Şarkıların
bu ilk kayıtlarında, başından da kararlaştırıldığı gibi, Ajda Pekkan yoktu. Bu
yüzden, bestesini piyano eşliğinde enstrümantal olarak kaydedip, sözleri yazılı
olarak veren Şerif Yüzbaşıoğlu haricindeki diğer besteciler, stüdyoda “dublör”
şarkıcılarla çalışarak, eserlerini kaydetmişlerdi.
Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, kameraların
objektiflerinden ekranlara yansıyanlar hiçbir zaman gözün gördüklerinin yerini
alamayacak. İnsan sadece gözüyle görmüyor, kulağıyla duymuyor çünkü. Dokunarak,
koklayarak, tadarak da görüyor, duyuyor.
Müziğin geldiği yer çok a-acayip. Geldi mi yoksa gitti mi, o
da tartışılır. Şarkı/albüm servis edilen platformlarda vitrine çıkarılan her
şey şarkı mı, bunlar şarkıysa müzik ne, müzik buysa Bhrams kim, Albinoni kim
filan gibi kafamda deli sorular dönenip duruyor nicedir. Bir besteci, bir
bestecinin bulduğu bir melodi, bir armoni, bir nezaketli ince söz ve o
nezaketli ince sözü söyleyecek şarkıcı olmadan da “şarkı” yapabilmenin ve
satabilmenin, böylece maliyeti alabildiğine düşürmenin yolunu buldu global müzik
piyasası. Bir dönem elektronik dans müziği ambalajına sarıp sattılar bu ucuz
malı, şimdilerde “hip hop” ambalajıyla satıyorlar. Oysa her iki müzik türünün
de kendi içinde artistik ve teknik dinamikleri, iyi kötü bir felsefeleri vardı.
Hâlâ var ama artık pek az bir kısmında.
Geçtiğimiz şubat ayında müzik yazarı Hikmet Demirkol’un YouTube’da
yayınlanan programına konuk olmuş Onurr. Orada, Sakin döneminden “Küçük Prens”
adlı şarkıyı da söylemiş ve bu kayıt aynı kanala performans kaydı olarak da
konulmuş.
Yıl 2020, yani Sakin döneminin üzerinden neresinden baksanız
10 yıldan fazla bir zaman geçmiş. Bu süre zarfında Onur Özdemir, Onurr olarak
sayısız pop şarkısına imza atmış, “Nerdesin Aşkım?” gibi, “Çak Bir Selam” gibi
“hit”ler çıkarmış, ayrıca şarkıcı olarak da tekliler ve bir de albüm
yayımlamış.
Gelin görün ki onun hakkında internette okuyabileceğiniz on
yorumdan sekizi, “rock”çıyken popçu olması üzerine hâlâ. Hâl böyleyken yukarıda
bahsi geçen “Küçük Prens” videosunun altına yazılanlara artık sessiz kalamamış
ve şu cevabı vermiş Onur:
“Ya bir şeyi de lağım
ağzınızı açmadan izleyin, bir sevin ya. Aynı senin gibi boş aptal tipler, biz
zamanında Peyote'de çalarken yeterince ‘etnik rock’ olmadığımız için de dalga
geçerdi... O zaman da yeterince iyi değildik birileri için. Albüm çıktı, bu
sefer de fazla ‘indie’ olduğumuz için dalga yerdik. Ulan grup dağıldı başka
türlü dalgalar. Çıktık şarkı okuyoruz başka türlü. Gerçekten Allah belanızı
versin ya. Hayatta başka insanlarla dalga geçip, kendi varlığını ancak oradan
kurabilen asalak tiplersiniz. Hep dalga geçin, makara yapın e mi! Sizin gibi
denyolar yüzünden sıçıyor dünya... İki tane daha böyle mesaj okursam zaten tüm
çocuksu hevesim kaçacak; bir daha da sittin sene ne sakin dinlersin benden ne
de bi’ şey! Senin yüzünden de binlercesi de hasret kalır, mutlu olursun evinde
oturup tüm mutsuzluğunla. Ulan ufacık heveslerle giriyoruz yaptığımız her şeye
ama senin gibi merhametsiz birkaç tane tip yüzünden her şey mahvolur gider,
hayat... Neyse köpeklerimle mutluyum; dönerim hayatıma, yazarım şarkılarımı,
yaşar giderim zaten. Sana gelince: çünkü mutsuzsun!”
Biraz hırçın bir cevap mı? Belki evet ama hak vermemek de
elde değil. Bu internetteki yorum terörü ayrı ve uzun bir tartışma, hatta
araştırma konusu, onu geçiyorum. Onur’un canı istemiş, kulvar değiştirmiş,
üstelik koştuğu yeni kulvarda da başarısız olmamış. Ha siz beğenmezsiniz,
dinlemezsiniz, o tür size hitap etmez ya da değiştirdiği kulvarda o kadar
başarısız olmuştur ki söylenmekte beis görmezsiniz o ayrı. Ama aradan geçen
onca yıla, bu kulvarda yapılmış onca iyi işe rağmen hâlâ “Ya senin cidden
'artistim benim' diye şarkın mı var yaa” diyerek yorum yapmak da zorbalık artık.
Onur bir süredir “Onurr aka Onur Özdemir” adını verdiği
YouTube kanalında çeşitli “demo” ve konser kayıtlarını yayınlıyor. Bunların
arasında Sakin’in konser kayıtları da var, İzel’e, İrem Derici’ye verdiği
şarkıların “demo” kayıtları da. Meraklısı için gayet eğlenceli. Bu yakınlarda
ise aynı kanalda iki yeni şarkı servis etti ve bu şarkıları diğer dijital
platformlarda da kendi hesabına yayımladı.
Şarkılarla ilgili detayı Onur’un video altı açıklamasından
öğreniyoruz:
“Kenarda kalmış bazı şarkılarımı, arkadaşlarımla söyleyip,
evde kaydedip, el-yapımı kliplerle burada paylaşacağım :) Genelde dört başı
mamur lansman hazırlıkları bende yüksek anksiyeteye sebep olduğundan, bir süre
böyle low-profile takılıp, müziğin keyfini sürerken, beni duymak isteyen
insanları da kendimden mahrum bırakmamış olacağım. Umarım seversiniz.”
Bu şarkılardan ilki “rap”çi INS’in de eşlik ettiği “Erken
Final”. Söz, müzik, düzenleme ve video prodüksiyonu Onurr tarafından yapılmış.
Bir hafta arayla yayımlanan ikinci şarkı da her şeyiyle Onurr’un elinden çıkmış
ve “Son Gecemiz Gibi” adını taşıyor.
Her iki şarkı da hiç “low-profile” hissi yaratmayan, gayet
profesyonel kaydedilmiş işler, onu söyleyeyim. O hissi yaratan ama ciddi ciddi
firmaların etiketiyle çıkmış nice şarkı var ortalıkta. Bunun da ötesinde her
ikisi de güçlü kuvvetli, tertemiz pop şarkıları. Ben daha ziyade “Erken Final”i
sevdim ve nicedir arayıp da bulamadığım, eğlenceli, akılda kalıcı, eşlik
ettiren ve hatta dans ettiren bir pop şarkısı bulmaktan gayet memnun kaldım.
Zaten içimiz daralmış aylardır pandemi mandemi derken… Öte yandan ülke
gündeminin sinir bozuculuğu… Bir de bir süredir üzerimize boca edilip duran, en
popçumuzun bile fasulye gibi nimetten sayıp can simidi gibi sarıldığı “arabesk
trap” kafalardan ikrah etmişiz. Hakikaten şarkıdaki gibi “biri gelip bizi
kurtarsın” yani.
Ha bu arada şarkıda geçen İngilizce cümleyi dinlerken hiçbir
şekilde anlamadım. Ta ki sözlerine bakana kadar. O vakte dek “Ay em kulum deme
bana” ne demek diye dolandım durdum ki meğerse “I’m cooler than ever” diyormuş
Onurr orada.
Diğer şarkı “Son Gecemiz Gibi” ise yine günü yakalamış
“sound”u, yüksek temposu, dile kolay gelen sözleriyle ama en çok da
düzenlemesinin incelikli girdi çıktısıyla kulağı dolduruyor.
“Artistim Benim”
diye şarkı mı olur lan diye vır vırlanana kadar oturup Onurr’un bugüne dek
yaptığı işleri, en çok da 2017 yılında yayımlanan “Bir Kahramanlık Hikâyesi”
adlı albümünü dinleyin. Dikkatle kulak verirseniz, Türkçe pop kulvarında nasıl
zekice, ne kadar sınırların dışında işler yaptığını fark edeceksiniz zaten,
benim söylememe gerek yok.
“Daha
önceden asil listedeki bestecilerin eserlerini hiç söylediniz mi? Şarkı
siparişi verilecek bestecilerin adları belli olduğunda İstanbul Radyosu’nda
bekleyen gazetecilerin Ajda’ya sordukları ilk soru buydu. Ajda’nın cevabı kısa
ve netti: “Hayır. İlk kez onların bestelerini söyleyeceğim.”
Sezen Aksu 2018 yılında çeşitli dönemlerde yapılmış “demo”
kayıtlarını resmi YouTube kanalı üzerinden yayımlamaya başlamış ve sonrasında
bu 12 kayıt “Demo” adı verilmiş bir albüme dönüşmüştü. Şahane bir projeydi; tam
da akustik furyasının alıp başını gittiği günlerde, bildiğimiz bilmediğimiz
makyajsız Sezen kayıtlarını dinlemek, Sezen’in kendini neredeyse görünmez
kıldığı son yılların acısını çıkarıp sesini soluğunu daha yakın mesafeden duyabilmek
onu seven herkese iyi gelmişti.
“Demo” projesini ikinci ayağı, geçtiğimiz ocak ayında
“Yetinmeyi Bilir misin?”le başladı. Ardından beklenmedik bir biçimde sıfır
kilometre bir şarkıyla “Ben de Yoluma Giderim”le devam etti. Pandemi süreci
başlayıp da Sezen cephesi de herkes gibi bir süreliğine durunca, “Ne Yapayım
Şimdi Ben?”in gelişi Nisan ayını buldu ve geçtiğimiz günlerde de projenin
dördüncü şarkısı “Kaybedenler” servis edildi.
“Kaybedenler” ilk kez 2001 yılında Ebru Gündeş tarafından
seslendirilmiş, 2004’de ise Levent Yüksel’in “Uslanmadım” adlı albümünde yer
almıştı. Şarkıyı Sezen’in sesinden de dinledik sonra; 2009 yılında yayımlanan
“Yürüyorum Düş Bahçelerinde” adlı albümde. Günışığına çıkan bu farklı kayıt ise
videonun altında bizzat Sezen Aksu tarafından kaleme alınan açıklamadan
anlaşıldığı üzere Aykut Gürel tarafından yapılan ilk düzenlemesiymiş. İnsanı
damardan yakalayan, deşen Sezen şarkılarından biri. Bu versiyon, şarkının
ruhuna pek uygun alaturka düzenlemesiyle önceki Sezen versiyonunun bir tık
üstünde bence.
“Yakın mesafeden duyabilmek” dedim az önce. Sahiden öyle. Zaten
bu “Demo” projesi başlamadan önce de Sezen’in başka isimlere verdiği şarkıların
“demo” kayıtları dolaşıp dururdu internette. Ben gibi meraklısı da bayılırdı
bunları dinlemeye; kimisinin kayıt kalitesi düşük olsa da. Mesela benim hepsini
internetten indirip bir klasör yapmışlığım vardır. Başka seslerden aşina
olduğumuz o şarkılar Sezen’in sesinde nasıl tınlamış, şarkıların neresinde, ne
değişiklikler yapılmış… Üstelik bir de resmi kayıt değiller düşünsenize, bir
şekilde sızmışlar stüdyodan işte… Gayri resminin yasak tadı da var. Dinleme de
yanında yat!
“Demo” projesiyle artık resmileşmiş olsa da bu kayıtlar
Sezen’in şarkı yazıp çizdiği, müzisyen klanıyla söyleyip kaydettiği stüdyonun,
evin ya da artık her neresiyse orası, şarkıların hayata geldiği ama bizim tam
olarak adresini bile bilmediğimiz yerlerin arka kapılarını açıyor bize. İçeri sessizce
giriyor, o üretim anlarının, o deneme yanılma ve bulma heyecanlarının, o uhrevi
meclisin içine sızıyor, bir köşeye ilişip, şarkılara şahit yazılıyoruz.
Bu bana çok heyecan verici geliyor ve tam da bu yüzden bu
“demo” kayıtların biraz daha eşelenmesini istiyorum bütün kalbimle. Daha
eskileri mesela; Onno’lu, Attila’lı Uzay’lı zamanları… Yok mudur oradan
kayıtlar? İllaki vardır. Belki kayıtları çok temiz değildir, belki şimdi
dinleyince kulağa hoş gelmiyordur ya da yarım yamalaktır. Varsın olsun! Biz
gönüllü şahitler olarak hepsine razıyız.
2011 yılında Çiğdem Erken’in ilk albümü “Kız Kafası”
hakkında yazdığımda “Yüksek Ökçeli, Kırmızı Şarkılar” başlığını uygun görmüşüm
yazıya. Yeni albümünü yazmaya başlamadan önce o yazıyı tekrar okumak istedim.
Uzun uzun, girdili çıktılı cümlelerle anlattıklarım bir yana, başlığın ne kadar
doğru atıldığını görüp kendi kendime şişindim, böbürlendim.
1978 yılında aldığı birincilikten sonra 1979 finalinin de
galibi olan İsrail, aynı yılın yaz aylarında Avrupa Yayın Birliği’ne
organizasyonu ikinci kez daha üstlenmek istemediğini bildirdi.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.