"Dolmuş Müziğine Bir Şaheser Hediye Edildi"

Seninle Üç Dakika

1980 - 3. Bölüm

"Dublör" Şarkıcılar 


Şarkıların bu ilk kayıtlarında, başından da kararlaştırıldığı gibi, Ajda Pekkan yoktu. Bu yüzden, bestesini piyano eşliğinde enstrümantal olarak kaydedip, sözleri yazılı olarak veren Şerif Yüzbaşıoğlu haricindeki diğer besteciler, stüdyoda “dublör” şarkıcılarla çalışarak, eserlerini kaydetmişlerdi.


Melih Kibar, şarkısını ‘70’li yıllarda Güzin ile Baha ikilisi  olarak eşi Baha Boduroğlu’yla birlikte ün yapan Güzin Boduroğlu’nun seslendirmesini uygun görmüştü.

Turhan Yükseler’in bestesi, yarışmanın 1979 finalinde Çetin Alp’in vokalistlerinden biri olan Meltem Yılmaz tarafından seslendirilerek kaydedilmişti.

Attila Özdemiroğlu’nun şarkısı, “bir amatör aile dostu” olarak nitelendirdiği Sevingül Bahadır’ın sesiyle banda alınmıştı.

Cenk Taşkan ise bestesini seslendirmek üzere, o günlerde Mehmet Teoman’la evlenen Ayşegül Aldinç’i seçmişti.

Ne enteresandır ki, çok değil, bundan tam bir yıl sonra Ayşegül Aldinç, altı yıl sonra ise bu kez Sevingül Bahadır, Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil eden ekiplerde yer alacaklardı ama şimdilik sadece “dublör” şarkıcıydılar.

Şarkıların TRT’ye teslim edilmesinin hemen ertesinde, 19 Ocak Cumartesi günü Beste Ismarlama ve Eleme Jürisi ve Ajda Pekkan, başından beri yarışmanın adeta karargâhı haline gelen İstanbul Radyosu’nda bir kez daha toplandı. Beş şarkıdan ikisi elenecekti. Jüri üyelerinden Gürer Aykal, rahatsız olduğu gerekçesiyle İstanbul’a gelemediğinden, Ankara’ya gönderilen bantlardan şarkıları dinleyerek, kararını telefonla bildirecekti. Şarkılar dinlendi, görüşler bildirildi ve çok geçmeden yapılan basın toplantısıyla finale kalan eserler kamuoyuna açıklandı. 

“Olsam”, “Pet’r Oil” ve “Bir Dünya Ver Bana”, 1980 Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye finalinde Ajda Pekkan tarafından seslendirilerek jüri önüne çıkarılacak şarkılar olarak belirlenmiş “Cennet” ve “Sevgi Nedir Nasıl Sevilir?” elenmişti.


Bu arada yarışmanın Avrupa kanadından da haberler gelmeye başlamıştı. Lahey’de yapılacak organizasyonda daha önce hiç denenmemiş yeni bir uygulamaya gidilecekti. Yarışma gecesi her ülke, kendisini temsil edecek şarkıyı, kendi sunucusuyla ve kendi lisanında anons edecekti. Haber duyulur duyulmaz, kulislerde bu görevi yapsa yapsa Bülent Özveren’in yapabileceği konuşulmaya başlanmıştı bile. 


Finalde yarışacak besteciler için geri sayım başlamıştı artık. O günlerde Şerif Yüzbaşıoğlu ve Cenk Taşkan’ın şarkılarının aranjmanı için Onno Tunç’la anlaştıkları haberi gazetelere yansıdı. Attila Özdemiroğlu ise şarkısının düzenlemesini kendisi yapacaktı. Besteciliğinden ziyade orkestra şefi ve aranjör olarak ün yapmış olan Şerif Yüzbaşıoğlu’nun şarkısını bir başkasına aranje ettiriyor olması ilgi ve merak uyandırmıştı ama başından beri son derece ketum davranan Yüzbaşıoğlu’nun bu tercihinin ardındaki neden de hiçbir zaman öğrenilemeyecekti.


Finalin 17 Şubat günü yapılacağı daha önceden duyurulmuş olmasına rağmen, hazırlıkların yeterli safhaya gelebilmesi için bu tarih bir hafta ileri alındı. Buna göre, ülkeyi temsil edecek şarkı 24 Şubat Pazar gecesi belli olacaktı. Çalışmalar bütün hızıyla devam ediyor, besteciler şarkılarına son hallerini veriyorlarken, Ajda Pekkan bir yandan şarkıların çalışmalarında bulunuyor, bir yandan da hem Avrupa’da yapılacak tanıtım faaliyetleri için görüşmeler yapıyor, hem de final gecesi giyeceği kostümden saç modeline dek işin “artistik” yönü üzerine kafa yoruyordu.


Ajda, o günlerde boyadan yandığı için kısacık kestirdiği ve doğal rengine döndüğü saçlarıyla ülke genelinde yayılacak bir modanın öncüsü olmuş, bütün kadınlar saçlarını onun gibi kestirme derdine düşmüştü. Ancak Ajda’nın final gecesi ekrana perukla çıkacağını biz yine gazetelerden öğrenecektik. Adeta iple çektiğimiz, gün sayarak beklediğimiz final gecesi hakkında öğreneceğimiz ilk bilgi bu olacaktı.


Şarkıların stüdyo kayıtları için o günlerde çok revaçta olan Stüdyo Hayri’de karar kılınmıştı. Herkes her üç şarkının da aynı teknik imkanlar ve şartlarla kaydedilmesi konusunda hemfikirdi. Stüdyo Hayri’nin tüm günlerinin dolu olduğu öğrenilince TRT adına Bülent Özveren devreye girdi ve stüdyoyu daha önceden kiralamış müzisyenlerden müsaade isteyerek, üç şarkıya üçer günden toplam dokuz günlük stüdyo günü aldı.

Her bestecinin 45 kişilik orkestra kullanma hakkı vardı ve her üçü de üç beş eksikle bu hakkını kullanacaktı. Şerif Yüzbaşıoğlu şarkısında vokal kullanmıyordu. Cenk Taşkan’ın bestesinde Arto Tunç, Atilla Özdemiroğlu’nun bestesinde ise yine Arto Tunç ve yanı sıra, aslında Türk Hava Yolları’nda hosteslik yapmakta olan Aydan ve Nurdan adlı ikiz kardeşler vokal yapıyorlardı.


Kayıtlar esnasında gazetecilere verdiği demeçte Ajda Pekkan, yorgun ve gergin görüntüsüne rağmen, yüreklere su serpen sözleri sarf ediyordu: “Hangisi olursa olsun fark etmez. Üçünü de çok seviyorum. Herhangi birisi ile rahatlıkla katılabilirim yarışmaya. Çocuklar çok güzel şeyler çıkarttılar ortaya. Nefis şeyler... Çok sevdim... Moralim düzeldi.”


Ajda, bir yandan da Terzi Hayri’nin dikmekte olduğu kostüm provalarında görüntüleniyordu gazeteciler tarafından. Hangi şarkıya hangi kostümü giyeceği, hangi kumaşların ve hangi renklerin kullanılacağı uzun uzun konuşuluyor, terzi provaları da en az stüdyo provaları kadar hummalı geçiyordu. 

“Finale Birlikte Gideceğiz”

Takvimler 18 Şubat Pazartesi gününü gösterirken, şarkıların stüdyo kayıtları TRT yönetimine teslim edilecek, 21 Şubat Perşembe günü ise İstanbul Televizyonu Kuruçeşme Stüdyoları’nda renkli olarak yapılacak çekimlerle görüntü kayıtları tamamlanacaktı. Ancak biz 24 Şubat gününe kadar ne şarkıları duyma ne de görüntüleri izleme şansına sahiptik. Tek haber kaynağımız gazete ve dergilerdi. 

Şarkıların stüdyo kayıtlarında bulunan TV’de 7 Gün Dergisi muhabiri, besteler hakkında şu yorumları yapıyordu:


“Olsam”: “Yarışma hakkını kazanırsa, üç dakika boyunca en azından Türk müziğini milyonlara tanıtma şansı doğar bizim için. Üstelik nefis batı adaptasyonu ile, pek de yadırganmaz bu.”

“Pet’r Oil”: “Eser çok fazla Doğu motifi ile hazırlanmış, bizden, Orta Doğu’dan bir parça. Eurovision’da Doğu rüzgarları estirebilir.”

“Bir Dünya Ver Bana”: “Türkiye’den Batı’ya doğru uzanan bir parça. Melodik yapısının sağlamlığı, akılda kalıcı motifler taşıması bakımından, Avrupa finalinde şans getirebilecek bir parça.” 

Görünen oydu ki şartnamede özellikle istenen “Türk motifleri” unsurunu her üç besteci de göz ardı etmemişti. Ortaya neler çıkmıştı? Ajda’nın o güne kadarki Batılı kadın imajıyla bu şarkılar ne derece örtüşecekti? Birkaç gün sonra tüm bu soruların yanıtlarını hep birlikte, ekran başında alacaktık. 


Aynı günlerde Avrupa finali için kuralar çekilmiş ve ülkelerin sahneye çıkış sıraları belli olmuştu. Türkiye, ne yazık ki ikinci sırada sahne alacaktı. Bu tür yarışmalarda ilk sıralarda yer almanın dezavantaj olduğu söylenirdi. 


Üstelik o yıllarda aramızdaki politik gerginliğin had safhada olduğu Yunanistan’ın ekibi de Türkiye’den hemen sonra sahneye çıkacaktı. Yunanistan ve Türkiye, Eurovision Şarkı Yarışması tarihinde ilk kez bir araya geliyordu. Şimdilerde önemsiz görünen bu ayrıntı, sonraki günlerde Ajda Pekkan’ın, Yunanistan adına yarışacak Anna Vissi’yi yarışmadaki en büyük rakibi görmesiyle farklı bir boyut kazanacaktı.


İzmir’de ocak ayında başlayan Tariş grevi, işçilerin fabrikayı işgal etmesiyle eyleme dönüşmüş, 14 Şubat günü, askerlerin müdahalesiyle eyleme son verilmiş, 500’den fazla direnişçi gözaltına alınmıştı. 


Aynı gün İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, kepenk kapatan İstanbul esnafına çağrı yaparak, dükkanlarını açmalarını istedi. Öğrenci olayları, yurt çapında devam ediyor, okullar adeta ülkedeki siyasi eylem ve gösterilerin merkezi haline geliyordu. 21 Şubat’ta uluslararası turizm acentesi TUI, yaşanan anarşi olayları nedeniyle Türkiye’yi kara listeye aldığını ilan ederek, yapılmış rezervasyonların yarısından fazlasını iptal ettiğini açıkladı. 


24 Şubat Pazar sabahı, soğuk bir kış gününe uyanan ülkenin, televizyon yayınları ulaşan her yerinde, her evinde heyecanlı bir bekleyiş vardı. Aylardır konuşulan şarkılar nihayet görücüye çıkacak ve büyük finalde Ajda Pekkan’ın seslendireceği şarkı, o gece belli olacaktı. 


Saat 12.25’i gösterdiğinde, Ajda Pekkan, üç finalist şarkısıyla ilk kez seyirci önüne çıkıyordu. Fonda “Eurovision 1980” yazan bir dekor önünde sırayla seslendirilen bestelerin görüntülü kayıtlarında, her şarkıda farklı bir kostümle, ama hep aynı siyah, uzun peruğuyla karşımızdaydı Ajda. 


Ekran başında şarkıları ilk kez izleyenler, her üçünü de ilk dinleyişte beğendi. Ajda Pekkan, gerek şarkıcılığı gerekse kostümleriyle farkını ortaya koymuştu. En çok da “Pet’r Oil”in oryantal ezgileri ve koreografisi ekran başındaki herkesi mest etmişti. Daha işin başında, “Pet’r Oil” öne geçmiş gibi görünüyordu. 

Oysa Ajda Pekkan, stüdyo kayıtları tamamlanır tamamlanmaz şarkıları, başından beri irtibatta bulunduğu dünyaca ünlü Türk prodüktör ve aranjör Arif Mardin’e göndermiş, ondan aldığı fikirlerin de ışığında, “Bir Dünya Ver Bana”nın kazanacağına neredeyse kesin gözüyle bakmaya başlamıştı. 


Bu durumu, şarkının bestecisi Cenk Taşkan, yıllar sonra şu cümlelerle anlatacaktı: “Şarkıların televizyon kaydının yapıldığı gün Ajda, stüdyoda Onno ve beni bir odaya çekti. ‘Çocuklar size çok çok iyi bir haberim var. Ben hepinizden gizli olarak şarkıları Arif Mardin’e gönderdim. Onun favorisi de sizin şarkınız. Buna çok sevindim çünkü benim de gönlüm bu şarkıdan yanaydı. Finale birlikte gideceğiz,’ dedi. El sıkıştık ve ben o gün eve büyük bir sevinçle döndüm.” 


24 Şubat günü öğleden sonra yayınlanan “Tatil Günü” kuşağı içerisinde şarkılar ikinci kez ekrana getirildi. Saat 13.30’da jüri, Kuruçeşme Stüdyosu’nda toplanmış ve şarkıları birkaç kez ardı ardına izlemiş ve aşağı yukarı fikir sahibi olmuştu. 


Televizyonda canlı yayın başladığında, saatler 20.45’i gösteriyordu. Yayının sunucusu yine Bülent Özveren’di. Ay Tarhan adında bir genç kız ise yayında Özveren’in hostesi olarak görevlendirilmişti. Aslında İstanbul Sheraton Oteli Genel Müdür Yardımcısının sekreteri olan Ay Tarhan’ın bu ilk ve son ekran deneyimi olacaktı.


22 kişiden kurulu büyük jüri stüdyoda yerini almıştı. Şarkılarda ismi olan tüm söz yazarı, besteci, aranjör ve vokalistler ve tabii ki Ajda Pekkan da oradaydı. Önce tek tek jüri üyeleri halka tanıtıldı, sonra şarkılar üçüncü ve son kez tekrar ekrana getirildi. 


Her jüri üyesi sadece bir şarkıyı birinciliğe seçme hakkına sahipti. Üçte iki çoğunluğu sağlayan, yani toplamda en az 15 oy alan şarkı birinci kabul edilecekti. 


Yapılan ilk oylamanın sonucu ekran karşısındaki çoğu kimse için sürpriz olmadı. Oylamada 11 jüri üyesi, oyunu “Pet’r Oil” den yana kullanmıştı. Kalan oyların dokuzu “Olsam”, ikisi de “Bir Dünya Ver Bana”ya gitmişti.


Bu durumda çoğunluk sağlanamıyordu. Yarışmanın sunucusu Bülent Özveren, jüri üyelerinden ikinci bir oylama yapmalarını istedi. Ekranda Ajda Pekkan’ın arşivden çıkarılan “Bambaşka Biri” adlı şarkısı yayınlanırken, stüdyoda ikinci tur oylama yapıldı. Bu turda da “Olsam”ın alacağı 10 oya karşılık jüriden 12 oy almayı başaran “Pet’r Oil”, gecenin galibi oluyordu. 


Sonuç kesinleşmişti: 1980 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye, Ajda Pekkan’ın seslendireceği “Pet’r Oil” adlı şarkıyla temsil edilecekti. 


“Dolmuş Müziğine bir Şaheser Hediye Edildi” 

Sıra ödül dağıtım törenine gelmişti. Sırasıyla üçüncü, ikinci ve birinci olan şarkıların ekipleri sahneye davet edildi, ödüller sunuldu. 


İşte ne olduysa, tam o sırada oldu. “Pet’r Oil”in şarkı sözü yazarı olarak ödülünü aldıktan sonra kendisine uzatılan mikrofona şunları söyledi:


Sunucu Bülent Özveren, herkesin şok yaşadığı o dakikalarda içine düştüğü sıkıntıyı yıllar sonra şu cümlelerle anlatacaktı: “O an çok sinirlendim. Bu bir müzik yarışmasıydı ve kişisel fikirlerin, hesaplaşmaların yeri canlı yayın olmamalıydı. Bir an müdahale edebilir miyim diye düşündüm ama orada TRT’nin yetkili bir sürü ismi var iken benim böyle bir müdahalede bulunmam doğru olmayacaktı. Bu konuda hala kendimi hatalı bulmam. Eğer müdahale etseydim, tepki toplardım.”


Peki neydi Şanar Yurdatapan’ı böylesi bir tepki vermeye iten sebep? Aslında her şey daha bestelerin şarkı sözleri TRT’ye ilk teslim edildiği günlerde ortaya çıkmıştı. Gerek Ajda Pekkan gerekse TRT yönetimi, politik hiciv içeren “Pet’r Oil”in sözlerinden memnun değildi. Zaten o günlerde yapılan basın toplantısında Ajda Pekkan bu şarkının sözlerinin değiştirilmesi talebinde bulunabileceğini açıkça söylemişti. Kapalı kapılar ardında bu konuşulmuş, hatta Ajda vasıtasıyla Attila Özdemiroğlu’na mesaj gönderilmek istenmişti.


Şanar Yurdatapan’ın iddiasına göre bütün bunlar TRT tarafından alenen ifade edilemiyor, 1978’de yaşanan “İnsanız Biz” hadisesine benzer bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmamak için, şarkının yarışma dışı bırakılması fikri de gündeme getirilemiyor ve aba altından sopa gösteriliyordu. 


Bu noktada Atilla Özdemiroğlu’nun hakikaten iki cephede savaş verdiği doğruydu. Çünkü Ajda vasıtasıyla gelen haber Şanar Yurdatapan’ın kulağına gittiğinde gösterdiği sert tepki, yine bizzat Atilla Özdemiroğlu tarafından yumuşatılmış, Özdemiroğlu Yurdatapan’a: “Sen her şeyi bana bırak, ben onları ikna ederim,” demişti. 


Bu taahhüt üzerine suskun kalmayı yeğleyen ve sadece olup bitecekleri uzaktan izlemekle yetinen Şanar Yurdatapan, her şeye rağmen başından beri hissettiği baskıyı bir şekilde dile getirmeyi ve bunu final gecesi canlı yayında yapmayı kafasına koymuştu. Oysa onun istediği olmuş ve şarkı sözü, ilk halinden bu yana bir hayli değişmişse de TRT’nin rahatsızlık duyduğu cümleler yerli yerinde kalmıştı. Yapılan sadece, şarkının akışı ve prozodisi açısından müzikal anlamda gerekli olan değişikliklerdi ki zaten Yurdatapan’ın kendisi de Atilla Özdemiroğlu’nun besteci olarak bu konuda yetkisi olduğunu ifade etmişti.


O yıllar TRT denetiminin popüler müzik üzerinde Demokles’ in kılıcı misali sallandığı yıllardı. Üretilen şarkıların TRT’nin tekelinde bulunan televizyon ve radyo kanallarında yayınlanabilmesi için kılı kırk yaran Denetim Kurulu’ndan onay alması gerekiyordu. Müziğin ülkede yaşananlara koşut bir şekilde politize olduğu o günlerde, sadece müzikal yetersizlik ya da icra bozuklukları değil, kimi zaman şarkılarda kullanılan bazı kelimeler bile siyasi mesaj içerdikleri gerekçesiyle denetime takılıyor, Denetim Kurulu bu konuda gün geçtikçe daha katı ve daha şüpheci davranıyordu.


Başından beri popüler müziğin içinde muhalif tavrı ve duruşuyla bilinen Şanar Yurdatapan, hem denetim hem de telif hakları konusunda şarkıcı, söz yazarı ve bestecilerin TRT’ye karşı açtığı savaşın öncülerindendi. TRT’yle arasında zaten eskiden beri süregelen bir kan davası vardı. Bu dava 1978 Eurovision Türkiye finalinde yarışma dışı bırakılan, daha sonra Danıştay kararıyla finale katılma hakkı kazanan “İnsanız Biz” adlı şarkıyla iyiden iyiye ortaya çıkmış, “Pet’r Oil” bir anlamda bardağı taşıran son damla olmuştu.   


Şanar Yurdatapan, o gece yaşananları yıllar sonra şu cümlelerle anlatacaktı: “Ben final gününe kadar sözümü tuttum. Final günü de bir ikilem karşısındaydım. Şarkı eğer birinci olursa, Attila’ya verdiğim söz bitecek ve o güne dek yapılan baskıları açıklayacaktım. İkinci ya da üçüncü olursak ‘Birinci olamadı, ona tepki gösteriyor’ diyecekler diye tedirgin oluyordum. Ne olursa olsun, o gece oraya gitmek zorundaydım ve gittim. Birinci olup da ödül için sahneye çağrılınca o malum konuşmayı da yaptım. Önce anlamadılar. Ödülü reddettiğimi ifade eden son cümleyi söyleyince ortalık karıştı. Ben aslında hemen kapıdan çıkıp gidecektim ama kapıda bekleyen görevliye canlı yayın bitene kadar kimseyi dışarı bırakmaması tembihlenmişti. Kapıcı beni söylediklerimden dolayı tebrik etti ama gitmem için kapıyı da açmadı.”  


Tartışma uzadıkça uzayacak, o yıllarda güncel politika dışındaki konulara pek itibar etmeyen köşe yazarları bile köşelerinde günlerce Şanar Yurtapan olayını konu edeceklerdi. Olayın hemen ertesinde Attila Özdemiroğlu’nun TRT Genel Müdürlüğüne yazdığı özür içerikli mektup, 26 Şubat Salı gecesi TRT haberlerinde yayınlanacak, ancak sürmekte olan gerginliği azaltmak için yazılmış bu mektuba karşılık Şanar Yurdatapan’ın iddialarında ısrar etmesi, besteci ve söz yazarı arasındaki ilişkileri de kopma noktasına getirecekti. Dönemin en önemli müzik dergisi Hey’in Genel Yayın Müdürü ve başyazarı Doğan Şener’le Şanar Yurdatapan arasındaki söz ve tekzip düellosu haftalarca sürdü.


Ekran başındaki hemen herkes, zaten ilk dinleyişte çok sevdikleri “Pet’r Oil”in kazanmasından fevkalade memnundu memnun olmasına ama aynı şey Ajda ve TRT yönetimi için söylenebilir miydi?


Ajda Pekkan, hiç beklemediği bu sonuç karşısında neye uğradığını şaşırmış, hatta ağlamaklı olmuştu. Kuliste TRT yetkilileriyle konuşurken “Beni kandırdınız,” demesi boşuna değildi. En az ihtimal verilen şarkı, Ajda’nın en istemediği şarkı birinci olmuştu. Batılı imajı nedeniyle Batı’ya karşı silah olarak seçtiğimiz şarkıcıyı, alabildiğine oryantal bir şarkıyla bizi temsil etmek üzere görevlendirmiştik. İşin bu kısmı halk cephesinde çok da sorgulanmayacaktı. Herkes şarkıyı o kadar çok sevmişti ki, televizyondan yapılmış kayıtlar daha ertesi gün plak ve bant stüdyolarında çoğaltılmış korsan kasetlerle elden ele dolaşmaya başlayacak, “Pet’r Oil” birkaç gün içerisinde sokaklardaki çocukların dahi diline dolanacaktı.


Ajda Pekkan, o gece sonucu öğrenince hissettiklerini yıllar sonra şu cümlelerle anlatacaktı: “Jüri içerisinde benim çok eski arkadaşlarım da vardı; gerek basından, gerekse muhitimden. Bunların içinden ismi lazım değil, birisine çok güveniyordum. Jüriyi çok rahat etkileyebilecek birisiydi. ‘Olsam’ ya da ‘Bir Dünya Ver Bana’ yı tercih ettiğimi ona gayet güzel söyledim. Finalde oylamadan sonra heyecanla ‘İkisinden hangisi birinci?’ diye sordum. Suratını ekşiterek bana ‘Pet’r Oil’ dedi! ‘İnanmıyorum, şaka yapıyorsun herhalde,’ dedim. ‘Şaka yapmıyorum,’ dedi ve müthiş bir edayla çekti gitti yanımdan. Öyle kaldığımı hatırlıyorum. Herhalde birileri benimle alay ediyor ya da kuyumu kazmaya çalışıyor diye düşündüm içimden. O anda başka hiçbir şey aklıma gelmedi.”


Yarışmada birinciliği “Pet’r Oil”e kaptıran diğer iki şarkının yaratıcılarının yarışmadan hemen sonra verdikleri demeçlerse yenilir yutulur gibi değildi:

Şerif Yüzbaşıoğlu: “Eğer Hollanda için yeniden bir düzenleme yapılacaksa ne ala... Yoksa ülkem ve Türk müziği adına utanırım. Çünkü bu şarkı yalnızca Suudi Arabistan’ı temsil edebilecek bir görüntüde. Karar verdim, artık Ferdi Tayfur’dan ders alacağım.”


Cenk Taşkan: “Eğer yarışmalarda kıstas buysa, bundan böyle bu tür yarışmalara katılmayacağım. Çünkü Eurovision benim ekolüme ters düşüyor.”


Onno Tunç:
“Yıllarca boş yere çalışmış, boş yere uğraşmışım. Meğer derece almak ne kadar da kolaymış, bizim de haberimiz yokmuş.”

Fikret Şeneş: “Geçerli olan buysa, biz de bundan sonra arabesk şarkılara söz yazalım madem öyle.”


Bu tepkiler ve Şanar Yurdatapan hadisesi, finalden sonra Sheraton Oteli’nde verilecek yemeğin de tatsız tuzsuz geçmesine neden olacak, gece boyunca fısıltılı konuşmalar, asık suratlar gözlerden kaçmayacaktı.


Ajda Pekkan, daha baştan bir-sıfır mağlup olduğunun çoktan bilincine varmışsa da profesyonellik neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan kuşkusuz geri kalmayacaktı. Artık dönüşü yoktu. Finalin hemen ertesinde basına yaptığı açıklama da bunu gösteriyordu: “Benim için artık şu parça iyiydi, bu parça kötüydü tartışmaları bitti. Ben bu işin neferiyim. Benim davam artık ‘Pet’r Oil’ davası değil; Türkiye davasıdır.”


Haksız sayılmazdı. TRT yönetimi bile TRT yayın ilkelerine ve Denetim Kurulu kurallarına hiç ama hiç uymayan bu şarkının birinci seçilmesinden memnuniyetsizliğini ifade etmekten geri durmuyor, Ajda ise arkasına aldığı halk desteğine rağmen yalnız kaldığını hissediyordu. TRT Yönetim Kurulu üyelerinden Mukbil Özyörük’ün o günlerde bir gazetede yayınlanan köşe yazısında yer alan şu cümleleri aslında her şeyi çok net bir şekilde özetliyordu:

“Haydi bakalım Ajda Hanım. Yıllardır Avrupa’da biriktirdiğin sanat mevduatının birazını itibar bankasından çek, Darülaceze’ye bağış kabilinden harca da bize bir şeyler getir.”

Yazıda geçen bir başka cümle, TRT’nin şarkıya bakış açısını da anlatır gibiydi: “’Pet’r Oil’le son yılların dolmuş müziğine bir şaheser hediye edildi!” (O yıllarda gittikçe popüler olmaya başlayan arabesk müziğe, minibüs, dolmuş ve taksilerde sıklıkla çalınmasından yola çıkarak bazı çevrecilerce “dolmuş müziği” adı takılmıştı.)

Her şeye rağmen ne yapılacak edilecek, yarışmaya bu şarkıyla gidilecek ve muhakkak başarı kazanılacaktı. Ajda'nın kitabında başarısızlığın yeri yoktu. Kaldı ki olası bir başarısızlığı Ajda’nın kendisi kadar halkın kabul edebilmesi de pek mümkün görünmüyordu bu saatten sonra.


Betül Mardin, Nino Varon ve Ajda’nın bağlı bulunduğu Philips Plak şirketinin de dâhil olduğu ekip, çalışmalarına hızlı bir şekilde başladı. Hem dört koldan Avrupa’da tanıtım çalışmaları yapılacak, hem de şarkı Batılı kulakların da sevebileceği bir şekle sokulacaktı. Şarkının Fransızca ve İngilizce versiyonları da derhal kaydedilecek, basılacak plaklar yayın yasağı sona erer ermez Philips tarafından Avrupa ve Türkiye’de piyasaya sürülecekti. 


En az öncekiler kadar zorlu, yeni bir süreç başlıyordu şimdi. Artık tek hedef, 19 Nisan 1980 gecesi Hollanda Lahey’de yapılacak büyük finaldi.

Yavuz Hakan Tok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder