(KENAN DOĞULU HARBİYE AÇIK HAVA TİYATROSU KONSERİ 25 HAZİRAN 2016)
Konser boyunca iki farklı pantolon giydi Kenan Doğulu. İki
de farklı kemer taktı doğal olarak. Ama her iki kemerin de ucu pantolon
köprüsüne takılmamış, serbest bırakılmış ve sol taraftan aşağı doğru sarkmış
vaziyetteydi gece boyunca. Belli ki bilerek yapılmıştı. Ajda ise bundan 36 yıl
önce aynı şeyi bilmeden yapmıştı. Dolmabahçe Sarayı’nın ön cephesinde yapılan TRT
çekiminde kocaman güneş gözlükleri ve her zamanki doğaçlama dans stiliyle
yanındaki iki erkek dansçıya havalı havalı eşlik etmeye çalışıyor, bir yandan
da “Bambaşka Biri”ni söylermiş gibi yapıyordu. Üzerindeki yeşil bluzla aynı
renk örme kemerinin ucu her nasılsa sarkık kalmıştı. İki yıl filan sürdü o moda.
Hepimiz örme kemer taktık, ucunu da aynen öyle sarkıttık. O zamanlar memleketin
yegâne “trendsetter”ı Ajda’ydı çünkü. Şimdi Kenan’dan özenip de kemerini
sarkıtan olur mu bilmem. Artık herkes kendi çapında “trendsetter” çünkü.
(27 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Murat Boz’un sezonlar boyu O Ses Türkiye jüri koltuğuna oturmasını ve bu süreçte, beş yıl boyunca yeni bir albüm yapmamasını her fırsatta eleştirdim. Boz hayranları fena kızdı. Öyle ya, yarışmanın Amerika versiyonunda, Shakira’dan Pharrell Williams’a, Christina Aguilera’dan Usher’a kadar, Murat Boz bizde ne kadar meşhursa Amerika’da o kadar meşhur şarkıcılar jüri üyeliği yapmış idi. Öyle ya, eskidendi o erişilmez, dokunulmaz “star” kavramı, şimdilerde “görünür olmak” üzerine yapılıyordu “star”lık hesapları. Öyle ya, sadece şarkı söyleyerek olamayacağı kadar popüler olmuştu bu yarışma sayesinde. Kazanamayacağı kadar da para kazanmıştı üstelik. Bana neydi? (Bu arada bazen filmlerde oynama konusu da gündeme geldi ama ben filmlerde oynamasına hiç karşı çıkmadım, yeri gelmişken söyleyeyim.)
(25 Nisan 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Eskiden “harika çocuk” denilirdi. Yetenekleri küçük yaşlarda keşfedilip, eğitimle perçinlenirken, ileri yaşlarda edinilebilecek vasıfları daha çocukken edinenler için kullanılırdı bu tabir. Sirel tam anlamıyla bir harika çocuk. İngiltere doğumlu ve balerin bir anne ile müzisyen bir babanın çocuğu olarak doğmuş. Haliyle de yeteneklerinin keşfedilmesi için büyümesine gerek kalmamış.
Henüz 25 yaşında olmasına rağmen sayısız başarıyla dolu bir geçmişi var Sirel’in. Burada tek tek sırlamaya kalksam yerim yetmez ama resmi Facebook sayfasına girip detaylı özgeçmişini okuyabilirsiniz. Özetle, klasik müzikten halk müziğine, geniş bir yelpazede eğitim alma, çalışma yapma şansına sahip olmuş Sirel. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ilk albümü ise “Bak Sen” adını taşıyor.
Albümde on üç şarkı var ve tamamının söz ve müzikleri Sirel tarafından yazılmış. Albümün prodüktörlünü ve aranjörlüğünü ise Murat Yeter yapmış. Zaten dikkatli dinleyiciler, Murat Yeter’in “Asya” adlı albümünden hatırlayacaklardır Sirel ismini. Albümde çalanlar ise Cem Tuncer’den Erdinç Şenyaylar’a, Aykut Gürel’den Can Şengün’e, tam bir birinci lig takımı (ki pek de yapılmayan bir şey yapılıp, arka kapağa albümde çalanların isimlerinin yazılmış olması boşuna değil.)
Bir kere çok iyi bir şarkıcı Sirel. Hem karakteristik bir sesi var, hem de sesini nasıl kullanacağını iyi biliyor. Ama bunlar da iyi bir şarkıcı olmaya yetmiyor biliyorsunuz. Şarkı söylediğiniz dilin inceliklerine, vurgularına, diksiyonuna hâkim olmanız da gerek ki Sirel, İngiliz bir annenin çocuğu olmasına ve İngilizce şarkılar da yazıp söylemesine rağmen bunun da üstesinden geliyor.
Şarkılarda çok açık ve net bir şekilde Sirel’in müzikal birikiminin ve deneyimlerinin izleri görülüyor. Yolu “R&B”den, “rock”tan, “reggae”den geçen şarkılar da var, batılı formda, saf “balad”lar da. Oryantal, alaturka öğeler ise yer yer sos niyetine kullanılmış. “Oyna” ve “Bak Sen” örneklerinde olduğu gibi. “Bir safkan pop müzik albümü” tabiri, yapılan işi en doğru şekilde tanımlayabilir. Buna karşın bu albümde yıllardır kulaklarımızın mahkûm edildiği türden bir pop müzik anlayışı, “atarlı” sözler, standart “loop”lar, “bpm”ler, kısır melodik yapılar, ilkel akor dizimleri yok. Müziğin teorisini ve tekniğini de iyi bilen ve bilgisini ticarete tahvil etmeyen ellerden çıktığı her halinden belli şarkılar bunlar.
Albümün çıkış şarkısı olarak seçilen ve piyasa şartları için epeyce “zor” bir çıkış şarkısı olan “Sevdim” benim de albümde en sevdiğim şarkılardan biri oldu. Buna karşın “Gel” ve “Bak Sen” ortalama dinleyiciyi daha kolay yakalayabilecek iki koz olarak duruyor albümde. “Gemileri Yakma”, “Farkım Var” ve “Günaydın” da albümün sürükleyici şarkıları olabilir. Gelin görün ki bu şarkıların keşfedilmesi için kliple servis edilmeleri zorunluluğu can sıkıcı. Bir ilk albüme bu kadar çok klip çekmek neredeyse imkansız artık. Yine de müziği internetten dinleyen ve keşfeden, yeniliklere, sıra dışına çok açık, genç bir dinleyici kitlesinin varlığı umut verici. Umarım güme gitmez, umarım dikkat çeker bu albüm bir şekilde. Çünkü her bakımdan müzikal tadı ve estetiği olan bir iş bu.
Albümün kapak fotoğrafları Cem Talu tarafından çekilmiş, kartonet tasarımı ise Özlem Semiz tarafından yapılmış. Aslında sadece kapak fotoğrafı bile tek başına “farklı” bir pop müzik albümü dinleyeceğimizi vurgular gibi. Sirel isminin kırmızı kabartmalı harfleri biraz “alaturka” durmuyor değil ama o kadar kusur da olur artık.
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Birileri sanırım Gülçin Ergül’e “Seni 2000’li yılların ortasına geri ışınlayacağız ve Eurovision’da Türkiye’yi temsil edeceksin; ona göre şarkını da, kostümünü de, dansını da hazırla,” demiş. O da buna inanmış. Yoksa Gülçin Ergül’ün yeni teklisi “Harabeyim”i ve şarkının klibini başka türlü açıklamanın mümkünü yok.
“Harabeyim”, geçtiğimiz günlerde Arpej Müzik etiketiyle yayımlandı. Teklide, söz ve müziği Gülçin Ergül’e ait şarkının üç farklı versiyonu yer alıyor. Düzenlemesini İskender Paydaş’ın yaptığı orijinal versiyon ve “Radio Edit” versiyonunun yanı sıra, bir de Erdinç Erdoğdu tarafından yapılmış bir “remix” versiyon var.
Gülçin Ergül güçlü bir ses, Türkçe şarkılarda gırtlağını İngilizce şarkı söylermiş gibi kullanmasını bir kenara koyarsak fena bir şarkıcı da değil. Şahane dans ediyor, ona da kabul. Hepsi ile yollarını kavgalı gürültülü ayırdıktan sonra biraz hırslandı da haliyle, onu da anlarım. Nitekim gruptan ayrıldıktan sonra yaptığı “Bir Tanecik Aşkım” adlı mini-albüm hiç de fena değildi. Kaldı ki böyle Batılı formda dans edip, şarkı söyleyebilen çok fazla kadın popçumuz yok.
Basın bülteninde yer alan “gözleri esir eden çarpıcı dans performansı”, “3 görkemli kostüm” ve Svarovski taşlar kullanarak yaptığı sıra dışı makyaj” gibi cümlelerden de anlaşıldığı üzere ortada büyükçe bir iddia var. Nitekim klibi izlemeye başladığınız anda da o iddianın içine düşüyorsunuz. “Ben çok ama çok iyi dans ederim” görüntülerinden sersemliyor, ne dinlediğinizi anlayamaz hale geliyorsunuz. İyi hoş da, bu kostümler, bu dans figürleri, bu şarkı filan bayağı demode değil mi? Tam Eurovision’luk ama 2005-2006 yılları için filan. Ben mi yanılıyorum yoksa; 2016 yılında değil miyiz?
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Kendilerine geniş bir “teen-age” hayran kitlesi edinmiş pop-“rock” grubu Kolpa ve pop şarkıcısı Ece Seçkin bir araya gelirse sonuç ne olur? Her iki taraf için de iyi olmuş görünüyor. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan “Hoş Geldin Ayrılığa” adlı tekli, Ece Seçkin ve Kolpa’nın doğru bir biçimde bir araya getirilmesi sonucu parlak bir sonuç vermiş.
Hem hedef kitleleri birbirine uyumlu, hem de Kolpa’nın solisti Barış ile Ece Seçkin’in sesleri uyumlu, hem de şarkı her iki tarafın müzikal çizgilerine uyumlu. Gerçi bugüne dek pek “şeker kız” çizgisinde seyreden Ece Seçkin için biraz “dark” bir iş gibi dursa da, şarkıyı Kolpa olmaksızın ve daha pop bir düzenlemeyle hayal ettiğinizde, Seçkin’in stiline çok da uzak bir şarkı olmadığını söylenebilir. Sonuçta bir Kolpa şarkısından söz ediyoruz; AC/DC değil.
“Hoş Geldin Ayrılığa”, sözleri ve müziği Çağrı Telkıvıran ve Barış Yurtçu ortaklığı ile yazılmış, düzenlemesi ise yine Barış Yurtçu tarafından yapılmış bir şarkı. Her bakımdan kolay hazmedilmeye, sevilmeye müsait bu şarkı, zaten ben bunu yazana kadar hazmedildi ve sevildi bile. Son dönemde “featuring”dir, düettir çok arttı biliyorsunuz. Yerli yersiz her iki deli bir araya gelince düet yapıyor ama kimya her zaman tutmuyor tabii. Bu şarkı bu işin nasıl yapılması gerektiğine dair güzel bir örnek olmuş.
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Bizde adettendir, biz müzik grubunun içinden birisi, özellikle de solist solo bir işte boy gösterirse ezkaza, o grubun dağıldığına dair söylentilerin, dedikoduların ardı arkası kesilmez. Bin yıllık Mazhar Fuat Özkan için bile yıllardır söylenir mesela. Haliyle Ferman Akgül’ün solo şarkısı gündeme düşünce, Manga’nın dağılıp dağılmadığı sorusu da düştü akıllara hemen. Dağılmamış. Ferman açıkladı bunu. Kaldı ki bir grubu oluşturan elemanların birlikte yarattığı ruhun, müziğin dışında, daha farklı, belki daha özgür işler yapmaya niyet etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ferman da öyle yapmış.
Ferman Akgül’ün ilk solo teklisi “İstemem Söz Sevmeni”, geçtiğimiz günlerde 06 Records ve EMI Müzik ortaklığıyla yayımlandı. Teklide bestesi Yunan müzisyen Sabanis Giorgos’a ait, orijinali Yunanca bir şarkıyı, kendi yazdığı Türkçe sözlerle seslendiriyor Ferman. Seslendirirken de Türkiye’deki en önemli buzuki ustalarından “Buzuki” lakaplı Orhan Osman da ona eşlik ediyor (ve hatta Buzuki Orhan ilk kez bir klip için kamera karşısına geçmiş bu şarkı vesilesiyle.)
Yunan popüler müziği ne çare ki bizden fersah fersah ötede. Hem sektör olma ve dünyaya açılma anlamında böyle bu, hem de müzikal açıdan. Bizim sade suya tirit popüler şarkı formlarımız, düzenlemelerimize karşılık onların popüler şarkılarında olağanüstü bir melodi zenginliği, deveye hendek anlatan müzikal yapılar, kulak dolduran düzenlemeler ve icralar var. Evet, durum böylesi bir genelleme yapılabilecek kadar açık ve net. Bununla birlikte her iki ülkenin müzik beğenisi, ritim ve melodi anlayışında ortak payda çok fazla bu nedenle de birbirimizden şarkı alışverişimiz yıllar yılı hiç bitmedi. İşte bu şarkı da o alışveriş listesine dâhil edileceklerden.
Ferman belli ki ilk solo çalışmasında işi şansa bırakmak istememiş ve kolaycı bir formülü uygulamış: Alttan alta “rock” tınısını da hissettiren bir Yunan şarkısını adapte etmek. Şarkı hakikaten çok güzel, çok etkileyici. Ferman’ın yazdığı Türkçe sözler de öyle. Buna karşın şarkının orijinal halini dinlerseniz (Keti Garbi’den “Anemodarmena”) o cayır cayır gitarları bulamayacaksınız Türkçe versiyonda. Yani Ferman şarkıyı yumuşatmayı tercih etmiş, nedendir bilinmez.
Ferman Akgül iyi bir solist olduğu kadar iyi bir de şarkı yazarı. Dolayısıyla solo çalışmalarını kendi şarkılarıyla da devam ettirmesi ihtimal dâhilinde. İlk olarak bu şarkıyı seçmesi, Manga formundan uzak bir iş yapması açısından doğru belki ama kendi açısından “farklı” bu işin, müzikal anlamda çok da farklı bir yerde durduğunu söylemek mümkün değil. Gripin ya da Emre Aydın da söyleyebilirdi bu şarkıyı pekala; onu kast ediyorum.
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Model’in son albümü “Levlâ’nın Hikayesi”nin üzerinden üç yıla yakın zaman geçmiş. Bu cümleyi yazmak için arşive tekrar bir dönüp baktım, acaba yanılıyor muyum diye. Zira o geçen zamanı ben kendi adıma asla fark etmedim. Model sanki hep gündemdeydi, hep ortalardaydı bu süre zarfında. Hatta daha dört ay önce albümden “Sarı Kurdeleler”e klip çekmişlerdi. Bir de ya Fatma Turgut solist olarak başka işlerde ya da Can Temiz besteci olarak başka albümlerde görünmüştü. Film müziği filan da yaptılar ayrıca değil mi? Şimdi tek tek toparlayamayacağım hepsini. Ama zaman bunu gerektiriyor galiba artık. Görünürlüğü, devamlılığı aksatmaya gelmiyor; hep ortalarda olmak icap ediyor.
Model’in yeni teklisi “Mey”, geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle piyasaya sürüldü. Grup, şarkıyı şöyle anlatmış: “Belki de ilk defa bu kadar pozitif duyguların hâkim olduğu bir şarkı yaptık. Bu kez ayrılıktan değil, âşık olmanın ve sevmenin coşkusundan bahsettik.“ (Kocan Kadar Konuş filmi için yaptığınız “Pandalar” da aynı temadaydı, o yüzden ilk defa sayılmaz.)
“Şarkının klibi de diğer kliplerimize göre daha aydınlık ve sıcak renklerin kullanıldığı bir video oldu.” (Bak bu çok doğru. Her ne kadar çok kostümler, saçlar ve makyajlar açısından çok başarılı bir dönem klibi olduğu söylenemese de, klibin enerjisini ben çok sevdim. Fatma Turgut’un dans ediş biçimi bile tek başına retro tadı vermeye yetiyor ki klibin ister istemez hatırlattığı Unutursam Fısılda filmindeki Farah Zeynep Abdullah danslarından çok daha inandırıcı.)
“Eskiden şarkıları yaparken bilgisayar başında çok vakit geçirirdik. Bu şarkı grup olarak stüdyoya girip çala çala ortaya çıkardığımız bir şarkı oldu. Sound olarak da elektronik hiçbir şey kullanmak istemedik. Tamamen akustik ve sıcak tonlara odaklandık.” (Bu da pek iyi olmuş. Şarkının retro havası en çok buradan geliyor zaten.)
“Uzun zamandır da ortaya çıkarmak konusunda pek bonkör davranmadığımız alaturka bir tarafımızın da su yüzüne çıkmasına izin verdik. Şarkı aslında sonbaharda gelecek albümün tarzı hakkında da oldukça ipucu veriyor.” (Buna hiç itirazım olmaz zira Model’in Ölü Gelin imajından ve şarkılarından ikrah gelmemişti desem yalan olur. Alaturka ve hatta arabeskin bu biçimde kullanılmasından rahatsız olanlardan, “gerçek ‘rock’ bu değil” diye tepinenlerden değilim; iş ki sonu “ağlak”lığa, duygu sömürüsüne ve dahi sahtekârlığa varmasın.)
Sözün özü ben bu yeni biçim arayışını da, bu yeni formunu da sevdim Model’in. Müziğin bütünü içerisinde elbette tek başına yeni, daha önce yapılmamış bir şey olduğu söylenemez belki ama Model çizgisinde doğru bir hamle olacağı pek rahat söylenebilir.
(15 Nisan 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Genç ve yakışıklı erkek popçu “overdose”unda fizikler kadar müzikler de birbirine benzerken, bir mesafe koyup emsallerinle arana, başka bir yerden yakalamak mümkün mü dinleyiciyi? Eren Sandal tam da bunu deniyor işte yeni şarkısıyla. Geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlanan yeni teklisinde Eren Sandal, popun içinden cazı geçiriyor.
Eren Sandal’ı ENBE’nin 2010 çıkışlı “Kalbim” adlı albümünde, Ajda Pekkan’la düet yaparak seslendirdiği kendi bestesi “Sev Beni” ile tanımıştık. Ardından “Rüzgâr” teklisi ve “Gönlüme Göre” adlı ilk albümü geldi. Bütün bu işlerin içinde onun hep genel geçerin bir adım dışında bir şeyler yapmaya hevesli ve niyetli olduğunu gösteren ipuçları vardı aslında. “Matem” ise bunun altını daha kalın bir biçimde çiziyor.
Söz ve müziği Eren Sandal’a ait “Matem”in düzenlemesini Cüneyt Yamaner yapmış. Bir “big band” havası ve coşkusu yaratan düzenleme, şarkının yürüyüşü ve Eren Sandal’ın şarkı söyleme biçimi şarkıyı sıradan bir pop şarkısı olmaktan öteye götürmüş. Bir kere dinleyince bile, başından sonuna böylesi şarkılarla dolu bir albüm dinleme ihtiyacı duyma ihtimaliniz yüksek. Poptaki tek tip, tekdüzen, tek torna işlerden sıkılanlara özellikle tavsiye ederim.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.