Genellikle hiçbir albümü ya da şarkıyı kulağımda bir miktar
demlenmeden yazmam ama bugün Günün Şarkısı kendiliğinden çıkıp geldi ve tarihe
not düşmek adına bugüne yazılması gerekti.
Şanışer’in Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı
İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga
B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle’yle birlikte yaptığı şarkıdan bahsediyorum
elbette. “Susamam”, dijital alemlere dün gece gün dönerken düştü ve
düşer düşmez de gündem oldu. Bu yazının yazıldığı saatlerde de hâlâ gündemin
baş köşesindeydi.
Nasıl olmasın ki? Daha bir gün önce bir Tik Tok fenomeni gazlamakla
meşguldü memleketin en önemli müzik firmasının genel müdürü. Onun öncesinde bir
Youtube fenomeninin bilmem kaç milyona ulaşmış “şarkısı” köreltiyordu müziğe
olan inancımızı. Sahte dinlemeler, satın alınmış tıklamalarla yaratılmış "post truth" dünyanın içinde müziği, sözü, şarkıyı, şiiri kaybetmiştik nicedir.
Her müzik türünün kendi misyonu içinde güzel olabileceğini; ticarisiyle,
endüstriyeliyle, sanatsalıyla, protestiyle, gelenekseli, moderni, yereli,
evrenseli, eğlencelisi, dramatiğiyle bir bütünün parçalarını tamamladığını,
asıl meselenin müziğin türü değil, iyi ya da kötü yapılmış olması, kendi içinde
namusunu koruması, amacına dürüstçe hizmet etmesi olduğunu unutmuş gibiydik.
“Susamam” bana iyi geldi bu yüzden. “Rap” yapan bir avuç gencin
bir araya gelip ülkede yıllardır yaşanan gerçekleri suratımıza suratımıza
çarpması, susanları susmamaya, konuşanları sesini yükseltmeye davet etmesi, yıllardır
ince ince inşa edilmekte olan korku imparatorluğunun temeline dinamit koymaya
cesaret göstermesi tek başına sorgusuz sualsiz ayakta alkışlanmayı hak ediyor.
14 dakika 50 saniye boyunca aynı “beat” üzerinden türevler
üretip (ki Murat Acar yapmış bunu), onu her bir “rap”çinin kendi rengini
gösterecek bir biçimde akışkan hâle getirerek bir tema yaratmak ve o temayı bir
dakikası bile boş kalmayacak biçimde her motifi farklı bir dantel misali işlemek
de bir başarı, onu kabul etmek lazım.
Sözgelimi Deniz Tekin bir “rap”çi değil
ama bütünün içerisinde asla yama gibi durmamış; hatta onun söylediği yer şarkının
en etkili kısımlarından biri olmuş.
Evet, 14 dakika 50 saniyelik bir manifesto dinliyoruz. Kadın
sorunundan hayvan haklarına, çevre meselesinden, yağma ve talan düzenine kadar
her şeye dokunuyor. Yer yer didaktik olma pahasına başından sonuna tokat gibi. Bu
çocukların hiçbiri 50 yaşında değil sonuçta. Kendi bakış açıları, dünya
görüşleri, yaşanmışlıkları ve ifade biçimleriyle içinden geçtikleri zamanın fotoğrafını
çekip önümüze koyuyorlar. Ve bu söylem, 50 yaşında ya da 40-45, 60-75 fark
etmez, birilerinin söylediği, yazdığı, çizdiği nice şeyden çok daha büyük etki
yaratabilir.
İroni kaldırmıyor artık bu ülke çünkü. Zekice, göndermeli, ince
söylemler hedefini bulmuyor, edebiyatın, sanatın uzun vadeli dönüştürme,
değiştirme misyonu ise zamanın hızında gücünü yitiriyor. Böyle bam bam bam
söylenmeliydi bazı şeyler ve bu ancak “rap”in konuşkan dilinde karşılığını
bulabilirdi ki bulmuş.
Mesnetsiz bir sınıfsal çatışmayı körükleyen, neye ve kime olduğu asla
anlaşılamayan yersiz arabesk isyanlarla duygu sömüren, amaçsızca küfreden,
uyuşturucu maddelere güzelleme yapan, kin, nefret, öfke ve de mafyatik bir özgüvenle
kendinden başka herkesi ve her şeyi küçük görme, aşağılama duygusu pompalayan,
hepsinden çok da Tarzanca yazılmış, kopuk düşünce parçacıkları ve ifade
bozukluklarından ibaret olan “rap” işlerini hiçbir zaman sevmedim. Son dönemde
bu tip işlerin yükselmesi ve de işin enteresanı müzik çevrelerinde de alkış alması
ise beni üzüyordu açıkçası. Ne modaysa ona “Abi çok iyi yaaaeea” diyenler hep
vardı gerçi, ben de neye üzülüyorsam…
Sözün özü “Susamam” elbette eleştirilebilecek yanları
olmasına karşın şu zamanda kimsenin sırtlanamayacağı bir misyonu yüklenmiş, hem
müzikte, hem ülke gündeminde taşları yerinde oynatabilecek bir iş. Belki yıllar
sonra üzerinde sadece müzik yazarlarının değil, toplumbilimcilerin ve
siyasetbilimcilerin de kalem oynatacağı türden bir şarkı, bir olgu, bir olay. Günün
Şarkısı olmaktan çok daha fazlası yâni. Ben sıcağı sıcağına ancak bu kadarını
görebildim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder