BU KRAL BAŞKA KRAL!
Konservatuarda klasik müzik eğitimi alırken gönül verdiği caz müziğini, Arjantin tangolarını ve Latin şarkılarını çalışabilmek için piyano odasının kapısına bir arkadaşını gözcü olarak koyar Metin Ersoy. Yasaktır çünkü. Oysa o, konservatuar sınavına girdiğinde operacı olmaya niyeti olmadığını başından söylemiştir. Okul devam ederken gizli gizli sahneye çıkar ve istediği müziği yapar.
Kore savaşına Türkiye’nin asker gönderdiği yıllarda askerlik görevini Kore ve Japonya’da, Amerikan birliklerinde yapar. Bu sayede dönemin dünyaca ünlü müzisyenleri ve sinema oyuncularıyla tanışır. Herkes aynı şeyi söyler ona. Metin Ersoy o günlerde kalipso müziğinin tüm dünyada tanınmasını sağlayan Amerikalı şarkıcı, besteci ve oyuncu Harry Belafonte’nin adeta ikizi gibidir. Bu fiziksel benzerliğin farkına varması, onun Türkiye’nin “kalipso kralı” olmasına kadar gidecek yolun başlangıcı olur.
Kalipso müziği Karayip adalarının halk müziğidir. Adaların yaşayan nüfusun kökenleri itibarıyla Afrika ve Avrupa etkileri taşıyan bu müzik türü fıkır fıkır, hareketli ve eğlenceli yapısıyla dünyaca dinlenen ve sevilen bir müzik türü olmuştur. Türkiye’de ise henüz popüler müzik henüz yeni yeni yerini bulmaktadır. Metin Ersoy kalipso müziğinin Türkiye’deki temsilcisi olmaya karar vermiştir bir kere. Bu müziğin incelikleri ve kalipso şarkılarının “broken English” tabir edilen bozuk aksanlı İngilizcesi üzerine yıllarca çalışır.
Kalipso müziği doğası gereği denizin, güneşin, sıcağın müziğidir. Sahnelerde bu müziği icra ederek dikkat çeken Metin Ersoy giydiği kostümlerle de fark yaratır. Havai gömlekler, fırfırlı kollar, geniş paçalı, kocaman tokalı kalın kemerler ve renkli pantolonlarla o günlerin Türkiye’sinde alışılmadık bir erkek şarkıcı görüntüsüyle sahnelerde boy gösterir. Kalipso ruhunu izleyenlere sadece müziğiyle değil, kostümleriyle de yaşatır.
O günlerde bütün erkek şarkıcıların takım elbiseyle katıldığı televizyon programlarına onun göğsü bağrı açık, desenli ve renkli gömleklerle katılması önceleri TRT katında sorun yaratsa da, Metin Ersoy hem sahnede hem de ekranda, yaptığı müziğin bir gerekliliği olan kostümlerini zamanla herkese kabul ettirecektir.
İlk plağı 1961 yılında yayımlanır. 1970 yılında piyasaya çıkan “İki Kalp Bir Olunca/Vakit Yok Gemi Kalkıyor Artık” 45’liği ise onun ülke çağında tanınmasını sağlar. Ersoy’un Karayip adalarında dinleyip Türkiye’ye getirdiği ve Ali Öke’nin “Zaman Uçuyor” adlı şiirini üzerine uyarlayarak Türkçe bir şarkıya dönüştürdüğü “Vakit Yok Gemi Kalkıyor Artık” kariyeri boyunca daha bir çok şarkı seslendirecek ve sevdirecek olmasına karşın, Metin Ersoy denilince ilk akla gelen, “imza şarkısı” olacaktır.
Yıllar boyunca adının başında anılacak unvanını da sahnede birlikte çalıştığı İlham Gencer koyar. Metin Ersoy Türkiye’nin ilk ve tek “kalipso kralı”dır.
Sahne programlarıyla o kadar meşguldür ki, 45’lik plak furyasında birçok şarkıcı iki ayda bir plak doldururken Metin Ersoy 1961-1975 yılları arasında sadece yedi plak yayımlar. Zaten Metin Ersoy’u yalnızca plaktan dinlemek onu sahnede izleyenlere asla yetmez. Çünkü o sadece iyi bir müzisyen, usta bir şarkıcı değil, aynı zamanda az bulunur bir sahne yıldızı, bir dansçı, bir şovmendir ve sahne performansı dillere destandır.
Aynı şarkıyı her sahneye çıkışında başka türlü söyler, kendine özgü doğaçlamalar yapar; böylece seyircinin ilgisini hep üzerinde tutar. O yıllarda verdiği bir röportajda bu durumu şöyle açıklayacaktır: “Kalipsoda papağan gibi şarkı söylenmez. Şarkı ile oynayabilirsiniz. Halka irtibat kurabilirsiniz. Onda caz ruhu vardır. Üstelik ritim olarak da bünyemize uygun bir türdür.”
Metin Ersoy’un ilk albümü “20. Sanat Yılı” adıyla 1978 yılında piyasaya sürülür. Daha önce 45’liklerinde yer alan yayımlanmış şarkılarının yanı sıra hem sahnede hem de televizyon programlarında seslendirdiği ve dünyada Harry Belafonte’nin sesinden tanınıp sevilmiş “Matilda”, “Day-O”, “Mama Look A Bobo”, “Love Love Alone” gibi orijinal dilinde kalipso şarkıları da vardır.
Bu albümde yer alan ve söz ve müziği kendisine ait olan “Mahzun Kraliçeler” şarkısında şöhret ve para sahibi olmalarına karşın mutlu olamadıklarını düşündüğü üç popüler kadının ortak hikâyesi olarak yazar. Türkan Şoray, Fatma Girik ve İran Şahının kendisine çocuk veremediği için saraydan sürgüne gönderilen ikinci karısı Prenses Süreyya’dır bu üç kadın. Yine kendisinin yazdığı “Türkiye” adlı şarkıda ise ülkesine olan sevgisini dile getirir.
Seksenli yıllarda sadece kaset formatında piyasaya sürülen “Mavi Yolculuk”, Metin Ersoy’un yayımlanan son çalışması olur. Sözü ve müziği geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Talat Kurter'e ait olan ve Kurter'in bir Nasrettin Hoca fıkrasını müziğe uyarlayarak parlak müzik zekasını ve muzip yanını ortaya koyduğu “Filler” şarkısı ilk kez bu albümde yer alır.
Müzik yaşantısına başladığı ilk günden beri hiç ara vermeden sahnelerde şarkı söylemeye devam eden Ersoy için sahnede olmak nefes almak gibidir. Nitekim takvimler iki bin onlu yılları gösterirken de, onun izinden giderek müzisyenliği seçen oğlu Emir Ersoy’la birlikte sahnede nefes almaya devam edecektir.
Türk popunun geçmişinde benzersiz bir sayfayı daha aralayan bu albümde Metin Ersoy’un iki albümünden seçilmiş şarkıların yanı sıra üç tane de 1972-1974 yılları arasında kaydedilmiş ve daha önce yayımlanmamış konser kayıtları var. Dijital ortamda hiçbir kaydı bulunmayan Metin Ersoy’un bu çok kıymetli ve eşsiz kayıtlarını CD formatında bir albümde dinleyebilmek, Ossi Müzik’in müzikseverlere değeri paha biçilemez bir hediyesi kuşkusuz.
Bütün zamane kralları, şöyle bir kenara çekilin şimdi. Bu kral bildiğiniz krallara benzemez çünkü. Bu kral “kalipso kralı”. Bu kral Metin Ersoy!
NİSAN 2012