da ederek seslendirdi. Sonuç, Türkiye’ye o güne dek aldığı en iyi dereceyi, 12’nciği getirdi ve bu “zafer”, grubun o günlerdeki şöhretine şöhret kattı.


Beş Yıl Önce On Yıl Sonra macerasından bir beş yıl kadar sonra Nilgün Onatkut’tun ilk solo albümü çıktı piyasaya. Yonca Plak etiketiyle, sadece kaset formatında yayımlanan bu albüm “Yağmurda” adını taşıyordu ve bir '90'lar modası olarak Nilgün Onatkut da kaset kapağında soyadını kullanmamıştı. 


Albümde pek de güzel, tam Nilgün Onatkut stili şarkılar vardı ama özel televizyonların henüz ilk adımlarını attığı, özel radyoların henüz faaliyete geçmediği, üstüne üstlük bir de Körfez Savaşı’nın patlak verdiği o günlerde albüm, ne çare fazla ses getirmedi. Üstelik sadece kaset formatında yayımlandığı için de arşivlere gömüldü, bugünlere ulaşmadı. Nitekim şimdi dijital platformlarda arasanız, Nilgün Onatkut’un 45’liklerini bile bulmanız mümkün ama bu albüm maalesef bulunmuyor.


Peki sonra ne oldu da ben Nilgün Onatkut’un sesini yıllar sonra yeniden duyup hislendim, yazının ilk cümlesini kurdum ve gerisini yazmaya koyuldum? Çıkarın 2020’den 1991’i… Olmuş mu tam tamına 29 sene?.. İşte 29 sene sonra Nilgün Onatkut tekrar stüdyoya girmiş ve üç yeni şarkı kaydetmiş. O üç şarkılık kısaçalar da günün gereğine uygun olarak dijital platformlarda Bugu Yapım etiketiyle yayımlanmış. 


Bilen biliyordur, bilmeyenler için söyleyeyim: Nilgün ve Doruk Onatkut çiftinin iki çocuğundan biri olan Uğur Onatkut da anne baba mesleğini seçmiş ve Yüksek Sadakat’in klavyecisi olarak karşımıza çıkmıştı. 


Hatta Yüksek Sadakat, 2011 yılında Eurovision’da Türkiye’yi temsil ederken, “annesinden sonra bu kez de oğlu Türkiye’yi temsil ediyor” minvalinden haberler de çıkmıştı ama muhtemelen Yüksek Sadakat ve Beş Yıl Önce On Yıl Sonra arasındaki bu bağlantı ancak bizim kuşak için bir haber değeri taşıyordu. Zira o dönemin genç kuşağı, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın on yıl sonrasına bile yetişememişti.


İşte Nilgün Onatkut’un bu yeni şarkıları için de oğlu Uğur Onatkut ve eski damadı, torununun babası Selim Öztunç kafa kafaya vermişler. Hatta proje Doruk Onatkut’un hayatta olduğu dönemde başlamış ve bu şarkıları piyasaya sürmeyi biraz da onun vasiyeti gibi görmüşler, çünkü o da çok istiyormuş bunu.


Onatkut’un “Aşkın Yolu” adı verilmiş kısaçalarında seslendirdiği üç şarkının üçünün de söz ve müzikleri Selim Öztunç imzası taşıyor, düzenlemeler ise Uğur Onatkut tarafından yapılmış.  

‘Nilgün Onatkut stili’ dedim az önce yazının bir yerinde. Öyle bir stil var sahiden ve onu çok iyi tanıyanların elinden çıkan bu üç şarkı da bu stili bugünlere taşıyor. Dinleyenin nefesini tıkamayan, kulağını tırmalamayan ferah, açık, aydınlık bir ses. Düzgün diksiyonlu, artikülasyonlu, düzgün tartımlı, oyunsuz, nağmesiz, macunsuz bir şarkıcılık…


Bütün bunları üst üste koyunca, bugün de artık öyle şarkıcı kalmayınca, ister istemez eskiyi anımsatan bir tını geliyor kulağınıza. Zaten Nilgün Onatkut’un da z kuşağını yakalamak gibi bir kaygısı yok. Şarkılar bunun ispatı gibi. Daha olgun, geniş zamanlı şarkılar bunlar. 


Önce melodik bir disko şarkısı “Aşkın Yolu”, sonra içinden Latin ritimlerinin, gitar ve piyano partilerinin geçtiği orta tempo bir şarkı “Dalgalar”. Son olarak da inceden folk esintili melodisi ve sözleri, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra döneminin naifliğini anımsatan vokalleriyle “Sen Gülünce”.


Bir kez daha söylemeden geçemeyeceğim… Sanki Nilgün Onatkut 1991 yılında o stüdyoya son kez girdiğinde bu şarkıları da söyleyip çıkmış gibi. Öyle genç, öyle taze bir sesle, sıfır deformasyonla hayat vermiş yeni şarkılarına.


Günün zevk (ya da zevksizlik) skalasında bu şarkıları bir yerlere koymak pek mümkün değil. Mümkün olmasın da zaten, kimin umurunda? Her üretim popülerin bağrından yeşermez. Bazen bir ses, bir şarkı duyarsınız ve ânınız, gününüz, mevsiminiz, ikliminiz değişir. Bu da hiç az şey değildir. Hoş geldiniz Nilgün Onatkut. İyi ki geldiniz. Esasen siz bizden hiç gitmemiştiniz.

KASIM 2020      

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder