(13 Ocak 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ahmet Selçuk İlkan imzalı şarkı sözleri en çok ‘80’ler demek. ‘80’lerin arabesk, taverna şarkıları ve şarkıcıları… O zamanlar bir kesim tarafından hafife alınan, küçük görülen, değer verilmeyen, radyo ve televizyonda yayınlanmayan ama halkın her şeye rağmen çok sevdiği, diline marş ettiği, dinlemekten vazgeçmediği şarkılar… Peynir ekmek gibi satan plaklar, köşe başındaki plak ve kaset stüdyosunda liste verilerek doldurtulmuş karışık kasetler, video kasetlerden izlenen şarkılı türkülü Yeşilçam filmleri…
(9 Ocak 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Popçusundan arabeskçisine, “rock”çısından alaturkacısına yersiz ve gereksiz nağmeler, gırtlak oyunları, haykırmalar, hönkürmelerle, bozuk diksiyonla, yanlış vurguyla şarkı söyleyen söyleyene. Bu döneme nasıl geldik, neden geldik o ayrı bir tartışma konusu belki ama tabiri caize “efendi gibi” şarkı söyleyen (özellikle erkek şarkıcı) pek az günümüzde. Cenk Eren’in en büyük artısı da bu. Şarkıların önüne geçmeye kalkışmıyor. Karakteristik şarkıcıların şarkılarını söylerken bile taklit etmiyor, abartmıyor. Ve bu nedenle de “cover” şarkılar en çok ona yakışıyor.
“Repertuvar: Tanju Okan Şarkıları” albümünün hem müzikal nitelik hem de ticari anlamda ne kadar başarılı olduğu bir gerçek. Cenk Eren yeni albümünde bu defa Ferdi Özbeğen şarkıları söylüyor. “Repertuvar: Ferdi Özbeğen Şarkıları” adlı albüm 2016’nın son günlerinde Şafak Karaman Production etiketiyle yayımlandı.
Bir bestecinin, söz yazarının şarkılarını bir albümde toplar söylersiniz ama söz konusu farklı bestecilerin ve söz yazarlarının şarkılarını seslendirmiş bir şarkıcının sesinden kulaklarımıza yer etmiş şarkıları yeniden yorumlamak ise işiniz çok daha zordur. İşte tam da yukarıda saydığım sebeplerden dolayı Cenk Eren bu zor işin bir kez daha üstesinden yine gelmiş. Yıllar boyu Ferdi Özbeğen’in sesine alışkın kulaklarımız şimdi aynı şarkıları Cenk Eren’den dinlerken yadırgamıyor, reddetmiyor.
Aslına bakarsanız Ferdi Özbeğen’in kendisi için yazılmış şarkısı pek azdır. Başından itibaren hep daha önce söylenmiş şarkıları (en çok da Ülkü Aker’in başka şarkıcılar için yazdığı şarkıları) kendi üslubunca yeniden seslendirmiştir. Bu konuda o kadar başarılıdır ki bazı şarkılar onun sesinden tanınır ve bilinir, hatta bazen ilk söyleyeni hatırlanmaz bile. “Yok Yok Yalan Deme”yi Özbeğen’den çok önce ilk kez Semiha Yankı’nın “Mutlu Olmak İstiyorsan” adıyla plak yaptığını az kişi bilir mesela. “Ağla Hâlime”yi ilk kez Nil Burak’ın, “Büklüm Büklüm”ü ilk kez Tülay Özer’in söylediğini bilmeyenler de vardır.
“Kandil” deyince aklımıza ne kadar Zeki Müren gelirse o kadar Ferdi Özbeğen de gelir. “O Günler” deyince Selda kadar onun sesini de duyarız. Özbeğen’in öldüğü günlerde her yerde “Dilek Taşı”nın çalması boşuna değildi. Gülden Karaböcek’in bu şarkısını Ferdi Özbeğen’in sananlar hiç de az değildi çünkü.
Nitekim bu albüm için seçilen şarkılar arasında da ilk kez Ferdi Özbeğen tarafından söylenmiş bir tek şarkı var, o da “Satmışım Anasını”. Onun dışındaki tüm şarkılar daha önce başka şarkıcıların seslendirdiği şarkılar. (Albüm kartonetindeki bilgiler arasında geçmiyor ama “Bir Şarkımız Vardı” ilk kez Meral Sezgin’in 1986 yılında yayımlanan “Hayatım Dram Oldu” adlı albümünde yer almış. ‘87’de ise Ferdi Özbeğen’den önce Seda Sayan plak yapmış şarkıyı. MESAM verileri öyle söylüyor.)
“O Günler”, “Kandil”, “Yok Yok Yalan Deme”, “Bir Şarkımız Vardı”, “Dilek Taşı”, “Ağla Halime”, “Seninle Aşkımız Eski Bir Roman”, “Söyleyemedim”, “Büklüm Büklüm” ve “Satmışım Anasını” arka arkaya sıralanırken ’70 ve ‘80’lerin o naif ve saf romantizmi sarıp sarmalıyor dinleyeni. Şarkıların havası ve Cenk Eren’in yorumu kadar Sarp Özdemiroğlu’nun katıksız düzenlemeleri de albümün başından sonuna bu güçlü etkiyi dek sürdürüyor.
Mustafa Nurdoğdu’nun fotoğrafları ve GeolD imzalı kartonet tasarımıyla albümün ilk baskısı normal kartonet boyutlarından farklı olarak, küçük bir kitapçık şeklinde, koleksiyonerler için özel bir baskıyla satışa sunulmuş. Kartonette her şarkı ile ilgili bilgilerin ve kimi söz yazarı ve bestecilerin yazdığı küçük notların da yer alması ise yapılan işe gösterilen özenin bir göstergesi gibi.
Saygı albümü, “cover” albüm ya da proje albüm yapmaya niyetlenenlerin ders niyetine alıp incelemesi, dinlemesi gerek bu albümü.
“Gazino zamanlarına geri dönmek mümkün olsa, yine pop söyleyen bir şarkıcı mı olurdunuz, yoksa assolist mi?” diye soruyorum. “Tabii ki assolist,” diyor gülerek. “Hiç kendimi yormazdım. Nasıl olsa eğitimini de almışım, direkt Türk müziğini patlatır giderdim.”
Funda Arar’la geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan (Kıraç’la yaptığı düet mini albümü saymazsak) on birinci stüdyo albümü “Aşk Hikâyesi”ni konuşmak için bir araya geldik.
Trajik bir hayat hikâyesi… Etkileyici sesi, çarpıcı
fiziğiyle kendine baktıran, izleten, büyülü bir kadın… Dünya çapında bir
şöhret, milyonlar satan plaklar, ihtişam, para, tutkulu ama hep fırtınalı
aşklar, hayran bakışlar ve çılgınca alkışlar içinde yaşanan çaresiz bir
yalnızlık, güçlü görüntüsünün ardında, zaafları ve yoksunluklarıyla hayata
tutunmaya çabalayan ve bunu başaramayacağını anladığında hayatına kendi
isteğiyle son veren bir kadın.
Beş yılı aşkın bir süredir müzik ve eğlence sektöründe
alternatif organizasyonlar düzenleyen, konser ve etkinlik sponsorluklarıyla
zaten giderek daralmakta olan sektöre ciddi anlamda destek veren İstanbul Blue
Night oluşumu, 2016 yılında Sony Müzik bünyesinde İstanbul Blue Night Records
markasını hayata geçirdi. Bu marka müzik sektörüne daha önce denenmemiş bir
yöntemle giriş yaptı ve hız kesmeden de devam ediyor.
Dört yıl önce onu nasıl tanıdıysak, yine öyle. Stilize
giyimi, tarzı, zengin lügati, esprili ve şairane cümleleriyle nevi şahsına
münhasır bir genç adam. Sadece yeni albümüne değil, dünyaya, ülkeye ve müziğin
dışında (kendi deyimiyle) “icracısı” olduğu başka sanat dallarına dair de
konuşuyoruz.
1996 yılında ilk albümü “Divane” ile karşımıza çıktığında,
elinde gitarıyla şiirli aşk şarkıları söyleyen genç adamın popüler müziğin
kalıcı isimlerinden biri olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk.
“Albüm için stüdyoya
girdiğimde 25 yaşında bir çocuktum zaten. 23 yaşında kurduğum hayal, 25 yaşımda
gerçek oldu. 26 yaşımda da albüm çıktı. O yaşlarda zaten her şeyi hayal olarak
yaşıyorsun. Bir plan programın yok ki. Geldiği gibi yaşıyorduk hayatı. Belki o
yüzden bu kadar güzel ve serbestçe yapılabiliyordu her şey,” diyerek anlatıyor
o günleri Yaşar.
Müzikte 20 yılını geride bırakan Yaşar’la önümüzdeki
günlerde piyasaya çıkacak yeni albümünü ve müzik yolculuğunu konuştuk.
Yıllardır yazar dururuz, Türkiye’de eski katalog albümleri
piyasaya yeniden sürmek başlı başına bir derttir, sıkıntıdır diye. Kapanan
firmalar, devredilmiş haklar, çoktan vefat etmiş müzisyenlerin varislerinin
ellerindeki mirası sadece “mal” olarak görmeleri, öte yandan bir türlü
yeterince etkin olamayan müzik meslek birlikleri derken boğulur gidersiniz
sorunların içinde. En azından yıllardır böyle idi. Şimdi durum farklı mı? Pek
değil. Ama tüm bunlara rağmen artık daha fazla eski katalog albüme ulaşmak
mümkün. Üstelik dijital platformlarda görünmeye başlayan bu tip albümlerin
bazıları plak baskıları ile de rafa çıkıyor yavaş yavaş.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.