Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yıllardır yazar dururuz, Türkiye’de eski katalog albümleri
piyasaya yeniden sürmek başlı başına bir derttir, sıkıntıdır diye. Kapanan
firmalar, devredilmiş haklar, çoktan vefat etmiş müzisyenlerin varislerinin
ellerindeki mirası sadece “mal” olarak görmeleri, öte yandan bir türlü
yeterince etkin olamayan müzik meslek birlikleri derken boğulur gidersiniz
sorunların içinde. En azından yıllardır böyle idi. Şimdi durum farklı mı? Pek
değil. Ama tüm bunlara rağmen artık daha fazla eski katalog albüme ulaşmak
mümkün. Üstelik dijital platformlarda görünmeye başlayan bu tip albümlerin
bazıları plak baskıları ile de rafa çıkıyor yavaş yavaş.
BİR ARKEOLOJİK KEŞİF
(21 Kasım 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet stesinde yayımlanmıştır.)
Kökleri Afrika’ya dayanan ve Amerika’ya köle olarak getirilen Afrikalılardan yayılıp zamanla bütün dünyaya ulaşan caz müziği epeyce tekamül ettikten, zencilerin yerel müziği olmaktan çıkıp dünya genelinde tanınıp bilindikten sonra Türkiye’ye ulaşabilmiş.
Ulaştığı zamanlardan bugüne denilebilir ki caz Türkiye’de hep “yüksek sanat” skalası içinde kabul gördü; ortalamanın değil gustosu gelişkin müzik dinleyicisinin ve dahası cebi şişkin kesimin tükettiği bir müzik türü olarak bilindi. Buna karşın çok iyi caz müzisyenleri yetiştirdiğimiz de bir gerçek. İçlerinde dünya çapında tanınanlar olduğu kadar, o kadar tanınmasalar bile o yeterliliğe ulaşmış olanlar da pek çok.
İşte Erol Pekcan, Tuna Ötenel ve Kudret Öztoprak da o çok sayıda ismin arasında ilk sıralarda sayılabileceklerden. Bu üçlünün 1978 yılında kaydettiği “Jazz Semai” adlı plak, geçtiğimiz günlerde bir tıpkıbasımla yeniden yayımlandı.
Rainbow45 Records’ın bir süreden beri yayımlamakta olduğu plak serisine eklenen bu son halka, tabiri caizse “arkeolojik bir keşif” niteliği taşıyor. Zira varlığını pek az kimsenin bildiği, yıllardır sahaflarda bile bulmanın mümkün olmadığı bu plak, birçok açıdan değerli ve önemli idi.
Türkiye’de müziğin kilometre taşlarından biri olmuş prodüktör Nino Varon’un sahibi olduğu Nova Plak etiketiyle 1978 yılında yayımlanmış “Jazz Semai”, müzik tarihimizin ilk caz 33’lüğü olma özelliğini taşıyordu her şeyden önce. Onun da ötesinde, biri hariç tamamı özgün bestelerden oluşan, dolayısıyla sadece yorum değil, aynı zamanda beste önerisi, doğru tabirle halis muhlis “Türk cazı” önerisi sunan bir plaktı. Üstüne üstlük caz plağı geleneğinin neredeyse hiç olmadığı bir dönemden üç sıkı caz müzisyenine ait kayıtları barındırması açısından da arşiv değeri yüksekti.
“Jazz Semai” şimdi orijinal plağı aratmayan bir kayıt kalitesi, özenli bir baskı ve orijinal kapak tasarımına ilaveten zenginleştirilmiş içerikli kartoneti ile Rainbow45 Records etiketli 2016 baskısıyla raflarda.
Erol Pekcan’ın davul ve perküsyon, Tuna Ötenel’in piyano, saksafon ve perküsyon, Kudert Öztoprak’ın ise bas ve perküsyon çaldığı plakta, dokuz Tuna Ötenel bestesinin yanı sıra bir de türkü düzenlemesi var. Az önce “öneri” kelimesini kullanmam boşuna değildi zira dünya standartlarında bir üç enstrümanisti dinlerken Ötenel’in besteleri bu albümün Türkiye’de yapılmış olduğuna dair ipuçlarını hiç eksik etmiyor. Öyle ki bugün bu niyetle yapılan işlere dahi ışık tutup, yol gösterebilir pekala.
Bu kıymetli albümü arşivlerin tozundan arındırıp bugüne ulaştıran herkese minnet duymalıyız. Sanki iki gün önce çalınıp kaydedilmiş kadar taze ve yeni kalabilmiş müziği dinlerken de 1994 yılında yitirdiğimiz Erol Pekcan’ı ve 2008 yılında aramızdan ayrılan Kudret Öztoprak’ı yâd etmeliyiz şüphesiz. Müziğin üretenini ölümsüz kıldığına, yazanın, çalanın, söyleyenin sahiden de “gök kubbede bir hoş seda” bıraktığına bir kez daha emin olarak.
KASIM 2016
(Blue Jean dergisi Şubat 2016 sayısında yayımlanmıştır.)
Konçlu Converse ayakkabılarımın beyaz bağcıklarını söküp,
yerine o sıralar her köşe başında satılmakta olan fosforlu bağcıklardan
almıştım. Studio 54’de “Brother Louie” çalarken piste çıkıp dans edeceksem, turuncu
fosforlarım cayır cayır göstermeliydi kendini. Kollarını dirseğime kadar
sıvadığım ceketimin vatkaları omuzlarımı olduğundan geniş gösterir, yüksek
belli ve pilili kot pantolonumun içine soktuğum Shetland kazağım pembe yeşil
desenleri ile göz alırdı. Ray-Ban güneş gözlüğümse kenarı kıvrılarak pantolonumun
üzerine doğru sarkıtılmış örme kemerime takılı kutusunda durur, havama hava
katardı o esnada. Kelebek tokalı tunikli, taytlı, tozluklu kızlar Flashdance
figürleri yaparken karşımda, ben kâh Tolga Savacı sanırdım kendim, kâh Patrick
Swayze.
Bir şarkı düşünün ki 30 yılı aşkın süredir dillerden hiç düşmesin. Defalarca ama defalarca yeniden seslendirilsin ve her kuşak onu başka bir sesten sevsin. Popüler müzikte çok şarkının kaderi unutulmaktır oysa. "Sen Mutlu Ol" unutulmayanlardan.
SEVGİLİYE (B YÜZÜ)
“Sevgiliye” albümü bir taraftan çok beğenilir ve büyük satış rakaları yakalarken, bir taraftan da eleştirilere maruz kalıyordu. Eleştirilerin odak noktası Aşkın Nur Yengi’nin şarkı söyleme stilinin ve sesinin Sezen Aksu’ya çok benzemesiydi. Özellikle vurguları adeta Sezen’in kopyası gibiydi. Bir başka eleştiri ise bu kadar genç bir şarkıcının, şarkıların büyük çoğunluğunda yaşının çok üzerinde duygu ve duyarlılıklarını dile getiriyor olmasıydı.
"SEVGİLİYE" (A YÜZÜ)
Aşkın Nur Yengi henüz 13 yaşındayken Sezen Aksu’ya vokal yapmaya başladı. O günlerde hem konservatuvarda müziğin teorisini öğreniyor, hem de Aksu’nun sahnesinde deneyim kazanıyordu. Bir şarkıcı- vokalist ilişkisinden çok öteydi aslında. Anne-kız, abla-kardeş, öğretmen-öğrenci… Hani o karşılık beklenmeyen, alacak verecek hesabı tutulmayan ilişkilerdendi. Aşkın, Sezen Aksu ve Onno Tunç rahle-i tedrisinden geçerek büyüdü. Bu hem az bulunur bir hayat bilgisi, hem de eşsiz bir müzik pratiği demekti.
O güne dek biz, sevdiğimiz bir starın vokalistlerini adıyla sanıyla tanımaya hiç alışkın değildik. Onlar gözümüzde orkestranın birer parçası, hatta birer enstrümandı sadece. Oysa Sezen her fırsatta vokalistlerini öne çıkarır, sahnede solo söyletir, onların ne kadar yetenekli olduklarından uzun uzun bahseder olmuştu. Nitekim 1987 yılı Eurovision şarkı yarışması Türkiye finallerinde Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak’ın bir şarkıyı birlikte söyleyerek yarıştıklarını gördüğümüzde şaşırmadık. Çünkü onları nicedir tanıyor, isimlerini biliyorduk. Onlar Sezen Aksu’nun vokalistleriydi.
Yengi ve Kolçak “Güzel Şeyler Söyle” adlı şarkıyla Eurovision’da derece kazanamadı ama aynı yılın yaz aylarında düzenlenen 2. Kuşadası Altın Güvercin yarışmasında “Yeniden” adlı şarkıyla birinci oldular. Hemen ertesi yıl, bu defa Antalya Akdeniz Akdeniz şarkı yarışmasında “Portakal Çiçeği” adlı şarkıyla, yine ikili olarak bir birincilik daha kazandılar. 1989’da ise bu defa Aşkın solo olarak katıldığı Çeşme uluslararası müzik festivalinde birinci oldu.
Tüm bu yarışmalar zinciri boyunca gazete ve dergilere hep Harun Kolçak’la birlikte haber olan, “Aşkım ve Harun” ikilisi olarak anılan Yengi’nin bu son yarışmada tek başına boy göstermesi boşuna değildi. Nitekim kısa bir süre sonra, 1990 yılının Şubat ayında Aşkın Nur Yengi “Sevgiliye…” adı verilmiş ilk albümüyle profesyonel müzik kariyerine adım atacaktı.
Bu albümün Türk pop müzik tarihinin ilkler hanesine not düşülecek önemli özellikleri vardı. Bunu o günlerde değil belki ama, zaman geçtikçe daha iyi anlayacaktık.
Bir kere ilk kez bir star, vokalistine böylesi bir destek vererek albüm yapıyordu. Albüm kartonetinde prodüktör titrinin karşısında Sezen Aksu yazdığını görenler ister istemez şaşıracaktı. Ama Sezen bu kadarla da kalmamış, albümdeki on şarkının dokuzuna söz yazarı, üçüne de besteci olarak imzasını atmıştı.
Seksenlerin ikinci yarısında, arabesk darbesinin etkisini üzerinden atıp tekrar ayağa kalkmaya başlayan Türk pop müziğini ayakta tutan birkaç isim vardı. Sezen Aksu, Barış Manço ve Mazhar - Fuat - Özkan, Nilüfer ve Kayahan bunların başında geliyordu. Yani neresinden baksanız popun yaş ortalaması 30’un üzerinde hatta 40 sınırındaydı ve söz konusu isimlerin hepsini yetmişlerden (bazılarını altmışlardan) bu yana tanıyor idik. Yani şöyle yeni bir yüze, yeni bir sese, genç nüfusun kendisiyle özdeşleştireceği kendi yaşlarında bir isme çok ihtiyaç vardı ama ne müzik piyasasının Unkapanı kanadında ne de medyada yeni isimlere şans vermek niyeti ve fikri vardı. Aşkın Nur Yengi bu albümle böylesi önemli bir boşluğu da dolduracaktı.
Doldurdu da nitekim. Piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra kulaktan kulağa, dilden dile dolaşmaya başladı. Her yerde ama her yerde Aşkın Nur Yengi şarkıları çalındı ve dinlendi. Ben mesela o sene yaz tatilinde Ölü Deniz’de plajda gün boyu sabahtan akşama dek ara vermeksizin albümün çalındığını ve kimsenin de “Değiştirin kardeşim şu kaseti,” demediğini hatırlıyorum. Müzik televizyonlarının, özel radyoların ve internetin olmadığı bir dönemde bir albümdeki şarkıların bu derece ezber edilip dillere düşmesinin nasıl bir başarı olduğunu varın siz hesap edin. Nitekim bugün bilinen bir gerçek var ki “Sevgiliye…” albümünün resmi kaset satışı iki milyonu bulmuş durumda. Buna korsan baskıları ve CD satışlarını da ilave edecek olursak, az sayıda albümün kırdığı bir rekordan bahsedebiliriz.
Doldurdu da nitekim. Piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra kulaktan kulağa, dilden dile dolaşmaya başladı. Her yerde ama her yerde Aşkın Nur Yengi şarkıları çalındı ve dinlendi. Ben mesela o sene yaz tatilinde Ölü Deniz’de plajda gün boyu sabahtan akşama dek ara vermeksizin albümün çalındığını ve kimsenin de “Değiştirin kardeşim şu kaseti,” demediğini hatırlıyorum. Müzik televizyonlarının, özel radyoların ve internetin olmadığı bir dönemde bir albümdeki şarkıların bu derece ezber edilip dillere düşmesinin nasıl bir başarı olduğunu varın siz hesap edin. Nitekim bugün bilinen bir gerçek var ki “Sevgiliye…” albümünün resmi kaset satışı iki milyonu bulmuş durumda. Buna korsan baskıları ve CD satışlarını da ilave edecek olursak, az sayıda albümün kırdığı bir rekordan bahsedebiliriz.
Aslına bakarsanız “Sevgiliye…” albümünün müzik tarihine geçmesinin sebebi bu büyük satış rakamı da değildir. Bu albüm tek başına Türk popunda yeni bir çağın da başlangıcı olacak doksanlar fitilini ateşledi. Yeni isimlerin, yeni seslerin de popüler olabileceği, kabul göreceği gerçeği hem dinleyici hem de müzik sektörü nezdinde kabul gördü ve arkası geldi.
Yıllar içerisinde her bir şarkısı bir klasiğe dönüşen bu albümü bir kez daha hatırlamak için, buyurun hem okuyun, hem de dinleyin…
SENİ ALDATTIM: İlk kez Enrico Macias tarafından 1986 yılında seslendirildi. Orijinali Fransızca sözlü “Mon Chanteur Préféré” adlı bu şarkı, aynı zamanda Macias’ın 1986 yılında yayımlanan albümüne de adını veren şarkıydı.
Şarkının Türkçe sözlerini Sezen Aksu yazmış, düzenlemeyi ise Onno Tunç yapmıştı.
Şarkıyı 1990 yılında Canan Sabah, “Beni Yolcu Et” adı verilmiş albümünde yeniden seslendirdi.
Aynı yıl, dönemin modası taverna albümlerinden birinde, o günlerin popüler şarkılarının yanı sıra “Seni Aldattım”a da yer verildi. “Taverna ‘90” adlı bu albümde sadece bir klavyeyle çalınarak kaydedilmiş şarkının sözlü ve enstrümantal versiyonları yer alıyordu.
Tavernacılar belli ki şarkıyı çok sevmişti. Nitekim "Seni Aldattım" bir başka taverna kasetinde daha kullanıldı. "Bizim Taverna / Mahallede Şenlik Var" adlı bu kasette şarkıyı Murat Ertuğrul seslendirmişti.
“Seni Aldattım”ın 1990 yılında kullanıldığı bir başka karma albüm de Metin Özülkü’nün hazırladığı “Merhaba Anılar” adlı albüm oldu. Eski ve yeni Türkçe pop şarkılarının potpuri şeklinde yer aldığı bu albümde şarkı, Eda Özülkü tarafından yarım olarak seslendirilmişti. Bu albüm, adı değiştirilerek 2006 yılında bu defa “Romantik Aşk Melodileri” adıyla yeniden yayımlandı. Haliyle şarkının bu albümdeki kaydı da bir öncekiyle aynıydı.
Yine aynı yıl şarkıyı gitarist Cengiz Coşkuner de seslendirdi. Genellikle enstrümantal albümler yapan Coşkuner, ara sıra şarkı söylediği albümler de yapıyordu ve şarkı, Coşkuner'in "Kapris Yapma" adlı albümünde yer alacaktı.
Enrico Macias'ın bu şarkısını yine 1990 yılında Gökben de farklı Türkçe sözlerle seslendirdi ve bu kayıt Gökben'in "İşine Gelirse" adı verilmiş albümünde kullanıldı. Şarkının bu versiyonunda Türkçe sözler Ülkü Aker tarafından yazılmıştı. (Konuyla doğrudan ilgili olmasa da, meraklısına ilginç geleceğini düşündüğüm için bu şarkıyı da yazının "bonus"u olarak ekledim.)
"Seni Aldattım" son olarak 2006 yılında bu defa Ebru Polat tarafından yeniden seslendirildi. Şarkının bu yeni versiyonu Polat’ın “Kalp Ayazı” adlı albümünde yer aldı.
Şarkı, Gökhan Sezen'in 2015 yılında yayımlanan "Yorumcu" adlı albümünde de yer aldı.
BİLE BİLE: Söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait bu şarkının düzenlemesi Onno Tunç tarafından yapılmıştı. Şarkının bu ilk kaydında Aşkın Nur Yengi, Harun Kolçak’la düet yapıyordu.
Şarkıyı Sezen Aksu 1996 yılında bu defa kendisi seslendirmek istedi ve bu yeni versiyon Aksu’nun “Düş Bahçeleri” albümünde yer aldı. Bu kayıtta Sezen Aksu, Yaşar Gaga’yla düet yapıyordu.
2007 yılında dünyaca ünlü İtalyan tenor Alessandro Safina, o yıl yayımlanan yedinci albümünde “Bile Bile”ye de yer verdi ve şarkıyı Sezen Aksu ile düet yaparak söyledi. Albüm piyasaya çıktıktan bir süre sonra Türkiye’ye de gelen ve Sezen Aksu’yla birlikte konser de veren Safina, sonrasında Sertab Erener’le de birlikte de sahneye çıktı.
Sezen Aksu 2009 yılında “Bile Bile”yi bir kez daha seslendirdi ve Kıvanch K. tarafından yapılan bu yeni düzenleme Aksu’nun “Yürüyorum Düş Bahçelerinde” adlı albümünde kullanıldı. Şarkıda Sezen'le düet yapan yine Yaşar Gaga idi.
Harun Kolçak'ın 2016'da yayımlanan son albümü "Çeyrek Asır"da Aşkın ve Harun yıllar sonra şarkıyı bir kez daha birlikte söylediler.
2016 yılında şarkıyı bir başka seslendiren ise Tilt oldu. Şarkı, grubun ilk albümü "01"de yer aldı.
2019 yılında ise şarkı bu defa MYFO adlı grubun ilk albümü "Rafine"de yer aldı.
OLMAZ: Şarkının söz ve müziği Sezen Aksu tarafından yazıldı, düzenlemesi ise Onno Tunç tarafından yapıldı.
“Olmaz” 2007 yılında Burak Kut tarafından yeniden seslendirildi. Kut’un “Komple” adlı albümünde yer alan bu yeni versiyonun düzenlemesi Erdem Kınay tarafından yapılmıştı.
SEVGİLİYE: Söz ve müziği Şehrazat tarafından yazılan bu şarkının düzenlemesi Turhan Yükseler imzası taşıyordu.
"Sevgiliye", 2017 yılında Hakan Hepcan ve Ceren Akın düetiyle yeniden seslendirildi ve şarkı, tekli olarak piyasaya sürüldü.
ÇAĞIRMA BENİ: Orijinali Yunan şarkıcı Giannis Parios’a ait olan “San Trello Fortigo” adlı bu bu şarkı ilk kez 1989 yılında onun tarafından seslendirildi ve Parios’un o yıl yayımlanan albümüne de ismini verdi. Şarkının sözleri Parios’a, bestesi ise Marios Tokas’a aitti.
Şarkının Türkçe versiyonunda sözler Sezen Aksu tarafından yazılmış, düzenleme ise Onno Tunç tarafından yapılmıştı. Ancak nedendir bilinmez, kartonette şarkının bestecisi olarak Paryos Zalo yazacaktı (hiç olmazsa şarkının söz yazarı Parios’un adını anmışlar ucundan kıyısından.)
"Çağırma Beni", 2016 yılında Muazzez Ersoy tarafından yeniden seslendirildi ve bu versiyon Ersoy'un "90'dan Pop" adı verilmiş albümünde yer aldı.
Bu şarkı başka Türkçe sözlerle Sibel Can tarafından söylendiyse de Aşkın Nur Yengi’nin bu versiyonunu daha sonra yeniden söyleyen olmadı. Sibel Can'ın seslendirdiği bu versiyonda Türkçe sözler Aşkın Tuna tarafından yazılmıştı. (Bu da yazının ikinci "bonus"u olsun.)
Kasetin A yüzü burada bitiyor. B yüzünü çevirmeden önce kısa bir ara...
Yazının devamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.
EKİM 2010 (GÜNCELLEME TEMMUZ 2019)
SEZEN AKSU '88 (B YÜZÜ)
Albümün A yüzüne dair inceleme yazısını "blog"a koyduğum gece memleketin pop müzik arşivcileri tayfası olarak Twitter'da epeyce tartıştık. Ben Sezen Aksu'nun resmi sitesine dayanarak albümün plak olarak da basıldığını yazmıştım. Hemen herkes aynı şeyi söylüyordu. Ama ne hikmetse bugüne dek plağı duyan çok, görense hiç yoktu. Ne sahaflarda, ne de plak satışı yapılan internet sitelerinde albümün plak baskısına kimsenin denk gelmemiş olması enteresan tabii. Ayrıca 1988 yılının Hey dergilerinde albüm kaset listelerinde aylarca kalıyor ama plak listelerine hiç giriş yapmıyor.
Albümün A yüzüne dair inceleme yazısını "blog"a koyduğum gece memleketin pop müzik arşivcileri tayfası olarak Twitter'da epeyce tartıştık. Ben Sezen Aksu'nun resmi sitesine dayanarak albümün plak olarak da basıldığını yazmıştım. Hemen herkes aynı şeyi söylüyordu. Ama ne hikmetse bugüne dek plağı duyan çok, görense hiç yoktu. Ne sahaflarda, ne de plak satışı yapılan internet sitelerinde albümün plak baskısına kimsenin denk gelmemiş olması enteresan tabii. Ayrıca 1988 yılının Hey dergilerinde albüm kaset listelerinde aylarca kalıyor ama plak listelerine hiç giriş yapmıyor.
SEZEN AKSU '88 (A YÜZÜ)
"Sen Ağlama" ve "Git" albümlerinin kopardığı fırtına Sezen Aksu'yu seksenlerin ikinci yarısında tartışmasız zirveye oturtmuştu. Onno Tunç ve Sezen Aksu işbirliği popüler müzikte o güne dek eşi benzeri görülmemiş işler ortaya çıkarıyor, bu yeni müzikal anlayış, popun geleceğini bir daha geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyordu.
"Sen Ağlama" ve "Git" albümlerinin kopardığı fırtına Sezen Aksu'yu seksenlerin ikinci yarısında tartışmasız zirveye oturtmuştu. Onno Tunç ve Sezen Aksu işbirliği popüler müzikte o güne dek eşi benzeri görülmemiş işler ortaya çıkarıyor, bu yeni müzikal anlayış, popun geleceğini bir daha geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyordu.
"SÜPER STAR '83" (A YÜZÜ)
"Petrol" hezimeti ve peşi sıra gelen Yaşar Plak macerasından sonra Ajda Pekkan 1983 yılında dinleyicilerinin karşısına bir kez daha "Bambaşka Biri" olarak çıkmayı başaracaktır.Aslan başı modeli saçları, aerobik taytları, renragenk, fosforlu tozluklarıyla yine genç, yine dikkat çekici ve yine "trend-setter"dır Ajda. Yeşil Giresunlu prodüktörlüğünde, Fikret Şeneş süpervizörlüğünde ve Garo Mafyan aranjörlüğünde hazırlanan yeni albümü de öyle olmalıdır. Olur da nitekim.
Yetmişlerde Ajda Pekkan'ı yurt dışına lanse etmek için her yolu deneyen Philips plak şirketi, bu konuda özellikle Fransa'da epeyce ciddi adımlar atarken, Ajda'nın yurt dışına açılayım derken Türkiye'de tırnaklarıyla kazıyarak kazandığı şöhreti kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Bundandır ki Fransa'da Philips'le çalışmalar devam ederken, Ajda Türkiye'de İstanbul Plak'la sözleşme imzaladı. 1972 yılında imzalanan bu sözleşmeyle İstanbul Plak müzik dünyasında yılın en büyük transferini gerçekleştirirken, Ajda Pekkan için de yeni bir dönem başlıyordu.
Hem Sezen Aksu'nun müzik yolculuğunda, hem de Türk popunun tarihinde dönüm noktası olmuş, en az (hatta belki daha da fazla) "Sen Ağlama" kadar büyük etki yaratmış bir başka Sezen albümü de hiç kuşkusuz "Gülümse"dir. Türk popunun ritmi bu albümle hızlanır, dans edilip, eğlenilebilir hale gelir ve ardından da doksanların büyük pop patlaması gelir zaten.
Yeni albümün piyasaya çıkmasına günler kala, Jale'den size bir sürpriz daha! 1987 yılı Altın Güvercin Şarkı Yarışmasında Jale'nin yarıştığı Sezen Aksu şarkısı, ilk defa burada! Önce habere bir göz atalım:
"Çok Geç", aynı yıl sadece kaset formatında yayınlanan "'2.Altın Güvercin Yarışma Şarkıları" adlı albümde yer aldı. Ancak sınırlı sayıda basılan bu kaset artık piyasada bulunmuyor.
Ve işte o şarkı, üstelik 1987 tarihli orijinal kaydıyla. (Şarkıyı 2008 yılında Ebru Polat yeniden söyledi. "Seslendirdi" demedim, dikkat ettiyseniz.)
MAYIS 2011
AŞK KİTABI
Söz: Ahmet Selçuk İlkan, Müzik: Coşkun Sabah. Coşkun Sabah'ın 1981 yılında yayınlanan aynı adlı albümünün açılışında yer alan bu şarkı, hem daha önce besteci olarak adını duyurmuş olan Coşkun Sabah'ın udi-şarkıcı olarak da popüler olmasına yol açacak, hem de o günlerin en sevilen şarkılarından biri haline gelip, uzun süre dillerden düşmeyecekti.
Coşkun Sabah'ın o albümü, o yıl her yerde çalındı da çalındı. Zaten tavernada piyanist şantörler modası almış başını gidiyordu. "Aşk Kitabı", piyanist şantörlerin repertuvarlarının da banko şarkılarından biri olmuştu.
Coşkun Sabah'ın o albümü, o yıl her yerde çalındı da çalındı. Zaten tavernada piyanist şantörler modası almış başını gidiyordu. "Aşk Kitabı", piyanist şantörlerin repertuvarlarının da banko şarkılarından biri olmuştu.
Şahsen benim de şarkıyı asıl keşfedişim Ümit Besen'in aynı yıl piyasaya çıkan "Islak Mendil" albümü sayesinde olmuştur. O albüm neresinden baksanız olaydı ama Ümit Besen'in "Aşk Kitabı" yorumu da bir başkaydı.
1981 yılında "Aşk Kitabı"nı albümüne alanlardan biri de Gönül Akkor'du. O zamanlar popüler şarkıları farklı farklı seslerden dinlemeye bayılırdı insanlar. Mesela yetmişlerde her popüler olan alaturka şarkıyı, gündemdeki her alaturka şarkıcısı plak yapardı. Aynı şarkının farklı farklı seslerden aynı müzik listesine girmesi şaşırtıcı değildi, hatta sıklıkla rastlanırdı bu duruma.
Seksenlerde aynı şey arabesk şarkılar için geçerli oldu. "Aşk Kitabı"nı bir de kadın sesinden dinlemek isteyenler, Gönül Akkor'un Lider Plak etiketiyle yayınlanan "Allah" 33'lüğünü aldılar.
O yıl şarkıyı seslendiren bir başka kadın şarkıcı ise Bergen'di. Bergen henüz adı hiç duyulmamış bir şarkıcıydı. Bu onun ilk albümüydü. Sevgilisi tarafından suratına kezzap atıldıktan sonra meşhur olacağını ve "Acıların Kadını" olarak tanınacağını henüz kimse bilmiyordu. Bundandır ki "Şikayetim Var" adlı bu kaset, pek de fazla ses getirmemişti.
1982 yılında ise aynı şarkı bu defa Nilüfer'in yeni albümü "Sensiz Olmaz"da çıktı karşımıza. 1979 yılından itibaren plaklarında alaturka ve arabesk şarkılara da yer vermeye başlayan Nilüfer, "Aşk Kitabı"nı hiç poplaştırmadan, handiyse Ümit Besen, Coşkun Sabah çizgisinde bir düzenlemeyle seslendirmişti. Bazı şarkılar, bazı sesleri büyütür; bazı sesler de bazı şarkıları. Bu defa ikincisi olmuştu.
Arada benim kaçırdıklarım da vardır. "Aşk Kitabı" o dönemde kim bilir kaç piyanist şantörün gün aşırı yayınlanan kasetlerinde kaç şekilde karşımıza çıktı, başka kimler söyledi. Ancak şarkının yıllar sonra tekrar karşıma çıkışı 2007'de Semih Koç'un albümüyle oldu.
Henüz "Pop-Star"ların adı bile yokken, bir televizyon yarışması sayesinde meşhur olup albüm yayınlayan Semih Koç'un 2007 yılında piyasaya sürülen üçüncü albümü "Söz Verme"de "Aşk Kitabı"nın yeni bir versiyonu yer alıyordu.
2010 yılındaysa bu defa tamamı "cover" şarkılardan oluşan bir albüm yapan Baha, "Aşk Kitabı"nı kendi tarzıyla yorumlamıştı.
Bugünlerde Nilüfer'in yeni albümü "12 Düet"de, "Aşk Kitabı"nı "rock" versiyonuyla ve Nilüfer - Hayko Cepkin düetiyle dinliyoruz. Albümün piyasaya çıkış üzerinden henüz bir ay bile geçmedi ama şimdiden bu şarkı ön plana çıkmış durumda.
Bu vesileyle haberdar olduğum bütün aşk kitaplarını bir araya getirmek istedim. İnsan hepsini üst üste dinleyince ister istemez "Ne kitapmış yahu!" demeden edemiyor. İster şarkısını dinleyin, ister kitabı okuyun; orası size kalmış!
Hakkımda
Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.
Bu Hafta Çok Okunanlar
-
TARKAN - "KUANTUM 51" Tarkan'ı öncelikle günün avam tarz ve türlerinden uzak durduğu, "rap"çilerle filan iş birliği...
-
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) 1997 yılında bir vesileyle Pre...
-
"BAZEN SIĞ, BAZEN DİBİ YOK" Hande Yener albümleri/şarkıları hakkında yazmayı seviyorum, o belli. Neredeyse her albümünü yazmışım. ...
-
(1984'ten Bugüne) Sezen Aksu'nun yeni albümünün piyasaya çıktığı bugünlerde, Türk popunun efsane albümlerinden "Sen Ağlama&q...
-
Sibel Can – “Cilveler” 1970 yılında İstanbul Karagümrük’de doğan Sibel Can, müzisyen olan babasından etkilenerek küçük yaşlardan i...
Arşivden
-
Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
-
ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
"Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
-
MUSTAFA BOZKURT – “YOL” Esinlenme, etkilenme, ilham alma, sanatın her dalında bir çıkış noktası olabilir. Önünde bir örneği, daha önce yap...