Uzun süredir albüm yapmayan Asya, 2014 Mart ayında DMC etiketiyle piyasaya sürülen yeni albümü “Aşk İz Bırakır”la çıktı karşımıza. 2007’de yayımlanan son albümü “Aşktır Beni Güzel Yapan”ın üzerinden 7 yıl geçtiği düşünülürse, epeyce uzun bir ara verdiği söylenebilir. Ama o, 2000’lere girdiğimizde ‘90’lardaki hızını kesmiş, sektördeki yarıştan çekilmişti zaten. Öyle de devam ediyor. Hemen hiç ortalarda gözükmüyor ve sadece ara sıra albüm yapıyor.
‘90’lar kuşağından çıkan erkek pop-starlarımız malum. Onları sevdik, bağrımıza bastık, kimini eskitip rafa kaldırdık, kimisi hâlâ pek beğeniyoruz. Ama 2000’ler kuşağından çıkanlar için bu kadar net konuşmak mümkün değil. Bir Tarkan, bir Kenan Doğulu çapında erkek pop-starımız çıktı mı o kuşaktan? Murat Boz mu? Ya da Dalkılıç?.. Özgün mü ya da Yalın?.. Değil sanki. Ne kadar kondurduysak olmadı. Hep bir şeyler eksik kaldı. Buna karşın evet, en güçlü aday Boz’du şüphesiz. Dalkılıç da hiç fena gitmedi, ona da kabul. Ama hâlâ zirvenin bir alt basamağında duruyorlar gibi; ya da en azından ben öyle düşünüyorum.
Murat Dalkılıç’ın yeni albümü “Daha Derine”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Çalışkan bir müzisyen Murat Dalkılıç. Onu diğerlerinden ayıracak, kendine has bir ses rengi olmamasına karşın bir şekilde kalabalığın arasından sıyrılmayı bildi. En çok da kendi müzikal çizgisi dâhilinde isabetli şarkılar bularak sağladı bunu. Kendisi de şarkılar yazdı, sadece bir şarkıcı gibi değil, bir müzisyen gibi çabaladı albüm süreçlerinde. Ayrıca pop yıldızı olmak için en çok lazım olan şeyler; sempatiklik, çocuksuluk ve sıcaklık da averaj kazandırdı tabii ona.
Peki bu yeni albüm, Dalkılıç kariyerinin neresinde duracak? İşte bu soruya iyimser bir yanıt vermek kolay değil. Zira “Daha Derine”, adının aksine Murat Dalkılıç’ın müzikal çizgisini olduğundan daha derine götürmeyecek, aksine yüzeyde bırakacak bir albüm gibi görünüyor.
Çünkü süresi günümüz standartlarına göre uzun sayılabilecek bu albüm, birkaç şarkı haricinde dinleyeni hemen hiç heyecanlandırmıyor. Nitekim albüm çıkmadan önce servis edilen “Bu Nasıl Aşk?” da bunun sinyallerini vermişti aslında. Bir süredir popülerliği hayli yüksek olan Oğuzhan Koç’un bir bestesi olması dışında hiçbir enteresanlığı olmayan bu şarkının neden çıkış şarkısı olarak seçildiğini anlamak mümkün değildi.
Bana kalırsa albümde ilk dinleyişte dikkat çeken üç şarkı var: albümün açılışında yer alan “Derine”, hemen ardından gelen “Yani” ve yavaş tempolu bir şarkı olan “Kördüğüm”. Bunlar standart Türkçe pop kriterlerinin dışına çıkabilen, daha farklı şarkılar. Gerçi “Derine” bir Mısır şarkısından adapte edilmiş ama Arap pop müziğinin dünyaya da servis edilebilen işler çıkardığı ve dünya üzerinde Türk pop müziğinden daha fazla dinlenildiği bir gerçek.
“Derine”nin Türkçe sözlerini Gülşen yazmış ki zaten her kelimesiyle buram buram Gülşen kokan, tutkulu ve hatta bir parça da seksi sözleri var şarkının. Düzenlemeyi ise Ozan Çolakoğlu yapmış ve denilebilir ki 2012 yılında yapılmış orijinal versiyonundan daha iyi olmuş şarkı bu haliyle. Yalnız bu şarkıya neden bir aksiyon klibi çekildiğini ben anlayamadım. Bazen iddialı olma gayesinin dozu kaçıp iş endazesinden çıkabiliyor. Bence burada aynen böyle olmuş.
Sözleri Murat Dalkılıç ve Caner Yemez, bestesi ise Dalkılıç ve Yemez’in yanı sıra Ozan Çolakoğlu’nun da imzasını taşıyan “Yani”, üç kişinin ismi geçmesine rağmen bir kişinin tek başına yazdığı bir şarkıyı fena halde anımsatıyor. Emir’in söz ve müziği Tarkan’a ait olan “Ben Sen Olamam” şarkısından bahsediyorum. O şarkının da düzenlemesini Ozan Çolakoğlu yapmıştı. Sanırım Çolakoğlu bu şarkıyı düzenlerken biraz eski defterleri karıştırmış.
Bu benzerliği bir kenara bırakırsak, “Yani” kolay popüler olabilecek ve albümün itici gücü olabilecek şarkılardan biri.
Sözleri İsra Gülümser’e, bestesi ve düzenlemesi İskender Paydaş’a ait olan “Kördüğüm” ise kalbe hemen dokunan ve uzun vadede kalıcı olabilecek bir şarkı olarak albümün bir başka lokomotifi gibi görünüyor.
“Leyla” albümdeki bir başka adaptasyon şarkı. Orijinali bir Bulgar şarkısı iken Türkçe sözleri Murat Dalkılıç yazmış, düzenlemesini ise Ozan Çolakoğlu yapmış. Bu şarkıda Dalkılıç’a Boygar da eşlik ediyor. Bir süredir İstanbul eğlence hayatının bilinen isimlerinden biri olan ve enteresan ses rengi ve şarkı söyleme biçiminden övgüyle bahsedilen Boygar, bildiğim kadarıyla henüz bir albüm yapmadı ama bu şarkıdaki eşliği ile ismini ilk kez duyanların dikkatini çekeceği kesin.
“Leylâ”da Dalkılıç farklı tabirler ve kelimeler kullanmak için biraz kasmış ve ortaya bir parça Tarkan’ın deyimler sözlüğü misali şarkı sözlerinden biri çıkmış ama neyse ki sözler şarkının melodik yapısı ve ritmi ile örtüşüyor ve bütün olarak “Leylâ” kulağa hiç de fena gelmiyor.
Sözleri Gülşen ve Murat Dalkılıç’a, bestesi Dalkılıç’a ait olan ve düzenlemesini yine Ozan Çolakoğlu’nun yaptığı “İki Yol” tepeden tırnağa tipik ve de sıradan bir Türkçe pop şarkısı. Bir Murat Dalkılıç ve Caner Yemez ortak şarkısı olan, düzenlemesi ise Ahmet Emir Batkan tarafından yapılan “Haydut” iddialı başlıyor ama sonra “a benim…”li, “halim-zalim”li, “bahtı karam”lı sözleri ve oryantalden “eller havaya”ya geçen ritmiyle klişelere teslim oluyor.
Sözleri Şenol Ergin, bestesi Murat Dalkılıç’a ait, düzenlemesi ise Ahmet Emir Balkan tarafından yapılmış “Aşka Doydum”, albümdeki iyi şarkılardan biri. Ardından gelen “SMS”’in ve söz ve müziği Alper Narman ve Onur Özdemir imzası taşıyor. “Hit” şarkı çıkarma konusunda hep on ikiden vuran ikilinin bu şarkısı ne yazık ki bekleneni vermiyor bu defa. Önceki Dalkılıç albümünün “hit” şarkılarından “Neyleyim İstanbu’u”nun da bestecisi Oytun Karanacak’ın söz ve müziğini yazdığı “Saltanat” da bir “hit” adayı gibi durmuyor. Söz ve müziği Murat Dalkılıç’a, düzenlemesi Ahmet Emir Balkan’a ait “Zalim Efendi” de öyle.
Söz ve müzik ve düzenlemesi Harun Tekin’e ait, “Kimim Ben”, albümün sürpriz şarkılarından biri sayılabilir. Zira “rock”çıların popçulara bırakın şarkı vermeyi, pop denen türü her daim küçümsediği bir sır değil. Kim ne kadar pop, kim ne kadar “rock” yapıyor, o da ayrı mevzu tabii ama Harun Tekin gibi Türkçe “rock” müziğin “beyaz” çocuklarından birinin ana akım popun tam orta yerinde duran Dalkılıç’a şarkı vermesi neresinden baksanız şaşırtıcı. Ha bu arada şarkı her bakımdan Harun Tekin kokuyor, hatta Dalkılıç’ın söyleyişi bile ki o da ayrı konu.
Albüm Murat Dalkılıç’ın söz ve müziğini yazdığı, Alper Erinç’in düzenlemesini yaptığı “Uğur”la bitiyor. Şiirli mirli, romantik mi romantik bir doğum günü şarkısı bu. Şarkıyı pekala Kenan Doğulu’nun ya da Yalın’ın sesinden de hayal edip dinleyebilirsiniz. Tam o çizgide çünkü. Ne bir eksik ne bir fazla. Tarkanvari yatak odası sesli şiir de “bonus”u.
Albümde iki de farklı versiyon var. “Bu Nasıl Aşk”ın “Alaturka” ve “David Şaboy Versiyon” diye adlandırılmış düzenlemeleri, bu sıradan şarkıyı dinlemeye ola ki doyamazsanız diye ardı ardına konulmuş.
GCİstanbul İletişim Ajansı imzalı kartonet tasarımı alabildiğine sade ama “ben bir pop-starım” diye bağıran Tamer Yılmaz imzalı fotoğraflar o sadeliği belirgin bir iddia ile dengeliyor.
Özetle; bir önceki albümün yarattığı etkiyi hesaba kattığımda, Murat Dalkılıç’tan beklediğim albüm bu değildi benim. Bu albüm elbette bir sonrakine kadar geçecek süreyi doldurur, birkaç da klip desteğiyle Dalkılıç’ı gündemde tutar tutmasına ama onu bir adım ileriye götürür mü? Bence götürmez.
(29 Ekim 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Yakın tarihte kurulmuş olmasına karşın, müzik geçmişi eskiye dayanan elemanlardan kurulu bir grup Organik Paranoya. İzmir kökenli müzisyen kardeşler, Cumhur Göktuna ve Çağdaş Göktuna’nın projesi olarak doğmuş. 80’lerden bu yana şarkı yazan Cumhur Göktuna, İstanbul Müzik Akademisi’nin de kurucusu aynı zamanda. Çağdaş Göktuna ise Jİngleist’in kurucusu olmasının yanı sıra, yıllardır çok sayıda reklam müziğine de imza atmış bir müzisyen. Aynı zamanda bas gitar da çalan Cumhur Göktuna, işin prodüktörlük kısmında kalmaya karar verince, gruba bas gitarda Gürkan Bozacı dâhil olmuş. Gitarda Dört x Dört’ten de tanıdığımız Alp Tiner, davulda ise Serkan Çalar var. Solist Emre Dönmez. Yaşı henüz çok genç olan Dönmez, İstanbul Müzik Akademisi’ne öğrenci olarak devam ederken, grubun vokal aradığı süreçte, Organik Paranoya’nın solisti olarak bulmuş kendini.
Organik Paranoya’nın ilk albümü grubun kendi adını taşıyor ve geçtiğimiz günlerde 34 Yapımcılık etiketiyle piyasaya sürüldü. Albümde Cumhur ve Çağdaş Göktuna tarafından yazılmış 10 şarkı var. 1 şarkının düzenlemesi Alp Tiner tarafından yapılmış, diğerleri ise Çağdaş Göktuna imzası taşıyor.
Doğrusu bu ya, ‘80’lerin “rock” anlayışını, bugünün “rock” anlayışına yeğleyen bir dinleyici olarak, Türkçe “rock”ın o günlere, o döneme dokunan işlerine sempati ile yaklaşıyorum ister istemez. Organik Paranoya’nın “pop-rock” diye adlandırdığı müzikal çizgisi de aslında bugün “pop-rock” deyince aklımıza gelen müzik türünden ziyade, basbayağı ‘80’lerin “pop-rock”ına yakın duruyor. Melodik ve akılda kalıcı olabilen ama bir o kadar da “rock” tınlamaktan, sesini yükseltmekten çekinmeyen bir müzikal tavır bu. Türk motiflerini de bu tavır içerisinde sömürmeden, uddan, kanundan, klarnetten medet ummadan kullanıyor grup. “Hadi Korkma”daki dokuz sekizlik ritim, “Günebakan”daki cayır cayır gitarlara karışan yerli nağmeler bunun en somut örnekleri.
Albümde “Veda” gibi, “Gölgeler Yanar Ardımda” gibi, daha “soft” çizgide şarkıların yanı sıra, handiyse bir Police şarkısı gibi tınlayan ve ilk klip şarkısı olarak seçilen “Ya Sev Ya Sevme” gibi enerjisi yüksek şarkılar dengeli bir şekilde ardı ardına sıralanıyor. Bununla birlikte ticari açıdan “Günebakan” ve albümün açılış şarkısı olan “Yollar Bana Düşman”, daha şanslı görünüyor. ’90 ve sonrasının “rock” çizgisine yakın duranlar için “Kim Var Orda?” ilgi çekici bir alternatif olabilir. Kaldı ki, şunu da söylemek lazım, her ne kadar yapısal olarak ağırlıklı olarak ‘80’ler “rock”ının içinden geçiyor gibi görünse de, grubun müziğinin “old school” bir “sound”u yok. Yani demode değil. Aksine piyasadaki birçok Türkçe “rock” albümüne kıyasla son derece dinamik, deyim yerindeyse zımba gibi bir “sound” var bu albümde. Bunun altını özellikle çizmek lazım.
Solist Emre Dönmez’in bir şarkıcı olarak biraz daha deneyim kazanması gerektiğini düşündüm albümü dinlerken. Daha agresif, kelimelerin üzerine daha kuvvetli ve dengeli basan bir vokal tekniği istiyor çünkü bu şarkılar. Bu da zamanla, özellikle de canlı performans tecrübesi ile giderilecek bir kusur.
Aklıselim Creative Works tarafından yapılmış kapak ve kartonet tasarımı ve grup isminin baş harflerinden oluşturulmuş logo olabildiğince iyi ve etkili. Dikkat çekici ve merak uyandırıcı en azından… Kartonet fotoğrafları ise Gökhan Palas tarafından çekilmiş.
Türkçe “rock” müzikte 2014 yılının şu ana dek yayımlanmış en dikkat çekici ilk albümlerinden biri olarak Organik Paranoya’ya kulak vermekte fayda var.
(20 Ekim 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Televizyon-radyo yayıncılığında TRT tekelinin hüküm sürdüğü yıllarda büyüyenlerin kulaklarına her müzik türü bir parça yer etmiştir ister istemez. Radyoda Nevzat Atlığ yönetimindeki Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nu da dinlemişizdir biz, Muzaffer Sarısözen’in yönettiği Yurttan Sesler Korosu’nu da… Televizyonda Hikmet Şimşek’in sunduğu Pazar konserlerini de izlemişizdir, İzzet Öz’ün hazırlayıp sunduğu Teleskop’u da. Mesela türkü deyince hâlâ benim aklıma ilk gelenler Bedia Akartürk’tür, Belkıs Akkale’dir, Hülya Süer’dir, İzzet Altınmeşe’dir, Ümit Tokcan’dır, Kamil Sönmez’dir ve dahi o kuşaktan bir dolu isim… Çünkü onlar bir dönemin yıldızlarıydı. Sonra devir değişti; hem türler birbirine karıştı, özgünlüklerini yitirdi, hem de yıldızlar…
O dönemlerin geride kalmasından sonra ise o kuşağın izini süren çok az sayıda isimle tanıştık. Sevcan Orhan bunlardan biriydi. İlk albümünü henüz konservatuar öğrencisi iken, 2000 yılında piyasaya çıkaran Sevcan Orhan, içine arabeski, popu karıştırmadan, türküleri üslubunu bozmadan söyleyen bir halk müziği solisti olarak dikkatleri üzerine çekti. İkinci albümünde de aynı çizgide devam etti, 2006 yılından itibaren ise, dört yıl boyunca devam edecek “Tatlı Dile Güler Yüze” adlı televizyon programıyla, tüm ülkenin tanıdığı bir isim haline geldi. Halk müziğindeki bilgi ve görgüsü bir yana, tıpkı programın adı gibi, “tatlı dilli” ve “güler yüzlü” olmasıyla da televizyon ekranları için az bulunur bir yeni yetenekti çünkü.
Sevcan Orhan’ın beşinci albümü “Düşten Gerçeğe”, geçtiğimiz aylarda Özdemir Plak etiketiyle yayımlandı. Tam 17 türkünün yer aldığı, hayli uzun bir albüm bu. İçinde anonim ve derleme türküler de var, türkü formunda besteler de. Albümün açılışında yer alan ve bir Gaziantep türküsü olan “Arabım Fellahi”, kıvrak ritmi ve tekrarları ile dinleyeni kolay kavrıyor. Bu tarz türkülerin Sevcan Orhan’a çok yakıştığı bir gerçek ki bu türküyle yeni bir “Aynalı Körük” yakaladığı bile söylenebilir.
Yusuf Gül’den “Kömür Gözlüm”, İsmail İpek’ten “Seni Arayı Arayı”, Bilal Ercan’dan “Gökten Yıldız Derseler”, Mahmut Erdal’dan “Beklerim Selamın Seher Zamanı”, Ali Kızıltuğ’dan “Aşağıdan Bir Yel Esti” ve “Bir Zaman Günleri Saydım”, Nuri Üstünses’ten “Kara Duta Yaslandım” albümdeki türkü formunda besteler. Bunların büyük kısmı daha önce ozanlarının/bestecilerinin kendi sesleriyle söyledikleri türküler.
Ayrıca bir dönem protest halk müziği türünde yazdığı türküler/şarkılarla tanıdığımız ve geçtiğimiz Şubat ayında kaybettiğimiz Hasan Hüseyin Demirel’e ait iki şarkı da var albümde. Bunlardan biri daha önce Hilal Özdemir’in de seslendirdiği “Kanadım Değdi Sevdaya”, diğeri ise sözleri Gülizar Ergin imzası taşıyan “Var Gibi”.
Albümün “Arabım Fellahi” dışındaki anonim türküleri ise “Oy Akşamlar Akşamlar”, “Arap Buğday Daneler”, “Munzur Dağı”, “Şu Karşıki Dağda”, “Aslan Mustafa’m”, “Vardım Hint Eline” ve “Kurban Olam”.
Albüm repertuarının bütününe baktığınızda ezgilerin genellikle İç Anadolu ve Ankara’nın doğusundaki bölgelerden ses verdiğini söylemek mümkün. Buna karşın son derece özenli ve titiz bir seçki yapılmış. Halk müziğini sevenlerin hiç sıkılmadan dinleyebilecekleri bir albüm bu. Cihan Orhan’ın elinden çıkmış düzenlemeler türküleri tam da olması gerektiği gibi, tertemiz aktarıyor dinleyene. Albümde çalan kalabalık müzisyen kadrosu ve yorumcu olarak Sevcan Orhan da icralarda son derece yetkin tınlıyor kulağa. Hemen hiçbir çapak ve pürüze rastlamadım ben dinlerken.
Şöyle bir geriye doğru gittim de… Sanırım benim kişisel tarihimde radyo ve televizyonda duyup dinlediklerim bir yana, başından sonuna dinlediğim ilk halk müziği albümleri Belkıs Akkale’nın “Türkü Türkü Türkiyem” başlığı altında yayımlanan iki albümüdür. Hâlâ da zaman zaman açar dinlerim o albümleri. Sevcan Orhan’ın bu albümünü de onların yanına koyabilirim şimdi. Çünkü benzer bir keyfi aldım dinlerken. Halk müziğiyle uzak yakın biraz ilginiz varsa, “Düşten Gerçeğe”yi es geçmemenizi öneririm.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.