Yaptığı her işi gönül rahatlığıyla dinleyebileceğiniz bir
müzisyen Serkan Ferat. Başından beri kendi müzik evreni içerisinde, popüler
olana yüz vermeden ayakta duruyor ve şartları zorluyor. Nitekim bir önceki
teklisi gibi yeni teklisini de dijital platformlarda kendi hesabına yayımladı.
“Aşkına Talibim” adını taşıyan şarkının söz ve müziği Serkan
Ferat’a ait. Düzenleme ise Serkan Ferat, Turan Akkale ve Deniz Engin’in ortak
imzasını taşıyor.
Benzetmek gibi olmasın ama U2, Sting, Alan Parsons Project
ve benzer türevde müzisyen ve grupların izlerini ince ince duyabileceğiniz bir
şarkı “Aşkına Talibim”. (Her ne kadar aradaki elektro gitar soloyu şarkının iklimine yakıştıramasam ve bu benzetmenin dışında tutsam da.) Modası geçmeyecek, miadı dolmayacak, zamana kalacak bir şarkı. Bugün bu
topraklarda “rock” üst başlığı altında üretilenlerin büyük kısmıyla da uzak
yakın ilgisi yok.
Henüz keşfetmediyseniz bu tek tabanca müzisyeni keşfetmek ve
tanımak için geç kalmış da olsa iyi bir başlangıç olabilir bu şarkı. Bu arada Doğa Yılmaz imzalı kapak tasarımına bayıldığımı da söylemeliyim.
Bilen biliyor, iki seneyi aşkın bir süredir Melih Kibar’ın
hayat hikâyesini bir kitaba dönüştürme gayreti içerisindeyim. Bu süre zarfında çok
çalıştım, çok araştırdım, okudum, insanlarla konuştum ve çok şey öğrendim. Hâlâ
da öğreniyorum. Müziğe adanmış bir ömrün satır aralarında bir dehanın,
olağanüstü bir zekanın, sıra dışı bir adamın müthiş zengin ve renkli hikâyesi
saklıymış aslında.
Daha Türkiye’de “telif” kelimesinin anlamı bilinmezken
verdiği mücadele, eline geçen her fırsatta bu konuda bir şeyler söyleyerek müzik
üreten ve tüketenleri bilinçlendirme çabası, kimseye müdanası olmadan doğru
bildiği yolda tek tabanca yürürken bir yandan da irili ufaklı elinin değdiği
herkesin hayatının kazanç hanesine yazılması onun şarkıları kadar konuşulmamış
ama bence bir o kadar değerli ve konuşulması, anlatılması gereken özellikleri.
Her yitip giden değere yaptığımız gibi Melih Kibar’ı da çok
bilinen ve popüler olmuş eserleri kadar biliyor, hatırlıyor, anıyoruz. Oysa
onlar buzdağının görünen yüzü sadece. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Kıymetli,
özel, benzersiz insanların hem hayat hikayelerini hem de popüler olmuş veya
olmamış bütün eserlerini okumak, araştırmak, dinlemek, irdelemek, anlamaya
çalışmak lazım. Aksi halde yüzeysel bir saygı selamından öteye geçmiyor
gösterdiğimiz vefa.
Bugün Melih Kibar’ın ölüm yıldönümü. Çok genç yaşta, henüz
54 yaşındayken, 7 Nisan 2005 günü kaybettik onu. Çok sevdiğim ama günümüzde pek
de dolaşımda olmayan bir bestesi ile anmak istedim onu. 1979 yılında yayımlanan
ikinci Erol Evgin 33’lüğünde ilk kez dinleyici karşısına çıkan bir Melih Kibar –
Çiğdem Talu şarkısı bu. O günlerin tıpkı bugünlere benzeyen biraz karanlık,
karmaşık, belirsizliğin ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü siyasi ve toplumsal
atmosferinde Çiğdem Talu’nun müthiş bir duyarlılık ve incelikle kaleme aldığı, insanca
bir umuda dair şarkı sözleri ve Melih Kibar’ın klasik kabul edilebilecek nitelikte
bestesi: “Umut”.
Bu şarkı 1979 yılından 2006 yılına dek sadece plak üzerinde kalmış,
yıllar sonra ilk kez 2005 yılında yayımlanan Erol Evgin’in “İşte Öyle Bir Şey”
adlı plak kayıtları derlemesi ile günışığına çıkmıştı. Bugün bir kez daha
dinlemenin tam zamanı. Hem Melih Kibar’ı yad etmek, hem de her şeye rağmen umut
tazelemek için.
Son albümünü 2011 yılında yayımlayan Bülent Ersoy’un uzun
zamandır beklenen Tarkan imzalı şarkısı nihayet geçtiğimiz günlerde DMC
etiketiyle yayımlandı. “Ümit Hırsızı” adını taşıyan şarkının düzenlemesi Taşkın
Sabah tarafından yapılmış.
Bu şarkıyı Tarkan kendi albümlerinden birinde söylemiş
olsaydı çok eleştirebilirdim. Gelin görün ki Bülent Ersoy’a çok ama pek çok
yakışmış. Tarkan’ın en iyi yaptığı şeylerden biri olan alaturka – yandan. Ersoy’a
neden yakıştırdığımı ise daha net izah etmeliyim.
Bülent Ersoy diskografisini başından beri yakinen takip
etmiş, özellikle de ‘80’lerde yaptığı her albümü döndüre döndüre dinlemiş, bunun
adı “guilty pleasure” ise şayet, o “pleasure”ın dibine vurmuş biri olarak rahatlıkla
söyleyebilirim ki onun stüdyoda şarkı kaydetmesinin en büyük handikabı ölçülere
sığmayan ağdalı şarkı okuma biçimidir. Aranjörler de bunu bilir ve şarkıların
temposunu düşürdükçe düşürürler ki ölçü kaçmasın. Son yıllarda ise, Ersoy’un
sesini kesip biçerek sığdırıyorlardı ölçüye. Bu da giderek tatsızlaştırıyordu
ortaya çıkan şarkıları. “Aşktan Sabıkalı” gibi Bülent Ersoy’a cuk oturacak bir
şarkı bile bu sakatlığıyla yoruyordu dinleyeni.
Neyse ki “Ümit Hırsızı”nda böyle bir durum yok. Şarkı Bülent
Ersoy’a kendi alanında dolaşma şansı verirken bir yandan da ona sınırlar çizmiş.
Haliyle de usturuplu bir yorum çıkmış ortaya. En azından Bülent Ersoy’un sesini
ve şarkılarını sevenleri memnun edecek düzeyde. Ben kendi adıma gayet tatmin
edici buldum. Tabii Ersoy şarkıyı söylerken dilediğince abartamadığından mıdır
nedir, abartma hakkını klipte kullanmayı ve kullanırken ikiye katlamayı tercih
etmiş. Kulağınız değil ama gözünüz yoruluyor izlerken ki o da ayrı mesele.
Cem Karaca upuzun bir hikâye, bir şarkı, bir filmdir anlatmaya
kalksanız; özetlere sığmaz. Ama benim için “Mutlaka Yavrum”dur en çok. Şarkıda
bahsi geçen yavru kadarken ben daha, ne anlıyorduysam o şarkı sözlerinden
artık, bilmem yoksa melodisi miydi derinime işleyen ama bu şarkıyı dinlemeler
yetmezdi bana. Öyle severdim. Bu yaşıma geldim, hâlâ ne zaman açıp dinlesem ya
da bir yerlerde çalınsa kulağıma, o dakika gözlerim dolar, illa ki kederlenirim.
Şimdi bugün dinlediğimde tekrar gördüm ki “Mutlaka Yavrum” henüz
eskimemiş. Bizden önceki kuşaklar gibi bizim de artık kendimizden geçmiş
beklentimiz, yavrularımıza dair inanca, umuda dönüşmüş. “Biz görmedik, sen
görürsün yavrum.” Yani vazgeçtiğin yere mıhladığın başlangıç. Ve Cem Karaca’nın
o benzersiz sesinde yankılanarak çoğalan “insan olmanın verdiği onur”.
Söz ve müziği Cem Karaca’ya ait “Mutlaka Yavrum” ilk kez
1975 yılında 45’lik plak olarak yayımlanmıştı. Sonrasında 1977’de yayımlanan “Parka”
adlı albümde yer aldı.
2005 yılında, Karaca’nın ölümünden sonra yayımlanan
saygı albümüne de “Mutlaka Yavrum” adı verilmişti ve o albümde bu şarkıyı Edip
Akbayram seslendiriyordu. Yavuz Plak tarafından yayımlanan sayısız Cem Karaca
albümlerinden birinde şarkının Cem Karaca tarafından yapılmış farklı bir
versiyonu da ortaya çıkmıştı yıllar sonra ama Yavuz Plak yeniden basımları o
kadar karmaşık ki ben bile hatırlamıyorum ilk ne zaman yayımlandı ki şu anda YouTube üzerinde de şarkının orijinal versiyonundan çok o versiyonu mevcut.
Bugün Cem Karaca’nın doğum günü. İyi ki bu hayattan geçmiş
dediklerimizden. Kimse “mutlaka” kelimesini onun kadar inandırıcı, ikna edici
söyleyemezdi herhalde. Umudumuz onun sesinde yeşeriyor hâlâ bu yüzden. Ruhu şâd
olsun.
Sene 2003. Sibel Tüzün’ün ani ve keskin bir dönüşle pop
müzikten “rock” müziğe geçiş yaptığı 1998 yılının üzerinden beş sene geçmiş. O
ara ülkede Şebnem Ferahlar, Teomanlar, Dumanlar filan derken “rock” müzik ciddi
bir yükselişe geçmiş ama dinleyici her ne hikmetse Sibel Tüzün’ü “rock”
şarkıcısı olarak görmeyi tercih etmemiş. Ve Sibel de “Kaçın Kurası”nda “Anca
Beraber”de bıraktığı Sibel’e geri dönmüş. Hani o seksi, ateşli ve Akdenizli
kadına…
O yıl piyasaya çıkan “Kırmızı” tam da böyle bir albüm. Dahası
çoğunluğu kendi yazdığı şarkılardan oluşan, olgun bir albüm. Seksi, ateşli ve
Akdenizli bir albüm. Zaten bunu sadece albümün adından ve kapağından bile
anlamak mümkün. Olmadı, albüme adını veren şarkıdan…
Söz ve müziği Sibel Tüzün’e ait şarkının düzenlemesi Tansel
Doğanay’a ait. Bu bilgiye sahip olmasanız, şarkının pekâlâ bir Yunan şarkısı
olduğunu sanabilirsiniz. Öyle kıvrımlı, tuzlu, kokulu bir şarkı.
Nitekim “Kırmızı” albümünün ikinci baskısında şarkının “Agapi
Kokini” adını taşıyan Yunanca versiyonu, “Agapi Kırmızı” adını taşıyan Yunanca
/ Türkçe versiyonu ve “club”
versiyonları da yer alıyor. 2004 yılında basılan “Kıpkırmızı” adlı albümde ise
başka başka versiyonlar ve daha fazlası…
“Kırmızı” ve “Kıpkırmızı” albümleri ile Tüzün’ün ilk “rock”
albümü “Hayata Buysa Ben Yokum Bu Yolda”, geçtiğimiz günlerde “remastered”
edisyonlarıyla dijital platformlarda yayımlandı. Albümler, Sibel Tüzün’ün
sahibi olduğu Arinna Müzik etiketini taşıyor. Hem Sibel Tüzün kariyerinin bu
köşe taşı albümlerini yeniden keşfetmek, hem de ülkenin en iyi kadın
seslerinden birini uzun uzun dinlemek için kaçırılmaz bir fırsat.
2004 yılında Serhat adıyla çıkardığı ilk albümü “Nefes Almak
Zor”u bir kenara koyarsak, 2007’den bu yana elektronik dans müziği türünde çok
sayıda albüm ve tekli yayımlayan Bedük, o zamandan bu zaman türün ülkedeki en
iyi temsilcilerinden biri oldu. Elektronik dans müziği bizde ağırlıklı olarak “dj”
tipi prodüktörler üzerinden yürürken, Bedük işin en hem üretim, prodüksiyon,
hem de vitrin kısmında yer alarak kendi başına bir marka oldu diyebiliriz. Hele
ki EDM’nin tekno–arabeske eşitlendiği bir zaman diliminde.
Bedük’ün yeni teklisi “Hayvan”, geçtiğimiz günlerde Delises
Entertaintment Limited etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz, müzik ve
düzenlemesi Bedük’e ait.
Ağırlıklı olarak İngilizce sözlü parçalarla ilerlese de ilk
albümünden sonra piyasaya çıkmış yedi albümün ikisi tamamen Türkçe parçalardan
oluşuyordu. “Hayvan” da Bedük kariyerinin Türkçe klasmanında yer alacak.
Bu şarkı da tıpkı diğer bütün şarkıları gibi sırtını sadece
ritme dayamıyor. Elektronik müziğin o soğuk, mekanik ve sürekli tekrara dayalı
kalıplarına sıkışıp kalmıyor. Melodi var, armoni var, anlamı olan sözler var.
Buna karşın türün gereklilikleri içinden kendi kimliğiyle vardığı uluslararası
bir standart da var. Sözün özü Bedük bu işi iyi yapıyor ve “Hayvan”la bunu bir
kez daha gösteriyor.
“Sesinde ‘90’lar var,” desem yeri. Gerçi Bora Öztoprak ‘90’lardan
bu yana hemen hiç durmadan yoluna devam etti ama onun sesi galiba en çok ‘90’larda
kazındı hafızalarımıza.
1994’de yayımlanan ilk albümü sonrasında beş albüm daha
yayımlayan Bora Öztoprak altıncı albümünü 2013’de piyasaya çıkardıktan sonra, istikrarlı
bir biçimde her yıl bir tekliyle dinleyici karşısına çıktı. Kariyerinin
başından beri ağırlıklı olarak kendi şarkılarını seslendirdi, kendi tarzı ve
stiliyle müzik piyasasında var oldu. Bugün sadece ismini gördüğümüzde bile iyi
bir iş yaptığından şüphe duymayacağımız müzisyenlerden biri olduğu rahatlıkla
söylenebilir. Nitekim yeni şarkısında da bizi yanıltmıyor.
“9. Köy” adını taşıyan şarkının söz ve müziği Bora Öztoprak’a
ait, düzenleme ise Hakan Süersan tarafından yapılmış. Tekli, geçtiğimiz
günlerde Ada Müzik etiketiyle yayımlandı.
Sadece sesinde değil, şarkısında da ‘90’lar var. Şarkı
sözlerinin, melodinin, kurgunun ve düzenlemenin özene bezene yazıldığı /
yapıldığı her halinden belli. Tertemiz bir akustik “sound” ve hakkını vererek
şarkı söyleyen bir şarkıcı. “9. Köy” belki bu zamanın gürültü patırtısı içinde
yeterince kendini gösteremeyecek ama uzun vadede Bora Öztoprak kariyerine değer
katmış işlerden biri olarak hatırlanacak, orası kesin.
Şarkının orijinali “Liebe Heißt L´amour” adını taşıyor ve o
yıllarda Almanya’da da popüler olan İsveçli şarkıcı Siw Malmkvist tarafından
seslendiriliyor. Şarkının Türkçe versiyonu ise 1974 yılında Yeliz tarafından plak
yapılıyor. Sözleri Çiğdem Talu’nun yazdığı parçanın adı “Hoş Geldin Bahar”.
Yeliz’in aynı zamanda ilk 45’liği. Kısa bir süre sonra
Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye elemeleri sayesinde adını tüm ülkede
duyuracak genç kız, Bebek’te komşusu olan ve gece gündüz evinden çıkmadığı Çiğdem
Abla’sının şarkı sözleriyle müziğe ilk profesyonel adımını atıyor.
Şarkı 1974’de 45’lik olarak yayımlandıktan sonra ancak 2012
yılında tekrar gün ışığına çıkabildi. Ossi Müzik etiketiyle yayımlanan ve Yeliz’in
ilk dönem bütün 45’liklerini içeren “En İyileriyle Yeliz” adlı albümde yer
alıyordu.
Ne zaman dinlesem içimi aydınlatan, ferah, hoş bir şarkıdır “Hoş
Geldin Bahar”. Gencecik bir kızın “lalala” deyişleri sahiden baharı getirir,
tazeler dinleyeni. Bugün “tbt” günü değil. Ama günün anlam ve önemine en uygun
şarkı bu gibi geldi. Öyle hissettim. “Ümitsiz günlerin sonu gelmiş olsa,” diyor
ya şarkıda… Sahiden gelmiştir belki de.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.