Türkan Şoray - "Türkan Şoray Söylüyor"


(6 Ocak 2016 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)

Türkan Şoray’ın albüm çıkarma hikâyesi, yılan hikâyesinden hallicedir. Ben diyeyim 20, siz deyin bir 30 yılı var. Son beş yılda iyice ateşin altı harlanmış, hatta Atilla Özdemiroğlu ile stüdyo çalışmaları bile başlamıştı. Sonra ne olduysa oldu, Şoray yoluna Metin Özülkü ile devam etti. Albüm kaydedilip bittikten sonra da uzunca bir süre piyasaya sürülmedi. Neyse ki 2015’in son günlerinde o şehir efsanesi gerçeğe dönüştü ve “Türkan Şoray Söylüyor” raflara çıktı.


Türkan Şoray’ın bu ilk albümü DMC etiketiyle yayımlandı. Albümde Şoray, Yeşilçam filmlerinde söyler gibi yaptığı şarkıları bu kez gerçekten söylüyor. Sekiz şarkı ve iki de “remix” versiyondan oluşan bir albüm bu.


Hiç unutmam, Radyo ODTÜ’de “Ah! Mazi…”ye başladığım ilk yıl, Yeşilçam yıldızlarının kendi sesleriyle söyledikleri şarkılardan oluşan özel bir program yapacaktım. Çoğu bir tane de olsa plak yapmış, kimisi filmlerde kendi sesiyle söylemiş. Aşağı yukarı hepsini topladım. Bir tek Türkan Şoray eksik ve biliyorum ki Gramofon Avrat filminde kısacık da olsa kendi sesiyle bir şarkı (“Gezdiğim Dikenli Aşk Yollarında”yı) söylüyor. Tabii o zaman ne Youtube’da böyle her aradığın var, ne de Türk filmleri DVD-VCD formatında kolayca bulunuyor. Ara tara, en son İstanbul’da bir sahafta filmin video kasetini buldum. Sipariş verdim, o 1 dakikalık kayıt için birkaç hafta bekledim ve nihayet programı Türkan Şoray’ın şarkısını da kullanarak yapabildim. Öyle kıymetliydi bir şeydi yani Sultan’ı kendi sesinden şarkı söylerken duymak/duyurmak.


E şimdi elimde koca bir albüm dolusu Türan Şoray şarkısı varken ne gam iyiymiş ya da kötüymüş. Ben dinlerim arkadaş. Hatta dinlemeden de sevmiş olabilirim. Türkan Şoray’ın filmlerde kendi sesiyle konuşması da çok sonradır gerçi ama mesela Türkan Şoray’ın sesi “Bir Beyoğlu Düşü”dür benim için. Mine’nin kıstırılmışlığı, Ada’daki Eser’in, Ölü Bir Deniz’deki Yüksel’in derin hüznü ve yalnızlığıdır. Nihavend Mucize’deki Suzan’ın cilvesidir ya da İkinci Bahar’daki Hanım’ın dirayeti…  


Şöyle bir dikkatlice izleyin Yeşilçam filmlerinin gazino sahnelerinde Türkan Şoray’ı, artık Belkıs Özener mi, Semiramis Pekkan mı, Nesrin Sipahi mi, kimin sesiyle söylüyor gibi yapıyorsa… Öyle bir durur, öyle bir bakar, öyle bir dans eder ki, eşsizdir. Hani sosyofobisi olduğunu, bu halinin ve tavrının sadece kamera karşısında böyle olduğunu bilmiyor olsak ve hani o gerçekten şarkı söylüyor ve sahneye çıkıyor olsa o dönemde, benim diyen assolist duramazmış karşısında. O endam, o eda, o işve sahiden benzersiz ve büyüleyiciymiş. Ama olmamış. Şoray ısrarla gelen teklifleri hep geri çevirmiş, belli ki o illüzyonu bozmak istememiş. Haksız da sayılmazmış. Bile bile inanmak istemiyor muyuz hâlâ o şarkıları onun söylediğine?


İşte şimdi gerçekten söylüyor. Evet, güçlü bir sesi yok. Evet, bir şarkıcı gibi şarkı söylemiyor. Ama zaten onun da böyle bir iddiası yok. O, bunu bir anı albümü, hayranlarına bir armağan olsun niyetiyle yapmış. İyi ki de yapmış.

Gelgelelim tam da bu nedenle, yani bir anı albümü, bir armağan olması nedeniyle birkaç fersah daha özenli bir albüm olmasını beklerdim ben kendi adıma. Başta kartonet tasarımı olmak üzere. Görsel Dizayn Ofset’in baskısı kötü, kesim yerleri çapaklı. Kartonetin grafik tasarımı ve kullanılan fotoğraflar da ona keza. Oysa hakkında birden fazla kitap yayımlanmış, nefis bir fotoğraf arşivi olan bir oyuncu Türkan Şoray. Gönül isterdi ki şöyle güzel bir kitapçık olsun, içinde şahane resimler olsun, hatta imzalı bir poster olsun, Şoray’ın bir kısa biyografisi, onun hakkında yazılar olsun. Misal, Atilla Dorsay’ın kitabında Şoray’ın bütün filmlerinde söylediği şarkılar ve asıl seslendirenleri tek tek yazar. Böyle bir bilgi bu albümün kitapçığında yer alsa ne güzel olurdu. Ama hayır, piyasadaki sıradan bir albümden farksız, özensiz bir kartoneti var albümün ne yazık.


Aynı durum albümün içeriği için de söz konusu. Evet, çok zor seçildi bu şarkılar ve kim bilir hangi şarkılara niyet edildi, hangilerinden vazgeçildi. Şoray’ın sevdiği şarkıları tercih ettiğini de biliyoruz ama keşke sevdiği şarkılar arasından sesine en uygun olanlar seçilseymiş. Ben olsam “Dertler Benim Olsun”u doğrudan elerdim. Ya da “Tek Başına”yı. Evet, bu saydıklarım da dâhil her bir şarkıda oyunculuğun avantajıyla yerine göre hüznü, kederi, acıyı, yerine göre neşeyi, sevinci, aşkı, o kırılgan ve naif sesiyle bütün bütüne hissettirerek şarkıcılığının eksiğini kapatıyor belki Şoray ama koro halinde vokal desteği yer yer can sıkıcı hale geliyor dinlerken. Hele ki Metin ve Eda Özülkü tınılarının çok belirgin duyulduğu yerlerde. Oysa doğru şarkı seçimleri ile buna gerek kalmayabilirdi.

Buradan bakınca, albümde “Kıskanırım Seni Ben”, “Damarımda Kanımsın” ve “Olmaz Olmaz Bu İş Olamaz”, en iyiler olarak öne çıkıyor.


Bir başka sorun da düzenlemeler. Keşke bu şarkıları o filmlerde duyduğumuz sadelikte düzenlemelerle dinleseydik. “Remix” ne içindir mesela? Kulüpler mi çalacak bu şarkıları, radyolar mı? Türkan Şoray’ın şarkılarını radyolarda, kulüplerde çaldırmaya ihtiyacı var mıdır? Varsa da bu, albümün yapılış amacına ters değil mi?


Ben olsam düzenlemeleri o yılların tadında yapar, hatta o filmlerdeki görüntülerin üzerine oturacak şekilde düzenlenmiş bir tanesini de film-klip haline getirir, böylece bir haber değeri yaratırdım. “Yıllar sonra aynı görüntü, bu defa kendi sesiyle…” Bu çok heyecan verici olabilirdi. Ama bu düzenlemelerle o görüntüler arasında bir dönem değil, neredeyse bir çağ farkı var ne çare.


Yine de konu Türkan Şoray olunca, bütün kusurlar sineye çekilebilir. Yani en azından benim için öyle. Çünkü Türkan Şoray kıymetlidir. Pamuklara sarılası, el üstünde tutulasıdır. Ben bu albümü ondan bir armağan, bir anı olarak aldım kabul ettim.  Siz de öyle yapın.

OCAK 2016 

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder