Nil Karaibrahimgil - "Ben Buraya Çıplak Geldim"


İÇİNDEKİ ERGENE SARILAN KADINLARIN SESİ




(Milliyet Sanat dergisi Ağustos 2012 sayısında yayımlanmıştır.)


Seksenlerin hemen başında, TRT’nin henüz renklenmemiş ekranında, Türkiye’nin bilumum turistik yörelerinin eşlik ettiği görüntülerle bezenmiş bir şarkı yayınlanırdı. “Kucak kucak insanlar gelmeli Türkiye’ye,” diye başlayan, “Düşünün Antalya’da mutlu bir Hollandalı,” diye devam eden bu şarkı, Türkiye’de turizm bilinci oluşturma gayesiyle hafta sekiz gün dokuz ekrana getirildikçe, ihtilalden henüz çıkmış halimizle biz artık düşünecek başka şeyimiz kalmadığından mıdır nedir, televizyon başında Antalya’daki mutlu Hollandalıları düşünüp düşünüp dört köşe olurduk.




O şarkıyı yazan ve söyleyen kişinin Suavi Karaibrahimgil olduğunu çok sonra öğrendik. Bir gün İzzet Öz’ün Teleskop adlı sofistike televizyon programında “Müzikomani” diye tuhaf bir şarkıya rastladık ve müziğin giderek elektronikleşmesi neticesinde günün birinde Elvis’in bile canlanacağını anlatan o şarkıyla Suavi Karaibrahimgil’i tanıdık. Orijinal bir şarkı yazarıydı vesselam. Yoksa televizyonun bile siyah beyaz olduğu günlerde bugünün hologram teknolojisini öngörmek pek akıl kârı değil.

Aradan yıllar geçti. Karaibrahimgil soyadını taşıyan bebek yüzlü, bebek sesli bir kız göründü reklamlarda. Başında kovboy şapkası, dere tepe, dağ bayır dolaşıyor, cep telefonu şebekesinin gittiği her yerde çekiyor olmasının verdiği özgüvenle “Ben özgürüm” diye bir şarkı mırıldanıyordu. “Çok güzel kız,” dediler, “Şarkıyı da kendi yazmış,” dediler, “Suavi’nin kızıymış,” dediler. Bizim sakallı Suavi (Andaç) de özgürlük şarkıları söylediğinden olsa gerek, önce onun kızı sananlar oldu. Oysa o bir Karaibrahimgil’di. Armudun dibine düştüğü, çok değil, iki yıl sonra ayan beyan ortaya çıkacaktı. Orijinal bir şarkı yazarımız daha olmuştu.


Nil Karaibrahimgil 2002 yılından bu yana dört albüm yayımladı. Ama öncesinde ve sonrasında o kadar çok reklam müziği yazdı ve seslendirdi ki, on dört albüm yayımlasa ancak bu kadar olurdu. On yıldır onun sesi, sesi yoksa da imzası çok belirgin müzikleri her yerde, her mecrada, dört taraftan kuşatmış durumda bizi. Bunda reklamcı Serdar Erener’le sonu evliliğe giden arkadaşlık, dostluk, sevgililik bağlarının da etkisi büyük elbette. Ben şahsen kendi adıma ne zaman telefonum dört çekse “Ben Özgürüm”ü, ne zaman bir koltuğa otursam “Mutluyum arkama yaslandım, iyi ki ona rastladım”ı, ne zaman dondurma yesem “Aşkımla erir misin?”i, ne zaman sabunla yüzümü yıkasam “Nemlendirsin, kurutmasın, kremleri aratmasın”ı, her telefon konuşması sonrasında da “Hayat paylaşınca güzel”i mırıldanmaktan kendimi alamıyorum. Cümleyi uzatmamak için örnekleri kısa kestiğimi de söyleyeyim.

Nil Karaibrahimgil hem yıllarca reklam şarkıları yazdı, hem de şarkılarını reklamlarda kullandı. Dolayısıyla hangileri şarkı olsun diye, hangileri reklam olsun diye yazıldı biz onu hiç bilemedik. Ama bizim, bizden çok da reklam verenlerin kabul ettiği bir gerçek vardı ki iyi slogan buluyor, akılda kalıcı ve etkili cümleler kuruyor ve çok melodik şarkılar yazıyordu. Satan memnun kalınca da, alana başka seçenek kalmıyordu zaten.


Özellikle ilk üç albümünde nereyse tamamen reklam mantığına yaslanmış olmasına karşın Gaziosmanpaşa’daki gecekondudan Bebek’teki yalı dairesine açılan bir yelpazede, yaşı kaç olursa olsun içindeki ergene sıkı sıkı sarılmış, kendini bildi bileli erkeklerle alacak verecek davasını bir türlü halledememiş, ne yapıp edip tek taşını kendi almış ya da en azından almaya özenmiş, hem çocuk, hem de kariyer yapmaya bir şekilde niyet etmiş kadın ağzının yegâne slogan üreticisi oldu. Bütün o samimiyetsizlik iddialarına karşın, kolay sahiplenilecek sözler yazdığı da bir gerçekti. Sanılanın aksine,  bir kadın için sevdiği adama kek yapmak varken, başka bir adamı koluna takıp Bebek’te üç beş tur atmak daha düşük ihtimaldi çünkü. Ya da bütün kızların toplanıp neden yıprandıklarını sorgulaması, kendi kendini “çok” takdir ederek ayrılığı kutlamaktan daha yüksek ihtimal.

Nil Karaibrahimgil’in yeni albümü “Ben Buraya Çıplak Geldim” geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Albümde birkaç şarkı hariç yine kendi yazdığı sözler ve müziklerle Nil, yine ergenlikle olgunluk arasında bir yerlerden kadın gözüyle bakıyor hayata.


Albüm öncelikle şarkılardan çok kapak kompozisyonuyla konuşulur oldu. Barbaros Altuğ’un Taraf gazetesinde kaleme aldığı “Nil’de Ölüm” başlıklı yazıda, kapak illüstrasyonunda kullanılan beneklerin Japon sanatçı Kusama’dan intihal olduğu ortaya çıkarıldı. Karşı taraftan bu konuda bir cevap gelmedi ama görünen köy de kılavuz istemiyordu. Böylesi alıntılar için tüm dünyada telif ödenir ve kaynak belirtilir. Her ikisi de yapılmadığında ise bunun adı açık seçik intihal olur. Serdar Erener ve Nil Karaibrahimgil gibi bütün işi yaratıcılık üzerine kurulu ve bu nedenle de bu işleri çok iyi bilen iki ismin bu ayıba imza atmış olması neresinden baksanız rahatsızlık verici. Bunu memlekette kaç kişi, ne kadar dert eder, orası da belli değil ama asıl soru Kusama’nın dert edip etmeyeceği. Onu da zamanla görürüz herhalde.


Albümde on bir şarkı var. Geçtiğimiz yıl dört farklı düzenlemeyle ‘single’ olarak piyasaya sürülen ve bir sezon boyunca “Yalan Dünya” dizisinde sıklıkla kullanılan “Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum” ve daha önce “Söz-Müzik Teoman” albümünde yer almış Teoman şarkısı “İstanbul’da Sonbahar” dışındaki bütün şarkılar yeni. Azeri müzisyen Murad Arif’in bir şarkısını Türkçeye Nil adapte etmiş, bir şarkının sözlerini ise Mert Esirci yazmış.

Düzenlemelerde ise Alper Erinç, Bülent Uludağ ve Mustafa Ceceli imzalarını görüyoruz. Teoman’ın şarkısı Hakan Özer’in düzenlemesiyle aynen konulmuş albüme. “Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum”un ise İskender Paydaş düzenlemesi tercih edilmiş.

Bugüne dek albümlerinde genellikle tek aranjörle çalışmayı tercih eden Karaibrahimgil için bu farklı aranjör açılımının faydalı olduğu söylenebilir. Zira söz konusu şarkılar olduğunda, çok akılda kalıcı olmanın ikiz kardeşi çok basit olmaktır. İşte bu noktada yükü aranjör çeker. Fazla da tekniğe girmemek için şöyle açıklayayım; basit fotoğraflarınızdan sanat eserleri yaratan Instagram uygulaması neyse, basit şarkıların aranjörü de odur. Ve sevdiğimiz nice Nil Karaibrahimgil şarkısında aranjör marifeti çok, hem de pek çoktur.


Zaten kendisi de dahil herkes, onun sesiyle kadehleri titreten bir şarkıcı ya da muazzam müzikal değer taşıyan besteler yapmış bir şarkı yazarı olmadığını kabul ediyor. Buna rağmen başarı kazanmasında ilk üç albümünde birlikte çalıştığı Ozan Çolakoğlu’nun yadsınamayacak bir payı vardı. Bu ikilinin yollarını ayırması sonrasında Nil’i Nil yapan bütün o fosforlu pembeler, fıstıki yeşiller yerini daha olgun, daha pastel tonlara bıraktı. Delişmen genç kız lisanından otuzlarında genç kadın hezeyanlarına geçişi ise büsbütün yadırgatıcı oldu. Bundandır ki bundan bir önceki albümü “Nil Kıyısında”, diğerleri kadar etki yaratmamıştı. O da bunun farkına varmış olsa gerek ki, bu albümde ilk zamanlarını hatırlatan şarkılar da yapmış.

Bütüne baktığımızda, albümü tek cümleyle, tam da bu zamanların okumuş etmiş, mesleğini eline almış ama henüz eve barka, çoluğa çocuğa karışmamış büyük şehir kadınının kafa karışıklığı diye tanımlamak mümkün. Bir yanda onu koruyup kollayacak, yıldızlara götürecek kahramanının hayalerini kuruyor, Kazablanka’daki yağmurdan hislenip, İstanbul’da onu düşünerek takılıyor, bir yandan da “Dizideki şehazade yok, dağlardaki efsane yok,” diyerek kendini yalanlıyor. “Yürüdün mü, yol aldın mı?” diye hesaplaşırken kendiyle, “Çok zevkli olacak, çok seksi olacak, Allahımı şaşırıcam,” diye tepinmeye başlıyor. Bu gelgitli ruh halleri, bu erkeği bir yüceltme, bir yerme durumu geçmişten bu yana kadın ağzından yazılmış bir çok pop şarkısının temel izleği olmasına karşın az sayıda şarkıcıda bu kadar şehirli ve kaba değil esprili durduğu da bir gerçek. Bu da Nil’in hedef kitlesini kendiliğinden belirliyor zaten.


Albümdeki hemen her şarkı yine çok akılda kalıcı melodiler ve slogan sözler etrafında dönüyor. Özellikle düzenleme başarılarıyla “Heman”in ve “İstanbul’dayım”ın ön plana çıktığı söylenebilir. “İstanbul’da Sonbahar” zaten “Söz-Müzik Teoman” albümünün en iyi düzenlemelerinden biri olarak dikkat çekmişti. “İsterse kadınını, adam olsun o zaman,” diyen “Ay Gız Uyan” da ‘hit’ olmaya müsait bir başka şarkı. Ne anlatmak istediği epeyce muallakta olmasına karşın eşlik etmesi en kolay şarkı olarak “Allahımı Şaşırıcam” da hedef kitlesini bulacaktır mutlaka. Buna karşın gerek müzikalitesi, gerekse sözlerinin felfesiyle albüme adını veren “Ben Buraya Çıplak Geldim”in diğer şarkılardan ayrı bir yerde durduğu söylenebilir. “Kader Efendi” çok zorlama, “Nesi Var?” ise çok sıradan duruyor diğerlerinin yanında.  “Kazablanka” ve “Yürüdün mü?”nün daha zor algılanan ama uzun vadede sevilecek şarkılar olduğunu düşünüyorum. “Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum” zaten sonuna kadar tüketilmiş bir şarkı olarak albümde olmasa da olur muymuş acaba diye düşünmedim değil.


Bir de bu “Gelicem, gidicem, yapıcam, seviyo, biliyo, olucak, yapıcak…” şeklinde tezahür eden mahalle ağzı fiil çekimleri meselesi var. Aslında başımıza Sezen Aksu’nun sardığı bu kullanım şekli, en çok Nil Karaibrahimgil şarkılarının alameti farikasına dönüştü. Bu albüm başından sonuna bu tür kullanımlardan geçilmiyor. Bir yere kadar sempatikti, kabul. Ama artık tadı kaçmadı mı? Hadi diyelim hâlâ sempatik buluyorsunuz, ona da kabul. Peki en azından söylerken “şaşırıcam” diye telaffuz ettiğiniz kelimeyi, yazarken “şaşıracağım” diye yazmak gerekmez mi? Bence gerekir.

Kapak illüstrasyonundaki intihal bir kenara, hiçbir masraftan kaçınılmamış, kuşe kağıtlı ve bol sayfalı kitapçık ve özenli baskı albümü CD olarak satın alanları memnun edecek güzellikte. Memlekette artık çok az kişinin mekanik kopyaya para verdiği ve bu paranın da son zamlarla birlikte 20 TL gibi hatırı sayılır bir rakama ulaştığı düşünülürse, en azından paraya kıyıp satın alanların, dijital kopya indirenlerden bir ayrıcalığı, bir lüksü olmalı. Neyse ki bu albüm satın alana bu ayrıcalığı yaşatıyor.

Albümdeki dokuz şarkı için içinde Nil Karaibrahimgil’in olmadığı mini klipler çekilmiş. Her biri farklı bir yönetmenin imzasını talıyan bu mini kliplerin kimisinde animasyon, kimisinde ise kısa film tekniği kullanılmış. Filmler Youtube’da nilminiklipler adresinden izlenebiliyor. 
 
TEMMUZ 2012

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder