Prestij Müzik'in Film Gibi Hikâyesi


(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) 
 

1997 yılında bir vesileyle Prestij Müzik’in Levent’teki ofisine gittiğim o günü hiç unutmam. Daha Prestij Plaza yapılmamıştı, Levent’in arka sokaklarında orta halli bir villaydı bahsettiğim yer. Avlu misali bir salonda bir süre bekletilmiş, sonra Hilmi Topaloğlu’nun bir üst kattaki çalışma odasına buyur edilmiştik. Yanında Burhan Aydemir vardı. Konuşma esnasında bir ara Feridun Düzağaç’tan konu açıldı, Hilmi Topaloğlu “Çağırın Feridun’u gelsin,” dedi, beş dakika geçmedi içeri Feridun girdi. Zaten aşağıda beklerken üzerinde çizgili takım elbisesiyle, elleri cebinde dolanıp duran Özcan Deniz’i, birileriyle sohbet eden Mahsun Kırmızıgül’ü görmüştük. Bilmiyorum, o villada hepsi bir arada mı yaşıyorlardı ama “Demek ki o meşhur ‘Prestij Ailesi’ böyle bir şey,” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Gerçeküstü bir film sahnesinin içinde gibiydim. Aradan yıllar geçti. O film çekildi. Hayat sanata, sanat hayata bir kez daha benzedi.


Şüphesiz “Anlatsam film olur,” denecek türden bir hikâyeydi Prestij Müzik’in hikâyesi. İçinde aşk, ihanet, intikam, hırs, öfke, kavga, dostluk, kardeşlik ve dram, ne ararsanız vardı. Öyle ki bu hikâyenin ‘90’lar Türkiye’sinin de bir özeti olduğu rahatlıkla söylenebilirdi.

‘90’ların hemen başında Mustafa ve Hilmi Topaloğlu kardeşlerle Burhan Aydemir kendi sermayeleriyle, Nokta Müzik adını verdikleri bir plak şirketi kuruyorlar. Firmanın yayınlanan ilk kaseti, Mustafa Topaloğlu’nun “Memişler” adlı albümü oluyor. Hemen ardından tavernacı Yaşar Yağmur ve müzik piyasasına çocuk şarkıcı olarak giren ama artık genç bir delikanlı olan Mahsun Kırmızıgül’ün kasetleri geliyor. Genellikle taverna-arabesk-halk müziği çizgisinde ilerleyen Nokta Müzik kataloğuna sonrasında Erdal Çelik, Tanju Okan, Nur Yoldaş gibi popçular da ekleniyor ama firma bir türlü kârâ geçemiyor ve iflasın eşiğine geliyor. Mustafa Topaloğlu’nun şirketten ayrılmasının ardından Hilmi Topaloğlu ve Burhan Aydemir yollarına Prestij Müzik adlı şirketle devam ediyorlar.


1993 yılında Mahsun Kırmızıgül’ün “Alem Buysa Kral Benim”, Özcan Deniz’in “Hadi Hadi Meleğim” ve Haluk Levent’in “Yollarda” albümleri Prestij Müzik’i maddi sıkıntılardan kurtaran albümler oluyor. Mahsun Kırmızıgül sektörde yıllardır aradığı çıkışı yakalıyor, daha önce Nokta Müzik’e iki albüm yapıp adını duyuramayan Özcan Deniz ve henüz kimselerin tanımadığı Haluk Levent’se 1993 yılında Prestij Müzik etiketli albümleriyle şöhret oluyorlar. Aynı dönemde Mahsun Kırmızıgül şirketin üçüncü ortağı oluyor ve Prestij’in yükseliş dönemi başlıyor.


Unkapanı’nda herkes herkesin dostu ama aynı zamanda da rakibidir. Kasetleri çok satan bir şarkıcı bir gecede çarşıda kapı komşusu iki firmanın birinden diğerine transfer olabilir. Bazen yüksek transfer ücretleriyle, bazen hatır-gönül ilişkileriyle, bazen de içine mafyanın da karıştığı silahlı, çatışmalı olaylarla. Nitekim Prestij Müzik de palazlandıkça bünyesine başka firmalardan isimleri transfer etmeye başlıyor. Artık “küçük” olmayan Ceylan, umut vadeden genç türkücü Songül Karlı, udi şarkıcı Ayhan Aşan, taverna yıldızlarından Nejat Alp, derken Seda Sayan, Kibariye ve hatta Zerrin Özer. Prestij Müzik bu transferle sektörde hem çok konuşulan hem de rahatsızlık yaratmaya başlayan bir firma oluyor haliyle. Bir yanda ‘60’lardan bu yana varlığını sürdüren, henüz İstanbul Manifaturacılar Çarşısı inşa edilmemişken Sirkeci’de, Doğubank İş Hanı’nda faaliyet göstermeye başlamış eski kurtlar, bir yanda Sony gibi, BMG gibi Türkiye’ye yeni girmeye başlamış uluslararası firmalar, bir yanda birden fazla alt şirketiyle giderek güçlenen Raks Müzik ve tüm bunların karşısında ani ve hızlı yükselişiyle şaşkınlık yaratan Prestij Müzik.


Çelik gibi, Serdar Ortaç gibi o günlerin çok parlak isimlerinin Prestij Müzik’e transfer olacağı iddialarının arkası kesilmiyor. Her ne kadar Hilmi Topaloğlu bu söylentilere ateş püskürse ve başka şirketlerle mukavelesi devam eden sanatçıları transfer etmenin kitabında yazmadığını söylese de Prestij Müzik Raks’tan transfer ettiği genç popçu Gülşen ve Şahin Özer’den transfer ettiği Mustafa Sandal’la elini güçlendirmeye devam ediyor. 1999 yılında İzzet Altınmeşe ve Nuray Hafiftaş gibi halk müziğinin güçlü isimleri ekleniyor bu zincire.

Bir yandan da Prestij Müzik bünyesinde yeni yıldızlar yaratılıyor. ‘80’lerin çocuk şarkıcı modasının bir uzantısı olarak “Harika Çocuk” Onu ve, daha önce Serkan adıyla kasetler yapan ama adını duyuramayan Alişan bu yeni isimlerden yıldızı en çok parlayanlar oluyor. Bütün bu çeşitliliğin içinde Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz ve Haluk Levent şirketin en gözde ve albümleri en çok satan isimleri olmaya devam ediyorlar.


Ve fakat Prestij Müzik’i bütün rakip firmalardan ayıran ve plak şirketi isimleriyle ilgilenmeyen müzikseverlerin bile hafızasına kazıyan şey “Prestij Müzik ailesi” kavramı oluyor. Hep bir birlik, bir aradalık, kardeşlik, dostluk, aile vurgusu ve bunu doğrulayan fotoğraf kareleri, magazin haberleri herkesi bu büyük, görkemli, çok kozmopolit ama bir o kadar da imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış kitle görüntüsüne ikna ediyor. Yazının başında da anlattığım gibi onların hep bir arada hatta aynı evde yaşadığına inanacak noktaya geliyoruz o yıllarda.


Melek Derman, Milliyet gazetesinin 1 Kasım 1998 tarihli sayısında yayımlanan yazısında bu durumu şöyle açıklıyor:

“Hayatları boyunca para ve şöhret yüzü görmemiş gençler birbirlerine daha sıkı sarılmaya başlamışlardı. Çünkü davetlerde yalnız başlarına horlanıyorlardı. Halbuki beraberken birbirlerinden güç alıyorlardı. Aralarına yeni giren çömezleri giyim kuşam konusunda bir anda değiştiriyor, üyelerinin sosyal kariyerlerini elleriyle hazırlıyorlardı. Yeni üye hemen Damat Tween’den giydiriliyor, Erol Atar’a fotoğraflar çektiriliyor, kaset kokteyllerinde grubun içinde gülümsüyordu. Bir şey sorulacak olsa, ‘Mahsun abim. Onsuz adım atmam. Biz bir aileyiz,’ deniliyordu.”


1999 yılında yayınlanan “Best Of Prestij” adlı karma albüm için bütün Prestij Müzik sanatçıları bir araya geliyor ve Mahsun Kırmızıgül’ün ilk kez 1994 yılında seslendirdiği “Kardeşlik Türküsü”nü birlikte söylüyorlar. Hemen her gün Güneydoğu’dan çatışma, baskın ve ölüm haberlerinin geldiği o günlerde maksat bir birlik mesajı vermek gibi görünse de şarkı bir siyasi mesajdan çok bir “Prestij Müzik Ailesi” mesajına dönüşüyor. Ne var ki tüm ailenin bir arada olduğu son kare de bu oluyor. Peşi sıra yaprak dökümü başlıyor. Etiler’de yaptırılan ultra lüks Prestij Plaza, ülkede o dönemin akıllı bina teknolojisiyle yapılmış ilk binalardan biri oluyor olmasına ama Prestij Müzik’e de sonun başlangıcını getiriyor. Şirketin girdiği maddi sıkıntılar, ortaklar arasında bu sebeple çıkan sorunlar gazete manşetlerine yansıyor. O güne dek yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Özcan-Mahsun-Alişan üçlüsünün arkadaşlıkları bozulmaya başlıyor. Mahsun Kırmızıgül ve İbrahim Tatlıses arasında zaman zaman alenen çoğu zaman örtülü süregelen rekabet, bu uğurda Prestij Müzik’in Tatlıses grubuna rakip olacak televizyon ve radyo kanalları açmasının getirdiği maddi yük ve daha bizim bildiğimiz ya da bilmediğimiz nice sebeple Prestij Müzik’in gerileme dönemi başlıyor.


2000’lere Microsoft’la bir anlaşma yaparak, çok parlak bir giriş yapıyor Prestij Müzik. O dönemde yayınlanan Prestij Müzik etiketli CD’ler “multimedia” özellikli olarak basılıyor ve CD’lerde Microsoft İnternet Explorer kurulum dosyaları da yer alıyor. Mahsun Kırmızıgül aynı günlerde şirketin batmak üzere olduğuna dair haberleri dört ayrı yabancı firmanın Prestij Müzik’i satın almak için beklediğini söyleyerek yalanlıyor. Ne var ki Prestij Müzik’in hikâyesi 2000’lerin ortasına varmadan sona eriyor.


Seda Sayan- Mahsun Kırmızıgül evliliği ve sonrasında bu evliliğin, içine şirketin ve mafyanın da karıştığı olaylarla bitişi, Haluk Levent’in çek tahrifatı suçuyla hapse girmesi, ailenin gözde çocuklarının çapkınlık hikâyeleri, mukavele savaşları, mahkemeler, havada uçuşan milyon dolarlar ve gerçekliğini teyit edemeyeceğim için burada yazamayacağım dedikodularla yaklaşık 10 yıl süren bu şenlikli hikâye şimdi sinemalarda. Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği film gerçeklerin ne kadarını gösterecek, ne kadarını dramatize ve romantize edecek onu filmi izleyince göreceğiz.

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder