“Ünlü İtalyan modacı Fernando Tahterevalli’nin özel tasarımı takım elbisemi giydim, üzerime şişesi 5000 dolarlık Norti Morti parfümümü sıktım ve İstanbul Kongre Merkezine doğru yola çıktım,” diye başlamak isterdim bu yazıya. Ne ki hepi topu bir tane takım elbisem var; onu da düğün bayram, kına gecesi, açılış, davet, kokteyl nerede gerekirse orada giyiyorum. Sevmediğimden değil, ihtiyaç hissetmediğimden bir ikincisini daha almayı düşünmedim son birkaç senedir. Parfüm deseniz; 24 senedir değiştirmemiş, başka parfüm denememişim bile. Hal böyleyken, eninde sonunda böyle bir yazı yazacağımı hesaba katarak, kıyafetim ve parfümümle de bir fark yaratamadığıma göre, önceki yıllardan farklı ne yapsam da yazının ilk cümlesi olsa diye günler öncesinden düşünmeye başladım. Ve sonunda buldum…
(Milliyet Sanat dergisi Mart 2013 sayısında yayımlanmıştır.)
Kendinizi bildiniz bileli hayatınıza eşlik etmiş sesler vardır… O seslerin sahipleri, hiç tanışmamış olsanız dahi, en yakınınızdan daha yakındırlar size. Şahittirler yaşadıklarınıza çünkü; yol arkadaşlarınız, sırdaşlarınız, dert ortaklarınız olmuşlardır hiç bilmeden. Sonra bir gün onlardan biriyle bir yerde karşılaşırsınız. Oracıkta boynuna sarılmak, kucaklamak istersiniz olanca iyi niyetinizle. Onun sizi tanımadığı gerçeğini aklınıza dahi getirmezsiniz o an. Karşılıksız, hesapsız kitapsız, öyle derin bir sevgidir çünkü beslediğiniz.
(25 Mart 2013 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sayfasında yayımlanmıştır.)
İrem Candar henüz çok genç yaşına rağmen müzik dünyasına sağlam adımlar atarak girenlerden. Monopop adlı grupta şarkı söyleyerek sahne tecrübesi kazanan Candar, ilk kez 2008 yılında “Söz-Müzik Teoman” adlı albümde “Duş” adlı şarkıyı seslendirerek sesini geniş kitlelere duyurdu. Ardından yine bir Teoman albümünde bu defa onunla düet yaparak bir şarkıyı seslendirdi ve “Bana Öyle Bakma” adlı bu şarkı, İrem Candar ismini iyiden iyiye hafızlara yerleştirdi. 2012 yılında İskender Paydaş’ın albümünde ve Behzat Ç. Adlı televizyon dizisinde seslendirdiği şarkıların ardından ilk dijital teklisi “Bi’ Şey Olsun” yayımlandı.
İrem Candar’ın “Erik Ağacı” adı verilmiş ilk albümü geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü. Albümde 9 şarkı var. Tüm şarkıların söz ve müzikleri İrem Candar’a ait. Düzenlemeleri ise İrem Candar ve Gürsel Çelik birlikte yapmış.
Albümde daha önce dijital tekli olarak yayımlanan “Bi’ Şey Olsun” ve “Rüya”nın yanı sıra ilk kez Behzat Ç. Dizisinde duyduğumuz “Yoldan Geçen Adam” da var. Diğer şarkılar ise ilk kez görücüye çıkıyor. Candar’ın şarkılarında kendine has bir dünya var. Az sözle çok şey anlatan, kolay akılda kalan melodik tekrarlara dayanmayan şarkılar yazıyor. Hem çok kırılgan, hem çok güçlü genç bir kadının belli ki kendi hayatından çekip çıkardıkları var bu şarkılarda. Bu yüzden bir tek şarkıyla o dünyaya dâhil olmak kolay olmayabilir. Albümü baştan sona dinledikçe sevmeniz kuvvetle muhtemel. Buna karşın daha ilk şarkıda kulağa çarpan, dikkat çeken en önemli unsur, düzenlemelerdeki ince işçilik. Birçok müzik türünün etrafında dolanıp, hiçbiri bir diğerine ağır basmadan, şarkılardaki dile en uygun tarzı tutturuyor düzenlemeler. Üzerine İrem Candar’ın çok sakin şarkı söyleme stili de eklenince, dinleme keyfi yüksek bir albüm çıkıyor ortaya.
Son yıllarda nasıl oldu, ne olduysa Türkçe’de bazı harflerin telaffuzu değişti malum. İrem Candar’ı dinlerken de yer yer bu yeni stil telaffuzdan nasibinizi alıyorsunuz. “Ş” harfleri tıslayan “s” şeklinde duyuluyor mesela. “Ç” harfleri de ona keza. Sesli harfleri, özellikle “e” ve “a”ları eze eze telaffuz etmek de cabası. Bunu dert etmiyorsanız ne âlâ ama bu stil bana hep küçük kız çocuğu taklidi yaparak konuşan genç kızları anımsatıyor ve ister istemez şarkılarla aramda kurulacak duygusal bağ zedeleniyor.
“Erik Ağacı”, “Nazlı Jazz” ve “Yoldan geçen Adam”, albümü bir kaç dinleyişte favoriler arasına aldıklarım oldu. Albüm künyesinde kim tarafından yapıldığı yazılmamış olsa da, kapaktaki illüstrasyona ve bütünüyle kartonet tasarımına da bayıldığımı söylemeliyim.
İrem Candar’ı şimdiden “dişi Teoman” ilan edenler var. O kadar uzun boylu değil elbette; bir kere Candar, Teoman’a kıyasla çok başka türlü bir şarkı yazarı. Bununla birlikte görünen o ki uzun vadede kalıcı olacak bir müzisyen daha kazandı alternatif pop/rock piyasası. Bir ilk albümle bu fikri yaratmak da az şey olmasa gerek.
(18 Mart 2013 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
İlk albümü “Siyahın Matemi” ile 2000 yılında tanıştığımız Sarp, o günlerde “Nikâh Masası” adlı meşhur Ümit Besen şarkısının “rock” düzenlemesiyle dikkatleri üzerine çekmişti. Türkiye’de ne “rock” müzik bu kadar popülerdi, ne de eski şarkıları yeniden söylemek. Ardından 2006 yılında “Eski Aşklar” adlı bir albüm daha yaptı ve üçüncü albümü için 2013 yılına kadar bekledi. Bu ikinci uzun arada ise onu bir televizyon dizisi ve filmde oyuncu olarak izledik.
Sarp’ın Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle piyasaya sürülen üçüncü albümü “Çırılçıplak” adını taşıyor. Albümde 10 şarkı ve 1 farklı versiyon var. Bu şarkılardan biri yine bir “cover”. İlk albümünden bu yana “cover”lardan vazgeçmeyen Sarp, bu kez de Ayten Alpman’ın sesinden kulaklarımıza yer eden, sonrasında ise Zerrin Özer, Candan Erçetin, Bülent ve Yonca Lodi tarafından yeniden seslendirilen “Ben Böyleyim”i kullanmış ve hatta albümün çıkış şarkısı yapmış. Bu kadar çok söylenmiş bir şarkıya bir kez daha oynamak neresinden baksanız akıl kârı görünmüyor ve hatta bu çıkış albümü biraz da gölgeliyor. Zira albüm tek bir “cover”a yaslanacak bir albüm değil.
Sarp’ın şarkıları daha ziyade ‘70’ ve ‘80’lerin klasik “rock” şarkılarını sevenleri memnun edecek nitelikte. Bu etkiyi vurgulamak için olsa gerek yer yer gitarların, yer yer de solistin sesi bir takım efektlerden geçirilmiş ki. Sarp’ın vokal tekniğinde önceki albümlere kıyasla hissedilir bir farklılık var. Sesini kırıp döken, çatlatan, kelimelerle oyun oynayan Sarp, bu haliyle Mick Jagger’dan David Coverdale’e dek adeta bir dönemin klasik “rock” solistlerine öykünerek, kendi stilini yaratmış gibi.
Albümde iki şarkıda Türkçe “rock”ın yıllardır sessiz sedasız bir biçimde en etkili isimlerinden biri olmuş Demirhan Baylan’ın imzası var. Daha önce Baylan tarafından da seslendirilen “65 Amerikan” ve “Cennet”, özellikle göndermeli sözleriyle iki sıkı “rock” şarkısı. Albümün sonunda “Cennet”in bir de akustik versiyonu var. Diğer şarkılarda ise Sarp’ın ve eşi Meris Sanin’in imzası var. Düzenlemeleri ise Sarp’ın yanı sıra, albümde birlikte çaldığı grup elemanları Alp Tiner, Özgür Özgüven, Gökçe Dayanç ve Serkan Çalar yapmış.
Diğer şarkılara nispetle ortalama dinleyiciyi daha kolay yakalayacak “Dön Ya Da Pişman Ol”, “distortion” sevenler için “Saklambaç” ve iki Demirhan Baylan parçası albümde ilk dinleyişte öne çıkıyor. Hem melodik yapıları, hem sözleri, hem de düzenlemeleriyle epeyce depresif aşk şarkılarına hayır demeyenlerdenseniz albümde ardı ardına dinleyeceğiniz “Tut Beni”, “Sensiz” ve “Dön N’olur”u sevmemeniz için bir neden yok. Hatta bunların hemen arkasına rahatlıkla “Yalnızsın Yine” ve “Belki de Haklısın”ı da ilave edebilirsiniz.
Can Yazıcı tarafından çekilmiş albüm kapak fotoğraflarının pek profesyonel olduğu söylenemez. Lö Designers tarafından yapılan kapak tasarımı da biraz aceleye gelmiş gibi. Buna karşın albüm kendi kulvarında kendi dinleyicisini yakalayabilecek şarkılarla Türkçe “rock” ortalamasının üzerine çıkmayı haydi haydi başarıyor.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.