(22 Aralık 2015 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)
Yaz aylarına “Delirme” teklisi ile geçiren Fettah Can, 2015’i “Yalan Bu Dünya” adı verilmiş ikinci bir tekli ile kapatıyor. Sözü, müziği ve düzenlemesi Fettah Can’a ait bu yeni şarkı Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle dijital platformlarda satışa sunuldu.
Ben çok sevdim “Yalan Bu Dünya”yı. Alışageldiğimiz Fettah Can şarkıları arasında farklı bir yerde duracak bir şarkı bu. Zira alışageldiğimiz Fettah Can şarkılarının benzerleri o kadar çok yapılmaya başlandı ki son dönemde, kendi adıma gerçekten sıkıldım.
“Yalan Bu Dünya”, efkârlı bir şarkı. Haliyle benim yaşımdakilere daha fazla dokunabilecek de bir şarkı. Hafif alaturka ama istense ağır alaturka da olabilirmiş. Hani ‘80’lerde olsaydık bir Adnan Şenses, bir Muazzez Abacı’nın sesinden bu şarkıyı duymak şaşırtıcı olmayabilir, hatta çok güzel de olabilirdi. Ancak Fettah Can, Erkin Korayvari bir düzenlemeyi tercih etmiş. İyi de olmuş. Şarkı bu haliyle Fettah Can’ın sesine gayet yakışmış.
Bu arada şarkının A kısmının melodisi, Sadık Karan’ın “Aman” adlı şarkısının A kısmı ile çok benzer yürüyor. Fettah Can intihale ihtiyaç duyacak bir besteci olmadığına göre buna talihsiz bir tesadüf demek lazım herhalde.
Bir pop-star çizgisinde yürümeden, kendi şarkıları ve mütevazı duruşuyla bir pop-star kadar etki bırakabilmiş ender isimlerden biri Fettah Can. Çok güçlü bir ses, çok etkileyici bir fizik her zaman tek doğru formül değil çünkü. İtiraf edeyim ki şarkıcılık macerasının bu kadar uzun süreceğini ve bu kadar etkili olabileceğini de ben kendi adıma hiç öngörmemiştim. Ama insanlar besteci Fettah Can kadar şarkıcı Fettah Can’ı da sevdiler. Eh, bu da az şey değil.
Bu şarkı, “Anason” gibi, “Saki” gibi kimi efkârlı şarkıları bağrına basarak beni şaşırtmış genç dinleyiciye ne kadar dokunur onu bilemem ama ben dinlerken eşlik eder, kadehi kadehe vururum, orası kesin.
(10 Aralık 2015 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)
Yorumcu olmak, stüdyo şarkıcısı olmak, sahne şarkıcısı olmak hep başka başka şeyler… “Entertainer” (yani eğlendirici) olmaksa başka bir meziyet. Kötü şarkıcıdan da iyi “entertainer” olabilir mesela; örnekleri çoktur. Bununla beraber iyi şarkıcı olmak “entertainer” olmaya yetmez.
Kabul etmeli ki Cenk Eren, memleketin en iyi “entertainer”larından biri. Bir dönem sahnelerde fırtınalar estiren nice isim şimdilerde hemen hiç iş yapmazken, Cenk Eren’in yıllardır ve hâlâ bu işi hakkıyla yapıyor olması hafife alınacak bir şey değil. Üstelik Cenk Eren iyi de şarkı söyleyebilen bir “entertainer”. Son albümüyle bunu bir kez daha kanıtlıyor.
İlk albümü “…Ve Cenk Eren” yayımlandığında takvimler 1995 yılını gösteriyordu. Herkes onun sahnesinden bahsederken, albümü pek ilgi görmemişti. 2000 yılında “Gözlerin” adlı ikinci albümünde albüme adını veren şarkı ve Nükhet Duru ile düet yaptığı “Deli Gönlüm” dikkat çekti. Aslında Cenk’in şarkıcılıkta yol almasında Nükhet Duru’yla 2002’de başlayan ve yıllar süren ortak sahne çalışmalarının payı büyük oldu. Nitekim 2003’de piyasaya çıkan “Kader Çıkmazı” adlı üçüncü albümden sonra, 2004’de bu defa Nükhet Duru ile birlikte “Muhteşem İkili” adlı albüme imza attı. 2006’da yayımlanan “Kiraz Mevsimi” ise onun en iyi albümü oldu. “İnce Saz” başta olmak üzere “Kiraz Mevsimi”, “Cancağızım” ve “Sarı Sonbahar” gibi olgun ve demlenmelik şarkılar sesinde çok doğru tınlıyordu çünkü.
2009 çıkışlı “Dönüm Noktam” albümü ve 2012’de yayımlanan “Kasetimi Al” adlı mini albümü “Kiraz Mevsimi” albümünün etkisini devam ettiremedi. 2014’de piyasaya sürülen “Az Zehir Az Bal” teklisi de öyle. Ve 2015’in bitmesine çok az kala Şafak Karaman Production etiketiyle Cenk Eren’in yeni albümü “Repertuvar – Tanju Okan Şarkıları” yayımlandı.
Bir kere şunu söylemek lazım ki, bir tek şarkıcının şarkılarından oluşan bir albüm yapmak (saygı albümleri bir kenara) epeyce riskli bir iş. Çok sık da yapılmıyor zaten. Bu konuda ilk aklıma gelenler İpek Açar’ın “Kayahan Şarkıları” albümü ile Mine Geçili’nin “Bir Ömrün Şarkıları” adlı Zeki Müren şarkıları albümü. Her ikisinde de bir erkek şarkıcı ve bestecinin şarkılarını bir kadın solist seslendiriyordu. Buradaysa durum daha farklı… Tanju Okan bir besteci değil, bir yorumcu ve üstelik çok da baskın karakteristiği olan, nevi şahsına münhasır bir yorumcu. Dolayısıyla daha albümü dinlemeden ilk sorunuz “Bu albüm ne kadar iyi olabilir ki?” oluyor.
Ama olmuş. Hem de beklenmedik derecede iyi olmuş. Bunda şarkıların orijinal versiyonlarındaki ruhu hiç bozmadan bugüne aktarabilmiş aranjör Sarp Özdemiroğlu’nun payı büyük. Bu şarkıların bazılarını Tanju Okan’ın Atilla Özdemiroğlu düzenlemeleriyle plağa okuduğu düşünülürse, babadan oğula geçen mirasa özenle sahip çıkmış Sarp Özdemiroğlu. Birçok aranjörün sıklıkla düştüğü hataya düşüp, eski şarkıları yeniden ele alırken kendi imzasını atma uğruna şarkıları ters yüz etmeye, trafiklerini, “intro”larını değiştirmeye yeltenmemiş. Göksel’in benzer albümlerinden de bildiğimiz üzere Sarp Özdemiroğlu bu ülkede bu işi en iyi yapan aranjörlerden biri.
Albümün başarısındaki diğer paysa elbette Cenk Eren’in. O kadar doğru ve iyi söylemiş ki bu yadigâr şarkıları, hiç yüzünüzü buruşturmadan, “Keşke bunu da söylemeseymiş,” demeden dinleyebiliyorsunuz albümü başından sonuna dek. Eh, zaten ortada zamanında çok sevilmiş, çok dinlenmiş, bugün hâla bilinen ve sevilen şarkılar var. Haliyle ticari olarak da şansı yüksek bir iş söz konusu.
Albüm, Tanju Okan’ın az bilinen şarkılarından biri olan “İki Yabancı” ile başlıyor. Bu şarkının aynı adlı diğer versiyonu, yani sözlerini Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı ve Ajda Pekkan’ın söylediği versiyonu bilinir. Oysa Fikret Şeneş’in yazdığı ve Tanju Okan’ın seslendirdiği bu sözler, Şeneş’in yazdığı ilk Türkçe şarkı sözü olması nedeniyle de ayrıca kıymetlidir.
Tanju Okan’ın en çok bilinen şarkısı “Kadınım” ise ikinci sırada karşımıza çıkıyor. Albümün ilk klip şarkısı olarak da bu şarkı seçildi. Şöyle bir dönüp bakınca, yakın geçmişte bu şarkıyı Teoman, Yaşar ve Mehmet Erdem’in de seslendirdiğini hatırlıyoruz. Normal şartlarda bu kadar rağbet görmüş, deyim yerindeyse yıpratılmış bir şarkıyı çıkış şarkısı olarak seçmek hata olabilirdi. Ama Cenk Eren’in yorumu ve şarkının bu düzenlemesi ortada şüphe bırakmıyor. Yeri gelmişken, bu şarkının olağanüstü güzel sözleri için Mehmet Teoman’ı ne kadar yere göğe sığdıramasak az.
Moustaki’nin dünyaca meşhur “Le Meteque”inden Nino Varon marifetiyle Türkçeleştirilmiş “Hasret” de bir başka aranjman klasiği olmasının yanı sıra Tanju Okan’ın da dillerden hiç düşmemiş şarkılarından biri. “Deniz ve Mehtap” ise yıllardır hep Tanju Okan’la birlikte anılır ama aslında Okan bu şarkıyı hiç plağa okumamış, sadece Fakir Bir Kız Sevdim adlı Yeşilçam filminde ve de çok kez televizyonda, sahnede seslendirmiştir. İnternette Tanju Okan adıyla yüklenmiş sayısız video var ama çoğunu söyleyen aslında Tanju Okan değil.
Tanju Okan deyince akla gelen ilk şeylerden biri de hiç kuşkusuz onun içkili, meyhaneli, kafa çekmeli şarkılarıdır. Bu albümde “Öyle Sarhoş Olsam ki”, “Kadehi Şişeyi Kırarım Bugün” ve “Şerefe” ile sınırlı tutulmuş bu şarkılar. Buna karşın Okan’ın inceden arabeske meylettiği “Kemancı” ve “Deli Gibi Sevdim” de aynı etkiyi yaratan cinsten şarkılar. “Gözünde Yaşlarla” ise yine 70’lerden sıkı bir aşk şarkısı.
Albümün Cem Bayoğlu imzalı fotoğrafları ve Göknil Mustafa imzalı kartonet tasarımı da işin ağırlığını ve zarafetini doğru yansıtacak nitelikte.
Bu şarkıları kim söylese risk alacaktı. Ancak Cenk Eren yukarıda da bahsi geçtiği üzere, olgun ve demlenmelik şarkılarda (en azından albümlerinde) genç ve hareketli, piyasa işi şarkılarda olduğundan çok daha fazla etki yaratabiliyor. Bu nedenle de bu proje onunla çok doğru örtüşmüş. Daha piyasaya çıkalı kısa bir süre olmasına rağmen, son zamanların en çok satan albümü olması boşuna değil. Bu sebeple, prodüktör Şafak Karaman da dahil olmak üzere, emeği geçen herkesi tebrik etmek lazım.
(24 Kasım 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Galatasaray Lisesi’nde öğrenci iken müzik öğretmeni Candan Erçetin’in teşvikiyle konservatuarda yarı zamanlı müzik eğitimine başlayan Cihan Güçlü, üniversite eğitimini de konservatuarın klasik gitar bölümünde almış. Kendi şarkılarını da yazmaya başlamış bu süreçte. Candan Erçetin’in onun bestelerini albümüne alması ile de ilk profesyonel bestecilik deneyimini yaşamış. İlk albümü “Ama”yı 2010 yılında piyasaya çıkaran Cihan Güçlü, yaptığı müzik türünün meraklılarınca keşfedilmiş ve dikkat çekmişti ama o albümde “Hani Hayat Bir Oyundu?” adıyla yer alan, Mehmet Erdem’inse ikinci albümünde “Acıyı Sevmek Olur mu?” adıyla seslendirdiği şarkısı, Cihan Güçlü isminin daha geniş kitlelerce tanınmasını sağladı. Erdem’in o albümüne adını veren “Hiç Konuşmadan” da bir Cihan Güçlü bestesiydi.
Cihan Güçlü’nün ikinci albümü “Kim Anlıyor ki?”, geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya çıktı. Tıpkı ilk albümünde olduğu gibi, bu albümde de Cihan Güçlü (bir şarkı hariç) kendi bestelerinden oluşan bir repertuarla dinleyici karşısına çıkıyor. Düzenlemeler ise Alper Atakan tarafından yapılmış.
Yukarıda “yaptığı müzik türünün meraklılarınca” tabirini özellikle kullandım zira Cihan Güçlü’nün yaptığı müzik türünün yapanı da, dinleyeni de çok bu ülkede. Yalın’dan başlayıp Fettah Can’a kadar sayılabilecek onlarca isim var. Şarkıların akışları, kullanılan temalar, şarkı söyleme biçimleri filan çok benzer bu isimlerin. Farklılıklar ise ancak detaya indiğinizde göze çarpıyor.
Mesela Cihan Güçlü’nün farklılığı, kimi şarkılarında bir pop şarkısı ortalamasında iyi sözler ve güçlü melodiler yakalaması. Bu albümde de “Korkuyorum”, “Yalandır Güldüğüm” ve “Kim Anlıyor ki?” bu anlamda nispeten öne çıkan parçalar. Bununla birlikte albümün çıkış şarkısı olarak da seçilen “Canım Sevgilim”, “Gitme” ve “Bihaber” başta olmak üzere, albümün ağırlığındaki şarkılar çok bildik bir tavır üzerinden yürüyor. Fena mı? Değil belki ama yeni bir şey de sunmuyor dinleyene.
Cihan Güçlü’nün çok iyi bir solist olduğu söylenemez. Mesela “Korkuyorum” şarkısında yer yer sesindeki deformasyon net bir biçimde duyuluyor. Sanırım özellikle öyle kalsın istenmiş; yoksa teknik olarak halledilmeyecek bir mesele değil. Aslında farklı bir ses rengi olmasına rağmen, sesini kullanma biçimi, kelimeleri vurgulaması da ortalamanın izinden gidiyor. Böyle olunca da şarkıyı söyleyenin kim olduğunu bilmiyor iseniz, benzerlerinden ayırt edebilmeniz imkânsız hale geliyor.
Albümde söz ve müziği Cihan Güçlü’ye ait olan 10 şarkıdan biri olan “Biz İkimiz”, ilk albümden çıkıp gelmiş ve bir takım değişikliklerle bu albüme tekrar girmiş. Bir de “cover” var. Sezen Aksu’nun “Serçe” albümünde yer alan ve sözleri Aksu’ya, bestesi Hurşit Yenigün’e ait olan “Gelen Gideni Aratır”, ‘70’lerin moda akımı disko müziğinin bir Türk usulü denemesiydi ve bugüne dek hiç yeniden seslendirilmemişti. Özellikle “cover” konusunda epeyce deneyimli Alper Atakan, şarkının ritmini bugüne uydurmakla birlikte, orijinalindeki keman ve gitar partisyonlarını çok fazla değiştirmeden, o havasını korumayı tercih etmiş. Şarkı böylece farklı bir renk olarak albüme hareket katmış.
Bütününde eli yüzü düzgün, özenli, temiz bir albüm bu. Cihan Güçlü, şarkıcılığından ziyade şarkı yazarı olarak bu albümle daha fazla dikkat çekecektir. Keşke albüm kapak tasarımına da bir parça özen gösterilseymiş. Kapak görseli, kullanılan yazı karakterleri filan hiç profesyonel görünmüyor çünkü. “Kim Anlıyor ki?” başlığında soru işaretinin konulmamış olması da cabası.
(16 Kasım 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Son 20 yılın iz bırakan müzisyenlerinden biri Feridun Düzağaç. Bunu da kendi gibi olabilmeye ve kalabilmeye borçlu şüphesiz. 1996 yılında ilk albümü “Beni Rahatta Dinleyin” piyasaya çıktığında, henüz Türkçe “rock” müzik ana akımın içinden ses vermiyordu. Yıllar içerisinde müzik anlayışımız ve beğenilerimiz kadar müzik dinleme alışkanlıklarımız da değişti. Müziğin sunulduğu mecralar da öyle. Feridun Düzağaç bütün bu değişimden hasar almadan geçmekle kalmadı, hiç “kötü” diyebileceğimiz bir şeye de imza atmadı.
Nitekim geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya çıkan dokuzuncu albümü “Başka” ile de bunu bir kez daha gösteriyor. Türkçe popüler müzik tarihinde çok az ismin başarabildiği bir şey bu. Feridun Düzağaç’ın kendi müziği var ve bu müzik dönemsel olarak değişen moda akımlardan azade. “Başka” tam da böyle bir albüm.
Albümde 8 şarkı ve 2 farklı versiyon var. Bu 8 şarkıdan biri, Düzağaç’ın ilk albümünde yer alan ve ilk “hit”lerinden de biri olan, sözü müziği kendisine ait “Beyaz”. Bunun dışındaki 7 şarkıyı ise ilk kez duyuyoruz. Bunlardan 5’inin söz ve müziği yine Feridun Düzağaç’a ait. İki şarkıya ise Flört ve YAYA gruplarından tanıdığımız Ata Akdağ imza atmış.
Albümün açılışında yer alan ve çıkış şarkısı olarak da seçilen “Biçare”nin albümdeki iki düzenlemesinden birini Can Alper ve Arıkan Sarıkaya, diğerini ise Oya Erkaya yapmış. Türkiye’de aranjörlük diye adlandırılan iş her nedense erkeklerin tekelindedir bildik bileli. Nazan Öncel, Sezen Aksu gibi kimi müzisyenler, şarkılarının düzenlemelerine birebir katılırlar ama başkaları için düzenleme yaptıklarını hiç görmedim ben. Oya Erkaya, müzik mutfağında erkek tekelinin kırılması adına ilklerden biri olacak gibi gözüküyor. Zira bu albümdeki üç düzenlemesi de hiç hafife alınmayacak kadar iyi. Özellikle de “Biçare”nin tango esintili “Başka Versiyon”u.
“Biçare”, “Olmaz” ve “Kül” albümün açılışında ardı ardına dinleyeni vuran şahane Feridun Düzağaç şarkıları. Özellikle şiirli sözleri ve etkili melodisiyle “Kül”, uzun vadede bir Düzağaç klasiğine dönüşecektir mutlaka. Şarkının Can Alper ve Arıkan Sırakaya imzalı “Demli Versiyon”u, ‘bir şarkıyı arabeskleştirmeden Türk müziği enstrümanlarıyla nasıl renklendirebiliriz?’ sorusunun tam karşılığı olabilir.
Söz ve müziği Ata Akdağ imzalı iki şarkıdan biri olan “Olmasaydın”da Feridun Düzağaç’a YAYA eşlik ediyor. Piyano ve gitarların çello ile “tatlı-sert” atışmasıyla başlıyor şarkı ve su gibi akıp gidiyor. Hemen ardından gelen “Sorma” da yine bir Ata Akdağ şarkısı.
Albüm hiç boşluk hissi yaratmadan, en az öncekiler kadar güçlü “Ah O His” ve “Fer”le devam ediyor. “Fer”in yine Oya Erkaya imzalı düzenlemesinde bu defa caz akorlarının buzuki ile buluşmasına şahit oluyoruz. “Beyaz”ın yeni versiyonu ise yine cazın içinden geçerek “chill-out” sularında yüzüyor.
Yeni albümlerde müzikal tat denilen şeyi bulmak pek kolay değil artık. Bu genellemeleri sevmesem de, basit melodilerin, basit sözlerin, sentetik seslerin ve kopyala-yapıştır pratiği nedeniyle giderek ruhsuzlaşan müzikal içeriğin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hükmünü sürdüğü bir dönemden geçiyoruz. Bu rüzgâra karşı durabilmek her şeyden önce yüksek bir mutfak maliyetini, sonrasında ise kolay algılanamamayı, hatta anlaşılamamayı, dolayısıyla ana akımın dışında kalma riskini göze almayı gerektiriyor. Ama bir kez göze aldım mı da, ortaya çıkan şey tadından yenilmiyor. Tıpkı bu albümde olduğu gibi. Bir şarkıyı, “ah o bas gitar nasıl güzel duyuluyor”, “ah o sözler nasıl incelikli”, “ah o intro melodisi ne kadar etkili” diye anabilmek ne güzelmiş. Bu albüm bana bunu hissettirdi en çok.
Bahadır Fenerci tarafından çekilen fotoğraflar ve yapılan grafik tasarımla dinleyiciye sunulan albüme kartoneti de özenli işçiliği ile değer katıyor.
Bu albümü mutlaka edinmek, iyi dinlemek ve hatta oturup etüt etmek lazım.
“Vayomini dö pua, yunaytıd kindım tu points… Lalmeyn di pua, görmıni ten points…”
Ecnebi ülkeler birbirine böyle böyle puan dağıtırken biz siyah beyaz televizyonumuzun başında bize de bir iki puancık veren olur mu diye nefesimizi tutar beklerdik. Hayaller ilk beş, hayatlar son beş olurdu her seferinde. Sonra gecelerden bir gece Bülent Özveren’in canlı yayında kendinden geçerek haykırdığını da gördük: “Türkiye birinci değerli seyirciler, Türkiye birinci! Şu an herkes bana döndü salonda çünkü şeyimin önünde… naklen yayın kulübemin önünde bir tane Türk bayrağı var!”
Meşhur olmak istiyorsunuz. Çok haklısınız. Kim istemez ki? Toprağı bol olsun, selam edelim Andy Warhol’e de bu vesileyle ama on beş dakika meşhurluk filan kimseyi kesmez artık bu devirde. O kadarını O Ses Türkiye’ye çıkarak da yapabilirsiniz, çok kolay. Üstelik besteleriniz, şarkı sözleriniz var. Devir Küçük Emrah filmlerinin devri değil ki, orada gördüğünüz gibi Taksim’den belediye otobüsüyle Unkapanı’na giderek otobüsten inince heyecan içerisinde alt geçitten geçip İMÇ altıncı bloğun önüne gelesiniz.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.