1997 yılında yayınlanan “Yol” adlı ilk albümüyle geniş kitlelere adını duyuran Göksel’in dokuzuncu albümü “Sen Orda Yoksun”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayınlandı. Göksel’le hem yeni albümünü, hem de dünden bugüne müzik yolculuğunu konuştuk.
(Kasım 2013 tarihinde oydar.com 'da yayımlanmıştır.)
Şu ‘ucuz’ televizyon dizileri var ya hani… Ucuz kastla, ucuz prodüksiyonla yapılan diziler. Hani bir zamanlar Flash TV yapardı en çok. Sonra STV, derken Fox TV bu nevi sayısız dizi yaptı. Gel zaman git zaman Fox işi o kadar ilerletti ki, bir baktık o burun kıvırdığımız diziler gayet de iyi reytingler almaya başlamış. Sonra ne mi oldu? Bugünlerde benzeri diziler majör televizyon kanallarında da yer bulmaya başladı. Farkında mısınız bilmem ama televizyon dizisi sektöründe yeni bir döneme girildiğinin işareti bu. Birkaç seneye kalmaz, pahalı prodüksiyonlara, dev projelere sıcak bakmamaya başlar televizyon kanalları. “Nasıl olsa aynı reytingi böyle de alıyoruz” lafları dolanır önce. Sonra ‘seyirci bunu istiyor’ kulpu takılır. Hal böyle olunca büyük prodüksiyon firmaları da küçük bütçeli işler yapmaya başlar. Ve sonra biz “ah nerede o eski, kaliteli televizyon dizileri” diye hayıflanmaya başlar, Aşk-ı Memnu’nun, Muhteşem Yüzyıl’ın, hatta Arka Sokaklar’ın filan nostaljisini yapmaya başlarız. Hayat devam eder.
Şu ‘ucuz’ televizyon dizileri var ya hani… Ucuz kastla, ucuz prodüksiyonla yapılan diziler. Hani bir zamanlar Flash TV yapardı en çok. Sonra STV, derken Fox TV bu nevi sayısız dizi yaptı. Gel zaman git zaman Fox işi o kadar ilerletti ki, bir baktık o burun kıvırdığımız diziler gayet de iyi reytingler almaya başlamış. Sonra ne mi oldu? Bugünlerde benzeri diziler majör televizyon kanallarında da yer bulmaya başladı. Farkında mısınız bilmem ama televizyon dizisi sektöründe yeni bir döneme girildiğinin işareti bu. Birkaç seneye kalmaz, pahalı prodüksiyonlara, dev projelere sıcak bakmamaya başlar televizyon kanalları. “Nasıl olsa aynı reytingi böyle de alıyoruz” lafları dolanır önce. Sonra ‘seyirci bunu istiyor’ kulpu takılır. Hal böyle olunca büyük prodüksiyon firmaları da küçük bütçeli işler yapmaya başlar. Ve sonra biz “ah nerede o eski, kaliteli televizyon dizileri” diye hayıflanmaya başlar, Aşk-ı Memnu’nun, Muhteşem Yüzyıl’ın, hatta Arka Sokaklar’ın filan nostaljisini yapmaya başlarız. Hayat devam eder.
Bu bir kehanet değil. Türkiye’de birçok sektörde, birçok iş sahasında benzer dönüşümler yaşandı, halen de yaşanıyor. 2000’lerle birlikte ülkede yerleşmeye başlayan bu yeni zihniyet, özetle her şeyin ucuzunu tercih etmek üzerine kurulu. Memleketin her yerini saran ucuzluk marketlerinin, halk tabiriyle “1 milyoncu”ların ve de taklit marka ürünler satan mağazaların bu derece çoğalması da aynı zihniyetin getirisi olarak aynı yıllara tekabül ediyor mesela. “BİM’de beş liraya kaşar var, niye gidip Migros’tan 15 liraya alayım?” diye soruyor cebindeki üç kuruş ay sonuna yettirmeye çalışan adam haklı olarak. “O da kaşar, bu da kaşar; aynı işi görüyor!”
Görüyor mu sahiden peki? İşte orası tartışılır. Ucuza tamah ettikçe giderek damak tadımızı, görsel, işitsel, duyusal zevkimizi, estetik duygumuzu, duyarlılığımızı ve (lafı tekrar kaşara bağlarsak) sağlığımızı kaybediyoruzdur belki de, kim bilir?
Bunca kötü oyuncu, kötü senaryo yazarı, kötü besteci, kötü şarkıcı, kötü radyocu, kötü “dj”, kötü yazar (bu böyle uzar gider) nasıl ve nereden türedi sizce?
“Nasılsa güzel/yakışıklı. Öylece dursa da izlerler bunu. Bir de afili giydiririz. Karın tokluğuna oynar. Hem de şöhret olur. Kim istemez? Ne gerek var oyuncu olmasına?” = Mimiksiz, jestsiz, tonsuz, bostan korkuluğu kötü oyuncular.
“Bolca entrika olsun, bir Karadenizli, bir Kürt tipleme olsun. Bol bol da aşklı meşkli diyalog koysunlar. Olmadı tutmuş dizilerden, yabancı filmlerden konu araklasınlar. Ne gerek var Ece Yörenç’e, Melek Gençoğlu’na, Mahinur Ergun’a o kadar para vermeye? Dizi sonuçta, nasıl olsa izlenir.” = Çocuk kandıramayacak seviyede mevzular, gerçek hayatta asla sarf etmeyeceği cümlelerle konuşan kahramanlar, derinliksiz karakterler ve mantık hatalarıyla dolu dizilerin kötü senaryo yazarları.
“Adam evinde, bilgisayarında on numara kayıt yapmış. Bunu aynen böyle basalım. Bir daha stüdyo mtüdyo uğraşmayalım. Biraz “autotune” filan kullanmış ama olsun. Konserlerde “playback”le, vokalle işi götürür.” = Şarkı söyleyemeyen kötü şarkıcılar.
“Aman yahu mesele iki cümle kurmak değil mi? Yeter ki konuşabilsin, alır, radyocu yaparız. Nasılsa para da istemiyor.” = Müziği, yayıncılığı, ve dahi konuşmayı bilmeyen kötü radyocular.
“Aman yahu mesele şarkıları arka arkaya dizip bilgisayardan tıklamak değil mi? Koyarız cebine yüz lira, sabaha kadar çaldırırız. Millet nasılsa kafayı bulunca teneke çalsan eğleniyor.” = Mekândaki müşteri kitlesinin nabzına göre şarkı seçmekten, BPM nedir, ne işe yarar, neden her şarkı ardı ardına çalınamazı bilmekten aciz, kötü “dj”ler.
“Kadının Twitter’da kırk bin takipçisi var. Beş bini bile kitabı satın alsa zaten baskı masrafını kurtarır. Basalım gitsin. Zaten aşktan meşkten bahsetmiş, sokak ağzıyla da yazmış. Çok satan bile olur bu kitap.” = Dili, imlayı bırakın bir kenara, konu bütünlüğü, kurgusu olmayan, Twitter üslubunda (ya da üslupsuzluğunda) cümlelerle kurulmuş kitapların kötü yazarları.
Daha çok, pek çok örnek verebiliriz. Alan da memnun, satan da… Alan memnun çünkü ucuz emek çok daha kârlı; adeta baldan tatlı. Satan memnun çünkü yetersizliğinin, bilmezliğinin, eksikliğinin ve hatta yeteneksizliğinin ayıbını öğrenerek, çalışarak, didinerek örtmektense, piyasayı düşürerek rekabet ediyor işin erbabıyla, mahiriyle. Bir zaman gelip herkesin onu çok başarılı, çok yetenekli, çok nitelikli sanacağına da emin.
Majör kanallarından birinde ‘ucuz’ bir televizyon dizisine rastlayınca geldi tüm bunlar aklıma. Ya da nicedir aklımdan geçenleri bir yazıya dönüştürmek için vesile oldu diyelim. Bir gün memlekette hiç kimse cebinde alacak parası olsa bile halis muhlis sütten yapılmış gerçek bir kaşar peyniri yiyemeyecek. Kimse iyi şarkıcı, iyi şarkı dinleyemeyecek, iyi dizi izleyemeyecek, iyi radyocular, iyi senaryo yazarları, iyi oyuncular işsiz kalacak. Buna hazır mısınız? Bence hazırlanın. Kötüyle yetinmenin kaçınılmaz sonu bu çünkü.
KASIM 2013
(Ağustos 2013 tarihinde oydar.com 'da yayımlanmıştır.)
Müzik dünyası bir süredir sahte tıklama skandalıyla çalkalanıyor. Mutlaka duymuşsunuzdur ama özetle söylemek gerekirse You Tube’da Müzik Yapımcıları Meslek Birliği’nin (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği; nam-ı diğer MÜYAP) kanalında yayınlanmış bazı videoların birileri tarafından manipüle edilerek milyonları aşan tıklanma sayıları elde edildiği, böylece haksız kazanç sağlandığı iddiası var. Aslına bakarsanız bu iddia yeni değil. Hatta bu kadarla sınırlı da değil. Başta TT Net olmak üzere, müzik servis edilen hemen her dijital platform için benzer iddialar yıllardır gündemdeydi ama ortada somut bir delil yoktu ya da deliller hasıraltı ediliyordu. Bu defa ise You Tube sahte tıklamaları bizzat tespit ederek ve silerek işi ayyuka çıkardı. Sektörde nicedir dilden dile dolaşan bazı şeyler de böylece gazetelere düştü, açıkça konuşulur oldu.
Müzik dünyası bir süredir sahte tıklama skandalıyla çalkalanıyor. Mutlaka duymuşsunuzdur ama özetle söylemek gerekirse You Tube’da Müzik Yapımcıları Meslek Birliği’nin (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği; nam-ı diğer MÜYAP) kanalında yayınlanmış bazı videoların birileri tarafından manipüle edilerek milyonları aşan tıklanma sayıları elde edildiği, böylece haksız kazanç sağlandığı iddiası var. Aslına bakarsanız bu iddia yeni değil. Hatta bu kadarla sınırlı da değil. Başta TT Net olmak üzere, müzik servis edilen hemen her dijital platform için benzer iddialar yıllardır gündemdeydi ama ortada somut bir delil yoktu ya da deliller hasıraltı ediliyordu. Bu defa ise You Tube sahte tıklamaları bizzat tespit ederek ve silerek işi ayyuka çıkardı. Sektörde nicedir dilden dile dolaşan bazı şeyler de böylece gazetelere düştü, açıkça konuşulur oldu.
Kabul etmeli ki tıklanma sayıları uzunca bir süredir müzik dünyasının reyting ölçeri oldu. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da böyle. Albümlerin mekanik satışları dibe vurunca yerini alan popülerlik ve satış göstergesi internette görüntülenme, dinlenme, izlenme verileri. Teknoloji bunu gerektiriyorsa yapacak bir şey yok. Ancak teknoloji henüz manipülasyona çare bulmuş değil. Ya da daha doğrusu manipülasyona çare bulunması kimsenin işine gelmiyor. Çünkü parasını bastırıp tıklanma sayılarınızı yükseltmek çok ahlaksız olmakla beraber çok kolaycı bir çözüm. Sonra gelsin “Şarkımız 1 milyonu geçti, teşekkürler,” nidaları, gitsin “Tıklanma rekorları kırdık, sağ olun var olun” yaygaraları. Ama kazın ayağı öyle değil tabii.
Aynı zamanda “dj”lik de yapan bir müzik yazarı olarak açıkçası internetteki verilere büsbütün kayıtsız kalamasam da, çok da ciddiye aldığım söylenemezdi. Çünkü sürekli olarak mekânlarda çaldığınız zaman hangi şarkının gerçekten tutulduğunu, ezber edildiğini, istendiğini gayet net bir şekilde görüyorsunuz. Buna zaman zaman yazılarımda da değinirdim. Bazı şarkılar internette kıyametler koparıyor görünürken, mekânlarda çaldığımda hiç reaksiyon alamazdım mesela. Ya da bazıları internette orta halli seyrederken mekânlarda umumi arzudan da öte, ısrar kıyamet hatta baskı nedeniyle çalmak zorunda kalırdım.
Bir örnek vereyim; Kasım 2012’de MUYAP kanalına yüklenen “Ankara’nın Bağları”, şu ana dek 17.800.000 tık almış; Mart 2013’de yüklenen “Yatcaz Kalkcaz Ordayım” ise 24.000.000’da. İkisi birbirinden çok farklı tarzda şarkılar, klasmanları ayrı ama ben her ikisinin de çalındığı yerlerde “Ankara’nın Bağları”nın çok daha fazla çalındığına ve istendiğine defalarca kez şahit oldum. Hatta yılın şarkısı “Ankara’nın Bağları”dır desem abartı olmaz. En sosyetesinden en orta hallisine her yerde ama her yerde mutlaka isteniyor ve çalınıyor aylardır. Bu sadece internet verilerinin yanıltıcı olabileceğine dair basit bir örnek; kimseyi suçlamak niyetinde değilim.
Nitekim “dj” siz olmasanız bile, azıcık gözlem yaptığınızda, sağda solda, tatilde, gittiğiniz mekânlarda, girdiğiniz dükkanlarda, mağazalarda çalanlar, hatta otobüste yanınızdaki dikilen gencin kulaklığından kulağınıza çarpanlar bile internetten daha güvenilir veriler sunabiliyor size. Ama elbette tüm bunların sayısal bir karşılığı yok; internetin ise var.
İşte tam da bu nedenle şarkıların radyo ve televizyonlarda yayınlanma sıklıklarından yola çıkarak listeler hazırlayan uluslararası pazar araştırması kuruluşu Nielsen’in verileri Türkiye şartlarında inandırıcılığını yitiriyor. Şirket her ne kadar sistemlerinin manipülasyona açık olmadığını, listelerin el değmeden hazırlandığını iddia etse bile, şarkıların radyo ve televizyonlarda yayınlanma sıklıklarının sağlıklı referanslara dayanmadığı bir müzik piyasasında bu verileri ölçü alan bir sistemin de sağlıklı işlemesi mümkün değil. Bu nedenle Nielsen ölçümleri yarardan çok zarar veriyor müzik piyasasına; hatta manipülasyona dolaylı yoldan katkıda bulunuyor. Çünkü manipülasyonun büyüğü internette değil, radyolarda ve müzik televizyonlarında yapılıyor. Ve sonra radyo ve televizyonlar dönüp yine Nielsen verilerini baz alıyor, böylece içinden çıkılmaz bir kısır döngü içinde beraber dönüp duruyoruz. Bir örnek de buna vereyim madem. Ben bu işten azıcık anlıyorsam, kimse beni Emre Kaya’nın “Sorma” şarkısının bir “hit” olduğuna, kıyametler kopardığına ve çok ama çok istendiğine ikna edemez. Ama bu aralar Kral TV’de saat başı yayınlanıyor bu klip. Haliyle Nielsen listelerinde yükselmesi de çok mümkün. Şimdi bu işi bir başarı gibi lanse edebilir miyiz?
Peki çözüm ne? Bir tek çözüm yok elbette. Öncelikle herkes kendini aklamalı. Şu aralar herkes birbirini suçluyor çünkü herkes şu veya bu şekilde suçlu aslında. Şişirmeler, pompalamalar, manipülasyonlarla geldiğimiz noktada müziğin nasıl bir çöküş içerisinde girdiği, sektörün hem ticari anlamda hem de üretkenlik/müzikalite adına neler kaybettiği ortada. Hep beraber silkelenmek ve bir “temiz eller” operasyonu yapmak zorundayız. Radyolar klip çekilmiş şarkılarla “playlist” oluşturmaktan, televizyonlar çıkar karşılığı klip yayınlamaktan, firmalar sadece belirli isimlere oynamaktan, müzisyenler rakiplerinin önünü kesme operasyonlarından bir an önce vazgeçmeli. Özellikle ucuz emek ve ahbap çavuş ilişkileri uğruna kaliteden ödün veren, inandırıcılığını kaybeden müzik medyasına çok iş düşüyor.
(Geçtiğimiz günlerde NOBEL’e seslenen başvekilden esinlenerek) Ey müzik medyası! Sesim geliyor mu?..
“ÖKSÜZ” BİR ALBÜMÜN ANATOMİSİ
Deniz Seki’yi tanımam etmem. Değil yüz yüze gelmek, aynı ortamda bulunmuşluğumuz bile yoktur. Bir müzik dinleyicisi olarak müzikal çizgisini de başından bu yana abartıldığı kadar başarılı bulmamış, sıklıkla da eleştirmişimdir. Ama bunların hepsi bir tarafa, Deniz’in göz göre göre yaşadığı/maruz bırakıldığı haksızlık bir tarafa…
Hakkımda
Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.
Bu Hafta Çok Okunanlar
-
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) 1997 yılında bir vesileyle Pre...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
“Aman sakın ha şarkılarınızı noterden tasdikletmeden filanca kişiye dinletmeyin!”
-
YA SONRA DEMET?.. Demet Akalın onu yıllardır nasıl biliyorsak hâlâ öyle. Yine boş yapana postasını koyuyor, “geberesice” sevgilisin...
-
Seninle Üç Dakika 1980 - 4. Bölüm “Pet’r Oil”den “Petrol”e Finalin ertesi haftasında Ajda ve kurmayları teker teker Paris’e uçtular. Önce ...
Arşivden
-
Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
-
ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
-
"Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
MUSTAFA BOZKURT – “YOL” Esinlenme, etkilenme, ilham alma, sanatın her dalında bir çıkış noktası olabilir. Önünde bir örneği, daha önce yap...