Tarkan - "10"

İSTER EĞLEN İSTER EVLEN


(4 Temmuz 2017 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)

“Çileeeeeee... Aaaaaahhhhh aaah çile bülbülüm…”

“Allah!”

“Çile bülbülüm çileeeee…”



Vakti zamanında alaturka solistlerinin sahne repertuarında vazgeçilmez şarkılardan biriydi “Çile Bülbülüm”. Tam yeri geldiğinde şarkıcı pası seyirciye atar, seyirci de var gücüyle “Allah” diye haykırır, sonra solist çıkan sesi yeterli bulmaz, bir daha tekrarlatır, öyle bir oyun oynanırdı seyirciyle şarkıcı arasında. Hemen hepsi yapardı bunu. Ama Zeki Müren farklı yapardı. O hiçbir zaman seyirciye ilk A”Allah!” nidasından sonra “Olmadı, beğenmedim, hadi bir daha yapalım,” demezdi. “Oldu, hem de pek güzel oldu. Ama daha iyi olabilirdi. Hadi bir daha yapalım,” derdi.


Peki “Çile Bülbülüm”ün ve Zeki Müren’in Tarkan’la ne alakası var? Şu alakası var ki ben Tarkan’ın yeni albümünü albüm çıktığından beri konuşulan, yazılıp çizilenlere kulak asmadan, “kendi kulaklarımla” uzun uzun dinledikten sonra aklıma ilk gelen bu oldu. O hep çok kibar ve de en az adı kadar zeki merhumun sözleri döküldü dudaklarımdan istemsizce: “ “Olmuş, pek güzel olmuş. Ama çok daha iyi olabilirdi.”


Biliyorsunuz artık sevgimiz de nefretimiz de mutlak. Tarkan da bundan muaf değil. Ya sevenleri var ya sevmeyenleri. Yeni albümü çıktığından beri sosyal medyada yazılanları okuyorum. Kimisi “Bu mu yani mega star?” diye verip veriştiriyor, kimisi de yere göğe sığdıramıyor albümü ve Tarkan’ı. Ortası neredeyse yok. Severseniz (çok af edersiniz) “yalaka”, sevmezseniz (en hafifinden) “ukala” oluyorsunuz. Bazı işlerini sevip bazı işlerini sevmeme şansınız da yok üstelik. Ya toptan sevecek ya da toptan nefret edeceksiniz. Toplumun her kesiminde, her konuda böyle bu. Misal Zeki Müren yaşasa ve aynı espriyi şimdi yapsa, seyirciden itirazlar yükselirdi kuvvetle muhtemel: “Ya olmuştur ya olmamış kardeşim, o ne demek öyle! Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?”


Yedi yıl bekledik. Beklerken nelere, kimlere maruz kaldık da gık demedik. Eninde sonunda Tarkan gelecek ve Türk popunu kurtaracaktı. “Ahde Vefa”sını da yerine getirdiğine, geçtiğimiz yıl boyunca bizi dönülmez akşamların ufuklarına, günlerin enginlerde yavaş yavaş solan minelerine filan yeterince doyurduğuna göre artık yeni pop ‘hit’lerini ezber etmeye iyiden iyiye hazır ve nazırdık.

Ve işte Tarkan’ın ha çıktı ha çıkacak diye diye beklenen, yolları gözlenen, özlenen o yeni pop albümü “10”, Haziran 2017 itibariyle, DMC ve Hitt Müzik ortaklığıyla piyasaya sürüldü. Sürüldü de hepimiz rahat bir nefes aldık.


İki albüm arasında bu kadar fasıla olunca ister istemez Tarkan’ın titizliğinden, kılı kırk yarmasından, ince eleyip sık dokumasından, Ajda Pekkan lügatinden bir tabirle “pörfektsiyonist”liğinden filan şüphe duymamakla kalmıyor, beklentilerinizi de o nispette artırıyorsunuz haliyle. Nihayetinde popüler müzik pazarında çalışacak bir albüme uhrevi bir mana yüklemek pahasına böyle bu. “Tarkan gelecek ve Türk popunu kurtaracak” gibi mesela. Sonuç hayal kırıklığı mı peki? Dedim ya, biraz evet, biraz da hayır.


Öncelikle bu albümde başka bir şarkıcı, özellikle de adı az bilinen ya da hiç bilinmeyen bir şarkıcı söylese belki de hiç dikkate alınmayacak, dinlenmeyecek, adından bile söz edilmeyecek, gümbürtüye gidecek kimi şarkılar var ki sadece Tarkan söylediği için, Tarkan artık her söylediğini dinletebilecek bir kıdeme ve toleransa sahip olduğu için dinlenecek, konuşulacak, belki de dillere düşecek. Mesela bir Sezen Aksu bestesi olan “Ben Senin…” daha önce Evrim Özkaynak tarafından seslendirilmiş ama neredeyse hiç duyulmamıştı. Görün bakın şimdi nasıl yürüyecek. Ya da “Biz Çocukken”i, “Affedin Bizi Çocukları”ı bir başka şarkıcı söyleyip tekli olarak yayınlasa ya da bırakın yayınlamayı, bir firmaya gidip “Ben böyle bir şarkı yaptım yayınlamak istiyorum,” dese “Ticari değil,” cevabıyla kapıya yönlendirilmesi on dakika sürmezdi. Ne radyolar çalardı ne televizyonlar. Şimdi bakın nasıl çalacaklar.


Bu işin iyi tarafı. Zaten Tarkan artık bu kadarını da yapmasa ayıp. “Aman ‘cemaz-ül evvel’ lafından kimse bir şey anlamaz,” deyip “Ben Senin…” gibi bir şarkıyı elinin tersiyle itmemesi, “Affedin Bizi Çocuklar”la (şarkının sözleri bir parça didaktik kalmış olsa da) dinleyeni aşktan meşkten, öpücükten başka bir şeyler de düşünmeye sevk etmesi filan ben gibi vıdı vıdıcıların yüreğine su serpebilir en azından.    


Ama tabii her pop yıldızının “Ah aynı eski şarkıları tadında” denilecek yeni şarkılara ihtiyacı vardır her zaman. Tabii eğer Sezen Aksu kadar cesur değilseniz ve “Gülümse” gibi bir albümün ardından “Deli Kızın Türküsü” gibi bir albüm yapabilecek cüreti gösteremeyeceksiniz. İşte o noktada “Yolla” giriyor devreye, “Çay Simit” giriyor, “Kedi Gibi” giriyor. Buna da amenna zira özellikle “Çay Simit” albümün en yüzde yüz Tarkan şarkısı olarak ilk dinleyişte hedefi vuruyor.


Albümün açılışını yapan ve ilk saniyelerinde dinleyiciyi Tarkan’ın (yedi yıl öncesinde kalmış) “Yakar Geçerim”i yeniden söylediği yanılgısına düşürerek başlayan “Yolla”yı “Çay Simit” kadar sevdiğimi söyleyemem. Sebebi sadece sözleri. Çok demode değil mi? Çok eski stil?.. “Acıları bana yolla, dert babasıyım ben…” filan? Hoş, ben bir önceki albümde “Öp”ü de bu nedenle eleştirmiş, sonra da yıllarca o şarkı nerede çalınsa çok eğlenmiş, üstüne bir de “dj” olarak çaldığım yerlerde her defasında güncel “play-list”lerimin ilk sıralarına koymuştum. Herkes çok seviyor ve çok eğleniyordu çünkü. Ne yapacaktım yani? İçimdeki ortalama müzik dinleyicisi kalemimi tutan eleştirmene ağzının payını verdiyse bu benim değil, Tarkan’ın suçu.)


“Yolla”ya kıyasla “Çay Simit”in uzun vadede çok daha fazla yer edeceğini düşünüyorum yine de ben. Popun yeni nesil şahane müzisyenlerinden biri olan ve sessiz sedasız şahane şarkılar yazan Gülşah Tütüncü, bir önceki Tarkan albümünde ters köşe bir şarkıyla, “Usta Çırak”la, bütün içinde alternatif bir yere yerleşmişti. Bu defa ise “Çay Simit”le bütün içerisinde tam orta yerde, en vurucu yerde duruyor.  


Ardı ardına gelen iki tane “tam Tarkan şarkısı” dedirten şarkıdan sonra seyir değişiyor. Eğer Tarkan kalmakla yetinmeyip yedi yıllık arada belirmiş eğilimleri de yakalamak şartsa eğer, albüme bir “Tarkan’la evleniyorum” şarkısı koymak şart olmuştur çoktan. Ferhat Göçer’in açtığı, sonrasında Mustafa Ceceli, İrem Derici ve sayısız irili ufaklı pop şarkıcısının son üç beş senedir tepe tepe at koşturduğu kulvarda bir şarkı lazımdır illa ki. İşte o noktada devreye “Beni Çok Sev” giriyor. Bu satırların kaleme alındığı günlerde, yani albüm çıkalı daha bir ay olmamışken, albümün en fazla ses getiren şarkılarından biri “Beni Çok Sev” olmuşsa, niyet amacına ulaşmış demektir. Ama ben Tarkan olsam bu kadar kör gözüm parmağına hesabı daha önce başkalarının gittiği yoldan gitmeye baştan niyet etmez, en azından kendime yakıştıramazdım.  


Bir de sözleri Günay Çoban, bestesi Serkan Özdoğan imzalı bu şarkıyla ilgili fark ettiğim bir benzerliği de yazmadan edemeyeceğim. Şarkının nakarat melodisi, 2009 çıkışlı bir Sude Bilge Demir bestesinin nakarat melodisiyle adeta ikiz kardeş. Yeşim Erçetin’in “Pişman” adlı albümünde seslendirdiği o şarkının adı “Susma”. Dinleyin, fark edeceksiniz zaten.


Sözleri Ayça Z. Aydın (nam-ı diğer Miya) imzalı Murat Matthew Erdem bestesi “Çok Ağladım”, dünya trendlerini de yakalamış düzenlemesiyle albüm bütününde en aykırı işlerden biri. Başka bir Tarkan söylüyor o şarkıda, başka türlü söylüyor. Nazan Öncel bestesi “Acımasız” da naifliğiyle Tarkan’a çok yakışmış ki onun düzenlemesine de bayıldım. Keza Ümit Sayın bestesi “O Sevişmeler” de çıtayı yükseğe taşıyan şarkılardan. Bir devre, döneme ait kalmayacak, geniş bir zaman diliminde dinlenilecek, dinleyicide yer edecek şarkılar bunlar.


Bir Tarkan bestesi olan “Hodri Meydan”, Aysel Gürel’in miras sözlerinden Tarkan’ın bestelediği “Sevdam Tek Nefes”, albümdeki bir diğer Sezen Aksu bestesi olan “Her Şey Fani” ve sözleri Günay Çoban’a, bestesi Tarkan’a ait “Biz Çocukken” yukarıda bahsi geçen yüksek beklentiye farklı sebeplerle ucundan kıyısından karşılık verebilecek şarkılar olabilir.

Bununla birlikte “içinden oryantali çekilip alınmış Tarkan eksik Tarkan’dır” mottosundan hareketle Sibel Can söylese çok yakışacak, o çok cilveli “Bal Küpü”nü garanti kontenjanından albüme koymak da şart mıdır, şarttır. Hatta “şarttır şarttır” ki o da konulmuş zaten.


Tarkan’ın en iyi albümünün “Karma” olduğunu söyleyen çoktur ama bence “Aacayipsin”dir. Zira o albümdeki birçok şarkı daha önce gidilmemiş ya da gidilmiş ama dönülmemiş yollar açmış, çok fazla sayıda şarkı ve şarkıcıya, şarkı yazarına ilham olmuştur. “Kış Güneşi”, “Dön Bebeğim”, “Hepsi Senin mi?” ve diğerleri… Ana akım Türkçe popun içinden “rock” geçirmek ‘90’larda “Biz Nereye?” ile mümkün olmuş, ardından benzerleri gelmiştir. “Hepsi Senin mi?” bıçkın delikanlı şarkılarını patlatmış, “Gül Döktüm Yollarına”nın benzeri nice oryantal şarkı yapılmıştır sonrasında. Bir dönem neredeyse bütün yeni erkek şarkıcıların Tarkan vibratolarıyla şarkı söylemesi de o albüm ve sonrasında ortaya çıkan bir eğilimdir.


Buradan baktığınızda bu yeni albümün kim ne kadar ilham olacağı, nasıl yeni yollar açacağını kestirmek zor. Zira Tarkan halihazırda zamanında açtığı yollardan yürümeye devam etmiş gibi görünüyor ki işte orası bir parça hayal kırıklığı. Yani bu albüm bir “Sen Ağlama”, bir “Göç”, bir “Ele Güne Karşı”, bir “Esmer Günler” ya da en kötü ihtimalle bir “Aacayipsin” yeniliği, öncülüğü vaat etmiyor Türk pop müziğine. Sonra kendisine belki de fazladan bir misyon yüklediğimiz kimi pop yıldızlarının albümlerini dinlerken sorduğumuz soru yiye düşüyor aklımıza ister istemez: “Tarkan’ın yapabileceğinin en iyisi bu mu?” Ki aynı soruyu Tarkan’ın alaturka albümünde de sormaktan kendimi alamamıştım.  


Bununla birlikte en büyük değişiklik Tarkan’ın şarkı söyleme biçiminde kendini gösteriyor. Bunu  alaturka albümünde fark etmiştik ilk kez. O fazla hisli, içli, vibratosu gereğinden fazla, fazla eğilip bükülen şarkı söyleme biçiminden daha net ve düz sesler basan, daha kendinden emin bir biçime evrilmiş Tarkan’ın şarkıcılığı. Yani herkes ona benzemişken o kendine benzememeye çabalamış gibi (mesela “Çok Ağladım” bu konuda Tarkan’ın kendi içinde bir devrimi olabilir.) Bilerek, isteyerek ve çalışarak mı yoksa zaman içerisinde kendiliğinden mi gelişti bu durum, orası meçhul.


Ha evet, şayet beklentilerinizi Allahû Ekber dağlarına çıkarmamış, Tarkan ne söylerse söylersin, ne yaparsa yapsın biz bayılalım, sevelim, hislenelim, eğlenelim, coşalım seviyelerinde tutmuş iseniz, önümüzdeki (iyi ihtimalle) yedi yıla yeter de artar bu albüm. En azından mevcut Türk popunun seyrinde aynı listelerde hüküm süren türdaşlarının nicesinden daha kalburüstü bir albüm olduğu su götürmez.  



Sözün özü, “bambaşka bir şey yapıp insanları çok da şaşırtmayalım ama aralara da yeni bir şeyler serpiştirelim,” mantığıyla sahiden ince eleyip sık dokunmuş, kılı kırk yarılmış, titizlik gösterilmiş ve muhtemelen bilerek ve isteyerek fazla da risk alınmamış bir albüm “10” (“Cuppa”nın sevilmediği için albüme konulmaması bile tek başına risk alınmama iddiasını doğruluyor nitekim.) Belki Türk popunu kurtarmaz ama bizi oyalar, mutlu eder, kendini sevdirir, uzun zaman da gündem teşkil eder. Sadece ilk iki şarkıyla plajlarda, kulüplerde eğlenip coşsak, üçüncü şarkıyla da gidip evlensek, kim bilir belki bu zamanda o bile yeter artar.

TEMMUZ 2017

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder