Dolu Kadehi Ters Tut Röportajı

"Öğrene Öğrene Geldik Bu Noktaya" 


(Milliyet Sanat dergisi Nisan 2023 sayısında yayımlanmıştır. Bu röportaj dergide yayımlanmamış bölümleri de içermektedir.)

“Birisi beş yıl önceki bana gidip bugünkü büyük konserlerimizden birinden bir kare gösterseydi şunu diyebilirdim: ‘Demek ki ben doğru yoldayım, böyle devam edeyim.’ Bunu derdim ve yanılırdım. Çünkü biz hatalar da yaptık yol üzerinde. Öğrene öğrene geldik bu noktaya.”

Dolu Kadehi Ters Tut’un iki üyesinden biri olan Oğulcan Ava böyle anlatıyor kariyer çizgilerinde ilerleyişlerini. Grubun solisti Uğurhan Özay’sa içinden geçtikleri dönemde müzik yapmalarının onlar için bir şans olduğunu düşünüyor. “Yatak odasında albüm kaydedilebilen bir dönemde yaptık biz tüm bunları. Başka bir dönemde olsaydık kendi kendimize bu yolu alamayabilirdik.”

Yakın dönemin en çok ilgi gören gruplarından biri DKTT. İkiliyle hem müzik yolculuklarını hem de önümüzdeki dönem projelerini konuşmak için, son yıllarda bağımsız müziğin neredeyse kalesi haline gelen Moda’da buluştuk.   


Yavuz Hakan Tok: Bildiğim kadarıyla her ikinize de müzik yapabilmek konusunda cesaret veren KASDAV Liselerarası Şarkı Yarışması olmuş.

Uğurhan Özay: Evet, yarışmaya aynı dönemde farklı okulların orkestralarıyla katılmıştık. Tanışmıyorduk henüz. Yarışmada insanlardan olumlu yorumlar alınca bu işi yapabilirim düşüncesi oluşmaya başladı bende.

Oğulcan Ava: Ben de kendi kendime bir şeyler yapıyordum ama özgüvenim yoktu. Yarışmadan sonra kurduğum grupta hem gitar çalıyor hem şarkı söylüyordum ama solist olmak istemiyordum. Ortak bir arkadaşımızın aracılığıyla Uğurhan’la konuştuk. O da solist olarak gruba girdi. 2011 yılıydı. O zaman tabii sadece İngilizce müzik yapıyorduk. Haftada üç-beş gün prova yapıyorduk ama yılda bir kere anca konser veriyorduk.

YHT: Hobi gibiymiş sanki biraz.

Oğulcan A.: Tamamen öyle. O yıllarda müzik bizim için para kazanılan değil, uğruna para harcanılan bir şeydi. Bir tutkuydu, severek yaptığımız bir şeydi. Bu işten para kazanabileceğimizi hayal bile etmiyorduk. Uğurhan gastronomi eğitimi almıştı, ben sinema. İkimiz de eğitim aldığımız alanlarda çalışıyorduk ama bir yandan da müziğe devam ediyorduk.


YHT:
Sonra DKTT nasıl ortaya çıktı?

Oğulcan A.: İlk yaptığımız Türkçe şarkıların genellikle esprili, şakalı sözleri vardı. Onları arkadaş ortamlarında çalıp söylerken dinleyenler “Bunlar çok güzel, bunları değerlendirsenize,” demeye başladı. Kendimiz için yaptığımız şeyler dinleyenlerde karşılık buldukça biz de daha fazla cesaret kazanıp rotayı iyice müziğe yönelttik. Zaten istiyorduk da böyle olmasını. Bir noktadan sonra da işlerimizi bırakıp sadece müzik yapmaya karar verdik.


YHT:
Sizi farklı kılan noktalardan birisi de Uğurhan’ın vokal tekniği, sesini kullanma biçimi. Ama bildiğim kadarıyla akademik düzeyde bir müzik eğitimi almamışsınız.

Uğurhan Ö.: Bir müzik eğitimi almadım ama o dönemde İdil Çağatay’dan şan dersleri almaya başlamıştım. 6-7 sene kadar sürdü o dersler. Bir de dinlediğimiz grupların, müziklerin etkisi vardır muhakkak. Queen çok dinlerdim ben. Özellikle Freddie Mercury’nin sesini kullanma biçimini ve sahnedeki hal ve hareketlerini çok özümsemişimdir. Zaman zaman beni sahnede izleyen arkadaşlarım da söyler. Bilerek yapmasam bile çok izlemiş, dinlemiş olmamın etkisidir bu.

Oğulcan A.: DKTT için şarkı yazarken de Uğurhan’ın bu özel vokal yeteneğini öne çıkaracak besteler yapmaya gayret ettik. Bizim en büyük şansımız bizi küçükken etkileyen müziklerden yola çıkarak yaptığımız işlerin burada karşılık bulması oldu. Duman Nirvana’ya benzetilirdi, mor ve ötesi Placebo’ya, MaNga Linkin Park’a. Ben de hep Red Hot Chili Pepers’a benzer bir grup da olsa diye düşünürdüm. Tabii benzerlik derken taklitten söz etmiyorum. Etkisini hissetmek sadece. 


YHT:
Yakın zamana kadar müzikte grup algısı en az dörttü. Gitar, bas gitar, klavye ve davul en azından. Siz de sahnede kalabalıksınız ama fotoğrafta iki kişisiniz. Neden böyle?

Uğurhan Ö.: DKKT’tan önceki grubumuz kalabalıktı ama hem müzikle ilgili hem de müzik dışı konularda karar alma safhasını uzatan, zorlaştıran bir şeydi kalabalık bir grup olmak. Bir yerden sonra yorucu olmaya başlıyordu bu durum. İki kişi olduğumuzda kararları çok daha hızlı alabildiğimizi gördük. Tabii çalıştığımız diğer müzisyenleri kararları sadece bizim alacağımıza ikna etmek çok kolay olmadı. Zaman içerisinde doğru kararlar aldığımızı gördükçe ikna oldular. Biraz zor bir denge, onun farkındayız ama işleyen bir yöntem.

Oğulcan A.: Müzikte çok daha eski gruplardan abilerimizle konuştuğumuz zaman onlar da hep aynı şeyi söylediler. Grup kaç kişi olursa olsun aslında grubu sürükleyen bir ya da iki kişidir. Tabii bu teknoloji yardımıyla da kolaylaşan bir şey. Mesela eskiden grupta bir davulcu olmazsa olmazken şimdi şarkı yapım aşamasında davulu bilgisayara çaldırabiliyorsunuz. Yani ihtiyacınız olan şey sadece sahnede çalacak bir davulcu oluyor. Dünyada da grupların azalması, ikililerin artması buna bağlı bir şey. Dört kişi bile olsak bu 16 ayrı ilişki demek. En ufak bir kararda bile zorlayıcı bir şey bu.


YHT:
Sizden bahsederken bir tek şarkıyla bir anda popüler olmaktan değil, yavaş yavaş, adım adım ilerlemekten söz edilebilir. Bunu nasıl sağladınız?

Oğulcan A.: Başından beri bir şarkı yapalım da çok dinlensin gibi bir hayalimiz olmadı. Biz bir kariyer yapmak istedik. Nasıl bir dinleyici olarak Red Hot Chili Peppers’la aramızda bir bağ varsa, biz de bizi dinleyenlerle öyle bir bağ kuralım diye düşündük. Bu da bir şarkıyla olabilecek bir şey değil. Görseli, karakterleri, ‘sound’u, ‘mix’i, her şeyiyle bir dünya yaratıyorsun ve aslına bakarsanız müzik onun sadece ‘soundtrack’i oluyor.

Uğurhan Ö.: Başından beri iki kişi olarak aldığımız kararların ve düzenli üretimimizin etkisi olduğunu düşünüyorum. 10 şarkı yayınlıyorsun, birini biri seviyor, birini diğerini.

Oğulcan A.: Zaman zaman bizim de hızlı yükselen şarkılarımız oluyor ama biz bir kerede en tepeye taşıyan bir tek şarkı olmadı. Bu bizi mutlu da ediyor açıkçası. Çünkü daha ileri gidemeyeceğimiz bir noktaya gelseydik, bir karamsarlık olurdu muhakkak. Kendimize 35 yaş limitini koymamız bile psikolojik bir rahatlık veriyor aslında. Hep daha ileri gidemem, her zaman bu çizgide olamam kabulünü şimdiden önümüze koyuyoruz ki o hırs bizi tüketmesin.

YHT: 35 yaş limiti nedir?

Oğulcan A.: Zamanın ruhunu kaybetmeden bol bol üretelim kaygımız var. En azından 35 yaşına kadar zamanın ruhunda, gençleri yakalayan şarkılar üretelim, sonra zaten tarzımız sabitlenir. Çünkü 35 yaşından sonra artık 13-14 yaşındakileri yakalamak çok zor. Takip ettiğimiz, sevdiğimiz bütün müzisyenlerde de bunu gözlemledik. Hepsinin en ‘prime’ işleri 35 yaşına kadar ortaya çıkmış. Demek ki zamanın ruhunu en çok o aralıkta yakalayabiliyorsun ve sonra zaman seni bırakıyor. 


YHT:
Siz de muhakkak zamanında birilerine özendiniz. Şimdi de size özenen birileri var. Nasıl bir his bu? Gurur mu sorumluluk mu, mutluluk mu, nasıl tanımlanır?

Uğurhan Ö.: İster istemez bir sorumluluk getiriyor. Zaten bunun bilincindeyiz her zaman. Mesela 18 yaş altının da gelebileceği bir konserde çalacaksak şu şarkıları çalmayalım, şuna dikkat edelim diye konuşuyoruz. Otosansür mü denir buna bilmiyorum ama işlevli otosansür diyebiliriz belki.

Oğulcan A.: Bir yol göstericilik hissi oluyor bence de. Sevdiğimiz bir grubu izlerken, takip ederken ne beklerdik, bize ne sunmasını isterdik diye düşünüp ona göre hareket ediyoruz. Mesela böyle bir iç güdüyle daha müzik kariyerimize yeni başladığımız dönemde attığımız adımları görüntülü olarak kaydedelim kararına vardık. İleride bu görüntülerden bir belgesel çıkar. Çünkü sevdiğimiz bir grubun başından bu yana ilerlediği yolu bir belgesel olarak izlemeyi çok isteriz. Ben 15 yaşındayken Türkiye’de bir grubun böyle bir içeriği olsaydı neyin nasıl yapıldığına ya da nasıl yapılmadığına dair çok fazla şey öğrenebilirdim.

Uğurhan Ö.: Biz tabii bütün çekimlerde bulunamadık. Mesela Nejat Yavaşoğulları bir şeyler anlatmış, hemen arkasından Oğulcan bir şey anlatıyor. Aynı şeyler yaşanmış aslında. Aradan zaman geçmiş sadece ama yaşananlar aynı.

Oğulcan A.: Biz bilgisayardan bahsediyoruz, o stüdyodan bahsediyor ama kaygılar, sıkıntılar, konu aynı. İzlerken bir ara utandım. Kendi adıma bir bağımsız müzisyen olarak ilginç şeyler yaşadığımı zannediyordum ama meğerse 30 sene önce de birileri benzer şeyleri yaşamış. Ama öylesini yaşamış ama böylesini yaşamış, 40 sene sonra da birileri şöylesini yaşayacak. Bizden önce yaşananları biliyor olsaydık çok daha farklı bir bakış açısıyla belki çok daha özgüvenli yola çıkabilirdik. Nereden cesaret alabileceğimizi, ne için boşa umut etmemiz gerektiğini az çok bilirdik.


YHT:
Yaptığınız işin şarkı üretmek ve sahneye çıkmak dışındaki detaylarıyla da siz ilgileniyormuşsunuz. Üretkenliğe sekte vuran bir şey değil mi bu?

Uğurhan Ö.: İşin üretim kısmından sonra gelen ve teknik gibi görünen her şeye biz sanatın içindeki bir öğe olarak bakıyoruz. Onlara da parmağımızın dokunması gerektiğini düşünüyoruz bu yüzden. Zaten o konularda da ilgimiz ve bilgimiz var. Yapabiliyoruz yani. Bu da bizi daha işin içinde hissettiriyor. Başında buna biraz mecbur da kaldık aslında, zaman içerisinde böyle üretmeye alışmış da olabiliriz. Aksini de denedik, denemedik değil ama yapamayacağımızı hemen anladık.

Oğulcan A.: Bizim başından beri bir şarkı yapalım da çok dinlensin gibi bir hayalimiz olmadı. Biz bir şey olmak, bir kariyer yapmak istedik. Nasıl bir dinleyici olarak Red Hot Chili Peppers’la benim aramda bir bağ varsa ben de bizi dinleyenlerle öyle bir bağ kurayım. Bu da bir şarkıdan ibaret bir şey değil. Görseli, karakterleri, ‘sound’u, ‘mix’i, her şeyiyle bir dünya yaratıyorsun ve müzik onun sadece ‘soundtrack’i oluyor. Mesela bir önceki albümü yaparken bir sonraki albümde ne yapacağımız o zamandan belliydi. Bir planımız vardı. Profesyonel bir plandan bahsetmiyorum; bir histi bu. 35 yaşına geldiğimizde şöyle bir yerde olmak istiyoruz ve bunun adımlarını da böyle atacağız gibi.Tabii biz de işinde çok iyi, çok önemli insanlarla çalışıyoruz ama onlarla çalışırken de işi onlara teslim etmek yerine onlarla iş birliği yapmayı tercih ediyoruz. İşin her safhasında olmak istiyoruz çünkü her safhanın yaratıcılığın bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Bu modeli tavsiye eder misiniz diye sorarsanız, etmeyiz. Çünkü herkes böyle düşünmek zorunda değil. Her sanatçı için doğru formül farklı olabilir.


YHT:
Siz emsallerinizden farklı olarak görselliğe önem veren de bir grupsunuz. Çok tarz kıyafetler görüyorum üzerinizde. Bunlar özenle seçilmiş hissi uyandırıyor bende. Tesadüfen değil. Haksız mıyım?

Oğulcan A.: Pandemi öncesinde bir stilistle çalışmaya başlamıştık. Bir kariyer inşa etme çabamızın bir parçası o da. Klipleri de hep öyle tasarladık mesela. Sadece seni dinleyenler için klip çekebilirsin ama onlar seni zaten klip olmasa da dinler. Ama seni dinlemeyen birilerinin de ilgisini çekecek bir klip çıkarırsan başkalarını yakalama şansın da olur. Bu da mesela dinleyici kitleni büyütmen adına ufak ufak attığımız adımlardan biridir. Büyük bir sıçramadan ziyade böyle ufak şeyler birbirinin üstüne kondu diyebiliriz.


YHT:
Yeni albümden bahsedelim mi biraz da?

Uğurhan Ö.: 13 şarkılık bir albüm hazırladık. İsmi “Ölüm Dansı” olacak. Depremden önce bu şarkıların ilk altısını yayınlamayı düşünüyorduk ama deprem ve seçim gündemi nedeniyle kararımızı gözden geçiriyoruz. Her şekilde seçimden önce yeni albüm şarkılarını paylaşmaya başlayacağız. Söylemek istediğimiz şeyler var ve onları doğru zamanda söylemek istiyoruz.

Oğulcan A.: Sahip olduğumuz imkânlar açısından da en üst noktaya vardığımız albüm bu oldu. Önceki albümleri dinleyenler sahnede daha farklı şeyler duyabiliyordu çünkü biz sahnede yedi kişiyiz ve konserlerde kayıtlardan daha farklı çalabiliyoruz. Bu defa sahnede kabloları taktığımızda çıkacak ‘sound’ ne olacaksa, albümde de onu duyuralım istedik. Albümün prodüksiyon felsefesi bu yönde oldu. Sahnede çalan kişilerin birebir stüdyoda da çaldığı ilk albümümüz bu bizim. O yüzden de bizim için çok özel bir albüm. Sınırlı sayıda plak olarak da basmak istiyoruz. Bugüne dek hep dijitalde yayınlandı işlerimiz, ilk basılı albümümüz olacak. Çok heyecanlıyız.  


YHT:
“Ölüm Dansı” isminin yakın dönemde yaşadıklarımızla bir ilgisi var mı?

Oğulcan A.: “Ölüm Dansı” şarkısı geçtiğimiz yıl yaşanan orman yangınları sırasında, o karamsar ruh halindeyken yazdığımız bir şarkıydı. Orta Çağ’da savaşların, kıtlığın, hastalıkların, ortasında insanların iskeletlerle dans ettikleri bir ruh hali var. Albümde bunu modernize ettiğimiz bir tema yaratmak istedik. Dinleyince insanlar deprem için yazıldığını düşünecek. Oysa şarkıların çoğu geçen sene yazıldı. Neşeli ve şımarık şarkılar da var albümde ama ilk etapta bu hissettiklerimizi anlatan şarkıları yayınlayalım dedik. Diğer şarkıları da hem biz hem de toplum kendini daha iyi hissettiğinde paylaşalım diye düşündük.


YHT:
Az önce konuştuğumuz belgesel projesini biraz detaylandırır mısınız?

Oğulcan A.: Grubun başından beri adım adım ilerleyişini anlatan görüntüler ve röportajlardan oluşan bir belgesel. Öncesinden de çok görüntü var ama 2019’dan itibaren kararlı ve sistematik bir şekilde bu belgesel için çekimler yapıldı.

Uğurhan Ö.: Yönetmen arkadaşımız Cahit Kaya Demir işe dâhil olduktan sonra sürekli çekimler yaptı. Çok uğraştı ve bu üç-dört yılda Türkiye’de bağımsız müzik konusunda en bilgili insanlardan birine dönüştü. İnanılmaz görüntüler buldu, çok fazla insanla bir araya geldi. 

Oğulcan A.: Aslında Türkiye’de bağımsız müziğe dair önemli bir belgesel çıktı ortaya. Bu işin öznesi olmasak da sadece yapımcı olarak bile böyle bir belgesel çekmek isterdik. Biz yaparken çok şey öğrendik, eminim insanlar da izlerken de çok şey öğrenecek.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder