Merhaba Merhaba Ajda Pekkan!

AJDA PEKKAN - "AJDA" 


Ajda hep iyi bir manken oldu. Fecri Ebcioğlu’nun diktiği elbiseleri de yakıştırdı üzerine, Fikret Şeneş’in diktiği elbiseleri de. Şehrazat’ın diktiği elbiselerle de göz alıcı ve alımlıydı, Tarkan’ın diktiği elbiselerle de. Hatta zaman zaman onun için dikilmemiş elbiseleri bile ilk kez o giyiyormuş gibi göstermeyi, sunmayı becerdi, Yıldırım Gürses elbiselerinde olduğu gibi. ‘60’lardan bu yana her giydiği elbiseyle biraz daha kendinden emin, bir adım daha kendinden ileride, beğenilen, özenilen, taklit edilen ama hiç erişilemeyen oldu.


Di’li geçmiş kullandığıma bakmayın; pekâlâ biliyoruz ki hâlâ öyle. Ne çare ki eskisi gibi terziler yok artık. Var olanlar da kıdem ve yaş itibarıyla Ajda’ya söz geçirebilecek, emrivaki ya da metazori yapabilecek güçte değiller. Hâl böyle olunca da Ajda kendi müzikal seçimlerini kendi yapar oldu nicedir. Ya da “yapamaz oldu”, emin değilim. Zira Ajda’nın ezelden beri en az kendisi kadar meşhur ve kararsızlıkları, fikir değiştirmeleri, bugün “olur” yarın “olmaz” demeleri had safhaya vardı son yıllarda. Star yönetimi mühim bir şeydir ve herkesin yapabileceği bir şey değildir. Hele ki starın kendi kendisini yönetmesi hiç olacak şey değildir.


Tüm bunların sonucu olarak da Ajda’nın yıllardır beklenen yeni albümü bekleyenleri tatmin etmekten çok uzak kaldı. Beş yeni şarkı, bir farklı versiyon ve bir “cover” ya da bir parmak bal. Peki gerisi nerede? Kaç yıldır haberleri yapılan, adına varıncaya kadar açık edilen, Ajda’nın stüdyoya girip okuduğu bilinen diğer şarkılar?.. “Off the record” sohbetlerde o şarkıların Ajda’nın içine bir türlü sinmediği için birer birer elendiği konuşuluyor. Denilen o ki albümün bu hâli de içine sinmemiş aslında ama artık bir şekilde ikna edilmiş; Ajda da “En azından kapak fotoğrafları güzel oldu,” diye düşünmüş olsa gerek ki nihayet albüm çıkabilmiş.


Şaka değil; dünyada bile bir ikinci örneği verilemeyecek, verilse de kıyas kabul etmeyecek bir star Ajda. İlk kez 1964 yılında plak stüdyosuna girmiş, ondan da evvel sahneye çıkıp şarkı söylemeye başlamış. Onun emsali olabilecek Erol Büyükburç’un son yıllarını küçük restoranlarda küçük paralar karşılığı şarkı söylemek zorunda kaldığını ve uzun yıllar boyunca bir tek albüm yapamadığını düşünün misal. Vefasız, kadir bilmez, kolay unutur bir tarafımız var milletçe, bunu kabul etmemiz lazım. Buna rağmen kendini hiç unutturmamış, markasını her dönem değerli kılabilmiş tek isim Ajda. Ondan sadece dört yaş büyük Barbra Streisand’ın 2017 tarihli konserini izlediğimde sesinin ne kadar deformasyona uğradığını görüp üzülmüştüm. Ajda hâlâ taş gibi. Sesiyle de fiziğiyle de.


Dolayısıyla Ajda yapımcısından bestecisine, aranjöründen organizatörüne onunla çalışan herkes için eşsiz bir değer. Bunu hem sanatsal hem de ticari anlamda söylüyorum. “Peki yeterince değerlendirilebiliyor mu?” sorusunun cevabını ise son albümü ayan beyan veriyor.

Böyle saydırıyorum diye albümü beğenmediğimi düşünmeyin; aksine beğendim, çıktığından beri çokça da dinledim. Ama dedim ya, o “bir parmak bal” hissinden bir türlü kurtulamadım. Her defasında albüm bitmemiş, yarım kalmış hissine kapıldım. Süresinin kısalığıyla, yedi “track” olmasıyla ilgili bir şey değil bu. Bazen bir tek şarkı da doyurabilir kulağınızı. Bazen 15 şarkı doyurmaz. İşte öyle bir şey.


Albümün açılışında ve kapanışında iki farklı versiyonla yer alan “Bi’ Tık” söz ve müziği Şehrazat’a ait bir şarkı. Zaten dinlemeye başlar başlamaz Şehrazat’ın kokusunu duyuyor, duygusu alıyorsunuz. Dört dörtlük bir Ajda şarkısı. Zamansız, uzun vadeli, geniş bir melodik yapısı, Ozan Çolakoğlu imzalı şık düzenlemeleriyle modern ama klasik olmaya aday. Bangır bangır çalınıp söylenecek bir “hit” mi? Değil. Olmasın da zaten.


Yeri gelmişken söyleyeyim: Ajda’nın bu saatten sonra yeni bir “hit”e ihtiyacı yok. Bin tane var zaten geçmişten gelen. Hele bugünün “hit” anlayışına ayak uydurmasına hiç gerek yok. İki cihan bir araya gelse Ezhel dinleyen gençler “Bi’ Tık”, “İki Tık”, “Üç Tık” dinlemeyecek. Ajda bir Ezhel şeysi (yani “şarkısı” ama tırnak içinde) söylese de dinlemeyecek. Tarkan şarkıları modayken Ajda’nın bir Tarkan şarkısı söylemesi etki yaratabilirdi, yarattı da nitekim ama Tarkan şarkılarıyla Ajda şarkıları arasında bir organik bağ vardı en azından. Bugünün “hip hop”, “trip”, “trap”, “rap”, her neyse adı, o kültürle Ajda müziğinin hiçbir bağı yok. Kaldı ki kimsenin Ajda’dan böyle bir beklentisi de yok. O kendisi gibi olsun, kalsın yeter.


“Bi’ Tık”ın hemen ardından gelen “Mümkün Değil” de aynı hattan ilerleyen ve yüzde yüz Ajda “vibe”ı veren bir şarkı. Son dönemin en yetenekli ve donanımlı müzisyenlerinden biri olan Okay Barış’ın söz ve müziğine imza attığı bu şarkının düzenlemesini Ozan Çolakoğlu yapmış.

Ajda kariyerinin ‘90’lardan bu yana süregelen kısmında söylediği şarkıları iki kategoriye ayırmak mümkün: Tam Ajda’lık şarkılar ve hiç Ajda’lık olmadığı halde Ajda'nın sesi ve söyleyiş biçimiyle iyi kötü kendine yakıştırdığı şarkılar. Maalesef ikinci kategoride daha fazla şarkı var. Çünkü tam Ajda’lık şarkı bulmak ya da yazmak, onu ‘60’lardan bu yana taşıdığı “aura”nın sınırlarından çıkmadan ama demode de kalmadan günün müziğine entegre etmek her babayiğidin harcı değil. “Mümkün Değil” de tıpkı “Bi’ Tık” gibi hem söz ve müziği hem de düzenlemesiyle bunu başarıyor.


Ne var ki peşi sıra gelen şarkı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Söz ve müziği Serdar Ortaç ve Sera Tokdemir’in ortak imzasını taşıyan, düzenlemesi Tarık İster tarafından yapılan “Sadece”, Ajda için biçilmiş kaftan bir şarkı değil. Yani bu şarkının “demo”sunu dinlemiş olsanız ve size “Kim söylesin?” diye sorsalar ilk aklınıza gelen isim Ajda olmaz hatta aklınıza gelen isimler arasında muhtemelen Ajda hiç olmaz.


Söz ve müziği Gülden’e, düzenlemesi Ozan Çolakoğlu’na ait “Ölsem Unutmam”ı ilk dinlediğimde “Tamam anladık bu ‘club’ versiyonu ama bu şarkının asıl versiyonu nerede?” diye bakındım şarkı listesine. O techno-arabeskler, “Duman”lar, “Helal Ettim”ler filan 2010’larda kalmadı mı? Belki akustik, belki de yine elektronik ama çok daha sakin bir düzenlemeyle yakıcı bir şarkı olabilecek “Ölsem Unutmam” bu haliyle sadece yorucu olmuş sanki.


Sözleri Özlem Argon’a, bestesi Reşit Gözdamla’ya ait “Bilebilirsin”i ilk duyduğum anda “Ben bu şarkıyı nereden bilebilirim?” diye sordum kendi kendime. Çok aramam gerekmedi. Şarkının nakaratı 2019 çıkışlı Işın Karaca şarkısı “Canımın Yarısı”nın nakaratıyla paralel bir melodik örgüye sahipti. Bunu Twitter’da yazınca söz konusu şarkının bestecisi Zeki Güner de dâhil olmak üzere pek çok kişi bunun bir tesadüf olacağını, Reşit Gözdamla’nın böyle bir şeye mahal vermeyecek bir besteci olduğunu söyledi. Bazen böyle talihsiz tesadüfler olabiliyor, ardında illaki bir kötü niyet aramak yersiz, bunu kabul ediyorum. Kaldı ki Alper Atakan’ın nefis düzenlemesi ve Ajda’nın sesine her zaman çok yakışmış Endülüs stiliyle albümde parlayan bir şarkı “Bilebilirsin”.


Sırada albümün tek “cover”ı “Düşünme Hiç” var. Bu şarkıyla ilgili enteresan bir anım var, yeri gelmişken anlatayım.

2019 yılında “Doksanlarca” adını verdiğimiz bir müzikli şov hazırlıyorduk. Altı gençle çalışıyoruz ve hepsi ‘90’lı yıllarda doğmuş gençler, yani bırakın ‘80’leri, ‘90’ların ilk yarısına bile yetişememişler aslında. Söyleyecekleri şarkıları ben seçiyorum ama onların tercihlerine de kulak veriyorum. Gösterideki üç kızımızdan ikisi birlikte bir şarkı söyleyecekler; biri gitar çalacak, diğeri söyleyecek. Bir şarkı seçmişler. “Çalışın gelin, bir dinleyelim,” dedim. Çalışıp geldiler, dinledik. Söyledikleri şarkı “Düşünme Hiç” ama alışageldiğimden farklı söylüyorlar. Kendilerince bir yorum mu getirdiler acaba diye şüpheye düştüm, “Siz bu şarkıyı kimden çalıştınız?” diye sordum. Çok anormal bir şey sormuşum gibi baktılar yüzüme. Adeta cehaletime şaşarak “Zeynep Bastık’tan,” dediler. Ben tabii o kadar mesafeliyim ki o sıralar Zeynep Bastık ve onun koltuklu akustik kültürüne, haberim bile yok bu şarkıyı da söylediğinden. Bu defa şaşırma sırası bana geldi çünkü gençler bu şarkıyı ilk Ajda’nın söylediğini bilmiyorlardı.


Orta okul son sınıfta pilli pikabımda Ajda’nın şeffaf plağı dönerken şeffaf yüzeyde oluşan helezonlara dalıp gitmiş, kim bilir kaç bin kez dinlemişim bu şarkıyı. Yedirir miyim Bastık Hanım’a ya da bir başkasına? Hemen uzun bir söylev verip şarkının cemaz-ül evvelini anlattım bizim gençlere tabii. İçlerinden “OK boomer!” diyorlar mıydı o sırada, artık onu bilmiyorum.

Velhasıl Ajda da yedirmemiş şarkısını. Son yıllarda hemen herkesin sahne repertuarında yer alan, hatta yayımlandığı dönemden bile daha çok popüler olan “Düşünme Hiç”, 39 yıl sonra tekrar sahibinin sesinden bu albüme girmiş. Gerçi 2000 çıkışlı “Diva” albümünde söylemişti Ajda bu şarkıyı, onu da atlamış olmayayım ama bu düzenleme o düzenlemeden hayli farklı. Ozan Çolakoğlu çok modern, çok “cool” bir yere taşımış şarkıyı. Ajda deseniz, sadece bu şarkının bu versiyonu için bile ayakta alkışlanmalı. İnsan 37 yaşında söylediği şarkıyı 75 yaşında da aynı tondan söyleyebilir mi? Kaç tane örneği var?


Albüm “Bi’ Tık”ın “Midnight Version”ıyla kapanıyor; hani “Sunrise Version”ıyla açılmıştı ya. Gün doğumundan gece yarısına pek çabuk varıyoruz. Adeta koştuk. Hiç bir durup soluklanmadık (“slow” şarkı dinlemedik manasında) ve işin aslı, ne olup bittiğini de pek anlamadık. Canlı yayın esnasında koltuğundan yuvarlanıp düşen Gönül Yazar’a sorar ya Nükhet Duru: “Niye öyle oldu?”


Albümün Safa Gülsoy tarafından çekilmiş kapak fotoğrafları şahane. Zaten Ajda uzun süredir Safa Gülsoy’la çalışıyor ve o etkileyici konser fotoğrafları da Gülsoy’un elinden çıkıyor. Sadece objektifinden değil tabii, o yüzden “elinden” dedim. Gülsoy 2020’li yıllar Ajda illüzyonuna damgasını çoktan vurdu bile.

Fotoğraflardaki ihtişamın tasarıma yansımadığı ise aşikâr. Teknoloji marifetiyle azıcık yeteneği olan herkesin iyi kötü tasarım yapabildiği bu devirde mesleği “tasarımcı” olanlar daha yaratıcı olmak zorunda sanki. Özellikle de artık bir marka olan Ajda logosunu tasarlarken.


Bu da yazının başında bahsettiğim star yönetimi meselesinin bir diğer ayağı. Albümün kapak tasarımından kartonetine, pazarlamasından, sosyal medyada duyurulmasına dek her şey son derece sıradan (olağan) bir biçimde yürütüldü. Ajda bunu hak etmiyor. Ajda Instagram canlı yayınında, kötü ses kalitesi ve ışıkla yeni şarkılarını dinletecek biri değil. Çek profesyonel videolar, her şarkı için reklam filmi gibi kısa prodüksiyonlar yap, ne bileyim o az sayıda basılan CD’yi özel bir paketle, ambalajla satışa çıkar… Bunlar şu an uydurduğum fikirler. Çok daha fazlası olabilir. Gerekirse zarar et ama o ihtişamı yarat. Ajda bu; boru değil.


Bu arada söylemeden geçemeyeceğim: Bir reklam filmi vardı hani Cem Yılmaz’ın 2001 yılında çekilen. Yıl 2053 olmuştur, Cem Yılmaz dede olmuş, torununu parka getirmiştir. Cem Yılmaz’ın parka dikilen heykeline kuşlar pislemiştir. O sırada Ajda’yla karşılaşırlar. Taş gibidir hâlâ, aynıdır. “Merhaba merhaba Ajda Pekkan”, der ama Ajda yüz vermez. “Ne o, gerginsiniz bugün?” diye sorar Cem ama yine cevap alamaz. Ajda olanca havasıyla sabah koşusuna devam eder.

Hah işte, bu reklam gerçek oldu farkında mısınız? Ben geldim 53 yaşıma. Hâlâ Ajda dinliyor, Ajda konuşuyor, Ajda yazıyorum. Sokakta görsem “Merhaba merhaba Ajda Pekkan,” diyecek yaştayım. Desem cevap verir mi, orasını bilemem.

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder