(4 Nisan 2015 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.)
“Yolu sevgiden geçen” şarkılar öksüz kaldı. Kayahan, 66’ncı doğum gününden sadece beş gün sonra, kıştan kalma, soğuk bir Nisan sabahında sonsuzluğa kanat açtı. Ardında şarkılarını ve sesini bırakarak… Hayatlarımıza sinmiş şarkıların, seslerin sahipleri bir gün bizi terk ettiğinde tek avuntumuz bu oluyor hep. Sonsuza dek baki kalacak olan hoş sadaları…
(11 Şubat 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Adını kimi zaman sözünü yazdığı, kimi zamansa bestesini de yaptığı ve başkalarına verdiği şarkılarla duyurdu Ayla Çelik. En çok “Türkân”ın söz yazarı olarak yer etti hafızalara. Müziğin okullusuydu. Basamakları ağır ağır çıkmakta idi. Ülke çapında tanınmaktan çok sektör bazında tanınmak açar kapıları bizde. O da oradan yürüdü.
Ayla Çelik’in Melih Kibar’ın yanında reklam cıngılları seslendirerek başlayan profesyonel müzik yolculuğunun ilk albümü aslında 2007 yılında piyasaya çıkan “İstanbul Türküleri” adlı konsept albüm olmuş. O albümde Belma Şahin’le birlikte İstanbul türküleri seslendirmiş Çelik. İlk solo çalışması ise 2008’de yayımlanan “Bir Dönebilsem” adlı tekli. 2010’da ilk albümü “Lavanta” yayımlanmıştı. Ve altı yıl aradan sonra Ayla Çelik, ikinci albümü “Ben” ile bir kez daha şarkıcı olarak karşımıza çıkıyor. Albüm geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
Albümde altı şarkı ve dört farklı versiyon var. Açılışta yer alan ve ilk klip şarkısı olarak da seçilen “Aşk Şarkıları” hem farklı müzikal yapısı hem de sözleri ile dikkat çekici. Söz ve müziği Ayla Çelik’e ait bu şarkının A ve B bölümleri tango, nakarat kısmı ise İspanyol yürüyüşünde. Aslında bu müzikal yapıyı biraz da şarkının sözleri belirlemiş gibi. İlk yarıdaki sert ve keskin tavır nakaratta efkârlı bir serzenişe teslim ediyor kendini ve sözlerle müzik çok doğru örtüşüyor. Büyük yüzdeyle aynı tempoda başlayıp biten şarkılardır popun matematiği aslında ama az sayıda olmak kaydıyla “Türkan” gibi aykırı örnekler de var ki bu da onlardan biri. Belli ki Ayla Çelik de “Türkan”dan ilham almış. Söylemek lazım, Erhan Bayrak gerçekten çok iyi bir düzenlemeyle şarkıyı adeta oya gibi işlemiş. Nitekim aynı şarkının albümdeki bir diğer versiyonu olan Ozan Çolakoğlu aranjesi bende aynı etkiyi uyandırmadı. (Bu arada albüm künyesinde bu şarkının aranjörü olarak Erhan Bayrak’ın yanı sıra henüz bir bebek olan kızı Ayris’in de adı geçiyor. Burada bir espri var muhakkak ama onu biz anlayamıyoruz haliyle.)
İkinci sıradaki “Bağdat”, albümün “hit” potansiyeli en yüksek şarkısı. Söz ve müziği yine Ayla Çelik tarafından yazılan “Bağdat”, Orhan Sancak tarafından düzenlenmiş. Bütün gün evde oturup hiçbir şey yapmayan, telefona filan bakmayan ve bu durumu sevgiliye ince ince göndermeli cümlelerle anlatan kadın şarkıları hep tutmuştur memlekette (Bknz: Göksel’den “Depresyondayım”, Sertab’dan “İyileşiyorum”, Model’den “Makyaj”.) Hâl böyleyken nakarat sloganı da çok sağlam olan “Bağdat”ın çekilecek bir kliple birlikte yılın “hit” şarkılarından biri olmaması için bir sebep yok. Hatta ben “Aşk Şarkıları”ndan daha fazla dikkat çekeceğini bile düşündüm dinlerken.
“Bağdat”ın albümde bir de “düet” versiyonu var. Düzenleme aynı ancak bu defa Ayla Çelik şarkıyı Beyazıt Öztürk ile beraber söylüyor. Beyazıt gibi komikliği ile mimlenmiş bir adamı, iyi de şarkı söyleyemiyorken üstelik, bu derece dramatik bir şarkıda kullanmak iyi bir fikir değilmiş sanki. Nitekim şarkı bir de Ayla Çelik’in tonundan olunca, Beyaz epeyce zorlanmış; zaten ancak sesinin nispeten iyice duyulduğu kısımlarını kullanmışlar. Halbuki “Osman” gibi esprili bir şarkının içinde, hadi o şarkı düete gelmezse de “Haberim Var”ın A bölümünde pekala daha başarılı olabilirmiş Beyaz. Ya da en azından dinleyene daha sempatik gelebilirmiş. Ama şöyle ya da böyle Beyazıt Öztürk isminin “Bağdat”a ve de albüme ilave reyting getireceği de şüphe götürmez.
Ayla Çelik’in kendini şarkıcı olarak Sibel Can ile Demet Akalın arası bir yere konumlama gayreti var. Bunu ilk albümünde de hissettiriyordu, bu albümde de öyle. Nitekim albümün üçüncü sırasındaki “Altın Sarısı”, neresinden baksanız bir Demet Akalın şarkısı olabilirmiş. Sözleri Ayla Çelik yazmış, besteyi Gökhan Tepe yapmış ve düzenleme yine Erhan Bayrak’a emanet edilmiş. Ayla Çelik hem eli yüzü düzgün cümleler kurup hem de şarkı sözlerinin içine bolca slogan ve az kullanılmış kelime, tabir, tamlama serpiştirme konusunda bütün hünerini gösterdiği şarkılar sıralamış bu albüme. “Altın Sarısı” da bunlardan biri. Aslına bakılırsa albümün radyo-kulüp-“beach” hattında iş yapmaya en müsait şarkısı da bu. Şarkının hem Erhan Bayrak hem de Mustafa Ceceli versiyonları pekala bu işi yapabilir. Bir üçüncü versiyon olan Miraç Kutlu düzenlemesi ise şarkıyı bu defa düşük tempoda işleyerek aslında albümün bütününe en uygun halini sunuyor dinleyene.
Söz ve müziği Ayla Çelik’e ait “Haberim Var” da tıpkı “Aşk Şarkıları” gibi iki farklı müzikal formun bir araya getirildiği ve metronomu sabit kalmayan bir şarkı. Nakarat kısımlarında alaturkaya bağlanıyor ve “yanıyorum ah, ölüyorum ah” kelimeleri ile de o hissiyat iyice tetikleniyor. Aslında başından sonuna teatral havada, bir parça müzikal oyun şarkıları tadında bir şarkı “Haberim Var”. Erhan Bayrak yine çok iyi bir düzenleme yapmış ve aslında bu tarz şarkıların hem besteci hem de aranjör olarak piri sayılabilecek Atilla Özdemiroğlu’nu aratmamış.
Beşinci sıradaki “Aynalı Dolap” ise Ayla Çelik’in Sibel Can tarafından ses veriyor. Sözleri Çelik’in, beste Gökhan Tepe’nin , düzenleme ise Ceceli’nin. “Aynalı Dolap” Sibel Can tarafından söylense ikinci bir “Lale Devri” olur muymuş, olurmuş. Çünkü tam da o incelik ve nezakette, o tavırda makamlı bir şarkı.
Yine Ayla Çelik sözleri, Gökhan Tepe bestesiyle “Osman”, albümün en matrak şarkısı. Yine bir teatral hava, bir müzikal oyun formu ve yine Erhan Bayrak’ın akıllıca düzenlemesi. Ankara havalarına da şöyle bir dokunup geçen “Osman”, hemen birlikte söylenecek bir şarkı değil belki ama insan ister istemez ne oluyor, burada ne anlatılıyor diye bir kulak kabartıyor ilk dinleyişte. Sonra da eğleniyorsunuz zaten. (Bu arada Beni Osman Öldürdü diye bir ‘60’lı yıllar Yeşilçam filmi de var, sanırım Ayla Çelik oradan esinlendi bu şarkıyı yazarken.)
Toplamda şarkı sözleri, besteler ve düzenlemeler açısından baktığınızda kendine ait bir tavrı da olan, iyi bir pop albümü bu. Bence bir tek sorun var ise o da Ayla Çelik’in naif ve çekingen şarkıcılık biçimi. Bu, alaturka eğitimi de almış olmanın bir deformasyonu mu onu bilemeyeceğim ama pop şarkıları, özellikle de böylesi iddialı sözleri olan şarkılar daha baskın bir solist tavrı istiyor. Ancak Ayla Çelik bu şarkıcılık biçimi ile şarkılarını yeterince domine edemiyor ve bu durum da bir parça inandırıcılık sorununu beraberinde getiriyor. Sanırım şarkıları dinlerken kulağımın kimi zaman yukarıda ismi geçen şarkıcıları araması da bundandı. Şarkılar bu kadar iyi olmasaydı bunu de dert etmezdim belki, o ayrı.
Albüm kapak fotoğraflarında değil ama klipte bir önceki albümün promosyon safhasında ısrarla vurguladığının aksine bu defa “seksi olmamaya çalışan” bir Ayla Çelik yok, aksi var. Jülide Güngör imzalı fotoğraflar ve Cumba imzalı kartonet tasarımı ise gayet güzel.
(8 Şubat 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Türkçe müziğin “gizli” hazinelerindendir Ece Dorsay. “Gizli” diyorum çünkü ülkenin en ünlü sinema eleştirmeni Atilla Dorsay’ın kızı olmasına rağmen, doğuştan sahip olduğu medya gücüne sırtını hiç dayamamış, başından beri kendi yolunda bağımsız bir müzisyen olarak yürümüş, bu nedenle de hep az bilinir kalmış ya da kalmayı tercih etmiş bir isim Ece. Bunun da ötesinde kimselere benzemeyen sesi, kendine ait şarkıları ve o şarkılarla yarattığı dünyasıyla da nevi şahsına münhasır, özel bir isim.
Ece Dorsay’ın ilk resmi kaydı olan “Tutkuların Peşinde” adlı şarkı, 2000 yılında Universal Müzik tarafından piyasaya sürülen “Alternative Rock” adlı albümde yer alıyordu. 2002 yılında ise ilk albümü “Kum Saati” ile çıktı dinleyici karşına. Bu ilk albüm, onun her bakımdan farklı bir müzisyen olduğunu hissettirmiş ve Dorsay’ın dikkatleri üzerine çekmesini sağlamıştı ama ikinci albüm “Kırmızı Karanlık” çok uzun bir aradan sonra, ancak 2013 yılında piyasaya çıkabildi. Zira müzik endüstrisi içinde oyunu kurallarına göre oynamaya yanaşmayan bir müzisyen için bu ülkede işler her zaman çok ama çok zordu.
Ece Dorsay’ın üçüncü albümü “Dünyamın Haritası” ise 2015 yılının Aralık ayında İrem Emre Müzik tarafından dijital platformlarda satışa sunuldu. Albümde 11 şarkı var. Önceki albümlerinde tamamen kendi yazdığı şarkıları söyleyen Dorsay, bu defa işi bir adım daha ileri götürüp bütün düzenlemeleri kendisi yapmış, hatta bütün enstrümanları da kendisi çalmış (öyle ki bir şarkıda ağzıyla trompet dahi çalıyor, “beatbox” yapıyor.) İşin büyük kısmını evindeki stüdyosunda kotarmış, sadece gitar ve vokal kayıtları Sezen Aksu’nun stüdyosunda gerçekleştirilmiş. Yani hem başından sonuna “self-made”, hem de büyük kısmı “home-made” bir albüm bu. Diğer albümlerinden farklı olarak ilk defa “cover” bir şarkıya da yer vermiş albümünde. Onun dışında kalan 10 şarkının söz ve müzikleri de yine Ece Dorsay imzası taşıyor.
Albümün “cover” şarkısı “Vitrin”, sözleri Sezen Aksu’ya, bestesi Can Algeç’e ait ve daha önce Ajda Pekkan tarafından seslendirilmiş bir şarkı. Orijinal versiyonu tam bir dans şarkısı olan “Vitrin”, Ece Dorsay’ın sesi ve düzenlemesiyle bambaşka bir hale dönüşmüş ve hatta denilebilir ki Ajda Pekkan versiyonundan çok daha net bir ifade kazanmış. Nitekim hiçbir zaman görselliği şarkılarının önüne geçirmemiş, bu anlamda alışageldiğimiz kadın şarkıcı vitrinini hiç tanzim etmemiş Ece Dorsay’ın bu şarkının klibinde karşımıza ağır makyajla, dekolte elbiseyle filan çıkması boşuna değil. Şarkıdaki “vitrin-iklim” metaforlarına çarpıcı bir gönderme var orada.
Böylelikle albümün tek “cover”ı da Ece Dorsay’ın kendi şarkılarında başından beri sürdürdüğü izleğe, taşıdığı felsefe, dünya görüşü ve yaşam biçimine eklemlenmiş. Çıkış noktası eski Emek Sinemasının yok edilmesi olan ama aslında sadece İstanbul’un değil tüm ülkenin içinden geçtiği bir yıkım sürecini sözünü sakınmadan anlatan “İstanbul Ayaklar Altında” başta olmak üzere, ağırlıklı olarak aşk teması üzerinden içine hapsolduğumuz ritüelleri, kuralları, kaideleri, yasakları, hayata dair dayatılan kerameti kendinden menkul doğruları sorguluyor Ece Dorsay şarkılarında. Ve bunu sadece kurduğu cümleler, bastığı notalarla değil, bütün varlığıyla yapıyor. Bu yüzden çok samimi ve çok gerçek.
Başka bir ülkede yaşıyor olsa bu ses tınısı ve bu şarkı yazma ve söyleme biçimi ile çok daha başka türlü değer biçilecek Ece Dorsay’ın bu ülkede zar zor albüm yapabiliyor olması kalp kırıcı. Yine de her türlü zorluğa rağmen ortaya çıkarılmış bu albüm, hem teknik hem de artistik açıdan çok daha iyilerini yapabilmesi için Ece Dorsay’a en azından bu defa bir kapı açar umarım. Hatta Ece’yi sahnede çok kez dinlemiş birisi olarak onun ses renginin ve şarkıcılığının ince detaylarını çok daha fazla ortaya çıkaran caz şarkılarından oluşan bir albümü (ya da en azından akustik Youtube kayıtlarını) kendi “wishlist”imin baş sıralarında tutuyorum.
NOT: Albümün CD baskısı yapılmadığı için benim gibi kartonet meraklıları albümü iTunes’dan indirdikleri takdirde, hem şarkı sözlerinin hem de detaylı bilgilerin bulunduğu 15 sayfalık kartoneti de edinmiş oluyorlar. Aklınızda bulunsun.
(3 Şubat 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Ceynur iyi bir ses ve iyi müzik yapıyor. Bunu biliyoruz zira geçmişte yaptığı güzel işler var. 2009’da yayımlanan ilk albümü “Aşk, Yağmur ve Çikolata”, özellikle de bu albümdeki “Yağmur” şarkısı mesela… Çok iyi bir başlangıçtı, her ne kadar Ceynur’un müzikal geçmişi çok eskilere, ta Pop Show yarışmasına ve hatta Eurovision Türkiye finallerine kadar dayanıyor olsa da.
2011’de piyasaya çıkan “Arabada Dinle” teklisi de hiç fena değildi. 2013 çıkışlı “Uzak Ara” teklisi çok fazla ses getirmedi ki o da bir etnik-elektronik dans şarkısı yani zamanına göre aykırı bir işti.
Ceynur’un yeni teklisi “Ağır Aksak”, geçtiğimiz günlerde YAZZ Records ve DMC işbirliğiyle raflarda yerini aldı. Tabii şarkı/albüm yayımlama periyodunu bu kadar uzun tutunca dinleyici devamlılığını kaybetmeniz ve her defasında işe baştan başlamak zorunda kalmanız kaçınılmaz oluyor. Siz bu aralarda sahneye çıkıp şarkı söylemeye devam olsanız da, göze görünmüyorsunuz. Nitekim kuvvetle muhtemeldir ki Ceynur dikkati dağınık müzik dinleyicisi tarafından ister istemez yeni bir isim olarak algılanacak.
Şarkının sözleri Murat Güneş’e, bestesi ve düzenlemesi ise Volga Tamöz’e ait. Çok “büyük” bir şarkı “Ağır Aksak”. Batı formunda bir balad ve düzenlemede kullanılan senfonik öğeler de bunu vurguluyor zaten. Ceynur tam da hakkını vererek, kusursuz bir teknikle şarkıyı bir kat daha uçurmuş.
“Ağır Aksak”ın bir tek kusuru var ki, memleketin popüler müzik seceresine göre bu döneme, zamana ait bir şarkı değil. O yüzden akıbeti ne olur kestirmek zor. Eskiden olsa kıymeti bilinirdi; belki gelecekte de bilinecek ama bugün bilinir mi, ona emin değilim.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.