Nil Karaibrahimgil’e neden toplumsal bir misyon yüklememiz gerektiğini anlayamayanlardanım ben. Şöyle bir dönüp baksak etrafımıza, vapurda, trende, metroda, markette ya da bir kafede gördüğümüz her genç kız entelektüel, kitap kurdu, azılı politize, hatta aktivist ve feminist mi? Kaldı ki öyle olmak zorunda mı?
Bakınız geçtiğimiz yıl her yerde çalınıp söylenen “Evli Mutlu Çocuklu” şarkısı... Hayali gerçekten bu üç kelimeden ibaret olan milyonlarca genç kız var ve onlar inanın çok uzakta değiller, bu ülkede yaşıyorlar. Sadece ne giyeceği, saçını ne renge boyatacağı, akşama kimle nereye gideceği ve giderken yine ne giyeceğinden başka derdi olmayan da var, hiç gezip tozamasa, giyinip süslenemese, hatta aile ve de mahalle baskısıyla evden çıkamasa da çıkanları, gezenleri tozanları, giyinenleri seyredip, okuyup yutkunan, özenenler de. Ve onlar da müzik dinliyor. Ve emin olun hiçbiri Grup Yorum, Mabel Matiz, Bandista, Bülent Ortaçgil, Nilüfer Akbal dinlemiyor, hiçbir zaman da dinlemeyecek.
Elbette yukarıda saydıklarımın alternatifi Nil Karaibrahimgil değil. Ama onun cebinde parası, başında kovboy şapkası, egzotik diyarlarda safari eylerken altını çizdiği özgürlük, cep telefonunun her yerden çekiyor olmasıydı. Yola böyle çıkmıştı. Sonra sevgilisine yaptığı keki anlattı uzun uzun, bütün kızlarla toplanıp erkekleri çekiştirdi, resmen aşık olduğu erkekle evlenmek gerektiğine kanaat getirdi, nasılsa çocuk da, kariyer de yapabilir, yaz gelince de önünde meyve tabağı, bronzlaşmaya yatabilirdi. Böyle de bir hayat, böyle de yaşayan (ya da yaşamaya heves eden) insanlar vardı ve Nil Karaibrahimgil’in şarkılarında anlatılan onların hikayesiydi.
Bu düzlemde gayet yaratıcı, zeki esprili, neşeli ve düzenlemeleri yapan Ozan Çolakoğlu marifetiyle de müzikal skalası hayli renkli, güncel, gündelik şahane pop şarkıları yazdı ve söyledi Nil. Sahnede ve gerçek hayattaki duruşu da buydu zaten. Olduğundan farklı bir rolde görünmedi, yalan söylemedi. “Sex And The City” ile “Gossip Girl” arasında bir yerlerde gezinen bu şarkıları alan da veren de gayet memnundu üstelik.
Ama nedense başından itibaren Nil’i samimiyetsizlikle, hesaplı kitaplı şarkı yazmakla, reklam mantığıyla şarkı pazarlamakla, “Şeker Kız Candy” olmakla itham edenler çok oldu. Anlamadığım da buydu zaten. Nil Karaibrahimgil neden bir sosyal sorumluluk projesinin parçası olmak, neden bir misyon edinmek, neden toplumsal içerikli şarkılar söylemek ve mesajlar vermek zorunda olsun ki? Ve neden tüm bunların aksi istikametinde gittiği için suçlansın?.. Bu bir tercih meselesi değil midir? Dünyanın her yerinde pop müzikte bazı şarkılar hesaplı kitaplı yazılır ve o şarkılar (hatta şarkıcılar) reklam mantığıyla pazarlanır. Nil Karaibrahimgil Türkiye’de bu işi çok da iyi yapanlardan biri oldu başından beri.
Tüm bunlarla birlikte, iki yıl arayla piyasaya çıkan ilk üç albümdeki başarısının dördüncü albümde ivme kaybettiği de bir gerçek. Kabul etmeli ki Nil ne sesiyle kadehleri titreten bir şarkıcı, ne de muazzam müzikal değer taşıyan besteler yapmış bir şarkı yazarı. Onun yukarıda bahsettiğim tabloyu çizmesi ve başarı kazanmasında Ozan Çolakoğlu’nun yadsınamayacak bir payı vardı. Bu ikilinin yollarını ayırması sonrasında Nil’i Nil yapan bütün o fosforlu pembeler, fıstıki yeşiller yerini daha olgun, daha pastel tonlara bıraktı. Delişmen genç kız lisanından otuzlarında genç kadın hezeyanlarına geçişi ise büsbütün yadırgatıcı oldu.
Bu safhada gelecek yeni bir albüm Nil’in bundan sonraki müzik yolculuğunu da belirleyecek gibi gözüküyor iken, o bir tek şarkıyla nabız yoklamayı tercih etti ve “Hakkında Her Şeyi Duymak İstiyorum”, dört farklı versiyonuyla “single” formatında yayımlandı.
Şarkıyı Alper Erinç iki, İskender Paydaş ve Bülent Uludağ birer versiyonla düzenlemişler. Ve kapak resminde Nil’in kafasına bir şapka gibi kondurulmuş kapalı kahve fincanı ile CD üzerindeki fal açılmış fincan tabağı esprisinden yola çıkarak, bu versiyonlar “sade”, “az şekerli”, “orta” ve “şekerli” diye adlandırılmış. Espri güzel, kapak resmi ve tasarım gayet eğlenceli. Müzisyenler de sağlam ama gelin görün ki ne yapılsa da şarkı parlayacak bir şarkı değil.
Vasat bir melodik yapı, Nil’den duymaya alıştığımız kelime oyunlarından ve muzipliklerden uzak şarkı sözleri… Üç yıl ara vermiş ve tek şarkıyla geri dönmüşseniz, herkes sizden daha etkili, daha çarpıcı bir şarkı duymayı bekler haklı olarak. Ben öyle umuyordum en azından. Ha yine de illa dinleyeceksem, İskender Paydaş’ın eli değmiş “şekerli” versiyonu tercih ediyorum, onu da söyleyeyim.
HAZİRAN 2011