BENDENİZ - "O BİLİYOR"
Türk popunun bilinen en saçma lakap hikâyesi “Of Aman” Nalan’sa şayet, en saçma isim hikayesi de Deniz Çelik’in Bendeniz’e dönüşmesidir kuşkusuz. Deniz Çelik 1993 yılında ilk lanse edildiği günlerde Neslihan Yargıcı’nın kendisine biçtiği “abajur kız” imajını fazla sürdüremedi ama, yine Yargıcı tarafından bulunmuş albüm adı, nasılsa kendi adına dönüşüp üzerine yapıştı kaldı. Her iki Yargıcı cin fikirliğinin de Deniz’in tanınırlığını ve akılda kalırlığını kolaylaştırdığı inkâr edilemez bir gerçek. Nitekim Deniz, aradan geçen yirmi yıla yakın süreye rağmen hâlâ Bendeniz.
“Benden İzler”, Bendeniz’in geçtiğimiz günlerde yayımlanan yeni albümü. 2000 yılında piyasaya sürülen ve o güne dek Raks firması hesabına yapılan albümlerden derlenmiş “Bendeniz’den” albümü, her ne kadar Bendeniz’in rızası dışında piyasaya sürülmüşse de, erken bir “best of” sayılabilirdi. Kariyerinde iz bırakmış şarkıların yeniden seslendirilmiş “remix” versiyonlarından oluşan bu albümü ise “best of” kategorisine sokmak pek mümkün değil. Çünkü seçilen şarkılar bir “best of” mantığıyla değil, “remix”e gelirliklerinden yola çıkılarak bir araya getirilmiş. Aralarında vakti zamanında çok “hit” olmamış şarkılar da var. Ama ne gam! Zaten şarkıları yeniden düzenlemek, onlara düpedüz ikinci bir şans vermekle eşdeğerken, daha önce kulağımıza çarpmamış şarkıları belki bu defa keşfetmek gibi de bir lüks sunuyor dinleyene bu albüm.
Sezen Aksu’nun Onno Tunç’tan ayrılmasından sonra daha deneysel işlere yönelip, popüler piyasayı gençlere bıraktığını adeta ilan ettiği “Deli Kızın Türküsü” albümünün yayımlandığı günlerde, sanki onun bıraktığı yerden devam eden bir genç kız sunulmuştu önümüze. İlk albümü yayımlandığında, özellikle de çıkış şarkısı olarak seçilen “Ya Sen Ya Hiç”le aleni bir biçimde Sezen Aksu’ya benzeyen (daha doğrusu bir pazarlama taktiği olarak özellikle benzemesi istenmiş) bu genç kız, tek hünerinin Aksu’ya benzemek/benzetilmek olmadığını sonrasında yaptığı işlerle kanıtlamaktan geri kalmadı. Böylesi bir çıkışın arkası ya çok zor gelir ya da hiç gelmezken, en az ilki kadar ses getiren bir ikinci albüm çıktı piyasaya. Ve böyle devam etti.
Doksanlı yıllar boyunca çok parlak bir kariyer çizgisi çizdi Bendeniz. İstikrarını hiç bozmadan, yolundan hiç sapmadan, kendi yazdığı şarkılarla, kendine ait tarzıyla, herkesin birer ikişer dağıldığı, yolda kaldığı zorlu dönemeçlerin her birini aşıp bugünlere kadar geldi. Elbette ilk albümlerinin ulaştığı o büyük büyük satış rakamlarını sonrasında herkes gibi o da yakalayamadı ama sektörün genel gidişatı içerisinde azımsanmayacak sayıda albüm satmasını sağlayabilecek bir kemik kitleyi de bunca yıldır peşinden sürüklemeyi başardı. Bundandır ki aynı çizgide yoluna devam ediyor, edebiliyor.
Bendeniz’i diğer pop yıldızlarından ayıran çok önemli bir fark var. O, albümleri ve şarkıları dışında kendini neredeyse görünmez kılmayı başarabilmiş bir şarkıcı. O kadar ki, albüm yayımladığı dönemlerde bile çok az sayıda televizyon programına çıkıyor, az röportaj veriyor, Bendeniz’den renkli basına en ufak bir haber malzemesi çıkmıyor. Televizyonda bir ay görünmeyene “uzun süredir ortalarda yoksunuz” denilen bu öğütücü/kıyıcı camiada, bu tavra ve duruşa karşın sahiden yok olup gitmemenin tek bir açıklaması olabilir; gönülden kabul görmek. Eh, bu da hiç kolay kazanılır, hafife alınır bir marifet değil.
“Benden İzler” albümü, 16 Bendeniz şarkısını “remix” versiyonlarıyla yeniden bir araya getiriyor. İlk büyük “hit”i “Ya Sen ve Hiç” dışında bu albümdeki bütün besteler kendisine ait. “Ya Sen Ya Hiç”in sözleri Zeynep Talu imzası taşırken, Aysel Gürel’in kaleminden çıkmış “Kırmızı Biber” haricindeki bütün şarkı sözleri de yine Bendeniz’e ait.
“Remix” versiyonlarda Murat Uncuoğlu, Ayhan Saygıner , Suat Aydoğan, Barış Büyük ve Soner Kıvanç’ın imzalarını görüyoruz. Müzik piyasasında bir çok iyi işe imza atmış, bilinen, sevilen, kabul gören aranjörler bunlar. Bu albümde ortaya koydukları iş de bunu bir kez daha ispat ediyor zaten. “Remix” yapayım derken şarkıyı maymun eden, tanınmaz hale getiren, şarkıdan çok kendi aranjörlük marifetinin gösterişini yapan nicesini gördük, duyduk, dinledik bugüne dek. Burada ise bir çok versiyon, orijinalinden daha anlı şanlı, ihtişamlı olmuş. Tempo hiç düşmüyor ama “remix”ler dans ettirebilmenin ötesinde de kendini dinletebiliyor.
Albümden ilk klip geçtiğimiz günlerde “O Biliyor” adlı şarkıya çekildi. Bendeniz’in bir önceki albümü “Olsun”un göz önüne çıkmamış şarkılarından biri olan “O Biliyor”, yeni versiyonuyla düpedüz bir “hit” olmuş.
Klipte Bendeniz bugüne dek alışık olmadığımız bir halde çıkıyor karşımıza. Dans ediyor, seksi görünüyor. Kostümlerini çok beğendiğimi söyleyemem, dans etmeyi Bendeniz’e ne kadar yakıştırdığımı da tartışırım ama yüksek tempolu bu şarkıya böylesi bir klip çekilmesi ve şu veya bu şekilde dikkat çekici ve şaşırtıcı olması doğru görünüyor göze.
Bu albüm ve bu klip, bir süredir kendi ekseninde dönüp duran Bendeniz kariyerine yeni bir açılım getirir mi, onu zaman gösterecek. Ama çok tutkulu bir Bendeniz “fan”ı olmayan bendeniz, albümü de klibi de bağrıma bastım büyük bir sempatiyle. Bir de siz izleyin bakın.
TUĞBA ÖZERK - "AKLIMDA SEN VARSIN"
Sezen Aksu, Tuğba Özerk’i dinleyiciyle ilk kez tanıştırdığında gecelerden bir yılbaşı gecesiydi. TRT’nin yılbaşı özel programında Sezen Aksu sadece konser vermekle yetinmemiş, Yıldız Tilbe, Sertab Erener ve Tuğba Özerk’e solo şarkı söyletmişti. Diğer ikisi için şartlar hemen hemen olgunlaşmış, Sezen Aksu prodüktörlüğünde albüm kayıtları başlamıştı. Nitekim yıl içerisinde Sertab Erener’in ilk albümü yayımlandığında, o gece seslendirdiği iki şarkının da albümde yer aldığını gördük (“Oyun Bitti” ve “O Ye”).
Yıldız Tilbe’nin bir süre sonra, o malum olay nedeniyle Sezen Aksu okulundan ilişiği kesilecek ve o gece seslendirdiği, söz ve müziği İlhan Şeşen’e ait “Yürürüm” adlı şarkı, daha sonra Gündoğarken’in “Ankara’dan Abim Geldi” albümünde “Aşka Doğru” adıyla yayımlanacaktı.
Tuğba Özerk ise o yılbaşı gecesi henüz küçük bir kızdı. Kocaman gözlükleri, çocuk sesi ve heyecandan tir tir titrediği her halinden belli ürkek duruşuyla meşhur Azeri şarkısı “Ayrılık”ı söylemişti. Şarkı bitti, yeni bir yıl geldi ve biz Tuğba Özerk adını unuttuk gitti.
Sonra aradan yıllar geçti ve Tuğba Özerk, Sezen Aksu’nun yıllar önce lanse ettiği kız olma titrini haklı olarak “PR” malzemesi yaparak ilk albümünü piyasaya sürdü. Beklendiğinin aksine, Sezen Aksu’dan destek almamıştı.
Müzik camiasında belli bir tedrisattan geçmişlerin geçmemişlere hiç tahammülü, toleransı yoktur. Konservatuarda bırakın enstrüman eğitimini, şan eğitimi almış olmanın bile iyi şarkıcılık için yeterli olmadığı, olamadığı gerçeğine nedense aymaz bizim mektepli takım. Aynı şekilde bilmem kime uzun yıllar vokal yapmış olmak ya da bilmem kaç senedir barlarda marlarda sahneye çıkıyor olmak da adam etmeye yetmeyebilir bir şarkıcıyı. Ayıp olmayacağını bilsem, yüz tane isim sayarım şimdi.
Buna mukabil bazılarında o duyan kulak Allah vergisidir. Hiçbir teknik bilmeden de en baba teknik bilenden daha doğru söyleyen eğitimsizler yok mudur? Elbette vardır. Ama şayet Allah vermediyse, en azından sonradan edinmenin yollarını aramalı, bulmalı. Zira böyle bir iddianız var; şarkıcıyım diyorsunuz, albümler yayımlıyorsunuz ve kusura bakmayın ama kötü şarkı söylüyorsunuz!
Tuğba Özerk bugüne dek dört albüm ve bir “single” yayımladı. Beşinci albümü “Aklımda Sen Varsın” ise yakın zamanda piyasaya çıktı. Yine albümdeki bütün şarkılar prozodi hatalarıyla dolu. Bazı şarkılar var ki neredeyse her bir kelimesini yanlış söylüyor, yanlış vurguluyor, yanlış heceleri uzatıp, yanlış heceleri kısa tutuyor. Son dönemde moda olan ve çok havalı durduğu zannedilen kelimeleri yaya yaya şarkı söyleme şekli ise özellikle hareketli şarkılarını büsbütün dinlenemez hale getiriyor.
Bir önceki albümün en iyi iş yapan şarkısını hatırlayın… “Çekip gidesim var artık yalan dünyadan” diyen kadının sesinde en ufak bir acının, gitme arzusunun, isyanın, haykırışın izi olmadığı gibi, adeta “Ah şekerim ben hep yabancı sözlü şarkı söyledim, Türkçe’de zorlanıyorum bu yüzden” komikliği vardı. Ne ki Tuğba Özerk kendini ve şarkısını çok beğenmiş olmalı ki, çok benzer bir başka şarkı daha yazmış bu yeni albüm için, sonra hem albüme adını vermiş, hem de albüm yayımlandıktan sonraki ilk klibi de bu şarkıya çekmiş (Albüm piyasaya çıkmadan önce, dijitalde “single” olarak yayımlanan “İlan”a klip çekilmişti.)
Tuğba Özerk gayet güzel bir genç kadın. Kliplerinin görsel enerjisi de gayet yüksek oluyor haliyle. Yine öyle olmuş. Özellikle suyun içindeki altın rengine bulanmış görüntüler çok estetik, çok şık, çok da seksi. Yani televizyonun sesini kısarak izlerseniz mesele yok çünkü klipte hem kendisi hem de sesi çok güzel bir kadın kötü şarkı söylüyor. Kulağa yer eden melodisi ve yer yer manadan düşen cümlelerine karşın, buruk acı sözleriyle aslında çok doğru yakalanmış bir şarkı olan “Alkımda Sen Varsın” da bu talihsizliğin kurbanı oluyor.
EKİM 2011
SEZEN AKSU - "VAY"
İki binlerin başından bu yana işin klip kısmını pek de fazla önemsemez görünen Sezen Aksu, son albümü piyasaya sürüleli henüz çok zaman geçmemiş olmasına karşın, ikinci video klibi de servis ederek doğrusu ya, beni şaşırttı.
İlk klip, albümün açılış şarkısı olmakla beraber en ticari, en kolay yakalanır şarkısı da olan “Unuttun mu Beni?”ye çekilmişti doğal olarak. İkinci klip şarkısı ise “Vay” oldu. Çok kalbe dokunan, ağrılı, sızılı bir şarkı “Vay”. Ben özellikle Sezen’in bu şarkıyı başından sonuna sakin durarak, acısını kelimelerle dinleyenin kalbine batıra batıra söylemesini sevmiştim. Bir de sütliman düzenlemesini.
Bu yüzden de bu çekilen olabilecek en doğru klip olmuş diye düşündüm izler izlemez. Şarkıyı yiyip yutmayan, alakasız imgelerle boğmayan, ezmeyen bir görselliği var klibin. Hem de çok yaratıcı bir buluşun, bir fikrin üzerine inşa edilmiş.
Gerçi bu zamanlarda kitaptır, filmdir, şarkıdır, kliptir, üretilen herhangi bir şey için üretenin fikrini “yaratıcı” bulmak epeyce riskli. İki gün sonra bir bakarsanız birileri “Sezen klibi bilmem kimden çalıntı mı?” diye yayıverir internete bir haber, siz cehaletinize mi yanarsınız, cehaletinizi sanal âleme beyan ettiğinize mi artık siz düşünün.
Ben bugüne dek bir benzerini görmedim, bu nedenle şimdilik çok yaratıcı buluyorum bu fikri. Yani Sezen’in evinin birebir minyatürünü yapıp, klip boyunca o minyatürün içinde gezmeyi, Sezen’in kendisini klibin son karesine kadar göstermemeyi, ama hemen her karesinde nefesini duyurmayı, gölgesini hissettirmeyi… Sonra dinleyeni, seveni, takip edeni Sezen’in evine, özel hayatına şahit etmeyi, beste yaptığı, televizyon başında uyuya kaldığı, kitap okuduğu, yemek yediği, denize baktığı anları, onun izin verdikleri dışında kimsenin görmediği hallerini göstermeyi…
Bunu gerçek çekimlerle yapsalar belki de bu kadar etkileyici olmaz, hatta biraz sakil de durabilirdi. Bir yanıyla çok samimi, çok içtenken, bir yanıyla da bir o kadar kendini koruyan, içine kapatan bir kadına dair bilmemiz ve bilmememiz gerekenleri bunca dikte etmişken yıllar süren yol arkadaşlığımız boyunca, ne bileyim, söz gelimi yatak odasını bir klipte izlemek hiç de mutlu etmeyebilir, aksine rahatsızlık verebilirdi mesela.
Oysa şimdi bir oyuncağı, bir oyunu, ne kadarı sahici, ne kadarı kurgu olduğunu bilmediğimiz bir gerçekliği izliyoruz. Hani her o eve gidenin hep ballandıra ballandıra anlattığı o klan yaşamı, o hiç azalmayan kalabalık, o Sezen’in oda kapılarına dayanıp insanları uyandırdığı, “Kalkın hayat kaçıyor” diye ortalığı ayağa kaldırdığı, neşeli, kahkahalı, şarkılı, çalgılı ev bu ev evet, ama bu evde Sezen çok yalnız. Yapayalnız. Tek başına… “Anlatılan mı gerçek, görünen mi” sorusunun cevabını ise galiba bir tek Sezen biliyor.
Şarkıyı çok sevmiştim, klibi de sevdim. Buyurun, siz de sevin.
ZAKKUM - "ANASON"
Evet bir önyargım var. Ankara kökenli müzisyenlerin ayaklarının yere daha sağlam bastığına, daha uzun vadeli ve kalıcı işler yapabildiklerine bir çok kez şahit olmuşluğun getirdiği bir önyargı bu. Altmışlardan bu yana popüler müzikte adını duyduğumuz bir çok ismi bırakın bir kenara, son birkaç yıldır tanıdığımız “rock” gruplarına bakın, o bile yeter; Manga, Çilekeş, Gece ve Zakkum.
Kendi içinde yüzlerle ifade edilebilecek kadar çok sayıda türü, türevi barındıran “rock” müziğin daha melodik, söze daha çok yaslanan, daha az gürültülü, kimi kez senfonik, zaman zaman lirik sularda gezinmekten kaçınmayan, oyunlu, sürprizli, deneysel, klişe bozan kanadından tat alanlardansanız şayet, Türkçe “rock” yapan gruplar arasında Zakkum’u tereddütsüz tek geçebilirsiniz.
Aslında yukarıdaki tarif tam da “glam rock”ı işaret ediyor, şayet bir ad koymamız gerekirse. Ne ki bu koyduğumuz adlar zamanla kendi kriterlerine mahkûm kılıyor çalanı da, söyleyeni de ve dahi dinleyeni de. Sonra günün birinde bir şarkı yapıyorlar ve hep beraber söylenmeye başlıyoruz “Aaaa ama bu “glam rock” değil ki!” diye. Varsın olmasın, ne gam! Zakkum iyi müzik yapıyor. Ya da illa müşkülpesent olmak gerekirse; bir yerlerde birilerinin geçmişten bugünde yaptığı iyi müziği, Türkçe sözlü “rock” şablonu içerisine olabilecek en doğru şekilde oturtuyor.
Grubun 2007’de yayımlanan ilk albümleri “Zehr-i Zakkum”, epeyce geniş bir zamana yayılarak servis edildi. Albümden beş şarkıya klip çekildi ve hatta beşinci klip 2010 yılında düştü ekranlara. Bu süre zarfında Zakkum’un hayli seveni, takipçisi birikti.
Genellikle alternatif işlerin popüler olması pek hoş karşılanmaz. En azından hayranları böyle düşünür. Sevdikleri, dinledikleri için kendilerini özel hissettikleri müziğin, şarkının ya da şarkıcının gün gelip herkesçe tanınıyor, biliniyor, dinleniyor olmasının verdiği tekinsizlikten rahatsız olur, hatta galiba biraz da bir âşık misali kıskançlık duyarlar.
Zakkum’un ilk albümüyle, sözgelimi bir Manga kadar ses getirmediği bir gerçek. Bunun sebebi biraz daha “teen-age”üstü durmaları da olabilir, daha zor yenilir yutulur şarkı sözleri de. Ama grubun ilk albümlerinde hem Teoman’la, hem de yıllardır yeni bir şarkı kaydetmek için stüdyoya girmemiş Seyyal Taner’le düet yapmış olmaları bile umduğum kadar yankı bulmadı ya da buldu ama ben o sıra başka tarafa bakıyordum, görmedim.
İşime de geldi açıkçası. Seyyal Taner’li “Erkek Adamsın” ve hazmı çok zor “Hipokondriyak” başta olmak üzere, bayıla bayıla dinlerken albümü, grubun durduğu yerden de gayet memnundum. Bu camia adamı “rocker” makır demeden maymun ediveriyor. Anlayamıyorsunuz bile. Buyurunuz Teoman, bakınız Emre Aydın. Onlar kadar popülerin tam ortasına düşmedi Zakkum. İyi ki de düşmedi.
Zakkum’un ikinci albümü “13”, geride bıraktığımız Şubat ayında piyasaya çıktı. Albümün ikinci klibi ise geçtiğimiz günlerde servis edildi. Anlaşılan Zakkum, yine bir önceki albümün stratejisiyle, şarkılarını geniş bir zaman aralığına yayarak duyurmaya niyetli. Her şeyin bir lokmada, çiğnemeden yenilip yutulduğu bir zamanda bu yöntemin doğru olmadığını kimse söyleyemez. Zaten müziğin bir sektör olduğu ülkelerde bu iş eskiden beri böyle yapılıyor.
İkinci klip şarkısı “Anason”, albümde daha ilk dinleyişte vurulduğum bir şarkıydı. Albümün en iyi şarkısı değildi belki ama tamamen öznel bir gerekçeyle, çok sevdiğim bir tarzın, bir türün uzantısı olması nedeniyle gönülden yakınlık duymuştum bu şarkıya. Yani benim albümde popüler olmasını istemeyeceğim, gizli kalmasını, sadece fark edenlerin bilmesini tercih edeceğim şarkı buydu. Ama nasıl olduysa oldu ve klip bu şarkıya çekildi.
“Anason”, seksenli yıllar boyunca dilimizden düşürmediğimiz Yeni Türkü şarkılarının iki bin onlu yıllar reenkarnasyonu gibi. Her detayıyla öyle. Tek eksik Derya Köroğlu’nun sesi. Bundandır ki benim ve benim kuşağımın şarkıya yakınlık duymaması mümkün değil. Ne var ki bu meyanda bir şarkıyı seslendirenin Zakkum olması ve şarkının Zakkum’un albümünde yer alması radikal “rock” dinleyeni, yazanı, çizeni için pek de hoş görülür bir şey değil.
Kaldı ki “13” albümünde Zakkum, kallâvi bir alaturka şarkıyı, “Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun”u da “cover”lıyor.
“Anason” Zakkum’un bütün şarkıları göz önüne alındığında kabul etmeli ki, orta şeritten giden bir şarkı değil. Ya da tam tersi, ilk kez “Anason”u dinleyen ve çok beğenerek bir koşu albümü satın alan ya da indiren biri, diğer şarkılarda umduğunu bulamayabilir. Ama başta da söylediğim gibi, bir isim ya da isminin önüne bir sıfat takmadan, illa ki bir kulp aramadan kulak kabarttığınızda, hiç de fena tınlamayacak Zakkum’un müziği, buna emin olun.
RTÜK korkusundan olsa gerek, klipte geçen sofra başı sohbetinde, çay bardaklarından içilen sıvı anason kokulu içkinin su katılmamışı misali saydam. Kim bilir belki de bildiğimiz su. Ama biz anlıyoruz onun aslında neyi temsil ettiğini, siz merak etmeyin. İstibdat dönemlerinde olur böyle şeyler. Yapanlar değil, mecbur bırakanlar yazılacak tarihin utanç sayfalarına. Gülüp geçin ve içinize çekin anason kokusunu.
MABEL MATİZ - "SÖYLESE O BEN SÖYLEYEMEM"
Yüzüne de söyledim; Mabel’in Emre Aydın paltosu giyip deniz kenarında hicranlı hicranlı bakındığı nevrotik klibini hiç beğenmemiştim. “Arafta”, albümden yayınlanan ilk klipti ve belli ki onu lanse edebilmek için ortalama bir klip hangi klişeleri gerektiriyorsa, o sekanslar, o duruşlar, bakışlar, hatta o palto tercih edilmişti. “Arafta” epeyce dramatik ve epeyce de etkili bir şarkıydı; bu nedenle ilk klip için seçilmesi gayet de mantıklıydı ama Mabel Matiz’in albümünü tek başına özetleyen bir şarkı değildi.
Sosyal medyanın son derece akıllıca kullanıldığı bir kampanyayla, kendine hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi edinen Mabel Matiz’in buna rağmen gerek şarkı sözleri, gerekse şarkıların icrası düşünüldüğünde, ana akım sürüsünün içerisinde yer alması bu zamanın ahvalinde pek mümkün görünmüyor. Buna ne derece gerek olduğu da tartışılır zaten. Onun şu an durduğu yer ve ağır ağır attığı adımlar, uzun vadede karşılığını bulacak türden çünkü.
Mabel Matiz’in albümünden yayınlanan ikinci klip, birincinin tam tersine çok neşeli, çok renkli, çok ehl-i keyif bir haz bırakıyor izleyenin damağında. Şarkı hüzün döken, efkâr söken türden. Klip de buradan yol alıyor zaten. Sahiden yol alıyor Mabel ve arkadaşları klip boyunca. Hem çalıyor, hem söylüyor, hem de oynuyorlar. Köy köy, kasaba kasaba gezen bir çadır kumpanyası belki de. Belki de göç yollarına vurmuş birkaç dost, kader arkadaşı. Günebakan kokulu Trakya toprakları olmalı burası. Mevsimse tam da bu zamanlar, güneşli ama ince ince üşüten, bakır bir sonbahar.
Mabel Matiz’in her şarkısı başka bir dünya, başka bir âlem. Bu klip bunlardan sadece birine işaret ediyor. Hâlâ uğramayanlardansanız semtine, “Söylese O Ben Söyleyemem”, tanışmanız için hediyeli bir vesile olabilir.
EYLÜL 2011
Hakkımda
Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.
Bu Hafta Çok Okunanlar
-
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) 1997 yılında bir vesileyle Pre...
-
(1984'ten Bugüne) Sezen Aksu'nun yeni albümünün piyasaya çıktığı bugünlerde, Türk popunun efsane albümlerinden "Sen Ağlama&q...
-
Nebahat Çehre tramplene çıkan basamaklardan birine oturdu. Ellerini de dizlerinin üzerinde kenetledi. Serçe parmağında altın bir halka ...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
“Vayomini dö pua, yunaytıd kindım tu points… Lalmeyn di pua, görmıni ten points…” Ecnebi ülkeler birbirine böyle böyle puan dağıtırken bi...
Arşivden
-
Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
-
ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
-
"Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
MUSTAFA BOZKURT – “YOL” Esinlenme, etkilenme, ilham alma, sanatın her dalında bir çıkış noktası olabilir. Önünde bir örneği, daha önce yap...