Sadece iki albüm yayımlamış olmasına rağmen, Türkçe rock müziğin 2010’lu yılları anlatıldığında es geçilmeyecek, adından mutlaka söz edilecek bir gruptu Kreş. Di’li geçmiş zaman kullandım çünkü Kreş artık yok. Grubun solisti Serkan Ferat ise geçtiğimiz günlerde ilk solo teklisini yayımladı. Söz ve müziği kendisine ait “Sıcak Geldiyse Çıkar” adlı şarkı Jeton Yapım etiketiyle servis edildi.
Pınar Ayhan, 2000 yılı Eurovision Şarkı Yarışmasında Türkiye’yi temsil etmiş, yıllarca hem televizyon programları, hem de sahne performanslarıyla adından söz ettirmiş, iki de albüm yayımlamış, Ankaralı bir müzisyen.
(29 Ekim 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Müge Zümrütbel’in ilk albümü “Sevgili”, geçtiğimiz günlerde Avrupa müzik etiketiyle yayımlandı. Ne var ki bu ilk albümü olmasına karşın, albümü dinlediğinizde de hemen anlayacağınız üzere, karşımızda çok deneyimli bir müzisyen var. Bunu teyit etmek için biyografisine bir göz atmanız yeterli. Daha lise yıllarında başlayan bir müzik eğitimi ile beraber şan eğitimi, o yaşlarda senfoni orkestraları konserlerinde sahneye çıkış, sonrasında konservatuar eğitimi, opera temsilleri ve üzerine bir de ses mühendisliği eğitimi…
Müziği ortalama dinleyiciden biraz daha yakın takip edenler, Müge Zümrütbel ismine zaman zaman popüler işlerin içinde de rastladı aslına bakarsanız. Keremcem’in ilk albümündeki “Nerelere Gideyim?” düeti, Yedi Kocalı Hürmüz, Adem’in Trenleri gibi kimi filmlerin “soundtrack” şarkıları ve adını bilmesek de sesine aşinalık yaratan nice reklam filmi müziği ilk ağızda sayabileceklerim. Orkestra solistliği ve Nilüfer, Sertab Erener, Zerrin Özer gibi isimlerin arkasında vokalistlik tecrübesi de cabası.
Müge Zümrütbel, işin ilmini yapmaya azmetmiş olmalı ki, son olarak bir de Bilgi Üniversitesi Sahne Ve Gösteri Sanatları Yönetimi bölümünü okuyup bitirmiş. Ve sanırım kısaca özetlemeye çalıştığım sefahati nedeniyle ilk solo albümünü yapmak için anca fırsat bulmuş. Nitekim prodüktörlüğünü Hakan Yeşilkaya ile birlikte üstlendiği bu albüm, bir ilk albüm ama aynı zamanda da bir olgunluk dönemi albümü gibi.
Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan albüm, yedi şarkı ve iki de “remix”ten oluşuyor. Hepsi ilk kez duyduğumuz şarkılar; yani “cover” yok. Düzenlemelerin ve “remix”lerin tamamı Hakan Yeşilkaya tarafından yapılmış. İlk klip şarkısı olarak ise albümün açılış şarkısı da olan “Yalan” seçilmiş. Söz ve müziği Cüneyt Tek’e ait “Yalan”, hem kalbe hem kulağa ilk dinleyişte yer eden, güçlü ve kalıcı bir şarkı. Zümrütbel’in tane tane, sesini ve vurgularını son derece doğru kullanarak, tekniği kadar duygusu da sağlam şarkı söyleme biçimi daha bu ilk şarkıda dikkat kesilmenizi sağlıyor ve bu durum albüm boyunca da aynı etkiyle devam ediyor.
Söz ve müziği Zeki Güner’e ait “Sevgili” oryantal etkili, hem ritmi hem melodisiyle sıcak bir şarkı. Zaten albümün bütününe alaturka tınılar hâkim. Eğer illa kategorize etmek gerekirse, popun Sıla kulvarından yürüdüğü söylenebilir.
Duygu sömürüsüne ve ağlamaya inlemeye dönüşmediği sürece pop şarkılarında alaturka ve hatta arabesk tınılar kullanılması beni rahatsız etmiyor ki bu albümde tam da böyle bir durum var. Nitekim sözleri Zeki Güner’e, bestesi Hakan Yeşilkaya’ya ait “Aşk İşte” de böylesi bir şarkı. Şunu da söylemek lazım ki, ortalama bir şarkıcıyı zorlayacak bir ses aralığında gezmesine karşın, Müge Zümrütbel, nüanslı vokal tekniğiyle bu şarkının da hakkını veriyor.
Sözleri Pınar Çubukçu’ya, bestesi Hakan Yeşilkaya’ya ait “İster miydim?” ve “Oynamam Oyununu” ile albüm nokta atışına devam ediyor. Sözlerini Zeki Güner’in yazdığı, bestesini Müge Zümrütbel’in yaptığı “Yabancı Gurur” ve sözleri yine Zeki Güner tarafından yazılmış Hakan Yeşilkaya bestesi “Sessiz Yara” ile de albümdeki yedi şarkı tamamlanırken, her bir şarkının ayrı ayrı etkili şarkılar olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Pekala her biri tekli formatında yayımlanabilecek ya da ayrı ayrı klip çekilmeyi hak edecek şarkılar bunlar. Yani yedi şarkılık bir albüm için bile “eldeki malzeme bol keseden kullanılmış” diyebilmek mümkün.
“Sevgili”nin “remix” versiyonu çok doğru olmuş. Zaten radyolar da bu versiyonu tercih etti çalmak için. Hatta şarkı böylece klipsizken bile dikkat çekti. “Yabancı Gurur”un “remix” versiyonu da aynı mantıkla yapılmış. Gürültülü ve tekdüze “remix”lerden değil; şarkı bu haliyle de dinlenebiliyor.
Fark ettim ki sıklıkla yapmadığım bir şeyi yapıp, bir albümü kusur bulmadan dinledim ve yazdım bu defa. Bu pek sık olmuyor. Müge Zümrütbel ve Hakan Yeşilkaya deneyimi ve yeterliliğinde iki müzisyenden daha cesur, daha alternatif bir albüm ya da şarkılar bekleyebilirdik pekala. Bu bir kusur mu? Hayır. Çünkü popun kendi matematiği içinde ve mevcut piyasa şartlarında tutturulmuş bu çizgi hiç de hafife alınacak gibi değil.
Cem Talu’nun çektiği fotoğraflarla süslü albüm kartonet tasarımını Özlem Semiz yapmış. Güzel bir kapak fotoğrafı ve zarif bir tasarımla dinleyiciye sunulan albüm, özellikle yukarıda bahsi geçen kulvarda pop şarkıları sevenler için es geçilmemesi gereken türden.
(20 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
ENBE’nin solisti olduğu dönemde sesini verdiği “Senden Kıymetli mi?” şarkısını hatırlarsınız. Belki başrolünü Yeşim Salkım’la paylaştığı Bizim Şarkımız müzikalini izlemiş ya da en azından müzikalin albümünü dinlemiş, sesini orada duymuş olabilirsiniz. Ya da Kürşat Başar’ın 2012 çıkışlı “Keşke Burada Olsaydın” albümünde konuk olarak seslendirdiği “Ben Varım” şarkısında.
Berkay Özideş uzun süredir solo bir albüm için çalışıyordu. Ve sonunda ilk şarkısı dinleyici karşısına çıktı. “Leyla” adlı ilk Berkay Özideş teklisi, geçtiğimiz günlerde Esen Müzik etiketiyle yayımlandı.
Spor Akademisi’nde öğrenci iken müzik tutkusu ağır basan Özideş, okuldan ayrılıp konservatuara girmiş ve opera bölümünden mezun olmuş. Şan eğitmenliği, ENBE Orkestra’sında solistlik, müzikal, Kürşat Başar’la çalışmalar derken çocuk yaşlarından itibaren yazmaya başladığı kendi şarkılarına nihayet sıra gelmiş. Nitekim “Leyla” söz ve müziği Berkay Özideş’e ait bir şarkı. Özideş bununla da yetinmemiş, düzenlemeyi de kendisi yapmış ve bütün enstrümanları çalmış.
Şarkının gösterdiği o ki, Berkay Özideş’in bildik pop şarkıcılarının yolundan gitmeye pek niyeti yok. “Leyla”yı yazarken ağıtlardan ilham almış. Bu yüzden de bir parça karanlık, sofistike bir tarafı var şarkının. Çok az sözle anlatılan koca bir hikâye dinliyor, kim bilir belki de bir film izliyorsunuz. Düzenleme, vokaller, Özideş’in sesini kullanma biçimi, her şey bu bütünü tamamlıyor. Bu yüzden de fazla kelimeye ihtiyaç kalmıyor, atmosfer kendiliğinden sizi içine alıyor. Bu bakımdan etkileyici ve çarpıcı bir şarkı “Leyla”. Bir “rock-opera”nın ya da “senfonik-rock” albümünün açılış şarkısı da olabilirmiş pekala.
Sadece çok iyi bir sesi olduğunu, iyi şarkı söylediğini ispat etmiyor, sıkı da bir müzisyen olduğunun altını çiziyor Berkay Özideş. Bunları bir kenara koyacak olsak, böylesi bir şarkıyla bu müzik piyasasında çıkış yapmak neresinden baksanız cesaret işi çünkü. Neyse ki (yukarıda da yazdığım gibi) farklı olanın da dikkat çekebildiği, en azından kendi dinleyicisini bulabildiği bir dönemdeyiz. Bu şarkıyla birlikte Berkay Özideş’i takibe alıp, bundan sonra yapacaklarını yakından takip etmek lazım.
(20 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) Kıbrıs kökenli bir müzisyen olan Nihayet, dünya standartlarında etnik müzik yapmak niyetiyle yola koyulmuş. Küçük yaşlardan itibaren piyano çalarak başladığı müzik yolculuğu onu kendi şarkılarını yazmaya kadar götürmüş. Nitekim geçtiğimiz günlerde İyi Müzik etiketiyle yayımlanan ilk teklisindeki “Karadul” adlı şarkının söz ve müziği de Nihayet’e ait. Şarkının düzenlemesi ise Batu Çaldıran tarafından yapılmış.
Nihayet kelimesi zaten bir isim olarak yeterince farklı iken, şarkının adının “Karadul” olması da büsbütün dikkat çekici. Aynı isimli örümcek cinsinden ilham alınarak yazılmış bir şarkı bu. Nitekim epeyce enteresan görüntüler içeren klip de şarkının hikâyesini destekliyor.
Türkiye gibi iki kıta arasında duran, dünya kurulalı beli farklı kültürlerin (klişe tabiriyle) beşiği haline gelmiş bir ülkeden, yıllar yılı dünya çapında bir “etnik” müzik yıldızının çıkmamış olmasını sadece müziğimizi uluslar arası platformlarda pazarlayamamamızla açıklamak eksik olur. Pazarlamadan önce doğru üretim gerekiyor. İşte o konuda bir Pakistan, bir İsrail, bir İran kadar olamadığımız bir gerçek. Bu ve benzeri ülkeler dünyaya kendi müziklerini bir şekilde dinletirken, biz dünyada üretilmiş şarkılara Türkçe sözler yazmakla meşguldük çünkü. Bugün vardığımız noktada bu döngü kırılır mı? Kolay değil elbette. Ama en azından denendiğini görmek bile az şey değil.
Nihayet’in “Karadul” adlı şarkısı Türkiye pazarında ne kadar şanslı olur, onu kestirmek zor. Hem sözleri, hem bestesi, hem de düzenlemesiyle Türk popunun klişe şarkı formuna ayak uydurmuyor “Karadul” çünkü. Bir parça rahatsız edici, “sert” bir tarafı da var üstelik. Özellikle de klip böyle. Buna karşın, yakın dönemde değişen beğeni kriterleriyle yavaş yavaş klişe olanında dışında, farklı işlere kucak açan bir dinleyici kitlesi de oluşmaya başladı. Buradan yola çıkarak, özellikle de yabancı pop müzik seven ve dinleyen kitle için “Karadul”, farklı bir Türkçe şarkı deneyimi olabilir.
Daha ilk şarkısı ve ilk klibi ile bir “star” havası yakalıyor Nihayet. Bu da işin en zor kısmını halletmiş olmak demek. Daha önce Türkiye’de yapılan buna benzer işlerde en büyük eksik hep bu olmuştu çünkü. İddialı bir iş yapıyorsanız, o iddiayı taşıyabilmeniz gerekiyor.
Tek bir şarkının bana düşündürdükleri bunlar oldu. Daha fazlası için Nihayet’in yeni işlerini dinlemek/görmek lazım.
(20 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) 2012’de yayımlanan ilk albümü “”Çok Şükür”ün ardından 2013’te “Birinci Vazife” ve “İstemiyorum”, 2014’de ise “Sağ Salim” ve “Bal Prensesi” teklileri ile karşımıza çıktı Oğuzhan Uğur. Yine 2014’de Ege Çubukçu ile birlikte yayımladıkları bir de “Dengi Dengine” teklisi var.
Oğuzhan Uğur sadece müzikle değil, sinema başta olmak üzere başka başka işlerle de uğraşıyor. Hâl böyle olunca da internet üzerinde duyulmaya başlayan ve ilk albümle geniş kitlelere ulaşan müzik üretimlerine yeterince zaman ayıramıyor olsa gerek. Yoksa şimdiye kadar çoktan ikinci bir albüm ya da en azından tekli formatında yayımlanmış çok daha etkili şarkılarla o ilk rüzgârın arkasını aynı hızla getirirdi. Bence arayı fazla açtı.
Bilenler biliyor zaten ama bilmeyenler için özetlemek gerekirse, Oğuzhan Uğur’un hiciv, taşlama ve espri içeren, gündelik konuşma dilini kullanarak taşı gediğine koyan, aşk, meşk, ilişkilerin yanı sıra bu ülkede genç olma halleri üzerinden zaman zaman siyasi göndermeler de yapan, şahane şarkıları var. Grup Vitamin’in ‘90’larda yaptığına bir parça benziyorsa da, komedisi o kadar kör gözüm parmağına değil; daha ince ve yer yer daha şairane. Dili çok iyi kullanıyor, etkili melodiler ve eğlenceli düzenlemelerle de şarkılarını kolay sevilir hale getirmeyi iyi biliyor. Bütün bu espriyi çektiği kliplerle de gayet dengeli bir şekilde destekliyor.
Oğuzhan Uğur’un yeni teklisi “Biyolojik Unsur”, geçtiğimiz günlerde Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlandı. Söz müziğini kendi yazdığı ve düzenlemesini de kendi yaptığı bu şarkıyla Oğuzhan Uğur, uzunca bir aradan sonra müzikte formunu bulmuş gözüküyor. İçinde alenen ya da gönderme yoluyla geçen birkaç küfür kelimesi nedeniyle şarkının ana akım radyo ve televizyon kanallarında yayınlanmayacağı aşikâr. Çünkü biz gündelik hayatta bol bol kullandığımız kimi kelimeleri radyo ya da televizyonda duyunca çok utanan “edepli” bir toplumuz. Şarkının “ahlak şart, terbiye önemli” cümlesiyle başlamasındaki ironiyi de görmeyiz nasılsa.
Oğuzhan Uğur’un şarkılarında sıklıkla kullandığı arabesk-alaturka-rock temalar bu şarkıda da var. Hatta bir parça Erkin Koray şarkılarının havası var “Biyolojik Unsur”da. Yine bir iyice anlamak için birden fazla kez üst üste dinlemek gerekiyor çünkü hem söz öbeği çok fazla, hem de oyunlu cümleler. Buna karşın, insanı gülümseten, eğlendiren, samimi, içten ve “doğal” dili ve sıcak melodisiyle kavrayan bir şarkı. Biraz farklı şeyler dinlemek isteyenlere şarkıyı, biraz eğlenmek isteyenlere de klibi mutlaka öneririm.
(20 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Atiye, Pasaj Müzik’ten Poll Production’a transfer olduktan sonra, 2015 Mart ayında “Sor” adlı tekliyi yayımladı. 2013 çıkışlı “Soygun Var” albümünde Emre Aydın’la düet yaparak söylediği şarkının bu defa solo versiyonunu dinledik. Geçtiğimiz günlerde ise yeni teklisi “Abrakadabra” ise bu defa Sony Müzik etiketiyle piyasaya sürüldü.
“Sor” iyi bir şarkı ama Türkçe pop piyasasında pek de rağbet görmeyen türden, Batılı bir baladdı. “Abrakadabra” ise eğlenceli bir pop şarkısı. Sözleri Murat Güneş’e, bestesi Atiye’ye ait şarkının düzenlemesini ise Volga Tamöz yapmış.
Bir sihir, daha doğrusu illüzyon kelimesi olarak kullanılan “Abrakadabra” aslında Yunanca Tanrı anlamına gelen Abrasaks sözcüğünden türetilmiş bir şifa kelimesi imiş; söz yazarı Murat Güneş’ten öğrendim ben de. Bu şarkıda ise sevgiliye tehdit maksatlı kullanılıyor. “Yok olurum, ararsın bulamazsın, öyle de tekin biri değilim,” manasında. Pop şarkılarının “atar” furyasına farklı bir yaklaşım var yani. Dedim ya, eğlenceli.
Bilmem kaçıncı kez bir şarkıyı dinledikten sonra “Ne güzel düzenleme, kim yapmış acaba?” diye açıp baktığımda Volga Tamöz imzasıyla karşılaşıyorum, artık ben de sayamıyorum. Şarkının düzenlemesi çok genç, çok amacına uygun. Kıpır kıpır, insanın içini kaynatan türden. Sentetik sesler kullanarak ille de kafaya kafaya vuran, içinde armoni olmayan, gürültülü düzenlemeler yapmak gerekmiyor. Bu şarkının düzenlemesi bunun ispatı gibi.
Atiye ise giderek düzelttiği Türkçe diksiyonu, bir ergen ikonundan pop yıldızına dönüşen imajı ve havasıyla şarkıyı kendine yakıştırmasını bilmiş. Yani bütün taşlar yerli yerine oturmuş.
(20 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.) Açelya Alan, İzmir’de doğup büyümüş, üniversite eğitimini radyo-televizyon yayıncılığı üzerine almış ve uzun yıllar da sunuculuk ve programcılık yapmış. Bir yandan da hayatında hep hobi olarak bir köşede duran müziğe eğilmeye başlamış ve orkestra solistliği yaparak sahneyle tanışmış.
Açelya Alan’ı geniş kitlelere tanıtan ise O Ses Türkiye yarışmasının 2013 sezonu olmuş. Finale kalamasa da sesiyle dikkatleri üzerine çekmeye başlayan Alan, bu tecrübenin ardından kendi yazdığı şarkılarla müzik dünyasına atılmak için ilk ciddi adımlarını atmış.
Alan’ın ilk teklisi, “Akıllanmadım Daha”, geçtiğimiz günlerde Türküola Müzik etiketiyle dijital platformlara servis edildi. Şarkının söz ve müziği Açelya Alan’a ait. Düzenlemeyi ise Erdinç Şenyaylar ve Tezcan Erol birlikte yapmış.
“Akıllanmadım Daha”, her bakımdan kulağa gayet hoş gelen, akılda kalan, ritmik, güzel bir pop şarkısı. Ancak daha da önemlisi Açelya Alan gibi bir ses kazanmış olmamız. Hem kendine has bir rengi olan, iyi bir ses, hem de iyi şarkı söylüyor. Eğer zaman içerisinde doğru bir strateji ve doğru şarkılarla yoluna devam ederse, bir yıldız kazanmamız işten bile değil.
(Milliyet Sanat dergisi Ekim 2015 sayısında yayımlanmıştır.)
Kılıfını kemerinize geçirdiğiniz ‘walkman’ belinizde, süngerli kulaklıkları kulağınızda, yolda yürürken, otobüste giderken müzik dinlemek nasıl büyük bir lükstü, nasıl havalı bir şeydi ancak yaşayanlar bilir. ‘Mobil’ müzik dinlemenin en ilkel formuydu ‘walkman’ler ve kasetler. Bizim kuşak müziği çok sevdiyse, bu sevgide ‘walkman’lerin ve ileri geri sardırdığımızda cihazın pili çabuk bitecek diye şarkı atlamadan başından sonuna dinlediğimiz kasetlerin payı büyüktür.
(7 Ekim 2015 tarihinde Milliyet Sanat dergisi internet sitesinde yayımlanmıştır.)
Güliz Ayla, Müjdat Gezen Sanat Merkezi Batı Müziği bölümünü kazandıktan sonra müzik kariyerine Metin Özülkü, Extra Orkestra ve Işın Karaca gibi isimlere vokal yaparak başlamış. Bu tecrübeler onun yolunun Sıla ve Efe Bahadır ile kesişmesini sağlamış sonra. Zaten kendi şarkılarını da yazmakta olan Güliz Ayla, bir süre sonra da bu iki ismin prodüktörlüğünde, ilk albümü için kolları sıvamış.
Nisan ayında Sony Müzik’ten gelen bir pakette, hem Güliz Ayla’nın çıkış şarkısının yer aldığı bir CD, hem de güneş enerjisiyle yaprakları hareket eden küçük, yapay bir çiçek vardı. Şarkının sözleriyle ilintili bu küçük hediyede en az şarkının kendisi kadar iç açıcıydı. Nitekim “Olmazsan Olmaz”ı dinleyici de, radyolar ve televizyonlar da sevdi. Sonrasında yaz boyu sık sık duyduğumuz bu şarkıyı Güliz Ayla, birkaç Sıla konserinde konuk olarak da seslendirdi. Eylül ayında ise albümün ikinci teklisi “Bahsetmem Lazım” servis edildi.
Güliz Ayla’nın kendi adını taşıyan ilk albümü geçtiğimiz günlerde Sony Müzik etiketiyle raflara çıktı. Albümde bu iki şarkıyla birlikte toplam 9 şarkı var.
“Olmazsan Olmaz”, Efe Bahadır’ın nefis düzenlemesiyle, su gibi akan, Ege havalı, aksak ritimli, ferah bir şarkıydı ve söz ve müziği Güliz Ayla’ya aitti (şarkıda hafif bir Candan Erçetin havası da yok değil; onun sesinden hayal edin mesela.)
Albümdeki “Benim Olmazsan” ve “Sevgilim” adlı şarkılar da yine Güliz Ayla tarafından yazılmış ve Efe Bahadır tarafından düzenlenmiş. Bu iki şarkı da gösteriyor ki sadece yeni bir ses, bir şarkıcı değil, iyi de bir şarkı yazarı kazanmış durumdayız. Özellikle “Sevgilim” albümdeki favorilerimden biri oldu birkaç dinleyişten sonra.
“Bahsetmem Lazım”, bir Yunan şarkısına Sıla tarafından yazılan Türkçe sözlerle Türk popuna kazandırılmış. Albümün açılışında yer alan “Varsayalım” Sıla, Bahadır ve Güliz Ayla’nın ortak yazdığı şarkılardan biri. “Harici” de öyle. “Harici” ve bir Güliz Ayla bestesine Sıla’nın yazdığı sözlerle “Canımı Sıkma”, Sıla’nın şarkı yazarı olarak imzasını hissettiren şarkılar. Günümüz gençliğinin pek de lügatinde geçmeyen kimi kelimeler, tamlamalar (“lokman hekim”, “arz etmem talebine”, “harcıâlem”, “harici-dâhili” ve benzerleri) tipik Sıla işi şarkı sözlerinden izlerini sürerken, “Acaba Güliz Ayla yaşında bir şarkıcı için fazla mı olmuş?” sorusunu da beraberinde getirmiyor değil.
Bununla beraber, yine Sıla, Efe Bahadır ve Güliz Ayla üçlüsünün elinden çıkan “Bazı”, albümün vurucu şarkılarından biri. Sözleri Sıla’ya, bestesi Yalın’a ait olan “Yalvarırım” ise pekala üçüncü klip şarkısı olabilecek ticari güce sahip.
Sıla’nın elinin değdiği her albüm için bunu yazmak zorunda kalıyorum ama Güliz Ayla için de aynı şeyi söylemek zorundayım. Kendine has bir rengi olan, üstelik vurgu hatası yapmadan, nüanslı ve temiz şarkı söyleyen Güliz Ayla, bazı kelimelerin üzerine tıpkı Sıla gibi basıyor. Her şarkıda değil ama bazı şarkılarda bu etki bir hayli belirginleşiyor. Bu kadarı çok normal belki ama zamanla bundan sıyrılması da şart.
Özetle, albüm künyesinden de anlaşıldığı, dinlerken de duyulduğu üzere, usta müzisyenlerin, iyi çaldığı, iyi düzenlemelerin, şarkıları ustaca işlediği, dinlemesi keyifli bir pop albümü bu.
Çıkış şarkısının çiçekleri, albüm grafik tasarımına da damgasını vurmuş. Tasarımı kimin yaptığı kartonete yazılmadığı için meçhul ama Güliz Ayla fotoğrafları Ergin Turunç tarafından çekilmiş.
Güliz Ayla bu albümüyle, ilk adımını gayet sağlam atarak, 2015’in en iyi çıkış yapanları listesine yazılmayı hak ediyor. Listenin kaçıncı sırasında kalacağını, ise ancak yıl bitince görebileceğiz.
(6 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
Güncel Türkçe pop şarkıları arasında dolaşıp, “Bu şarkıyı bir başkası söylese ne değişirdi?” sorusunu sorduğunuzda, genellikle kendi kendinize vereceğiniz cevap “Bir şey değişmezdi,” oluyor. Herkes birbirine benzer şeyler söylüyor/yapıyor çünkü. Ortak bir dil, tavır ve stil havuzu varmış da, herkes oradan besleniyormuş gibi. Müziğe, moda olanın sattığı ticari bir sektör olarak baktığınızda, bunu bir yere kadar anlamak ve hatta kabullenmek de mümkün. Ama genelgeçerin içindeyken bile kendin gibi olmak da imkânsız değil; örnekleri çok.
Bakınız Serkan Seki’nin geçtiğimiz günlerde Seyhan Müzik etiketiyle yayımlanan yeni şarkısına… Pop kulvarında ama başka bir şey söylüyor. Hem sözleri, hem de melodik yapısı, kurgusuyla… Elbette aşktan, ayrılıktan, acıdan, ikili ilişkilerden söz etmeyen, başka bir şeyler anlatırken, üstelik de bunu bildik üç akor üzerinden yürütmeyen şarkıların işi zordur her zaman. Serkan Seki de bunu deniyor. Yani işi zor… Ama “Bu şarkı Serkan Seki’nin” diyebilirsiniz rahatlıkla ve bu da hiç az şey değil.
Serkan Seki bu şarkıyı, ablası Deniz Seki’nin uğradığı haksızlık ve o süreç yaşanırken çevresinde gördüğü, duyduğu, şahit olduğu şeyler üzerinden yazmış ama şarkı elbette o meseleye özel bir şarkı değil. İnsan olarak hayatta var olma maceramızda her birimizin bir şekilde yaşadığı şeyler var şarkının sözlerinde. Zaten klip de bunun altını çizen bir atmosfer taşıyor.
Şarkının radyo ve televizyonların “uptempo” isteğine karşılık vermek için yapıldığı çok belli İskender Paydaş düzenlemesinden ziyade, teklide yer alan diğer versiyonunu, Eylem Pelit düzenlemesine kulak kabartmak lazım. Orada bir “ince işçilik” var çünkü.
(6 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
İlk kez Veliaht yarışmasında babası Cengiz Kurtoğlu’nun “veliahtı” olarak karşımıza çıksa da, 2014 yılında yayımlanan ilk teklisi “Köle” ile pek de babasının müzikal çizgisinden ilerlemeyeceğini gösteren Aydın Kurtoğlu, aynı hattan devam ediyor. 2015’in Mart ayında ikinci teklisi “Hayırlı Günler”i yayımlayan Kurtoğlu, bu defa “Öptüm” adlı şarkısıyla karşımızda.
Söz ve müziği Hande Ünsal’a, düzenlemesi ise Serkan Balkan’a ait “Öptüm”, geçtiğimiz günlerde DMC ve BSK işbirliği ile yayımlandı.
İlk şarkısında Tarkan, ikincisinde Fettah Can sularında yüzen, ancak her iki şarkısı da yüksek dinlenme oranları yakalayan Aydın Kurtoğlu, bu defa da güncel bir “sound” çizgisinde gibi görünüyor. Daha da önemlisi, Kurtoğlu’nun önceki şarkılarında kulağa takılan prozodi hataları bu defa yok. Yani müzikal tavır olarak da, şarkıcı olarak da daha doğru bir yerde.
Bununla birlikte, Türk popunun genel seyrindeki “kişilik” sorunu bu şarkıda da var. Bu şarkıyı bir başka şarkıcı, mesela Murat Dalkılıç söylese ne değişirdi? Bu şarkıyı bir Aydın Kurtoğlu şarkısı yapan nedir?.. İşte bu sorulara bir yanıt vermek zor. Ama şarkıyı bir pop sever olarak sevmemek, dinlerken eşlik etmemek için engel değil tabii bu durum.
(6 Ekim 2015 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Yaz şarkısı” diye bir kavram varsa, “yaz sonu şarkısı” diye de bir kavram icat edilebilir pekala. Bunca hareketli ve eğlenceli şarkının bu depresyon mevsiminde çıkıp gelmesi boşuna değil. Gökhan Tan’ın yeni şarkısı da bunlardan biri.
Gökhan Tan, 2013 yılında “Aşk” ismi verilmiş bir mini albümle adım atmıştı müzik dünyasına. Dört şarkı ve bir “remix”ten oluşan o albüm, bir ilk albümün taşıyacağı kimi hataları ve kusurlarıyla Tan’a beklediği çıkışı getirmemiş, ancak adının duyulmasına yardımcı olmuştu.
Söz, müzik ve düzenlemesi Burak Buluç’a ait “Seni Bana Yazsınlar” isimli yeni Gökhan Tan şarkısı ise geçtiğimiz günlerde EMI Müzik etiketiyle dijital platformlarda yayımlandı.
“Seni Bana Yazsınlar”, tam da radyo ve televizyonların ve elbette pop müzik sevenlerin beğeneceği türden, güncel pop içerisinde kendi dinleyicisini bulacak bir şarkı. Burak Buluç, hem söz hem müziğiyle “hit” potansiyeli taşıyan bir şarkı yazarken, düzenlemeyi de türün gereklerini gözeterek yapmış. Gökhan Tan ise abartısız ve temiz şarkı söyleme biçimiyle üzerine düşeni yapmış. Kolay ezber edilen, hafif, uçucu bir şarkı. Pop da tam bunu istemiyor mu zaten?
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.