Dinlediklerim

CEYLAN ERTEM – “ÇAREM BENİM”


Ceylan Ertem “cover” yapılmadık şarkı bırakmamaya ant içmiş gibi. Bu yıl başından beri sadece iki yeni şarkısı var, onun dışında yaptığı her şey “cover”. Bergen albümü, Yeni Türkü albümü, Haluk Levent’le üç şarkı/türkü, yaklaşık beş hafta önce çıkmış, YouTube programlarından devşirme 17 şarkılık bir “cover-düet” albümü derken şimdi de “Nilüfer’in “Çarem Benim”i geldi.


Söz ve müziği Şehrazat’a ait, Nilüfer’in 1992 çıkışlı “Yine Yeni Yeniden” albümünde yer alan bir şarkıydı. Bildiğim kadarıyla o zamandan bu zamana da hiç yeniden seslendirilmedi. Güzel seçim, ona lafım yok. Cenk Erdoğan’ın düzenlemesi de çok güzel; şarkıyı bambaşka bir yere getirip bırakmış ama orijinal düzenlemeyi yapan Onno Tunç’a da saygıda kusur etmemiş.


Ceylan Ertem’in kendine has bir şarkı söyleme biçimi var, herkesin malumu. Söylediği şarkıyla hem sevişir hem de savaşır gibi. Ne var ki her şarkıda kulağa hoş gelmeyebiliyor bu durum. Misal bu şarkıda karşısındakine “Sen eller gibi olamazsın, sevgi doludur yüreğin,” diyen bir kadın var ama bunu öyle bir tonlama, vurgu ve baskıyla söylüyor ki adamı oracıkta boğuvereceği hissine kapılıyorsunuz. Bu his “Yüzüme vurma, vurma yüzüme,” kısımlarında kreşendo yapıyor ve “Çarem benim,” güzellemesi boşa düşüyor. Hani şarkının “çarem benim” kısımlarını “Allah’ın cezası” diye değiştirse, hiç yadırgamayabiliriz, o derece.


Ceylan stüdyoda şarkı söylerken ben de orada olsam, sürekli “Ceylan biraz sakin, Ceylan biraz daha yumuşak, Ceylan gevşe, Ceylan bak yine öfkelendin, Ceylan daha az ‘vibrato’ lütfen!” diye söylenir, ha bire keserdim kaydı muhtemelen. O vakit Ceylan beni de oracıkta boğuvermek ister miydi, onu bilemiyorum.

SONER HAN – “AFFETTİM ONU”


Soner Han, bundan 4-5 yıl kadar önce YouTube’da Umut Kaan Çakır’la birlikte yaptığı “cover” videolarla adını duyurmuştu. Sonra Halil Sezai onlara profesyonel bir prodüksiyon yaptı ve 2019 yılında yayımlanan “Boş Ver” teklisi böyle çıktı piyasaya.

O günlerde tekli hakkında yazmış ve şöyle demişim: “Gayet olgun ve profesyonel bir iş. Çocuklar gayet düzgün şarkı söylüyor, şarkı gayet güzel, düzenleme ona keza. Ayakları yere sağlam basan bir iş, sıkı bir profesyonel başlangıç olmuş. Umarım böyle devam ederler.”


Onlar ikili olarak devam etmemişler ama Soner 2020 yılında altı şarkıdan oluşan bir mini albümle solo olarak devam etmiş. Ben kaçırmışım o ara. Yine 2020 yılında yayımlanan, Tuğkan tarafından seslendirilen ve o dönemde bir hayli ilgi gören “Kusura Bakma” adlı şarkının söz ve müziğinin Soner’e ait olduğu da fark etmemişim. Soner’i ya da şimdi kullandığı asıyla Soner Han’ı geçtiğimiz hafta yayımlanan yeni teklisiyle yakaladım. Şarkıyı dinler dinlemez “Aaa ne güzelmiş, kim bu çocuk?” dedim ve o zaman fark ettim.


2020’de yayımlanan mini albümden ve peşi sıra gelen “Kusura Bakma” başarısından sonra Soner aynı yıl bir tekli daha yayımlamış, 2021’de de üç tekliyle devam etmiş. 2022’yi “Kusura Bakma”yı bir de kendisi seslendirerek açmış, ardından “Sevda” ve “Sana Giden Bulutlar” teklileri gelmiş. Geçtiğimiz hafta yayımlanan “Affettim Onu”, Soner’in 2022’de yayımlanan dördüncü teklisi.


İlk izlenimim neyse, hâlâ o. Henüz yaşı çok genç olmasına rağmen yazdığı şarkılar son derece olgun. Bu zamanda zor bulunan cinsten melodik, dokunaklı, temiz şarkılar bunlar. Soner şarkı yazarı olarak adeta ‘90’lardan çıkıp gelmiş gibi. Şarkıcı olarak da öyle aslına bakarsanız. Düzgün diksiyonla, kelimeleri eğip bükmeden, sesini burnuna hapsetmeden, açık, net ve anlaşılabilir bir biçimde şarkı söylüyor. Üstelik şarkılarının düzenlemelerini de kendi yapıyor ve yaptığı işe her bakımdan özen gösterdiği dinlerken kendini belli ediyor.


Bu “rap, trap, hip hop” toz dumanı arasında dikkat çeker mi bilmem ama uzun vadede muhakkak kendine bir yer edinecek, adından daha fazla söz ettirecektir. Özellikle bu son şarkı, “Affettim Onu” bunun sinyallerini belirgin bir biçimde veriyor. Mutlaka dinleyin.

YONCA EVCİMİK – “VURULA VURULA”


Yonca Evcimik’in “Günaha Davet” albümü 1998 yılında yayımlandığı zaman hiç sevmemiştim. Albümde bir tek “Vurula Vurula” vardı dinleyebildiğim, gerisine bir türlü ısınamamıştım. En çok da çıkış şarkısı “Tatlı Kaçık”tan nefret etmiştim. Çok kişi benimle aynı fikirde olsa gerek ki albüm yayımlandığı dönemde satışı kötü olmuş, ucuzluk raflarına düşmüştü.


“Abone” bombasının ardı sıra gelen “Kendine Gel”, müzikal nitelik olarak “Abone”yi sollamış ve sonrasında “Yonca Evcimik ‘94” çıtayı daha da yukarı çıkarmıştı. Bu albümlerde dans edip şarkı söyleyen, saçı, başı, kostümü, tavrı ve tarzıyla farklı imajları çok iyi taşıyan, hep sempatik, biraz çocuksu, Batılı pop-starlar ayarında bir Yonca vardı. “Günaha Davet” albümüyle bu çizginin dışına çıkmak istemişti Yonca. Kendince haklı olabilirdi. Zira Türkçe popta çocuksu, tekerlemeli şarkıların da modası geçmeye başlamıştı. Nitekim ‘99’da İzel “Bir Küçük Aşk” albümüyle (ve Altan çetin marifetiyle) popta elektronik dans müziği akımı modasını başlatacaktı. “Günaha Davet” de bir öncüydü (tabii Kıvanch. K’nın da marifetiyle) ama biz anlamamıştık. Belki de biraz erken bir albüm olmuştu.


Nitekim geçtiğimiz yıllarda Yonca “Günaha Davet” şarkısını yeniden seslendirerek bugünlere taşıdı. Şimdiyse aynı albümde benim en sevdiğim şarkı olan, söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait “Vurula Vurula”yı tekrar hatırlatıyor.


Yeni düzenlemeyi Alper Atakan yapmış ama şarkının orijinaline de sadık kalmış. Yeni ritim ve “sound” anlayışı kendini hissettiriyorsa da öyle baştan ayağa değişik bir versiyon dinlemiyoruz. En çok yadırgadığım şey Yonca’nın sesinin gereğinden fazla ön planda olması oldu. Solistler genelde “mix-mastering” aşamasında bunu dayatırlar ama Yonca da eşsiz, benzersiz bir ses, harikulade bir yorumcu değil sonuçta. Bunca yıldır bunun farkında olsa gerek. Onu Yonca yapan tek başına sesi olmadı hiçbir zaman. İmajı, dansı, doğru seçilmiş ve düzenlenmiş şarkıları, zekâsı… Bunlara okey ama ben olsam sesimin bu kadar ön planda olmasını tercih etmezdim. YouTube yorumlarına baktım; “Eski versiyon daha iyiydi”, diyenler çok. Bence onlara böyle hissettiren en çok bu.


Bir de klibin ritmiyle şarkının ritmi birbirini neredeyse hiç tutmuyor. Bir tamperaman sorunu var. Hani ritim kaçıran şarkıcıyı dinlemekte zorlanırsınız ya, hah işte ben de o misal, klibi izlemekte zorlandım. Peki ya zamanında şahane klipler yapmış, bu konuda da öncü olmuş Yonca’nın 2022 model “Vurula Vurula” klibindeki Gülben Ergen tripleri nedir Allah aşkına? Yakışmış mı hiç?

EGE KÜLSOY – “SKTRN”


Ege Külsoy’un yeni şarkısının ismini doğru telaffuz edebilmeniz için her sessiz harften sonra bir “i” harfi getirmeniz lazım. Sonuç malum. Önce alelade, çalakalem bir “rap” şarkısı sandım, ismi görünce. Dinleyeyim bakayım da Twitter’da filan giydiririm şarkının adına diye düşündüm. Dinlemeye başlayınca küfrü savuran genç adama sonuna kadar hak verdim. Yani ben aynı durumda olsam, ben de aynı küfrü sarf ederdim. Ne bir eksik ne bir fazla. Şarkıdaki hikâye oraya götürüyor insanı çünkü. Orada söylenebilecek tek şey de o iki kelime. Öyle bir durumda, gündelik hayatta hiçbirimiz “Gider misiniz lütfen?” demeyiz. Doğrudan doğruya “SKTRN gidin!” deriz.   


Son dönem şarkılardaki küfür kıyamete dair çok şey yazdım bugüne dek. Küfür de dilin, dil kültürünün bir parçası. Hayatta nasıl varsa ve var olacaksa, şarkılarda da var olması çok doğal oysa. Ama bunu bir müzik türünün gerekliliği, olmazsa olmazı, tuzu biberi, tadı tuzu saymak kadar da saçma bir şey yok. Küfür kullanmanın bile bir adabı vardır. Yeri vardır, zamanı vardır. Bu şarkıda doğru yer ve zamana denk gelmiş. Beni hiç mi hiç rahatsız etmedi o yüzden.


Bununla ilgili bir başka şey daha söyleyeyim yeri gelmişken. Beatles’ın “Let It Be” şarkısına Türkçe sözler yazmak gerekse bir gün, “Let It Be” yerine ne koyarsınız hiç düşündünüz mü? Ben hiç tereddütsüz “SKTR Et!” koyarım. Çünkü o şarkıda anlatılanların verdiği mesaj ve o mesajın gündelik hayatımızdaki Türkçe karşılığı tam tamına o; “varsın olsun”, “akışına bırak” filan gibi züppe laflar değil.

Ege Külsoy genç bir müzisyen. 2021’de “Aşk Dedikleri” teklisiyle müziğini duyurmaya başlamış, aynı yıl bir de “Sorun Bende” teklisini ve “Deniz Sevenleri” adlı ilk albümünü yayımlamış. 2022’de önce “Gecenin Bir Vakti”, ardından “366” teklileri gelmiş. Külsoy’un geçtiğimiz günlerde yayımlanan yeni teklisi ise bu yazının konusu olan şarkı: “SKTRN”.


Külsoy’u bu şarkıya keşfettim ama iyi ki de öyle yapmışım çünkü daha önce keşfetseydim biraz heves kıracak şeyler yazabilirmişim. İlk işlerinde, özellikle de albümünde henüz daha yeterince pişmemiş, yolunu bulmamış, belli ki o vakte dek dinlediği çok şeyin etkisinden henüz çıkamamış bir genç müzisyen adayı var çünkü. Aslına bakarsanız şu ana kadar yaptığı işler içinde en dikkat çekici olanı bu şarkı gibi geldi bana. Bir yere oturuyor çünkü. Tavır olarak “old school rock”tan besleniyor, gitar tonları, vokal stili oralardan geliyor gibi… Ama dili genç, sözü bugüne ait. Meşhur “rock”çılarımızın hepsi yaşını başını aldı, hatta epeydir de saldı (kafiye olsun diye değil.)


Sektörün bu alandaki boşluğunda Ufuk Beydemir ve Batu Akdeniz gibi kendini gösterebilen, sıyrılabilen kaç kişi var ki birkaç yıldır? Ege Külsoy bu anlamda ciddi ciddi umut vaat ediyor. “SKTRN” gibi bir şarkıdan bu çıkarıma nasıl vardığımsa benim meslek sırrım olarak kalsın.   

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder