"Ama O Şarkılar Sahiden Çok Dinleniyor"


Geçenlerde bir ‘tweet’ attım, kıyamet koptu. (X’de yazılan şeylere ben hâlâ ‘tweet’ diyorum evet, ne diyeyim, Mahmut mu diyeyim?) Şöyle bir şey yazmıştım:


Yorum üstüne yorum geldi, gazetelerin köşe yazılarında bu ‘tweet’ alıntılandı, konu tartışmaya açıldı. Kimine göre çok haklıydım, zaten nicesi nicedir bundan mustaripti ve ben onların sesi olmuştum. Bravoydu bana! Kimilerine göreyse hiç öyle bir şey yoktu, dijital platform listelerinin üst sıralarındaki şarkılar her yerde çalınıyor, dinleniyor, söyleniyordu da ben habersizdim. Yaşım yetmiyordu duymaya da anlamaya da. Hatta değişime ayak uyduramayan herkesin geride kaldığını yazan bile oldu, artık değişimden anladığı neyse. Ne cevap vermek lazımdı? “Değişime ancak gelişimi de beraberinde getiriyorsa ayak uydurmak gereklidir. Kötüye giden, tersine işleyen değişime ayak uydurmak (bile isteye attan inip eşeğe binmek) ancak çaresizlerin ve yetersizlerin işidir,” desem yerinde bir cevap olur muydu? Bilemedim.         


Kullanımı en kolay ve en işlevsel platform olduğu için çok kişi gibi ben de müzik dinlemek ve müziği takip etmek için Spotify kullanıyorum ve o yüzden de hedefimde o varmış gibi gözüküyor ama aslında her bir dijital müzik dinleme platformunda benzer şekillerde süregelen bir yanlışlıklar ve haksızlıklar silsilesinin izini sürüyorum. Bahis konusu ‘tweet’ bu konudaki ne ilk ne son tespitimdi. İyisi mi yazıya dökeyim de daha açık anlaşılsın dedim en sonunda.


Bunu daha önce de yazdım ama yine yazacağım. Kaset zamanlarında her yaşadığım yerde sık sık uğradığım en az bir kasetçi olurdu. Adamlar zaten bir süre sonra beni tanır, son uğradığımdan beri yeni gelen ne kaset varsa tezgâha çıkarırlar, ben de içlerinden seçip alırdım. CD zamanlarında müzik market raflarında da her yeni çıkanı bulmak mümkündü. Çok satma ihtimali olanlar, şirketlerce ücreti mukabil öne çıkartılması istenen albümler göz önüne konsa bile diğerleri de bir şekilde raflarda olurdu. Yani bu CD az satar biz bunu depoya koyalım, soran olursa çıkartır veririz gibi bir yöntem (en azından son dönemlere kadar) yoktu. Sonra ilk dijital platformlarımızdan biri olan TTnet çıktı biliyorsunuz. O zaman öyle yeni albümlerin/şarkıların her hafta aynı gün aynı saatte yayımlanması diye bir şey de yok, her gün bakardım TTnet’in yeni çıkanlarına. Her gün de sıralama değişir, yeniler eklenirdi. Bir sene sadece TTnet yeni çıkanlar listesini günlük takip ederek yıl boyu çıkan bütün albümleri/şarkıları gün gün listelediğimi bilirim.


Sonra Spotify geldi, mertlik bozuldu. O zaman bu zaman yeni çıkan albümlerin/şarkıların sadece bir kısmını görebiliyoruz. Her hafta perşembeyi cumaya bağlayan gece yarısı yenilenen yeni çıkan listesi sadece belli sayıda şarkıyı gösteriyor bize çünkü. Mesela benim birçok yeni şarkıdan sanatçıların ya da hayranlarının, PR’cılarının, şirketlerinin sosyal medyada yaptığı paylaşımlar sayesinde haberim oluyor. Sosyal medyada dolanarak, ‘mail’ kutuma düşen basın bültenlerini tarayarak oluşturuyorum kendi yeni çıkan listelerimi.


Peki bu adil midir? Elbette değildir. Önce üretene, şarkı yükleyene, sonra dinleyene yapılmış korkunç bir haksızlıktır. Biri çıkıp şunu dese: Bu listeyi biz şu yöntemle oluşturuyoruz, mesela (eminim öyle bir şey yoktur ama) bu işi ücret karşılığı yapıyor, parayı vereni listeye sokuyoruz. Hani bir dönem Kral TV klipleri ücret karşılığı yayınlıyordu ya. Bu bile daha adil sayılabilir çünkü o zaman kuralı bilirsiniz ve işin etiği ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber kabul eder, o çarka girer ya da etmez, girmezsiniz. Ama bu öyle bir şey de değil. Ne kural var ne kaide ne prensip. O listeye nasıl girilir ya da neden girilemez bunu kimse açıklayamıyor.


Aslında bu bir sorun olarak kabul edilse, çözmek hiç de zor değil. Yaparsın birden fazla liste. Yeni Çıkanlar Pop, Yeni Çıkanlar Rock, Yeni Çıkanlar Alternatif, Yeni Çıkanlar Rap vb. olur biter. Böylece her yeni çıkan görünür, patatesle avokadoyu da aynı rafta satmamış olursun. Biz de çerçöp dolu listeden cımbızla şarkı ayıklamak zorunda kalmayız. Hatta Yeni Çıkanlar Çerçöp diye de bir liste yaparsın, isteyen patlayana kadar onları dinler.


Evet sonuçta ortada ticari bir şirket var ve ticari şirketler bütün stratejilerini maksimum kazanca endekslerler ama o şirket herkese aynı ücret karşılığı hizmet satıyorsa 15 yaşındakini ne kadar memnun ediyorsa 50 yaşındakini de o kadar etmek zorunda. Misal Kral TV’nin böyle bir zorunluluğu yoktu çünkü kimse Kral TV izlemek için para ödemiyordu. Ben para ödediğim bir platformda bana sevmediğim, dinlemediğim, yanından bile geçmeyeceğim şeylerin dayatılmasını istemiyorum. Seçme hakkımın olmasını istiyorum. Kaldı ki algoritmanın size sadece dinlediğiniz türdeki şarkıları önerdiği gibi bir rivayet var ama o iş pratikte asla öyle yürümüyor.


Aynı şey TOP 50 listeleri için de geçerli. Evet o listeler gerçekten çok dinlenen şeylerden oluşuyor olabilir ki bunu kabul etmek için de manipülasyon diye bir şeyin olmadığını varsaymamız lazım. Spotify’ı en çok gençler kullanıyor ve diyelim ki gençlerin dinlediği şarkılar sadece onlar. Zira o listeleri ne zaman eleştirsem birileri çıkıp “Ama o şarkılar sahiden çok dinleniyor,” diyor. Hadi öyle olsun. E bu durumda misal Nilüfer hiçbir zaman o listelere giremeyecek. Nilüfer’i geçtim, Demet Akalın, Gülşen, Hande Yener gibi yakın geçmişin liste başı şarkılarına imza atmışlar da giremeyecek. Niye? Çünkü ne Semicenk’in ne Uzi’nin ne Çakal’ın şarkılarına benziyor şarkıları.   


“Varsın listelere giremesinler, ne olacak ki?” diyenler çıkacaktır. Bunun yarattığı negatif etki o kadar büyük ki, tahmin bile edemezsiniz. Bir kere her şeyden önce listelerde olmadığınızda çok dinlenme ihtimali tamamen ortadan kalkıyor. Müzik market örneğine geri döneyim. Kaç kişi rafta görmediği bir albümü görevliye sorup depodan getirtirdi? Aynı o hesap. Kaçımız o şarkının ya da şarkıcının adını aratıp, bulup, dinliyoruz. Sıkı fanlar, meraklılar hariç herkes sadece önüne konulanı, gördüğünü dinliyor. Haliyle de listelere giremeyenlerin dinlenmeleri düşük oluyor. Böylece ortaya çıkan başarısızlık algısıysa yazan, besteleyen, düzenleyen, söyleyen, yayınlayan herkesi demoralize ediyor. Motivasyonlarını kaybediyorlar. Maddi manevi bir zarar söz konusu. Birileri çıkıp “Amaaan filanca mı? Son yaptığı şeyler hiç tutmamış, Spotify’da dinlenmeleri çok düşük. Ona konser teklifi götürürsek zarar ederiz,” dediğinde ne olacak? Halihazırda denmediğini de iddia edemeyiz ayrıca. Dedim ya, haksız rekabet ve maddi manevi zarar artık ciddi boyutlara ulaşmış durumda.


Popüler müzik icat olunduğundan bu yana yayımlanan müzik dergileri her zaman birden fazla liste yaptı. Plakları, albümleri kategorilerine göre listelere dizdi. Örneğin dünya müziğine yön vermiş Billboard dergisi halen öyle yapıyor. Bakın aşağıdaki ekran görüntüsüne.


Türkiye’de bir dönem Billboard işlevi gören Hey dergisi de '80'lerde öyleydi. En çok satanlar listeleri pop ayrı, arabesk ayrı, sanat müziği, halk müziği ayrı listelenirdi. Belkıs Akkale’yle Ajda Pekkan aynı listede olmazdı. Zira bu ülke müziğin türlerinin sadece ritimlerine göre ayrıştığı bir ülke de değil. Her şeyden önce tonalitesi farklı müzik türleri var.

Ayrıca televizyon reytingleri bile öyle şekillenmiyor mu? Total var, AB var, ABC var. Farklı statülerdeki izleyicinin izledikleri farklı kategorize ediliyor ve reklam pastası buna göre bölünüyor. Sen de yap abicim bir “Adult Pop Top 50” kategorisi, görelim. Neden Erol Evgin’le Uzi’yi aynı klasmanda yarıştırıyorsun? O da olmazsa “Top 50 Pop”, “Top 50 Rock”, “Top 50 Indie” yap. Çok mu zor? Böylece herkes kendi bahçesinde oynar, kendi rakipleriyle yarışır ve şaibeler, memnuniyetsizlikler de ortadan kalkar.  


Daha birkaç gün önce Spotify “Yazın Hitleri” diye bir liste yayımladı. “Aaa evet bunların hepsi çok dinlendi, ben şahidim”ciler bir yana, çok insan haklı olarak “Ben bunların ikisi üçü dışında hiçbirini bilmiyorum, bunlar nasıl hit?” diye sordu. Ben bilmiyor değilim belki ama onlar dinlediğim şarkılar değil. Ve o meşhur ‘tweet’te de yazdığım gibi memleketin en gözde tatil beldesinin orta yerinde aylardan beri dolanıp duruyorum, canlı müzik ya da dj müziği yapılan mekanlarda bu şarkıları asla duymuyorum. Nerede duyuyorum biliyor musunuz sadece? Gecenin üçünde beşinde evimin bulunduğu caddeden geçen modifiye arabaların bangır bangır ses sistemlerinde. “Son model ses sistemli modifiye araba sahibi görgüsüz, hadsiz, hudutsuz sürücülerinin hitleri” deseler, asla itiraz etmeyeceğim. Ha birileri de “’Beach’lerde sadece bunlar çalınıyor, siz gitmemişsiniz belli ki’ gibi bir şey yazmıştı ki o da haklı. Gitmedim, gitmem de. Çünkü bilirim, hadsizlik, hudutsuzluk ve görgüsüzlüğün oyun bahçesi sadece modifiye arabalar değil.


Gelin görün ki bu liste tarihe geçecek ve birileri 30-40 yıl sonra “Hıımmm demek ki 2023 yazında bu ülkede bunlar dinlenmiş,” diyecek. Bakın “Spotify”da değil, “ülkede” diyecek. Çünkü algı öyle yaratılıyor. Bunu bir vakitler TV kanalları da yapardı. Kanalın en çok izlenen dizisini ülkenin en çok izlenen dizisi diye lanse ederlerdi. İnanan da olurdu, gülüp geçen de. Ama işin aslını ben size söyleyeyim: O şarkılar Türkiye’de bu yaz en çok dinlenen şarkılar değil, Spotify’da bu yaz en çok dinlenen şarkılar. Çünkü Spotify Türkiye değil. Türkiye’nin tamam 15-30 yaş aralığında hiç değil. İster sosyetik bir gece kulübüne gidin, isterseniz Anadolu’nun herhangi bir yerindeki bir düğün salonuna. Bakın bakalım Uzi’nin “Caney”ini dinleyen, söyleyen kimse var mı? (“Var” diyen en az bir kişi çıkacağına eminim çünkü söylenenin aksini söylemezse çatlayacaklar güruhu her genellemenin ‘istisnalar kaideyi bozmaz’ kuralıyla birlikte geçerli olduğunu bilmiyor Allah bilmiyor!) Varsa da o en fazla Halo Dayı’nın (daha doğrusu Azer Bülbül’ün) “Aman Güzel Yavaş Yürü”südür ve düğün salonlarında çalınıyordur, o da bir ihtimal.    


Şu ana kadar okuduklarınızın hepsini koyun bir kenara. Tüm bunlardan ayrı olarak başka bir acayiplik daha var. Şu an, şu dakika açın Spotify’ı ve başka başka ülkelerin Top 50 listelerine bir bakın. Ben baktım. Hiçbirinde 50 şarkının 45’i rap-trap-hiphop türevi şeyler değil. Evet yer yer onlar da var ama bizim “şarkı” diye adlandırdığımız formda, melodisi, armonisi olan parçalar da var bir dolu. Öyle şarkılardan oluşan albümler de var. Globalde ve dünyanın birçok ülkesinin Top 50 listesinde yer alan Jung Kook, Taylor Swift, Billie Eilish, Miley Cyrus, Harry Styles’ın şarkılarının türevlerinden ya bir ya iki tane var mesela Türkiye listesinde. Çok ahım şahım şeyler değil, sıradan pop şarkılarından bahsediyorum. Dünyada Spotify Top 50 listesinde pop müzik olmayan, yani sıradan pop müzik şarkıları bile dinlenmeyen, sadece rap-trap-hiphop dinlenen tek ülke Türkiye mi yani? Bu işte bir tuhaflık yok mu?


İster istemez insanın aklına bin türlü şey geliyor. Mesele sadece çok dinlenme meselesi değil mi yoksa? Yıllardır yaşadığımız ahlâk erozyonu hepimizin malumu. Hakkında daha az konuşuluyor gerçi ama bir de belirgin bir kültür erozyonu var. Tıpkı ahlâk erozyonu gibi kültür erozyonun da ne kadarı kendiliğinden, ne kadarı sistematik ve planlı hiçbirimiz bilmiyoruz. Umarım günün birinde öğrendiğimizde her şey için çok geç kalmış olmayız.    

Yavuz Hakan Tok

1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş. Ben kendi adıma spotify kullanmıyorum. Youtube premium kullanıyorum. Arabam eski olduğundan kendi mp3 lerimi hazırlayıp karta yüklüyorum. Yukarıdaki listeden sadece Simge'nin Aşkın Olayım şarkısını biliyorum ve seviyorum (Onur özdemir etkisi). GS etkisi olmasaydı o da giremezdi listeye. Açıkhava sahnesini 6 gece üst üste dolduran Mabel Matiz yoksa o liste çöptür.

    YanıtlaSil