(28 Nisan 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Burcu Güneş, Gülben Ergen, Mustafa Sandal gibi ana akımdan şarkıcıların seslendirdiği şarkılarıyla tanıdığımız Eflatun, zaman zaman da kendi şarkılarını söylüyor, söyledi, ilk albümünün yayımlandığı 2009 yılından bu yana. Konservatuar mezunu, klasik müzik icra deneyimi olan, edebiyatla da ilgili, donanımlı bir müzisyen Eflatun. Dolayısıyla yazdığı şarkıların hem müzikal niteliği, armonisi, hem de sözleri çizgi üstü seyrediyor başından beri.
Yakın zamanda Ayşegül Aldinç’le düet seslendirdiği “Seni Sevmek Var Ya” ile adından söz ettiren Eflatun’un yeni teklisi “Güneşin Doğudan Battığı Gün” ise 2017 başlarında Aşk Müzik Yapım etiketiyle yayımlandı.
Ana akım pop medyasının bize dayattığı ve milyon kere milyon tıklanan şarkılar bir yana, işini özen ve ciddiyetle yapan, reyting kaygısız şarkılar üreten nice müzisyen bir yana. Eflatun ikinci kategoride, üstelik birinci ligde de goller atmış bir müzisyen olarak sessiz sedasız ve iddiasız ama iyi işler yapmaya devam ediyor. Bu şarkı da onlardan biri. Hüzünlü, derin, dokunaklı bir aşk şarkısı “Güneşin Doğudan Battığı Gün”. Şarkının sözü, müziği ve düzenlemesi Eflatun tarafından yapılmış. Bilgisayar seslerinin kullanılmadığı, canlı sazların çaldığı şeker şurup bir düzenleme bu.
Aşk şarkılarının üç akorluk basit sözlü düğün şarkılarına indirgendiği bir dönemde ilaç niyetine kulak kabartabilirsiniz.
(21 Nisan 2017 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Seversiniz, sevmezsiniz, müziği size hitap eder ya da etmez ama içinde bulunduğu dönemin kısır döngülerini kırmaya, ezber bozmaya yeltenen her müzisyen tarihe not düşülmeyi hak eder. Ceyl’an Ertem ilk solo albümünü yayımladığı 2010 yılından bu yana giderek daha geniş kitlelerin farkına vardığı, tanıdığı ve sevdiği bir şarkı yazarı ve şarkıcı olmanın ötesinde müzisyen sezgileri ve duyarlılıklarıyla yaşayan, ortaya koyduğu işlerle bunu hissettiren bir genç kadın. Nitekim son albümüyle de en çok bunu mimliyor.
Ertem’in beşinci albümü “Yine de Âmin” geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. Albümde Ertem’in kendi yazdığı şarkıların yanı sıra Yıldız Tilbe ve Sıla imzası taşıyan şarkılar da var. On bir şarkı ve bir de “remix”in yer aldığı albümün Cenk Erdoğan, Can Güngör, Steven Kamperman, Cihan Mürtezaoğlu ve Tunç Çakır’dan oluşan kalabalık bir aranjör kadrosu var.
Aranjör kadrosu kalabalık ama bu isimlerin hepsi zaten Ertem’le birlikte çalışan, çalan ve onun müziğini iyi bilen müzisyenler. Dolayısıyla Ceyl’an Ertem ortak paydasında ortaya çıkan müzik aynı ortak bakış açısını taşıyor. İçinde nefeslilerin ve yaylıların da olduğu orkestra müziği. Üstelik aynı anda, fiilen birlikte, bir arada çalan bir orkestra.
“Yine de Âmin” birden fazla sebeple müzik tarihine not düşülecek bir albüm ama en önemli neden hiç kuşkusuz canlı kaydedilmiş olması. Üstelik de Gaziantep’te, Gaziantep Üniversitesi Mâvera Kongre ve Sanat Merkezi Konser Salonunda.
Her bir enstrümanistin stüdyoya ayrı ayrı zamanlarda gelip kendi partisini çaldığı (çoğu zaman yazılmış özel bir partinin de bulunmadığı), sonrasında o farklı kayıtların bilgisayar marifetiyle bir araya getirildiği bir teknoloji var nicedir. Çok kanallı ve dahi dijital kayıt imkânları bu kolaylığı sağladığından beri albümlerin müzikal tadında tuzunda bir eksilme yok mu? Var. Hem de çok. Her şeyden önce bir arada çalan müzisyenlerin yarattığı enerji, duygu eksik.
İşte Ceyl’an Ertem de ‘70’lı yılların albümlerini dinlerken hissettiği o enerjiyi yakalamak derdiyle bu albümü canlı kaydetmek istemiş. İyi ki de öyle yapmış. Belki bir şarkının “bmp”inin başından sonuna tutmadığı, çalan ya da söyleyenlerin zaman zaman hata da yaptığı ve öyle bırakılmış o naif plak kayıtlarından biri değil dinlediğimiz ama canlı işte. O yumuşaklık, o sıcaklık daha ilk şarkıda hissediliyor nitekim.
Ertem kendi dünyasının şiirli, resimli, hikâyeli şarkılarını söylüyor yine. Kimi zaman hayata, kimi zaman aşka dair cümleler kuruyor, onları kendine has melodilerle beziyor, kendi üslubunca ses veriyor sonra o şarkılara. İlk albümlerine kıyasla daha net, daha berrak şarkı söylüyor artık. Şarkılarından daha umutlu, daha aydınlık cümleler de geçiyor. Daha dışa dönük eskiye göre, içine kapanık değil. Tüm bunların toplamı Ceyl’an Ertem isminin peşinde koşanların sayısını artıracak mı ya da artırdı mı, evet. Bu kötü bir şey mi, şüphesiz hayır.
Yanı sıra albüm kapağında hem bir Taner Ceylan resmi kullanılmış olması hem de Aytekin Yalçın’ın çektiği fotoğrafların Sadi Güran’ın illüstrasyonları ve Melek Boçoğlu’nun grafik uygulaması ile katılmış görsel zenginlik ve dahi albüm isminin aynı adlı Sinem Sal şiir kitabından alınmış olması gibi detaylar, gösterilen özen ve uğraş kadar nicedir unutulmaya yüz tutmuş bir olguyu, albüm ruhu, albüm iklimi ya da kimliği denilen şeyi anımsatıyor.
“Efsunlu Dünya”, “Beni Öyle Bilme”, “Korsan” ve “Nilüfer” albümde beni daha çabuk yakalayan şarkılar oldu. En çok sevdiğim “Esmer” ise ticari açıdan da albüme dinamo olabilecek güçte. Ben olsam bu albümü öncelikle bu şarkıyla servis ederdim.
Ceyl’an Ertem bu albümle bir yandan klişe bozmakla, öte yandan yerini sağlamlaştırmakla kalmıyor, Türkiye’de yapılan müziğin geleceği için de umut vaat ediyor. Bu umuda sahip çıkmak lazım.
(18 Nisan 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
1993 yılında Ali Kocatepe, 10 yıl aradan sonra yeniden Nükhet Duru’nun yapımcısı olmak üzere kolları sıvar. 1977-1979 yılları arasında yayımlanmış ilk dört Nükhet Duru albümün yapımcısıdır Kocatepe. Ama daha da önemlisi “Melankoli”, “Ben Sana Vurgunum”, “Çakır”, “Benimsin Diyemediğim” gibi her biri birer klasik olacak Nükhet Duru şarkılarının da bestecisidir aynı zamanda. İkili 1983 yılında bir kez daha bir araya geldiklerinde ortaya çıkan iş bu defa bir 45’liktir. Yine Ali Kocatepe’nin sahibi olduğu 1 Numara Plakçılık etiketiyle yayımlanan bu “dev 45’lik”te yine Ali Kocatepe’nin iki bestesi vardır.
Aradan 10 yıl geçtikten sonra ise bu defa ilk kez Sezen Aksu’nun prodüktörlüğünde bir albüm için hazırlıklara başlayan Nükhet Duru’nun yapımcısı yine Ali Kocatepe’dir. Sezen Aksu o günlerde Kocatepe’ye Nazım Hikmet’in bir şiirini bestelemesini önerir. Başta Sabahattin Ali olmak üzere nice şairin şiirini bestelemiş Kocatepe için bile zor bir şiirdir “Günler” çünkü içinde “geberiyorum” gibi bir şarkıda pek de sevimli durmayacak bir kelime vardır. Buna karşın Kocatepe, şiiri çok ustalıklı bir biçimde bir şarkıya dönüştürmeyi başarmakta zorlanmaz. Üstelik şarkının adı da “Geberiyorum” olur.
Bu şarkı Nükhet Duru’nun 1994 yılı Şubat ayında yayımlanan ve kendi adını taşıyan albümünde dinleyici karşısına çıkar. 2006 yılında Ali Kocatepe şarkılarını farklı şarkıcılar tarafından seslendirdiği ve bir nevi saygı albümü sayılabilecek “41 Kere Maşallah” adlı albümde aynı şarkıyı bu defa Ferhat Göçer seslendirir. 2015’de ise aynı şarkı Ahmet Aslan’ın “Na-Mükemmel” albümünde yer alır.
Şarkının hikâyesini anlatmak zorundaydım zira Athena’nın bugünlerde yeniden seslendirdiği bu şarkı alelade bir “cover” değil. Kıymetli bir şiirden bestelenmiş kıymetli bir şarkıyı kıymetli bildiğimiz bir gruptan dinliyoruz nihayetinde. “Geberiyorum”un Athena düzenlemesinin yer aldığı tekli geçtiğimiz günlerde Pasaj Müzik etiketiyle yayımlandı.
Epeyce konuşulan “Ses Etme” video klibinden ve aynı şarkının 7 farklı versiyonunun bulunduğu tekliden sonra Athena’nın bu şarkıyla karşımıza çıkması belli ki tesadüf değil. Bir karşı duruş gösterme, bir çomak sokma (neye karşı duruş, neye çomak sokma orası karışık olsa da) durumu söz konusu, amenna. Gelin görün ki Athena’nın “Geberiyorum”a bu anlamda fazladan bir şey kattığını söyleyebilmek zor.
Şarkının ilk versiyonundaki senfonik hâl, şiirdeki hüznü ve isyanı ve umutsuzluğu ve umudu yansıtma (ya da katlama) biçiminin yanından bile geçtiği söylenemez. Ne şarkının düzenlemesinde ne de Gökhan’ın söyleyiş biçiminde “geberen” birinin sesini duymak mümkün. Athena’nın herhangi bir şarkısı için bile fazla romantik ve sade suya tirit bir tavır bu. Bu doğru şarkı - doğru grup eşleşmesinden bu yanlış sonuç nasıl ve neden çıkmış onu bilmiyorum ama benim size tavsiyem bu şarkıyı ilk haliyle, Sadun Ersönmez’in düzenlemesiyle Nükhet Duru’dan dinlemenizdir. Tüyleriniz diken diken olmazsa para yok.
Tekâbül: 1. Karşılıklı olma, karşılama. 2. Karşı olum.
Tekabül etmek: Karşılık olmak, karşılamak, bir şeyin yerini tutmak.
Şimdi gelelim Soner Sarıkabadayı’nın “Tekâmül” isimli yeni şarkısına… Ne diyor şarkıda: “Aşk bize göre derine tekâmül ediyor, kimine göre serine…”
Bu cümledeki yanlış kullanımı bulmak size kalmış. Benden bu kadar.
Bir yanlış kullanım nedeniyle koca bir şarkıyı harcamak değil niyetim. Hepimiz zaman zaman gündelik dilde kullanımı giderek azalmış, özellikle de Arapça ve Farsçadan gelen kimi kelimeleri kullanırken hata yapıyoruz; ben de yapıyorum, yapmışımdır. Belki o kelimeleri pek seven Sıla bile yapmıştır. Herkes Hakkı Devrim değil sonuçta. Gelin görün ki yazılmış bir şarkı o kelimenin üzerine kurulunca ve o kelime şarkının adı da olunca iş sakata geliyor.
Soner Sarıkabadayı’nın PDND etiketiyle yayımlanan bilmem kaçıncı teklisi bu. Ben artık ipin ucunu kaçırdım. Fazladan bir şey vaat etmeyen ve önermeyen, belki Osman Çetin’in son derece modern düzenlemesiyle bir tık yukarıda görülebilecek ama genel seyriyle bildik bir Soner Sarıkabadayı şarkısı “Tekâmül”.
Ama iyi ama kötü bir stil ve tavır sahibi olmanın zamanla kendini tekrara ve sıkıcı olmaya doğru gittiği noktada Soner Sarıkabadayı ve bir küçük (ya da büyük) değişiklik ihtiyacının sinyallerini veriyor bu şarkı en çok. Yani mesele doğru kelimeyi kullanmaktan daha derin; bakmayın siz benim işin o kısmına takıldığıma.
(18 Nisan 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Tam 11 sene oldu. Çamur’un ilk albümü “Bu Aşkın Izdırabını” 2006’da yayımlanmıştı. Albüm o dönemde duyuldu, duyulmadı, kitlesine ulaştı ulaşmadı o ayrı mesele ama Türkçe müziğin tarihinde daha önce ve sonra hiç olmamış bir şey oldu ve Zerrin Özer 2007 yılında yayımlanan “Zerrin Özel” adlı albümünde Çamur’un ilk albümündeki şarkılardan tam sekiz tanesini yeniden seslendirdi.
Kendine özgü şarkıları ve müzikal tavrıyla ‘70’lerin Anadolu pop ruhunu 2000’lerde yakalamayı başarmış Çamur’un dağılmasından sonra ise grubun iki elemanından biri olan Murat Ak, 2013 yılında “Destur” adlı verilmiş bir solo albüm çıkardı.
Murat Ak ve Çağatay Kadı’nın tekrar bir araya gelip Çamur’u devam ettirme kararı aldıklarını öğrendiğimden beri merakla beklediğim yeni Çamur işi geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Arpej Yapım etiketiyle piyasaya sürülen 45’likte (doğal olarak) iki şarkı var.
Tekli yerine 45’lik tabirini kullandım zira bu tekli aynı zamanda 45’lik formatında da yayımlandı. Bir süredir memleketi altına alan plağa geri dönüş furyası bizi 45’liklere tekrar kavuşturur mu yoksa bu da daha önce tek tük yapılmış denemelerden biri olarak mı kalır orasını bilemem ama bir müzik markete ya da plakçıya gidip sevdiğim bir grubun 45’liğini satın alma fikri bile beni ziyadesiyle heyecanlandırdı. Aynı şarkıları telefon ekranına iki dokunarak, bilgisayar faresini iki tıklayarak dinleyebilme konforu kimin umurunda?
45’liğin A yüzündeki şarkı “Ayrılamıyoruz Meliha’yla”. Bir Attila İlhan şiiri olsa ancak böyle bir ismi olurdu bir şarkı sözünün. Öyle bir ruh hali, bir dönem işi (dönem dizisi olur da dönem şarkısı olmaz mı; oluyormuş işte.) Söz ve müziği Murat Ak’a ait bu şarkı Ak’ın solo albümünde de yer almıştı ancak bu defa Çağatay Kadı’nın düzenlemesiyle bir Çamur şarkısına dönüşmüş.
B yüzü şarkısı “Ömrüm” ise daha önce duymadığımız, yeni bir şarkı. Murat Ak’ın 2014’de kaybettiğimiz müzisyen Ömür Kılıçaslan anısına yazdığı bir şarkıymış bu. Tıpkı diğer şarkı gibi bu da yine tam Çamur müziğinin ve tavrının tek başına özeti olabilecekken bir yerden falso veriyor ne çare. Şarkının A kısmı Nazan Öncel’in “Gitme Kal Bu Şehirde”sinin B kısmının (“bir avuntu biraz keder, böyle bize neler oldu” cümlesinin özellikle) çok yakınlarından geçiyor. Kuşkusuz kasıtlı değildir ama ister istemez takılıyor kulağa.
Çamur şarkılarını başından beri hem çok kişilikli hem de çok dokunaklı ve bize ait buluyorum. Ülkenin güncel müziğinde en çok eksikliğini duyduğumuz şeyler bunlar. O bakımdan bu 45’lik çok dinlensin, arkası hız kesmeden gelsin ve Çamur’u bilmeyenler de bilsin, tanısın istiyorum. Umarım öyle olur.
(18 Nisan 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Türkiye’nin “reggae” grubu Sattas ilk ve (şimdilik) tek albümünü 2012 yılında piyasaya sürmüştü. O zaman bu zaman yeni bir albüm yapmadı ama çok şey yaptı. Sziget gibi, Montreal Caz Festivali gibi çok önemli uluslararası ve sayısız ulusal festivalde sahneye çıktı, yanı sıra rutin sahne programlarına devam etti. Sattas’ın nicedir beklenen yeni çalışması ise bir Sony Müzik etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir tekli oldu.
“Bir Ben miyim?” adı verilmiş teklide iki şarkı var. Birisi bir “cover”. Beklenmedik bir “cover” hem de. Duman’ın 2005 çıkışlı “Seni Kendime Sakladım” albümünün “hit”lerinden biri olan” Aman Aman” Sattas marifetiyle “reggae” ritmi ve formunda çıkıyor karşımıza. Neresinden baksanız üzerinden 12 yıl geçmiş, yani “eski” olmuş (yani “cover” yapılabilecek olgunluğa erişmiş) bir şarkı “Aman Aman”. Ona amenna. Ama bana sorsanız Sattas’a “cover” için elli tane şarkı seçsem, bu şarkı o ellinin arasında olmazdı. Yani ters köşe. Yani şahane!
Müzikal yapıları farklı olsa da duruşları benzer iki grup Sattas ve Duman. Ama bu şarkının o duruşla doğrudan bir ilgisi yok. Aslına bakılırsa arabesk, alaturka ve hatta halk müziği tınılarının içinden geçtiği ve bu nedenle de Kaan Tangöze’nin vokalinin pek de yakıştığı, çok “yerli” bir şarkı “Aman Aman”. “Reggae” ise tamamen başka bir coğrafyanın “halk müziği”. Buna karşın iki farklı iklimin ortak noktasını yakalamış Sattas bu düzenlemeyle. Yani başından beri en iyi yaptığı şeyi yapmış yine: Yerli “reggae” yapmış. O efkârlı şarkının eğlencesini de çıkarmış üstelik.
Tekliye adını veren “Bir Ben miyim?” ise yeni bir özbeöz Sattas şarkısı. Söz ve müziği grubun solisti Orçun Sünear’a ait bu şarkı da ilk albümde tanıştığımız Sattas müziğinin özgün bir örneği.
Bu iki şarkı, Sattas’ı hiç dinlememişleri bile tavlayabilecek ticari avantaja sahip, bunu söylemek lazım. Bu da grubun hedef kitlesini büyütmesi anlamında fayda sağlayacaktır. Ne ki beni beş yıl aradan sonra gelen bu iki şarkının kestiğini söyleyemem. Devir albüm devri değil belki kabul ama Sattas gibi söyleyecek sözü olan grupların daha fazla söz söylemesinin tam da zamanı.
(23 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Hande Yener’den Burcu Güneş’e, Mustafa Ceceli’den Soner Sarıkabadayı’ya yıllardır birçok pop şarkıcısının albümlerinde / şarkılarında aranjör olarak ismini gördüğümüz bir müzisyen Serkan Ölçer. Şimdilerde ise kendi adını taşıyan orkestrası ile çıkıyor karşımıza. Serkan Ölçer Orkestrası Ece Ölçer, Elif İnce Çolak, Ezgi Ercan, Çağlar Haznedaroğlu, Doruk Çebi, Niyaz İsmailov, Türker Çolak ve Serkan Ölçer’den kurulu bir pop orkestrası.
Ana akım popüler müzikte akustik kavramının yeniden yükselmesinde payı olan isimlerin başında gelen Gökhan Türkmen’in el verdiği Serkan Ölçer Orkestrası, ilk projesinde de Türkmen ile birlikte yola çıkmış. Geçtiğimiz günlerde GTR Müzik etiketiyle yayımlanan “Zar” adlı teklide yer alan aynı adlı şarkının sözleri Serkan Söylemez, bestesi Gökhan Türkmen imzası taşıyor. Düzenlemesi Serkan Ölçer tarafından yapılmış ve Gökhan Türkmen de konuk solist olarak şarkıyı seslendirmiş.
Çeşitli organizasyon, “extra” tabir edilen etkinlikler ve düğünlerde çalan ve bu işi çok da iyi yapan birden fazla orkestramız var. Aslına bakarsanız orkestradan anladığımız da bu oldu son yıllarda. Oysa eğlendirmek ve eşlik etmenin ötesinde kendi müziğini de üreten orkestralarımız vardı eskiden. Kendi ruhu, kimliği, kendine özgü bir çalış biçimi olan orkestralar. Serkan Ölçer Orkestrası bu tanıma karşılık gelmek üzere kolları sıvamış gibi gözüküyor. En azından adları sanları belli müzisyenlerden oluşuyor ve bu şarkıyı da kendileri çalıyorlar. Hani ülkemizde içinde kimlerin çaldığı bilmediğimiz ve adında orkestra olsa da albümünde kendi çalmayan orkestralar da var ya, o bakımdan bunu vurgulamak istedim.
“Zar” aslına bakarsanız her bakımdan tipik bir Gökhan Türkmen şarkısı. İyi bir şarkı, iyi düzenlenmiş, iyi çalınmış, iyi söylenmiş. Bu da Serkan Ölçer Orkestrası’nın adının duyulması için iyi bir başlangıç demek. Gelin görün ki bu şarkıdan yola çıkarak orkestra hakkında bir fikir edinmek pek mümkün değil. Belki başka bir solist ve farklı bir şarkıya orkestranın ne katacağını görmek lazım. Yoksa bu şarkı pekala Gökhan Türkmen’in albümünde de olabilirdi ve albümün bütününden pek de ayrı durmazdı. Bu bakımdan bu şarkıyı aldık kabul ettiysek de Serkan Ölçer Orkestrası’nın başka işlerini de duymayı beklememiz gerekiyor.
(23 Mart 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Her yeni şarkısını “en kötü ihtimalle ortalamanın üzerindedir” diyerek dinlediğim isimlerden biridir Özgün. Pop müzikte bu algıyı yaratmak (hele ki benim gibi müşkülpesent bir dinleyicide) pek öyle kolay değildir. İsminizin (ya da markanızın) garantör olması. Eskiden, her geçen gün yeni bir albüm çıktığı zamanlarda, şarkıcının ismini tanımıyorsam, albümü yayımlayan firmanın markası referans olurdu satın alıp almama kararıma. Bazı firmalar hiç yanıltmazdı sahiden. Ve elbette bazı şarkıcılar. Şimdi bu güven endeksi, dönemin şartları gereği sadece şarkıcılara indirgendi.
Neden Özgün’ü bu kategoride görüyorum? Çünkü o da birçok meslektaşı gibi epeydir bir albüm yapmıyor ve teklilerle ilerliyor. Ama her defasında en azından kendi kulvarında kalburüstü sayılabilecek işler yapıyor, kendi çizgisi içinde ufak yenilikler denemekten de kaçınmadan istikrarını koruyor.
Özgün’ün yeni teklisi “Gelmiyor musun?”, geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı. Özgün bu defa yine yeni bir şey denemiş ve daha önce hiç çalışmadığı bir ekipten, Gözde Ançel ve Buray’dan bir şarkı almış.
Şimdilerde herkes bu ikilinin peşinden koşuyor, biliyorsunuz. Gelin görün ki Özgün ve Buray’ın bir ortak paydası var. Şayet pop müzikte Kenan Doğulu ekolü diye bir şey varsa, ikisinin de o ekolden ilham aldığını söyleyebilmek mümkün. Buradan bakınca da bir Buray ve Gözde Ançel imzalı şarkının Özgün’ün sesinde doğru tınlayacağını daha şarkıyı dinlemeden tahmin etmek de öyle.
Nitekim şarkıyı dinleyince de bunu görüyorsunuz. Neredeyse bütün Buray ve Gözde Ançel şarkıları gibi bu şarkı da hem sözü hem de müziğiyle hedef kitlesini yakalayabilecek her şeye sahip. Her şeyden önce melodisinde bu coğrafyadan izler taşıyor, naif ve romantik sözleriyle de duyarlılıklarımızı dürtmeyi beceriyor.
Şarkının Bahadır Tanrıvermiş tarafından yapılmış düzenlemesine, özellikle de ritim kompozisyona dikkat çekmek isterim. Günümüz popüler müzik piyasasında ritmi bu denli tok ve doyurucu, yani aslında tam da olması gerektiği gibi kullanan (elektronik “kick” kullanmaktan öte) çok az aranjör var. Hele ki bu tarz orta tempo şarkıların neredeyse bir standardı var iken ve kimse kolay kolay onun dışına çıkmıyor iken.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.