BARIŞ SARIDEDE – “FARZ-I MİSAL”
Türkiye’de şarkı yazmanın değil ama, yazdığınız şarkıyı servis etmenin, insanlarla paylaşmanın, duyulmasını, dinlenmesini sağlamanın epeyce masraflı bir çaba olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani paranız yoksa, ya da maddi bir desteğiniz, sırtınızı dayadığınız bir firma, bir sponsor, bir ağabeyiniz, dayınız vesaireniz yoksa, yazdığınız şarkıları ancak siz dinler, en fazla eşinize dostunuza dinletirsiniz. Diyeceksiniz ki “artık internet var, koyarım You Tube’a, My Space’e olur biter”. (Burada bahsettiğim profesyonel kayıt. Yoksa kurşun kalemi masanın üzerine vurarak bile ritim tutup şarkı kaydedebilirsiniz elbette.)
Masraflarınızı karşılayacak büyük firmalar, yapımcılar bulmak demek, şarkılarınızı onlara beğendirmek demektir her şeyden önce. Bu da taviz vermek demektir. Müziğinize ticaret karıştırmak, ana akıma, genel geçere benzemek, kendi kararlarınızı kendiniz verememek, istenilene boyun eğmek demektir.
İşte bu noktada bağımsız müzik yapım firmaları girer devreye. Tıpkı yayıncılık, sinema ve benzeri sektörlerde olduğu gibi, müzikte de arkasında büyük ve yaygın ağlar, gruplar, tekeller, holdingler bulunmayan, kendi yağıyla kavrulan, az harcayan, az kazanan, zaten kazancı/ticareti birincil amacı ve hedefi saymayan bağımsız, küçük firmalar.
Sekiz Müzik, tam da yukarıda bahsettiğim türden bir müzik yapım firması. 2005 yılında müzisyen Serdar Ekiz tarafından stüdyo olarak kurulan Sekiz Müzik, o günden beri çeşitli müzik yapımlarının, reklam müziklerinin ve albümlerin üretildiği bir merkez iken, 2010 yılında yapımcılık niteliğini de bünyesine eklemiş. Yakın bir zamanda piyasaya çıkan Barış Sarıdede albümü de Sekiz Müzik’in yapımcı olarak imza attığı ilk albüm olma özelliğini taşıyor.
Barış Sarıdede’nin “Farz-ı Misal” adını verdiği ilk albümünde söz ve müziği kendisine ait dokuz şarkı var. Barış Sadrıdede sadece bir tek şarkının sözlerini Semra Sarıdede ile birlikte yazmış.
Başından sonuna dek su katılmamış bir “rock” albümü bu. Sarıdede Türkiye’de “rock” müziğin son dönemde kapıldığı arabesk/alaturka rüzgârından her nasılsa etkilenmemiş. Buna karşın başından beri bu tür müziğin temel sorunlarından biri olan batı menşeli “rock” müziğe özenme/öykünme hatta yer yer birebir taklidi olma tuzağına da düşmüyor. Sarıdede’nin müziğinde zurnada peşrev de yok, Müslüman mahallesinde salyangoz da. Tam dozunda, olması gerektiği kadar yerli bir “rock” müziği var.
Barış Sarıdede’nin müziğini melodik “rock” olarak tanımlamak mümkün. Albümün “sound”u da bunun üzerine kurulmuş zaten. Gitarların ve davulun başrolü hiç kaptırmadığı, buna karşın gürültü patırtı da yapmadığı, tek tek, tane tane duyulduğu temiz, sağlam, belli ki kısıtlı imkânlarla yapılmış olmasına karşın bir ilk albüm için olabildiğince iyi tınlayan bir “sound” bu.
Buna karşın Sarıdede’nin şarkılarında “rock” müziğin temel izleklerinden biri olan şu veya bu şekilde taraf olma, karşı durma, bir siyasi fikrin ya da duruşun peşinden gitme kaygısı pek yok. Daha bireysel dertlerin, açmazların ve en çok da aşkın etrafında dönüyor bütün şarkı sözleri. Siyasi olmak ya da olmamak elbette bir zorunluluk değil, bir tercihtir. Eğer böyle de içini doldurmanız gereken bir iddianız yoksa, kimsenin bir itirazı olamaz. Buradan bakınca meseleye, zaten yeterince melodik şarkılar, sözleri itibariyle de popa evrilmeye çok müsait duruyor. Belki bu anlamda “pop-rock” tabiri albümü daha iyi tanımlayabilir.
Albümdeki bütün düzenlemeleri Barış Sarıdede yapmış, bütün akustik ve elektrik gitarları da kendisi çalmış. Gitar çalmayı Türkiye’de “gitarın ana yurdu” diye adlandırabileceğimiz Yüksekkaldırım’da, Galip Dede Caddesinde çalışırken öğrenmiş. Daha önce bir grupta çalmış, bir albümde de aranjör ve besteci olarak çalışmış. Hayatını bilişim sektöründe kazanıyor iken müziğe yatırım yapması ise tamamen bir müzisyen ruhu taşıması ile ilgili. Örnekleriyle sabittir ki, bu ruhu taşıyorsanız şayet, ne yaparsanız yapın eninde sonunda bir yerden çıkar ve yolunuzu değiştirir.
Albümün bütününde zaman zaman solistten bile rol çalan davulu Hüseyin Öngen çalmış. Bas gitarda ise albümün yapımcısı da olan Sertaç Ekiz var. Ekiz yapımcılığın da önce, yıllar boyunca bir çok ismin orkestrasında, sahnede ve albümlerde bas gitar çalmış, aranjörlük yapmış bir müzisyen. Bu albümde de bas gitarın hissedilir etkisi Ekiz’in başarısı.
Türkiye’de Haluk Levent ve türevleriyle bir akım haline gelmiş ikinci nesil Anadolu-“rock” (Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray ve benzerlerinin kötü kalite fotokopileri)’ın iki klişesi, bu albümün en büyük hataları. Ortada o tarz bir müzik yok aslında. Gelin görün ki albümün kapak resimleri, o güneş gözlüğü ve o gitarlı pozlar buran buram ikinci nesil Anadolu-“rock” tadında. Bir de Barış Sarıdede’nin zaman zaman gereğinden yüksek perdelerde dolaşan (“Güneş Girer Penceremden”de olduğu gibi) vokal tekniği de albümü yer yer başka bir kulvara doğru çekiyor. Şarkıların bu kadar bağır çağıra hiç ihtiyacı yok aslında.
Bağımsız bir müzisyenin, bağımsız bir firmayla birlikte kotardığı, emek, sabır ve gayretle ortaya çıkarılmış, belki iddiasız ama bir o kadar da dozunda bir “rock” albümü “Farz-ı Misal”. Kıyametler koparması, çok satması, dillere dolanması bugünün şartlarında, kısa vadede pek kolay görünmüyor. Ama pekâlâ Sarıdede’nin bundan sonra yapacaklarının teminatı olarak görülebilir.
ÖZGÜR KURUM – “ISRAR ET”
Besteci Abdullah Nail Bayşu’nun 1965 yılında kurduğu Bayşu Plak, o zamandan bu zamana aralıklarla da olsa müzik sektörüne hizmet ediyor. Özellikle doksanlı yıllarda “Bay Müzik” adıyla epeyce çok sayıda albüme imza atan firma bünyesinde Cin Ali Project etiketiyle yayımlanan ilk albüm 2010 yılında piyasaya sürülen “Zurnistanbul” olmuştu. Geçtiğimiz aylarda ise bu defa bir “single” yayımlandı.
Son birkaç yıldır bestelediği dizi müzikleriyle ismini duyuran ve 2009 yılında T&A Project’le beraber “Dizi Müzikleri” adı verilmiş bir de albüm yayımlayan Özgür Kurum, bu defa sadece kendi adıyla, iki şarkılık bir “single”la dinleyici karşısına çıktı. Cin Ali Project etiketli bu “single”da iki şarkının birer de farklı “mix”i bulunuyor. Şarkı sözlerini kendisi yazan Özgür Kurum, “Israr Et”in bestesini Arıkan Sırakaya ile, “Hep Aynı” nın bestesini ise Taner Ayan ve Arıkan Sırakaya ile birlikte yapmış. İlk şarkının düzenlemesinde Zafer Paydaş ve Melani Soysal’ın, diğerinde ise sadece Zafer Paydaş’ın imzası var.
Müzik yapımcılığında babasından aldığı bayrağı taşımaya devam eden Naci Bayşu’nun ismi, “single” kartonetinde “projektör” olarak anılmış. “Producer” ve “executive producer” ayrımını bir türlü yapamadığımızdan, her ikisine de zaman zaman “prodüktör”, zaman zaman da “yapımcı” dediğimizden ve üstüne üstlük teşbihte hata olmayacağını atalarımız kim bilir ne vakit söylediğinden, bu tanım çok da şık ve manidar olmuş. Ben “bir yapımcıdan ziyade, bir yol gösteren, bir ışık tutan” diye anladım bu yakıştırmayı, ama doğru ama yanlış.
”Single”ın uygulayıcı yapımcısı ise Zafer Paydaş. İskender Paydaş’ın kardeşi olan Zafer Paydaş da tıpkı ağabeyi gibi popüler müzik içerisinde farklı ve yetkin bir imza olma yolunda ilerliyor. Bu “single” bunun en son habercisi kabul edilebilir.
Özgür Kurum’un dizi müziklerinden çok çok önce, 2001 yılında ilk BBG (Biri Bizi Gözetliyor adlı TV programı) meşhurlarımızdan Tarık’ın albümünde yer alan “Suna” adlı bestesiyle adını duyurmuştu. Kurum’un Karacaoğlan’ın dizelerinden bestelediği “Suna”, Tarık rüzgârının hızını artırmakla kalmamış, ve o yılın en çok dinlenen ve söylenen şarkılarından biri olmuştu. Dizi müziklerinde ise pop temalı, “rock” görünümlü şarkılar üretti Kurum.
“Dizi Müzikleri” albümünde sekiz şarkıya hem söz yazarı, hem besteci, hem de şarkıcı olan imza atan Özgür Kurum’un yayımlandığı dönemde bir hayli de ilgi gören o şarkıların bazıları ise belirli matematik kaygılar içeren, özellikle bir dönem imza attığı dizi müzikleriyle bu alanda neredeyse bir standart oluşturan Kıraç’ın yolundan giden işlerdi. Örneğin klip de çekilen “Senden Başka” tam da böyle bir şarkıydı. “Senden başka, artık düşemem aşka…” türevi klişelerle sürüp giden şarkı sözleri, pop desen değil, “rock” desen değil bir altyapı üzerine haykıran bir şarkıcı.
Bu “single” ise bambaşka bir Özgür Kurum çıkarıyor karşımıza. Time Out dergisinin reklam servisinde mesaili bir işi varken, müziğe devam edebilmek gayesiyle istifa eden Kurum’un müziği ne kadar ciddiye aldığını, hikayesini hiç bilmeseniz bile, sadece bu iki şarkıyla hissedebilmeniz mümkün.
Türk popüler müziğinin skalasında pek de yeri olmayan “R&B” ve “rock” bileşimi bir türü denemiş Özgür Kurum. Büyük de bir risk almış aslına bakarsanız. Çünkü “rock”la bileşimini filan koyun bir kenara, bugüne dek yapılan Türkçe R&B denemelerinin birer özentiden ve taklitten ileriye gidebildiğini söyleyebilmek mümkün değil. Oysa Kurum bu türü hem Türkçe’yle çok iyi anlaştırmış, hem de ortaya çıkan işi üzerine gayet iyi yakıştırmış. Şarkı sözleri başta olmak üzere her şey yerli yerinde. Dahası müzikal değeri hiç yabancı atılmayacak düzenlemelerle şarkıların çizgisi de yukarılara çekilmiş.
“R&B” söylüyor olmanın getirdiği yanlış Türkçe vurgular da olmasa tadından yenilmeyecekmiş. Eskiden bunun tam aksi iddia edilir, hatta yabancı şarkılardan yapılan adaptasyonlarda bozuk aksan makbul sayılırdı. Ama artık biliyoruz ve örneklerini de görüyoruz ki düzgün Türkçe diksiyonla da her nevi yabancı menşeli müzik icra edilebilir. Özellikle “rock”çıların ve sürekli yabancı dilde şarkı söyleyenlerin bayıldığı bu Amerikan aksanlı Türkçe ısrarı Özgür Kurum’un şarkılarında çok sık değil ama yer yer kulak tırmalıyor.
Dediğim gibi Türk popüler müzik skalasında yeri olan, kabul görmüş bir tür değil bu. Bundandır ki algılanması kolay olmayacaktır. Hiç ilgi görmeden bir köşede kalması bile ihtimaller arasında. Ama tıpkı şarkıdaki önerdiği/telkin ettiği gibi “Israr Et”meli Özgür Kurum. Zira eninde sonunda karşılığını bulacak, değeri bilinecek, iyi bir iş yapıyor/yapmış.
MART 2012