Nükhet Duru, “Aşkın N Hali” adı verilmiş yeni albümünde, Tanju Okan, Hümeyra, Selda Bağcan ve Nilüfer gibi kendi döneminin şarkıcılarının yanı sıra, Şebnem Ferah, Halil Sezai, Cem Adrian ve Redd gibi bugünün popüler isimlerinin şarkılarını da söylüyor. Duru’yla hem yeni albümü, hem de ‘Nükhet Duru olmak’ üzerine konuştuk.
(FİKRET ŞENEŞ, EROL BÜYÜKBURÇ VE MÜZEYYEN SENAR’IN ARDINDAN…)
Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tıpkı yattığı yerden gördüğü tek manzara olan ağacın son yaprağının düşeceği gün öleceğine inanan hasta kızın hikâyesindeki gibi. Son yaprak düştüğünde ölür müyüz bilmiyorum ama o ağaç bir daha hiç yeşermeyecek.
Bir kadın çıkıp tüm hayatını adadığı aşkına, tek bir adama, 40 yıl boyunca tüm ülkenin diline düşecek şarkı sözleri yazmayacak mesela. “Korkma bu akşam gelip çalmam kapını,” demeyecek. Biz o şarkıları tekrar tekrar dinlediğimizde, “Ne aşkmış be!” diyeceğiz sadece. Ne öyle aşklar görecek, yaşayacak, ne de öyle cümleler kurabileceğiz… Türkçemiz yetmeyecek her şeyden önce. Sonra da ifade kabiliyetimiz… Bir daha öyle bir kadın gelmeyecek.
Bir adam sadece “playback” yaparak iki şarkıyla dinleyici karşısına çıkacağı gece, pantolonun ütüsü bozulup da dinleyiciye saygısızlık olmasın diye, sahneye çıkacağı son dakikaya kadar otel odasında hiç oturmadan, ayakta dolaşmayacak. Kendinden on yaş küçüğün de, kırk yaş küçüğün de gözünün içine sevgiyle bakıp, “Güzel dostum,” diye hitap etmeyecek bir daha… Bir daha öyle bir adam gelmeyecek.
Hiçbir şarkıcı, bestecisinin karşısında uduyla bir defada çalıp söylediği şarkıyı ezberine alıp, kendi ruhunun, kalbinin, dilinin ve sesinin imbiğinden geçirip damıtarak tekrar söylemeyecek bestecisine. Kimse yemek yerken çatalını, bıçağını bırakıp, soluğunu tutup, gözlerini, kulaklarını alamamacasına dinlemeyecek hiçbir şarkıcıyı. Bir daha öyle bir şarkıcı gelmeyecek.
Fikret Şeneş’le hastalığının onu henüz elden ayaktan düşürmediği günlerde tanışmış, birkaç kez evine gidip gelmiş, oturup uzun uzun sohbet etme şansını yakalamıştım. Hayran olmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz böylesi insanlarla tanışınca… Ya da ben yapamıyorum. Karşımdakinin bilgisi, görgüsü, kültürü, birikimi, her söylediğine, her anlattığına, her haline, tavrına sinmiş o derin bilgelik ve nezaket karşısında kendimi sıradan hissediyor, bu sıradanlığımı ele verecek bir pot kırmaktan, mahçup olmaktan korkuyorum. Yine de “Ne alabilirim, ne öğrenebilirim,” diye dinliyor, gözlüyor, izliyorum, bir yandan yıllardır yazdıklarıyla hayatımda bıraktığı izleri tek tek hatırlar ve haliyle hayranlığımı katlar, mucizelere inanırken.
Erol Büyükburç’la 2000’lerden bu yana defalarca bir araya geldik. Birlikte işler de yaptık. Ürkerdim ben ondan biraz. Çekinirdim diyelim ya da. Tıpkı Fikret Şeneş gibi o da sanki başka bir dünyanın, başka bir ülkenin insanı gibiydi. O yaşında, hiç körelmemiş o hafıza, o zekâ ve eskiyen bedenine inat eksilmemiş o enerjisi, insanüstü gelirdi bana bir yanıyla. Bunu yüzüne karşı söylemek iyi bir şey miydi, onu da bilmiyordum. Kabalık gibi de gelebilirdi. Narin, hassas, kırılgan, nadide biblolar gibiydiler onlar benim için. Elimi sürersem kırılacaklardı sanki.
En çok da Erol Ebi benim bilmediğimi varsayarak bana zamanında neler neler yaptığını anlatırken burkulurdu içim. Ne çok ihtiyacı vardı anlatmaya. Onu çoktan bir kenara itmiş, unutmuş, listeden nedense çıkarmışlara inat, ne çok kendini ifade etmek derdindeydi.
Müzeyyen Senar’ı ise hiç tanımadım. Ama dedem demekti benim için Müzeyyen Senar. Dedemin plakları, rakı sofraları, anason kokulu, sigara dumanlı ‘70’li yıllar Üsküdar gecelerinin sesi, sedası demekti. Çocukken nasılsa aklıma yerleşmiş, birilerinin hiç yaşlanmayacağına, hiç ölmeyeceğine dair inancımın kalesi, belki de sebebiydi. Ben çocukken de yaşlıydı çünkü Müzeyyen Senar, ben yavaş yavaş yaşlanırken de… O değişmezdi. Ölmezdi de. O ölürse çocukluğum ölürdü, ‘70’li yıllar ölürdü, Üsküdar ölürdü…
Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak… Yapraklar birer birer düşerken… Yerine yeni yeşil yaprakların açmayacağını bilmek canıma dokunuyor. Yutkunuyorum… Şarkılar da yalan söylüyor bazen. Geçmiş de tükeniyor. Ve hayat her zaman yenilemiyor bizleri…
MART 2015
(18 Mart 2015 tarihinde muzikonair.com 'da yayımlanmıştır.)
Müzik dünyasından kiminle konuşsam şikâyetçi... Malum konu; radyolar ve müzik televizyonları her şarkıyı, her klibi yayınlamıyor ve özellikle yeni isimler kendilerini, şarkılarını tanıtmak, duyurmak konusunda çaresiz kalıyorlar. Haksız sayılmazlar. Ben de çok yazdım, yazıyorum. Ama gelin görün ki hangi radyocuyla konuşsam, “İyi şarkı çıkmıyor, hit çıkmıyor,” diye dert yanıyor onlar da. Böyle bir kısır döngü içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz hep beraber.
Müzik dünyasından kiminle konuşsam şikâyetçi... Malum konu; radyolar ve müzik televizyonları her şarkıyı, her klibi yayınlamıyor ve özellikle yeni isimler kendilerini, şarkılarını tanıtmak, duyurmak konusunda çaresiz kalıyorlar. Haksız sayılmazlar. Ben de çok yazdım, yazıyorum. Ama gelin görün ki hangi radyocuyla konuşsam, “İyi şarkı çıkmıyor, hit çıkmıyor,” diye dert yanıyor onlar da. Böyle bir kısır döngü içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz hep beraber.
Fakat sonra ne oluyor? Beklenmedik bir şarkı çıkıp ortalığı toz duman ediyor ve bütün o şikâyetleri haksız kılıp, bütün klişeleri ters yüz ediyor.
“Yanarım”dan söz ediyorum, evet. Hani şu Ulan İstanbul dizisindeki Yaren ve Karlos karakterlerinin, yani Şebnem Bozoklu ve Erkan Kolçak Köstendil’in seslendirdiği şarkı. Bu yazının yazıldığı gün itibarıyla Kanal D’nin resmi Youtube kanalında 44 milyon 849 bin küsur kez izlenmiş şarkının klibi. Gayri resmi videoları saymıyorum bile. Öyle böyle bir rakam değil bu. 2014 yılı içerisinde popüler olmuş nice pop şarkısını katbekat katlayan bir rakam.
Aslına bakarsanız, “Yanarım”, gerçek bir şarkı bile sayılmaz. Arabesk şarkıların klişelerinden yola çıkılarak yazılmış ve o yüzden de abartılarak seslendirilmiş bir hiciv denemesi. Ne dijital platformlara servis edildi, ne CD olarak basıldı. Dizide yayınlanmasının dışında bir promosyon da yapılmadı. Ne Bozoklu ve Köstendil radyo radyo dolaştılar, ne lansman gecesi düzenlendi, ne de gazetelerde seri şeklinde röportajlar, haberler yapıldı. Radyolar çalmadı şarkıyı. Müzik televizyonları klibi saat başı döndürmedi. Ama ne olduysa oldu ve bu şarkı, yılın en çok dinlenilen ve sevilen şarkıları arasında başı çekiverdi birden. Kendiliğinden. Müzik sektörünün bir şarkı pazarlamak için kullanılan ritüellerinden geçmeden…
Bunu sadece Youtube verilerine dayanarak söylemiyorum. Çaldığım mekânda şarkıya gelen isteklerden, çalmaya başladığımda herkesin bir ağızdan, ezbere söylemesinden, yani bizzat sahada edindiğim izlenimlerden de yola çıkarak söylüyorum.
Diyebilirsiniz ki, şarkının popüler bir dizide yayınlanması da bir pazarlama taktiğidir. Dizilere bu maksatla verilmiş şarkılar için evet. Ama bu şarkının öyle bir durumu da yok ki. Dizi için yapılmış ve bu nedenle de aslında dizisinin dokusuna ve hikâye örgüsüne uygun olarak komik, hatta bir parça da absürd bir şarkı. Yani o kıstasla da değerlendiremeyiz.
Buna karşın “ama alt tarafı bir dizi şarkısı zaten,” deyip de geçmemek lazım bence. Bu meseleden çıkarılacak ciddi bir ders var çünkü müzik sektörü için. Karlos ve Yaren’den öğreneceğimiz önemli bir ders.
Demek ki neymiş; hit şarkının hiç öyle radyoya, klip kanallarına, promosyona, lansmana filan ihtiyacı yokmuş. Kendi kendine de alıp yürüyebiliyor, dile düşebiliyormuş. Demek ki neymiş; insanlar bir şarkıyı severse, onu dinliyor, seviyor, ezber ediyormuş. Demek ki neymiş; şarkılar insanlara zorla sevdirilemiyormuş. Devam edeyim mi? Bence gerek yok. Anladınız siz onu.
Bence Karlos ve Yaren şaka maka müzik dünyasına ciddi bir sille attı bu şarkıyla. Şimdi şarkıcısından bestecisine, yapımcısından yayıncısına herkes oturup bunun üzerine bir kafa yormalı.
OCAK 2015
(19 Kasım 2014 tarihinde muzikonair.com 'da yayımlanmıştır.)
Bir yandan çok kızıyor, eleştiriyor ama bir yandan da izlemeden duramıyoruz. Tuhaf bir şey… Gözünüz bir kere takılmayagörsün, ayrılamıyorsunuz başından ister istemez. Ne arasanız var çünkü. Hem şarkılar, türküler, hem şakalar, espriler, birbirine takılmacalar, hem hırs, rekabet, yerine göre entrika, hem de diz boyu ihtiras ve heyecan.
Bir yandan çok kızıyor, eleştiriyor ama bir yandan da izlemeden duramıyoruz. Tuhaf bir şey… Gözünüz bir kere takılmayagörsün, ayrılamıyorsunuz başından ister istemez. Ne arasanız var çünkü. Hem şarkılar, türküler, hem şakalar, espriler, birbirine takılmacalar, hem hırs, rekabet, yerine göre entrika, hem de diz boyu ihtiras ve heyecan.
Hakkımda
Yavuz Hakan Tok
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.
Bu Hafta Çok Okunanlar
-
(Milliyet Sanat dergisi Şubat 2023 sayısında ve 5 Şubat 2023 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır.) 1997 yılında bir vesileyle Pre...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
"ALO? HER GECE GEZENLERLE Mİ GÖRÜŞÜYORUM?" “Herkesi zalim kendini alim hissetmen bile normal.” Şarkı bu cümleyle başladığı için...
-
(1984'ten Bugüne) Sezen Aksu'nun yeni albümünün piyasaya çıktığı bugünlerde, Türk popunun efsane albümlerinden "Sen Ağlama&q...
-
(17 Şubat 2014 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.) Esra Berkman 1980 doğumlu. Görece genç yaşına rağmen k...
Arşivden
-
Yabancı Gelin Sonia, Türkiye'de nasıl ünlü bir sinema oyuncusu ve şarkıcı oldu?.. Yetmişlerde ona kim, neden açık çek verdi? Dillere...
-
ENBE ORKESTRASI - "SENDEN KIYMETLİ Mİ?" Bütün tartışmalara, eleştirilere rağmen popüler müzik piyasasında ENBE damgası vurulmuş ...
-
"Hani Peter Pan masalı gibi bir hayal dünyası vardır ya; orada kötülük yoktur, orada ihanet yoktur, orada acı çekilmez. Bizim şarkılar...
-
MABEL MATİZ - "FATİH" “Yahu bu ne? Bu zamanda 25 şarkılık albüm mü olur? Kim dinleyecek bunu?” “Şarkıların hepsi birbirine benz...
-
MUSTAFA BOZKURT – “YOL” Esinlenme, etkilenme, ilham alma, sanatın her dalında bir çıkış noktası olabilir. Önünde bir örneği, daha önce yap...