Bazı seslere zaman hiç değmiyor. Bunun ne kadarı kendini ve
sesini korumakla ilgili, ne kadarı Allah vergisi, onu bilemiyorum. Gelin görün
ki Nilgün Onatkut’un sesini, tınısını uzun yıllar sonra yeni şarkılarda, zerre
değişmemiş, hatırımda nasılsa öyle kalmış duyunca bir ürpermedim değil. Daha
ilk şarkının ilk cümlelerinde ben hooop ışınlandım ‘80’lere…
Kâh 1982 yazında Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda Büyük
Kabare Şov’dayım, kâh 5 Mayıs 1984 gecesi Lüksemburg’da, Rudi Sedlmayer
Hall’de. Bir bakmışım siyah beyaz televizyonda en güzel Ajda Pekkan şarkılarını
ardı ardına söyleyen Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’ya var gücümle eşlik ediyorum,
derken bir bakmışım “Beş Vals On Tango” 33’lüğü pikabımda dönerken resimli
etiketine dalıp gidiyorum. Fonda ayılıp bayıldığım o şarkı: “Beyaz beyazdı
dalgalar, yaz bitiyorken kumsalda…”
Beş Yıl Önce On Yıl Sonra deyip geçmeyin. Elin oğlunun
ABBA’sı varsa bizim de Beş Yıl Önce On Yıl Sonramız vardı. Adları biraz uzundu
ama olsundu. Pırıl pırıl dört ses, her biri deneyimli dört müzisyen, dört
farklı sesten vokal yaparak söylüyorlardı şarkılarını. Nilgün Onatkut da
onlardan biriydi işte. Bir döneme damgasını vurmuş Beş Yıl Önce On Yıl
Sonra’nın “lead” kadın solisti.
Nilgün Onatkut’un Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın çok
öncesinde başlayan bir müzik kariyeri vardı aslında. 1967 yılında Hafta Sonu
gazetesinin düzenlediği Altın Ses Yarışması’nda iki İtalyanca parça seslendirip
birinci olarak müziğe ilk profesyonel adımını atmıştı.
Yarışmayı kazanmasının
üzerinden dört ay geçmeden ilk 45’liği “Bilmece / Hayal Olan Bir Aşk”, Aras
Plak etiketiyle yayımlandı.
Plakta Arkun’a Doruk Onatkut Orkestrası eşlik
etmişti. Doruk Onatkut ve Nilgün Arkun’un plak vesilesiyle başlayan
tanışıklıkları bir süre sonra aşka dönüşecek ve çift 1968 yılının 10 Ekim günü
dünya evine girecekti.
Nilgün Arkun’un ikinci 45’liği “Mahçup Delikanlı / Aşkı
Sende Tanıdım” da aynı yılın yaz aylarında Odeon Müzik etiketiyle piyasaya
çıktı. Bu, onun Arkun soyadıyla piyasaya çıkmış ikinci ve son 45’liği olacaktı.
Nitekim sonrasında yine Odeon hesabına yapacağı iki plak, “Mutluyum Yanında /
Öteki Kadın” ile “Gelin Dostlar / Aşk Oyunu” 45’liklerinde artık Nilgün Onatkut
ismini kullanacaktı.
Son 45’liğini ise 1972 yılında Diskotür Plak hesabına yaptı
Nilgün Onatkut: “Hopla Zıpla / Artık Boş”. Sonrasında plak doldurmasa da
sahneye çıkmaya devam etti. Öte yandan kızı Nazlı ve oğlu Uğur’u dünyaya
getirdi.
Nilgün Onatkut ismini tekrar bir plakta gördüğümüze
takvimler 1979 yılını gösteriyordu. O yılın temmuz ayında Kent Plak etiketiyle
piyasaya çıkan Doruk Onatkut Orkestrası’nın “Karışık Disko” adlı 33’lüğünde
Zafer Dilek, Ertuğrul Çayıroğlu ve Mehmet Horoz hem çalıp hem söylerken, Ayşe
Karataş ve Nilgün Onatkut da solist olarak yer alıyorlardı.
Eski şarkıların potpuri şeklinde ardı ardına söylendiği bu proje, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra projesinin de öncüsü olacaktı aslında ancak ona daha biraz zaman vardı.
1982 yılında Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye finalinde beş
şarkı yarışıyor, enteresan bir biçimde bu şarkılardan dördünü Neco
seslendiriyordu. Finalde Neco’nun seslendirmediği tek şarkının solistleri ise
Cantekin ve Nilgün Onatkut’tu.
Çetin Kaya’nın bestesi “Zannetme ki”, final
gecesi dereceye giremese de biz Nilgün Onatkut’un ismini ve sesini pek yakında
çok sık duymaya başlayacaktık. Nitekim Atakan Ünüvar, Mehmet Horoz, Şengün
Tansel ve Nilgün Onatkut’tan kurulu Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın aynı adı taşıyan
ilk 33’lüğü, o yılın mayıs ayında piyasaya çıktı.
Artık Nilgün Onatkut daha önce hiç olmadığı kadar göz
önündeydi. Plak çok satıp çok ilgi çekince, Beş Yıl Önce On Yıl sonra hem
sahnelerde hem de televizyonda sıklıkla boy gösterir olmuştu. Ayırt edilebilir,
kendine has ses tınısı, tertemiz şarkıcılığı ile grubun bir elemanı olmasının
yanı sıra adıyla sanıyla kendi başına bir solist olarak da 1987’ye dek devam
edecek Beş Yıl Önce On Yıl Sonra macerası boyunca hem kulaklara hem gönüllere
yer edecekti Nilgün Onatkut.
Evet, biraz sert, mesafeli bir görünümü vardı.
Orkestra şarkıcılığından gelme disiplini ile kendini ön plana çıkarmaya
çalışmaz, grup içinde rol çalmazdı. Belki de yaşları, deneyimleri ve iş
ciddiyetleri nedeniyle Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın şirin mi şirin bir grup
olduğunu söyleyemezdik ama kabul etmeli ki iyi şarkı söylerler, işlerini iyi
yaparlardı.
Öyle ki 1982 yazında Ajda’yla birlikte sahne aldıkları Büyük Kabare’de Ajda’dan daha fazla alkış almalarına Ajda’nın bozulduğu bile söylenmişti.
Ne gam! Onlar Nükhet Duru ile de birlikte sahne yaptılar, Duru’nun 1984 çıkışlı
albümünde birlikte bir şarkı da söylediler.
Sonra bir baktık 1985 yılında bu
defa Ajda’yla birlikte bir 33’lük plak yapmışlar. Plak kapağında “Bu albümün
gerçekleşmesini mümkün kılan Sayın Ajda Pekkan’a sonsuz teşekkürlerimizle…”
yazılmış olsa da bu albümün gerçekleşmesini biraz da Beş Yıl Önce On Yıl
Sonra’nın o günlerdeki popülerliği sağlamıştı kuşkusuz.
Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın ilk plağının yayımlandığı
günlerde grupta bir ayrılık yaşanmış ve Şebgün Tansel’in yerini uzun yıllar
Erol Evgin’e sahnede vokal yapan Esma Erdem almıştı. Sonrasında grup, bu
kadroyla dört 33’lük plak daha yayımladı.
1983’de “Beş Vals On Tango”, 1985’de
“Ajda Pekkan & Beş Yıl Önce On Yıl Sonra” ve “Ekstra”, 1987’de ise “Beş Yıl
Önce On Yıl Sonra ‘87”. Sonrasında grubun ismi devam etse de Nilgün Onatkut ve
Esma Erdem artık grupta yoktu.
Tabii Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın bir de Eurovision
macerası var. İlk kez 1983 yılında Attila Özdemiroğlu’nun bestesi “Atlantis”
ile Türkiye elemelerinde yarışan grup, o yıl birinciliği “Opera”ya kaptırıp
ikinci olmuştu.
1984’te ise Selçuk Başar’ın bestesi “Halay” ile Türkiye’yi
temsil etmeye hak kazandılar. Adından da anlaşıldığı üzere Türk ezgileri
barındıran ve hatta içinde Arif Sağ tarafından saz çalınan şarkı “Acaba çok mu
yerel kalırız da Batı’ya kendimizi beğendiremeyiz,” kaygılarıyla final için
modernize edildi, saz partisyonları çıkarıldı ve grup “Halay”ı final gecesi, bir
Eurovision gerekliliği olarak bir miktar koreografi ile dans da ederek
seslendirdi. Sonuç, Türkiye’ye o güne dek aldığı en iyi dereceyi, 12’nciği
getirdi ve bu “zafer”, grubun o günlerdeki şöhretine şöhret kattı.
Beş Yıl Önce On Yıl Sonra macerasından bir beş yıl kadar
sonra Nilgün Onatkut’tun ilk solo albümü çıktı piyasaya. Yonca Plak etiketiyle,
sadece kaset formatında yayımlanan bu albüm “Yağmurda” adını taşıyordu ve bir '90'lar modası olarak Nilgün Onatkut da kaset kapağında soyadını kullanmamıştı.
Albümde pek de güzel, tam Nilgün Onatkut stili şarkılar vardı ama özel televizyonların henüz ilk adımlarını attığı, özel radyoların henüz faaliyete geçmediği, üstüne üstlük bir de Körfez Savaşı’nın patlak verdiği o günlerde albüm, ne çare fazla ses getirmedi. Üstelik sadece kaset formatında yayımlandığı için de arşivlere gömüldü, bugünlere ulaşmadı. Nitekim şimdi dijital platformlarda arasanız, Nilgün Onatkut’un 45’liklerini bile bulmanız mümkün ama bu albüm maalesef bulunmuyor.
Peki sonra ne oldu da ben Nilgün Onatkut’un sesini yıllar
sonra yeniden duyup hislendim, yazının ilk cümlesini kurdum ve gerisini yazmaya
koyuldum? Çıkarın 2020’den 1991’i… Olmuş mu tam tamına 29 sene?.. İşte 29 sene
sonra Nilgün Onatkut tekrar stüdyoya girmiş ve üç yeni şarkı kaydetmiş. O üç
şarkılık kısaçalar da günün gereğine uygun olarak dijital platformlarda Bugu
Yapım etiketiyle yayımlanmış.
Bilen biliyordur, bilmeyenler için söyleyeyim: Nilgün ve
Doruk Onatkut çiftinin iki çocuğundan biri olan Uğur Onatkut da anne baba
mesleğini seçmiş ve Yüksek Sadakat’in klavyecisi olarak karşımıza çıkmıştı.
Hatta Yüksek Sadakat, 2011 yılında Eurovision’da Türkiye’yi temsil ederken,
“annesinden sonra bu kez de oğlu Türkiye’yi temsil ediyor” minvalinden haberler
de çıkmıştı ama muhtemelen Yüksek Sadakat ve Beş Yıl Önce On Yıl Sonra arasındaki
bu bağlantı ancak bizim kuşak için bir haber değeri taşıyordu. Zira o dönemin
genç kuşağı, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra’nın on yıl sonrasına bile yetişememişti.
İşte Nilgün Onatkut’un bu yeni şarkıları için de oğlu Uğur
Onatkut ve eski damadı, torununun babası Selim Öztunç kafa kafaya vermişler.
Hatta proje Doruk Onatkut’un hayatta olduğu dönemde başlamış ve bu şarkıları
piyasaya sürmeyi biraz da onun vasiyeti gibi görmüşler, çünkü o da çok
istiyormuş bunu.
Onatkut’un “Aşkın Yolu” adı verilmiş kısaçalarında
seslendirdiği üç şarkının üçünün de söz ve müzikleri Selim Öztunç imzası
taşıyor, düzenlemeler ise Uğur Onatkut tarafından yapılmış.
‘Nilgün Onatkut stili’ dedim az önce yazının bir yerinde.
Öyle bir stil var sahiden ve onu çok iyi tanıyanların elinden çıkan bu üç şarkı
da bu stili bugünlere taşıyor. Dinleyenin nefesini tıkamayan, kulağını
tırmalamayan ferah, açık, aydınlık bir ses. Düzgün diksiyonlu, artikülasyonlu,
düzgün tartımlı, oyunsuz, nağmesiz, macunsuz bir şarkıcılık…
Bütün bunları üst üste koyunca, bugün de artık öyle şarkıcı
kalmayınca, ister istemez eskiyi anımsatan bir tını geliyor kulağınıza. Zaten
Nilgün Onatkut’un da z kuşağını yakalamak gibi bir kaygısı yok. Şarkılar bunun
ispatı gibi. Daha olgun, geniş zamanlı şarkılar bunlar.
Önce melodik bir disko
şarkısı “Aşkın Yolu”, sonra içinden Latin ritimlerinin, gitar ve piyano
partilerinin geçtiği orta tempo bir şarkı “Dalgalar”. Son olarak da inceden
folk esintili melodisi ve sözleri, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra döneminin
naifliğini anımsatan vokalleriyle “Sen Gülünce”.
Bir kez daha söylemeden geçemeyeceğim… Sanki Nilgün Onatkut
1991 yılında o stüdyoya son kez girdiğinde bu şarkıları da söyleyip çıkmış
gibi. Öyle genç, öyle taze bir sesle, sıfır deformasyonla hayat vermiş yeni
şarkılarına.
Günün zevk (ya da zevksizlik) skalasında bu şarkıları bir
yerlere koymak pek mümkün değil. Mümkün olmasın da zaten, kimin umurunda? Her
üretim popülerin bağrından yeşermez. Bazen bir ses, bir şarkı duyarsınız ve
ânınız, gününüz, mevsiminiz, ikliminiz değişir. Bu da hiç az şey değildir. Hoş
geldiniz Nilgün Onatkut. İyi ki geldiniz. Esasen siz bizden hiç gitmemiştiniz.
KASIM 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder