(10 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Tiyatro oyuncusu ve seslendirme sanatçısı Kaan Songün ilk kez şarkıcı olarak çıkıyor karşımıza. Songün’ün ilk teklisi “Düştün mü Söyle?” Yaşar Kekeva Plakçılık etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
Rengi ayırt edilebilir, tok ve nitelikli bir sesi var Songün’ün. Bağırıp çağırmadan, haykırıp dövünmeden ya da sesini gevşetmeden, sündürmeden şarkı söyleyen erkek şarkıcı pek kolay çıkmıyor artık. Sadece bu bile Kaan Songün’ün sesine kulak kabartmak için yeterli gerekçe olabilir ki şarkı da hiç fena değil. Sözleri Kaan Songün tarafından yazılan “Düştün mü Söyle?”nin bestesine Songün ve Murat Göral birlikte imza atmış, düzenlemeyi ise Metehan Köseoğlu yapmış. Enstrümanların tek tek çok net ve temiz duyulduğu, pırıl pırıl akustik düzenleme ve kayıt şarkının bir başka önemli artısı olmuş. Bir de Kaan Songün, daha şarkının ilk kelimesinde “hayal” yerine “hayel” demeseymiş, iyiymiş.
Şarkının yapımcısı Kemal Kekeva, klibin yönetmenliğini de yapmış. Şarkının iklimine çok uygun “cool” klip, Kaan Songün’ün sesi ve şarkısı kadar görüntüsüyle de akıllarda kalmasının yolunu açıyor.
Bu aralar pop müzikte yeni bir şeyler keşfetmek için yola çıkıp da kötü işlerin arasında kaybolanlara iyi gelecektir bu şarkı, gözden kaçırmayın.
(10 Kasım 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Şarkı vasat, şarkıcı vasatın altı ama pek popüler. Her hafta ekranda sulu zırtlak komedi yapan birinin içli içli şarkı söylemesi bana zerre dokunmuyor, o da ayrı mesele. Bu düşüncelerim Oğuzhan Koç’un yeni şarkısı “Bulutlara Esir Olduk”un “zirveye” çıkmasına engel değil elbette. “Zirve”den kastım dijital platformlarda çok tıklanmak, çok izlenmek vesaire... Tıklansın, indirilsin, çok dinlensin, çok sevilsin; gözümüz varsa da gözümüz çıksın. Benim derdim başka.
Pekala, Hakan Altun’un, Metin Şentürk’ün filan söyleyebileceği türden bir arabesk şarkı “Bulutlara Esir Olduk”. Hadi daha iyi niyetli olayım; ver Sibel Can’a, Ebru Gündeş’e söylesin. Ve uzunluğu 4:46. Yani normal şartlar altında bu şarkı pop çalan radyoların kapısından bile geçemez. Arabesk oluşuna takmasalar süresinin uzunluğuna takarlar değil mi? Hele ki Kral Pop radyo ve televizyonu. Ama kazın ayağı öyle değil işte. Bu satıları kaleme alırken baktığımda Kral Pop TV listesinde 7, Kral Pop Radyo listesinde ise 8’inci sıradaydı şarkı. Muhtemelen daha da yükselecektir önümüzdeki günlerde.
Sadece müzik radyo ve televizyonlarındaki çifte standarda dikkat çekmek için veriyorum bu örneği. Hani sektördeki herkesin kendi arasındaki konuştuğu, birçok kişinin mağdur olduğu ve yüksek sesle dile getiremediği o acı gerçeğe. Nice müzisyen, şarkı yazarı, aranjör ve şarkıcı şarkısını seçerken, düzenlerken, çalarken, aman “intro”su kısa olsun aman süresi 3,5 dakikayı geçmesin, aman alaturka-arabesk bulmasınlar diye kıvranıyor iken Oğuzhan Koç bu ayrıcalığa neden ve nasıl sahip, bunu birinin sorması gerekmiyor mu? Ben soruyorum. Cevabını bilen varsa söylesin.
Kökleri Afrika’ya dayanan ve Amerika’ya köle olarak getirilen Afrikalılardan yayılıp zamanla bütün dünyaya ulaşan caz müziği epeyce tekamül ettikten, zencilerin yerel müziği olmaktan çıkıp dünya genelinde tanınıp bilindikten sonra Türkiye’ye ulaşabilmiş.
Ulaştığı zamanlardan bugüne denilebilir ki caz Türkiye’de hep “yüksek sanat” skalası içinde kabul gördü; ortalamanın değil gustosu gelişkin müzik dinleyicisinin ve dahası cebi şişkin kesimin tükettiği bir müzik türü olarak bilindi. Buna karşın çok iyi caz müzisyenleri yetiştirdiğimiz de bir gerçek. İçlerinde dünya çapında tanınanlar olduğu kadar, o kadar tanınmasalar bile o yeterliliğe ulaşmış olanlar da pek çok.
İşte Erol Pekcan, Tuna Ötenel ve Kudret Öztoprak da o çok sayıda ismin arasında ilk sıralarda sayılabileceklerden. Bu üçlünün 1978 yılında kaydettiği “Jazz Semai” adlı plak, geçtiğimiz günlerde bir tıpkıbasımla yeniden yayımlandı.
Rainbow45 Records’ın bir süreden beri yayımlamakta olduğu plak serisine eklenen bu son halka, tabiri caizse “arkeolojik bir keşif” niteliği taşıyor. Zira varlığını pek az kimsenin bildiği, yıllardır sahaflarda bile bulmanın mümkün olmadığı bu plak, birçok açıdan değerli ve önemli idi.
Türkiye’de müziğin kilometre taşlarından biri olmuş prodüktör Nino Varon’un sahibi olduğu Nova Plak etiketiyle 1978 yılında yayımlanmış “Jazz Semai”, müzik tarihimizin ilk caz 33’lüğü olma özelliğini taşıyordu her şeyden önce. Onun da ötesinde, biri hariç tamamı özgün bestelerden oluşan, dolayısıyla sadece yorum değil, aynı zamanda beste önerisi, doğru tabirle halis muhlis “Türk cazı” önerisi sunan bir plaktı. Üstüne üstlük caz plağı geleneğinin neredeyse hiç olmadığı bir dönemden üç sıkı caz müzisyenine ait kayıtları barındırması açısından da arşiv değeri yüksekti.
“Jazz Semai” şimdi orijinal plağı aratmayan bir kayıt kalitesi, özenli bir baskı ve orijinal kapak tasarımına ilaveten zenginleştirilmiş içerikli kartoneti ile Rainbow45 Records etiketli 2016 baskısıyla raflarda.
Erol Pekcan’ın davul ve perküsyon, Tuna Ötenel’in piyano, saksafon ve perküsyon, Kudert Öztoprak’ın ise bas ve perküsyon çaldığı plakta, dokuz Tuna Ötenel bestesinin yanı sıra bir de türkü düzenlemesi var. Az önce “öneri” kelimesini kullanmam boşuna değildi zira dünya standartlarında bir üç enstrümanisti dinlerken Ötenel’in besteleri bu albümün Türkiye’de yapılmış olduğuna dair ipuçlarını hiç eksik etmiyor. Öyle ki bugün bu niyetle yapılan işlere dahi ışık tutup, yol gösterebilir pekala.
Bu kıymetli albümü arşivlerin tozundan arındırıp bugüne ulaştıran herkese minnet duymalıyız. Sanki iki gün önce çalınıp kaydedilmiş kadar taze ve yeni kalabilmiş müziği dinlerken de 1994 yılında yitirdiğimiz Erol Pekcan’ı ve 2008 yılında aramızdan ayrılan Kudret Öztoprak’ı yâd etmeliyiz şüphesiz. Müziğin üretenini ölümsüz kıldığına, yazanın, çalanın, söyleyenin sahiden de “gök kubbede bir hoş seda” bıraktığına bir kez daha emin olarak.
(14 Kasım 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
35 yıl ara verdikten sonra tekrar stüdyoya girip şarkı söylemek ve yola kaldığın yerden devam etmek hiç ama hiç kolay bir şey değil. Oysa Işıl Yücesoy’un 1979’da yayımlanmış ilk albümünü dinledikten hemen sonra geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkmış ikinci albümünü dinlediğinizde, iki albüm arasında 35 yıl olduğuna inanmakta zorlanıyorsunuz. Azalmamış, aksine artmış şeyler var elbette.
İki dönem arasındaki “sound” farkı bir yana, Yücesoy’un yorumunda hissedebiliyorsunuz ancak yılların izini. Yaşamış, görmüş, hissetmiş, anlamış bir kadının telaffuz ettiği her bir kelimeye kattığı inandırıcılık misliyle artmış. Tekniği, şarkıcılık donanımı ve yeterliliği ise yerli yerinde; tabiri caizse “taş gibi” duruyor.
Işıl Yücesoy’un yeni albümü “Zamansız”, Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı. Hakan Eren’in prodüktörlüğünü yaptığı albümde 9 şarkı ve 1 farklı versiyon var.
Eski ile yeninin özenli bir harmanı ile oluşturulmuş, dolayısıyla da adının hakkını veren bir albüm bu. Dün de dinleyebilirdik bu albümü, bugün dinliyoruz ama yarın da dinleyebiliriz rahatlıkla. Seçilen şarkılar, düzenlemeler, yorum, kısaca her şey bir döneme, bir zamana, genel geçere bağlı kalmaksızın “zamansız” bir müzikalitenin izini sürüyor.
Sözleri Saadettin Dayıoğlu tarafından yazılmış ve Sonay Yağız tarafından bestelenmiş “Büyümedim”, enteresan bir biçimde aslında Işıl Yücesoy için yazılmamış, ancak yazıldıktan sonra uzun süre bir köşede bekleyip tesadüf eseri ve de Hakan Eren’in öngörüsüyle Işıl Yücesoy’a kısmet olmuş bir şarkı. “Şarkılar söyleyenini kendisi bulur er ya da geç” tezine verilebilecek en iyi örnek olabilir. Bu sözleri Yücesoy yazmış olsa idi, kendini ancak bu kadar doğru anlatabilir, yıllar sonra müziğe dönüşü için ancak bu kadar doğru bir şarkı ortaya çıkabilirdi.
“Büyümedim”in ardından Nilüfer’in 1980 tarihli 33’lüğünden sözleri Fikret Şeneş tarafından yazılmış bir Richard Clayderman klasiği “Dönüyorum Eski Sevgilime” geliyor. Enstrümantal bir besteye nasıl ruhuna uygun söz yazılabileceğinin dersini de alabilirsiniz dinlerken, bir şarkının nasıl yorumla büyütülebileceğinin dersini de.
Sözleri Aşkın Tuna’ya, bestesi Aydın Sarman’a ait “Güneşimi Kaybettim”, söz ve müziğinde Yonca Lodi’nin imzası bulunan “Milat”, bir Sezen Aksu şarkısı “Ağlamak Güzeldir”, ilk kez Yeşim Salkım tarafından seslendirilmiş Seda Akay ve Cenk Taşkan ortak çalışması “Meğer” ve daha önce Işın Karaca’nın seslendirdiği Suat Suna bestesi “Zamansız”, albümün diğer “cover” şarkıları.
“Meğer”de Yeşim Salkım, “Güneşimi Kaybettim”de Cenk Eren ve “Zamansız”da Çağan Irmak sesleriyle eşlik etmişler Işıl Yücesoy’a.
Albümde iki de Işıl Yücesoy bestesi var. Biri, Yücesoy’un ilk albümünde de yer alan “Niye Düşünüyorsun?”, diğeri ise yeni bir beste; sözleri İskender Doğan tarafından yazılmış “Anlamı Yok”. Bu şarkı iki farklı versiyonla girmiş albüme.
Neresinden baksanız sürprizlerle dolu, şaşırtıcı, beklenmedik seçimleriyle de heyecan verici bir albüm bu. Şunu anlıyorsunuz ki Işıl Yücesoy ne söylese dinlenir ve bir yorumcu olarak bir tek yeni şarkı söylemese bile her söylediği şarkıyı ilk defa söyleniyormuşçasına yeni hale getirir.
Albümün başarısında bütün şarkıların düzenlemelerine imza atan ve hem şarkıları hem de Işıl Yücesoy’un sesini çok iyi özümseyip, çok doğru işleyen Tansel Doğanay’ın da payı büyük.
Şahin Tuhan’ın fotoğrafları ve Özlem Semiz’in grafik tasarımı ile görsel yönden de kusursuz bir nitelik yakalamış “Zamansız”, bu ülkede yapılmış ve yapılmakta olan müziğe sunulmuş kıymetli, özel, “zamansız” bir öneri.
Sanatı, sanatçıları çabuk tükettiğimiz, eskittiğimiz, unuttuğumuz ve ne yazık ki hiç mi hiç değer bilmediğimiz bir sır değil. Kadirşinaslığın genellikle lafta kaldığı bu coğrafyada bu albüm sadece bir müzik albümü olmanın ötesine geçip, başka bir şeyler de söyleyebilir bize. Eğer dinlemek ve duymak istersek tabii.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki Işıl Yücesoy şayet bu albümün arkasını getirmez, yeni albümler yapmaz ise hem kendisine hem de bize büyük haksızlık eder.
(10 Kasım 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
‘90’lı yılların başındaki etkisini sonlarına doğru yitirmeye başlayan Türkçe pop müziğe yeni bir soluk getiren albüm hiç kuşkusuz İzel’in 1999 yılında piyasaya sürülen “Bir Küçük Aşk” adlı albümü olmuştu. O yılın en çok satan albümlerinin başında gelen bu albüm, özellikle sıkı bir dans şarkısı olan “Yok Yere” ile kıyamet koparırken albümdeki bütün şarkıların söz ve müziklerine imza atan Altan Çetin ismini de hafızalarımıza kazımıştı.
Hemen ardından Altan Çetin imzalı Hande Yener “hit”leri geldi ve o zaman bu zaman Ebru Gündeş’ten İbrahim Tatlıses’e, Sibel Can’dan Nilüfer’e pek çok isim Altan Çetin şarkılarına albümlerinde yer verdi. Şimdi geriye dönüp baktığımızda denilebilir ki 2000’li yılların pop müziğinde Altan Çetin ismi en belirgin imzalardan biri olmuş. Yıl 2016 ve bu sıralarda da hem Volkan Konak’ın seslendirdiği “Aleni Aleni” hem de Hande Yener’in söylediği “Deli Bile” ile o imza hâlâ yerli yerinde duruyor.
Altan Çetin geçtiğimiz günlerde kendi şarkılarını seslendirdiği bir proje albümle bu defa şarkıcı olarak karşımıza çıktı. Aslında bu ilk değil. Çetin’in daha önce ENBE Orkestrası ile birlikte yaptığı “Martılar” isimli bir teklisi ve bir de 2011 yılında yayımlanmış “Bak Gör” isimli bir teklisi daha var. Bu defa ise 11 şarkılık bir albüm var elimizde. Poll Production etiketiyle yayımlanan albüm “Sahibinden” adını taşıyor.
Albümün alt başlığında “Remix” ve “Feat. Catwork Remix Engineers” ifadelerini görmemiz boşuna değil. Bu bir “remix” albüm. Çetin’in daha önce başkaları tarafından seslendirilmiş “hit” şarkılarının, bu defa sahibinin sesinden “remix”leri ile oluşturulmuş bir albüm bu.
Hande Yener’in sesinden sevdiğimiz “Kırmızı”, “Sen Yoluna Ben Yoluma”, “Acı Veriyor”, “Acele Etme”, “Yoksa Mani”, “Yalanın Batsın”, İzel’den bildiğimiz “Yok Yere”, zamanında Ebru Gündeş’in seslendirdiği “Unuturum”, Emrah tarafından seslendirilmiş “Kabul”, Volkan Konak’ın sesinden yakın zamanda “hit” olmuş “Aleni Aleni” ve “bonus” olarak da Çetin’in daha önce kendi seslendirdiği “Bak Gör”ün yeni versiyonu ile başından sonuna bir “hit“ toplaması bu albüm.
Bu kıymetli şarkılarını “remix” gibi biraz çetrefilli bir kalıba sokmak üzere emanet ederken, işinin en iyilerinden birini, Catwork Remix Engineers’i, yani Baran Akın ve Burak Keskin’i tercih etmiş Altan Çetin. İyi ki de öyle yapmış zira ortaya çıkan iş olabilecek en doğru şekilde çıkmış.
Evet, ben de dâhil olmak üzere bu şarkıları zamanında çok sevmiş birçok dinleyici için bu yeni hallerini yadırgamak kaçınılmaz bir ihtimal; evet belki akustik düzenlemeleri tercih edebilirdik ilk ağızda ama amaç zaten bir “best of” değil, bir “remix” albümü yapmak imiş belli ki. Hal böyleyken de itiraz etmenin bir anlamı yok. Pop müziğe başından bu yana hız katmış, nabız yükseltmiş bu şarkıları bir de bugünün “sound” anlayışıyla, hatta hızları bir miktar daha artmış şekilde dinletmek de fena bir öneri değil ayrıca.
Daha önce büyük kısmını kadın seslerden dinlediğimiz bu şarkıları bir de erkek sesinden, üstelik sahibinin sesinden dinlemek de cabası. Gel gelelim “Aleni Aleni”yi istesem de Volkan Konak’ın Karadeniz şivesinden ayrı düşünemedim, “Acı Veriyor”u bu kadar metronomu yüksek dinlemekte de zorlandım; onları da söylemeden geçemeyeceğim.
Sonuç itibariyle bir önemli bestecinin kendine münhasır bir kariyer özeti olarak tanımlanabilir bu albüm. Haliyle de arşiv değeri var her şeyden önce. Bir kenara koymakta fayda var.
(25 Ekim 2016 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Milliyet Sanat dergisi için röportajda yaptığımızda bana açık yüreklilikle anlatmıştı Harun Kolçak. “Best Of” albüm projesini birkaç majör yapım firmasına götürdüğünü ve kendisine nazikçe kapının gösterildiğini. Sonra Umut Kuzey ve Özlem Demirbakan’ın yani Arpej Yapım’ın bu projeye nasıl talip olduğunu ve işi nasıl sahiplendiğini. O majör yapım firmaları şimdi pişman mıdır bilinmez ama Harun Kolçak’ın “Best Of” albüm projesi “Çeyrek Asır”ın şarkıları bugünlerde müzik listelerin üst sıralarında dolaşıyor. Harun Kolçak şarkılarını eskiden beri bilenler ve sevenler kadar, bir yeni nesil de Kolçak’ı yeniden keşfediyor bu aralar.
Bir “star” gibi yaşamadı hiç Harun Kolçak. Bir müzisyen gibi yaşadı. “Gir Kanıma” ile şöhreti yakaladığında zaten yıllardır müziğin içinde, sahnelerdeydi. Bu yüzden de ‘90’ların pop yıldızlarından birine dönüştüğünde bile bir pop yıldızı gibi davranmadı, kendini başka bir yere koymadı. Ne var ki piyasa, oyunu kuralına göre oynamayanlara karşı hiçbir zaman adil değildi. Ondandır ki 2006 ve 2012 çıkışlı son iki albümü yeterince ulaşamadı dinleyiciye. Bir de üzerine hastalığı geldi. Acaba Harun Kolçak “bitmiş” miydi artık? Bitmediğini, bitmeyeceğini, iyi şarkı, iyi müzik ve iyi müzisyenin her zaman yerini bulacağını “Çeyrek Asır”la dosta düşmana gösterdi.
Geçtiğimiz günlerde Arpej Yapım etiketiyle piyasaya sürülen “Çeyrek Asır” aslında sadece bir “Best Of” albüm olmanın ötesinde, aynı zamanda bir düetler albümü. İrem Derici, Bedük, Gökhan Türkmen, Tuğba Yurt, Yaşar, Kubat, Işın Karaca, Zara, Aşkın Nur Yengi, Alişan Göksu, Tan, Gülçin Ergül, Hakan Kahraman ve Umut Kuzey’den oluşan bir kadro, Harun Kolçak’a eşlik ediyor bu albümde.
Her biri bir şekilde hafızalarımıza yer etmiş, hayatlarımızın bir dönemine eşlik etmiş, daha da fazlası, sağlam müzikal yapıları ve sözleriyle “zamansız” sıfatını çoktan hak etmiş Harun Kolçak şarkıları ardı ardına sıralanıyor. Albüm, Kolçak’ın ilk “hit”i “Gir Kanıma” ile başlıyor ve “Gir Kanıma”nın da içinde olduğu ilk albüm “Beni Affet”ten bir başka “hit”, “Müptelayım Sana” ile kapanıyor. Tam 14 şarkı boyunca, bugünün popüler sesleri eşliğinde tadına doyulmaz bir ‘90’lar yolculuğuna çıkıyoruz.
Zira seçilen şarkıların biri (2006 tarihli “Ağlat Beni”) hariç tamamı Kolçak’ın 1990-2000 yılları arası döneminden şarkılar. İlk dört albümün yanı sıra Bendeniz – Harun Kolçak ortak teklisinden “Elimde Değil” ile Aşkın Nur Yengi’nin ilk albümünde yer alan ve Harun Kolçak’ın ilk albümünden bir yıl kadar önce yayımlanan “Bile Bile” de var bu albümde. Birer Harun Kolçak bestesi olan “Deli Et Beni” ve “Korkuyorum” ilk olarak Emel tarafından seslendirilmişti. “Deli Et Beni”yi yakın zamanda “rock” versiyonuyla ilk kez kendisi de seslendirmişti Harun. “Korkuyorum”u ise 1995 çıkışlı albümünde söylemişti.
Bir kere şarkılar çok iyi seçilmiş, şarkı ve şarkıcı eşleşmeleri çok doğru yapılmış ki bu tür albümlerde en büyük handikap budur biliyorsunuz. Gökhan Türkmen, Yaşar, Tuğba Yurt ve Gülçin Ergül düetleri benim albümdeki favorilerim oldu. Bedük’ün farklı düzenlemesi, İrem Derici’nin “Gir Kanıma”ya kattığı ekstra enerji, Tan’ın alaturka nağmelerle süslediği “Gitme Seviyorum”un bu hali de albümün güzel renkleri arasında. Keşke Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak’ı zaten yıllardır bildiğimiz ve dinlediğimiz bir düetle değil de başka bir şarkı ile dinleseydik diye düşünmedim değil. Ama bu düet bu şekilde bir klasik oldu, ona da kabul.
Harun Kolçak’ın yıllardır birçok albümünde birlikte çalıştığı İskender Paydaş, şarkıları bugüne güncellerken çok da orijinal akışlarının dışına çıkmamış. Umut Kuzey düetiyle “rock” tınılar kazanmış “Müptelayım Sana” ve Bedük’ün kendi düzenlediği “Sensiz Olmam” dışında şarkıların orijinal hallerini bilen ve sevenler için şaşırtıcı bir sürpriz yok bu albümde ki bence bu doz da gayet yerinde olmuş.
Müziğin müzik, şarkı sözünün sözün şarkı sözü olduğu zamanlara ait şarkılar bunlar. İçi dolu şarkılar yani. Bu aralar çok ama çok ihtiyaç duyduğumuz türden. Albümün gördüğü ilgi en çok da bununla kaim olsa gerek. Hem bir şarkıcı hem de bir besteci olarak Harun Kolçak’ın ne kadar kıymetli olduğunu da bir kez daha hatırlatıyor bize. Umarım bunun arkası yeni şarkılarla dolu yeni albümlerle gelir.
“Konseptin adı “Mirkelam Şarkıları” ama bu bir saygı albümü projesi gibi düşünülmedi aslında. Eğlenceli bir proje bu. Saygı değil, sevgi albümü demek daha doğru.”
Mirkelam’ın 20 yıldır birlikte çalıştığı menajeri Süheyl Atay, daha sohbetin başında röportajın konusu olan yeni albümü özetliyor bu üç cümleyle. “Mirkelam Şarkıları”, Mirkelam’ın 20 yıldır kulaklarımıza yer etmiş şarkılarını farklı seslerden dinleyeceğimiz bir “sevgi” albümü.
Mirkelam'la yakında piyasaya çıkacak albümünü ve daha fazlasını konuştuk.
mor ve ötesi, 1995 yılından bu yana hayatımızda. Geride kalan 20 yılı kutlamak için önce yeni bir şarkı, ardından “Dünya Yalan Söylüyor” albümünün plak baskısını, sonra da ilk üç albümlerini içeren bir kutu yayınlayan grup, yakında bir başka yeni şarkı ve ikinci bir kutuyla kutlamalara devam edecek. Sonrasında ise bütün albümleri içeren ve sınırlı sayıda basılacak bir kutu daha sırada. mor ve ötesi ile yirminci yıllarını konuşmak için “Melekler Ölmez” adlı yeni şarkılarının kayıtlarını yapmakta oldukları Babajim Stüdyolarında bir araya geldik.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.