Vızzz Vızzz Vızzz

KALBEN - "ESKİ DÜNYANIN YANGINI"


Kalben 2021 yılında hiç boş durmadı. Hem sürekli yeni şarkılar üretti hem de konserden konsere gezdi. Ocak ayında “Hükümsüz” dizisi için kaydettiği “Yüksek Yüksek Tepeler” türküsünü yayımladı. Mart ayında Teoman düeti “Robot Kozmonot” piyasaya çıktı. Nisanda ilk iki albümünden dokuz şarkıyı canlı kayıtla yeniden seslendirdiği “Eski Yeniler” albümüyle çıktı karşımıza. Mayısta “Şansız Mücadeleci”, temmuzda “Ne Güzel Yerlerin Var” ve yine temmuzda “Robot Kozmonot (Karakter Remix)” teklilerini yayımladı. Eylülde “Bilmiyor İçim”, kasımda ise bir reklam filmi için kaydettiği “Çünkü Başka Sen Yok” teklileriyle de yılı kapattı.


Farklı bir öneri sunan, benzersiz bir stille dinleyici karşısına çıkan müzisyenlerin işi iki kat zordur çünkü dinleyici o ilk günlerde “Ne değişik ne enteresan,” diyerek sevdiği şarkılardan ve sesten bir süre sonra sıkılır, “Amaaan bu da hep aynı,” demeye başlar. Örnekleri çoktur. Kalben’de böyle bir şey olmadı ama. Müziğini kendi içinde yer yer ufak tefek yer yer radikal değişikliklerle çeşnilendirse de şarkılarındaki özü, çekirdeği hemen hiç değiştirmedi ve buna rağmen dinleyicinin ilgisini peşinden sürüklemeyi başardı.

Geçtiğimiz ocak ayında yayımlanan “Eski Dünyanın Yangını”, Kalben’in beşinci albümü. Albümden önce “Kaybolmuş” teklisi yayımlandı ve 10 gün sonra da albüm piyasaya sürüldü.


Daha önce de yazmıştım: Kalben’in kendi içindeki tekamülüne, ruhsal ve fiziksel değişimine birlikte şahit olduk. 2017 yılında röportaj yapmak için Cihangir’de bir kafede bir araya geldiğimizde “Ay çok heyecanlıyım Yavuz Abi,” diyen ve gerçekten de heyecanı her halinden belli olan, sohbet esnasında utana sıkıla bir sigara isterken mahcubiyetten elleri titreyen çekingen genç kız, Eylül 2021’de “Bilmiyor İçim” şarkısının Kabataş Setüstü’ndeki tanıtım partisinde pembe saçlarıyla oradan oraya uçuşuyor, kendinden emin ve çok belli ki sahici bir özgüvenle dostlarını ağırlıyordu.


En çok Kalben’i gözlemledim o gece. “Sahici özgüven” tabirini kullanırken emin olmak istiyordum çünkü. Aksi takdirde bu hikâye Yeşilçam filmlerinde Filiz Akın’ın köylü kızından sosyete kızına dönüşümü hikâyesi kadar sığ ve gerçeklerden uzak kalabilirdi.


Geçtiğimiz yıl çektiğimiz ve halen Exxen’de yayınlanmaya devam eden “Arabeskin Âşık Kadınları” belgeselinde bir zamanlar sahneye çıkan, şarkı söyleyen kadınların erkek egemen bir dünyanın tahakkümü altında nasıl ufalandıklarını anlatıyorduk. Daha doğrusu bizden çok onlar anlatıyordu. Çoğunu biliyor olsak bile dinlerken bir kez daha derinden sarsıldığımız hikâyeler. Erkeğin istediği kadar, izin verdiği ölçüde var olabilmek. Sahnede binlerce insan seni alkışlarken sahne arkasında bir tek erkeğin ilgisi ya da ilgisizliğinden güç devşirmeye çalışmak. İşin ilginci, ayakta kalabilmiş, kaybolmamışların da kendi başlarına değil, yine bir erkek himayesiyle bugünlere gelebilmiş olmasıydı. Başka bir örnek yoktu. Bugün artık var.

Her ne kadar kendisi çok açık etmese de Kalben’in de benzer bir hikâyeden geçip bugüne geldiği ve bir yerden sonra zincirlerini kırdığı çok belli. Değişiminin, dönüşümünün ve kanatlarını alabildiğine özgür açabilme sürecinin anlatılması gereken bir kıssası var. Kim bilir belki de ileride bugünlere dair yapılacak belgesellerde anlatılacak hikâyeler de böyle hikâyeler olacak.


Bütün bunları yazıyorum çünkü bunlar Kalben’in müziğinde doğrudan izlerini sürebileceğiniz şeyler. Sahnede şarkı aralarında o kendine has esprili hitabet yeteneğiyle anlattıklarında, sosyal medya paylaşımlarında kurduğu uzun uzun cümlelerde hep var bu izler. Bırakın kadın ya da erkek olmayı, bir insanın ruhsal ve zihinsel özgürlüğünü, cesaretini arayışına, arayıp buluşuna şarkıların diliyle şahit olmak müthiş ilham verici.

Tabii ki hiçbir insan yaşadığı sürece her şeyi çözemiyor ve hayatın her sırrına eremiyor. Kafasının içinde bir kara sinek her zaman kalıyor ve mütemadiyen “vız vız vız” ediyor. “Eski Dünyanın Yangını”nda Kalben’in söze böyle başlaması boşuna değil. Albümün açılışını yapan “Kara Sinek Senfonisi” bizi en baştan uyarıyor.


O artık minimum enstrümanlar, minimalist düzenlemelerle şarkı söyleyen sakin genç kız değil. Yer yer yırtıcı, yer yer öfkeli, bazen pasif agresif bazen huzurlu, uysal bazen de alabildiğine neşeli. Bu hem şarkıcılığında gözüküyor hem de şarkıların düzenlemelerinde. Daha ikinci şarkıda yaylıların sakinleştirici eşliğiyle “Bugün Bana Tatil” derken, kafasının içindeki kara sineği çıkarıp atan da kendisi.

Sonrasında “Kaybolmuş”un peşine düşüyor. Öpülmemiş kadınlar, ağlamamış adamlar, sevilmemiş çocuklar, hiç güneşe uçmamış yüreksiz kuşlar… Her insanda en az biri, bazen hepsinden birazı, bazen de hepsi yok mu? Bilmiyorum. Kalben de vermiyor cevabını zaten, kafanızı karıştırıp öylece bırakıyor. 


Hemen üstüne de sıcak sıcak retro tınılarla “Kalbim Yeniden”i servis ediyor. Hoooop dolduk mu bir umutla yeniden? Cayır cayır “Kalbim atsa atsa atsa yeniden,” diyor Kalben. “Bu oda yansa yansa yansa yeniden,” diyor. Tam bir konser şarkısı. Kalabalıklarla hep bir ağızdan nasıl söyleneceğini hayal edebiliyorum.


Kalben’in Emre Aydın’la YouTube sohbetini izledim. Bu albümdeki şarkıların hepsinin bir defada çıktığını, yazıldığını anlattı. Hem söz hem müzik mi yoksa sadece söz ya da sadece müzik mi onu detaylandırmadı ama bu albümde yer yer o “bir defada”lık kendini hissettiriyor. O sohbeti izlemeden önce şunu düşünmüştüm: Hani ünlü şairlerin şiirleri bestelenir bazen. Özellikle de vezinsiz, kafiyesiz, misal Nazım Hikmet’in olgunluk dönemi şiirleri türden şiirler doğal olarak kolay notaya gelmez. Biraz zorlama olur hatta bazen de çok zorlama olur öyle şarkılar. Beste şiirin hakkını veremez. Şiir içine sokulmaya çalışılan kalıba sığmaz, taşar, dökülür. İşte tam da böyle bir şey hissetim Kalben’in bazı şarkılarını dinlerken. “Bi’ Şeyler” bunlardan biri mesela. Sanki önüne daha önce hiç görmediği bir şiir koymuşlar ve “Bir defada bestele bakalım,” demişler gibi. Ya da o anda aklına gelen sözleri doğaçlama besteliyormuş gibi. Hani kaydetmiyor olsa ikinci defa söyleyemeyecek belki de; o kadar dağınık melodiler. “Bi’ Şeyler”in sözleri çok şey anlatıyor, çok derine iniyor ama bunu yaparken şarkı formunun sınırlarına meydan okumaktan hiç çekinmiyor. Belki de yukarıda bahsi geçen özgürlük arayışına bu da dâhildir, kim bilir?  


Peşi sıra gelen “İçinden Ben Çıktım” bir insanın belki on belki yirmi belki otuz, kırk yılda yaşayacağı, yaşadığı kendisiyle hesaplaşma, anlaşma ve barışma sürecini 4 dakika 3 saniyede anlatıveriyor anlatmasına ama o da tıpkı bir önceki şarkı gibi sözü müziğini gölgeleyen bir şarkı. Şarkı bittiğinde bir tek “İçinden ben çıktım” tekrarları kalıyor aklınızda.

Albüme adını veren “Eski Dünyanın Yangını” yedinci sırada karşımıza çıkıyor. Sadece albüme adını vermiyor bu şarkı; aynı zamanda Kalben’in albümle eş zamanlı olarak piyasaya çıkan ilk romanına da adını veriyor. 13 yıla yayılmış bir yazım macerasından sonra romanı nihayet tamamladığında, 13 şarkılık albümüyle birlikte piyasaya sürmek istemiş Kalben ve doğrudan bir bağlantısı olmasa da her ikisine de aynı ismi vermiş. Bunun bir tanıtım sorunu yaratacağı konusunda kendisini ikaz edenlere de kulak asmamış Kalben. Kendisi bilir tabii ama albümle ilgili bilgi ararken internette hep kitap bilgisiyle karşılaştım ne çare. Albümle kitabın eşzamanlı piyasaya çıkmasıydı hep öne çıkarılan ama misal albümün aranjörleri kimler ona hiç değinilmemişti. Ben de bu yüzden bu yazıda aranjörlerden hiç bahsetmiyorum farkındaysanız. Bunu özellikle yapıyorum. Önemsiz bulduğumdan değil; kendileri önemsiz bulduğundan.


Şarkıya gelince… Hoş bir folk esintisiyle başlayıp retro sularda seyreden “Eski Dünyanın Yangını” albümün akılda kalıcı şarkılarından. Peşinden gelen “Pişmaniye” de hem akor düzeni hem de melodik yapısıyla adeta onun kardeşi gibi. Şarkının sözleriyse yıllar önce “Beni Kategorize Etme” diyen Ortaçgil’e cevap verir gibi. Şarkının pişmaniyeyle ilgisi ise “…saydım…seydim”le biten pişmanlık cümlelerinde saklı; bildiğimiz yiyecekle bir bağlantısı yok yani.

“Düşünürüm”, albümün en melodik ve sıcak kanlı şarkılarından biri. Tabii bu sıcaklıkta nostaljik tınıların, düzenlemenin etkisi büyük. “Kuşgözü” ise ilk iki albümünün sularında gezen, bir yere kadar tek bir gitarla kaydedilmiş, sakin sakin yürüyen ama sözleriyle dinleyeni dürtmekten de geri kalamyan bir şarkı.


Sırada “Kedi” var. Albümdeki birçok şarkının aksine söz ve müziğin birbiriyle tam olarak örtüştüğü, birinin diğerine baskın çıkmadığı bir şarkı “Kedi”. Bir önceki şarkı gibi bu şarkıda da Kalben’in pes seslerdeki hakimiyeti, şarkıcılığının geldiği noktayı göstermesi açısından dikkat çekici. Peşinden gelen “Yasak”, adından da anlaşılacağı üzere, içinden geçtiğimiz döneme dair bir şarkı. Düzenlemedeki kaotik atmosfer boşuna değil.

Albümün kapanışını “Taksi” yapıyor. Belli ki bir yaşanmışlığın içinden çıkıp gelmiş, kişisel bir şarkı “Taksi”. Kalben’in birçok şarkısı üzerinde kafa yormayı gerektiren metaforlar, göndermeler, değinmelerle doludur. Çoğunlukla bütünü tam oturmaz üzerinize ama bazen bir ya da birden çok cümlesi “bızzzzzt” yapar ciğerinizde ya da yüreğinizde. “Taksi”deki “Bu aşk bizi birbirimizden koparacak” cümlesi gibi. Yoksa ne Roma’ya gitmişliğiniz vardır büyük ihtimalle ne de Roma’dan İstanbul’a taksiyle gitmişliğiniz.


Tabii bütün bu şarkıları benim yaptığım gibi tek tek, kabuğunu kıra kıra dinlemez de albümü başından sonuna fonda çalmaya kalkarsanız bütün şarkıların birbirine benzediğini düşünme ihtimaliniz yüksek. Zor bir albüm “Eski Dünyanın Yangını”. Sizi öyle hemen o dakika sarıp sarmalamıyor, kulağınıza melodilerini, sözlerini bir kerede yapıştırmıyor. Bunu bir handikap olarak nitelendirmiyorsam da Kalben’in bir tık kendi döngüsünün içinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakabileceğini düşünmüyor da değilim.            


Albümle aynı adı taşıyan roman mı? Onu daha okumadım. Kalben’in de kabullendiğini ve röportajında söylediği bir şey var: “Bu zamanda görünür olmak zorundasınız.” Misal, uzunca bir süre müzik üzerine yazılar yazmazsanız artık size basın bülteni de göndermezler, imzalı kitap da lansman konseri daveti de. Görünür olmadığınız sürece işlerine yaramazsınız. Yani yaptığınız işi ne kadar “alternatif”, “bağımsız” ve benzeri kelimelerle tanımlarsanız tanımlayın, oyunu “bağımlı”ların kurallarına göre oynarsınız, oynatırlar. Hoppp döndük mü başa? “O lanet kara sinek kafamın içinde gezinecek: Vızzz vızzz vızzz…”

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder