“Vayomini dö pua, yunaytıd kindım tu points… Lalmeyn di pua, görmıni ten points…”
Ecnebi ülkeler birbirine böyle böyle puan dağıtırken biz siyah beyaz televizyonumuzun başında bize de bir iki puancık veren olur mu diye nefesimizi tutar beklerdik. Hayaller ilk beş, hayatlar son beş olurdu her seferinde. Sonra gecelerden bir gece Bülent Özveren’in canlı yayında kendinden geçerek haykırdığını da gördük: “Türkiye birinci değerli seyirciler, Türkiye birinci! Şu an herkes bana döndü salonda çünkü şeyimin önünde… naklen yayın kulübemin önünde bir tane Türk bayrağı var!”
Meşhur olmak istiyorsunuz. Çok haklısınız. Kim istemez ki? Toprağı bol olsun, selam edelim Andy Warhol’e de bu vesileyle ama on beş dakika meşhurluk filan kimseyi kesmez artık bu devirde. O kadarını O Ses Türkiye’ye çıkarak da yapabilirsiniz, çok kolay. Üstelik besteleriniz, şarkı sözleriniz var. Devir Küçük Emrah filmlerinin devri değil ki, orada gördüğünüz gibi Taksim’den belediye otobüsüyle Unkapanı’na giderek otobüsten inince heyecan içerisinde alt geçitten geçip İMÇ altıncı bloğun önüne gelesiniz.
"NİYE PUCCİNİ'DEN MAHRUM OLALIM Kİ YA DA SEZEN AKSU'DAN?"
(Milliyet Sanat dergisi Aralık 2015 sayısında yayımlanmıştır.) Nuri Harun Ateş, “kafası karışık kontrtenor” olarak tanınıyor. Bu tanımlama adının bile önüne geçmiş durumda. Kontrtenor olmanın az bulunurluğu ile kafası karışık olmanın (hele ki bu ülkede) çok bulunurluğunu aynı tamlamada bir araya getirmiş olması, yaptığı işin de özeti aslında. Türkiye’de ve yurt dışında yıllar süren şan eğitimi, tiyatro, opera ve müzikal kariyeri bir yana, Bergen’den Yıldız Tilbe’ye, Puccini’den Ajda Pekkan’a uzanan geniş bir yelpazede, müzikte tür ve tarz ayrımlarına adeta kafa tutan repertuarı ile son birkaç yıldır sahnesi büyük ilgi gören, adından çok söz edilen bir isim Nuri Harun Ateş.
Dün Tepe Nautilus alışveriş merkezindeki müzik pazarına gittim. Ben daha kapsamlı bir şey hayal etmiştim ama bayağı mini bir pazardı. Beş bilemediniz altı stant vardı sadece. Ağırlıklı olarak plak, bir miktarda video kaset, DVD, CD gördüm. Birkaç pikap dışında elektronik pek bir şey de yoktu. Hammer Music, Rainbow45 Records, Mega Müzik gibi ciddi plak dükkânları stant açmıştı neyse ki. “Yam yam” tabir ettiğim sahaflar yoktu. Plaklar makul fiyattaydı. Ben de uzun bir zaman süre ilk kez iki eski baskı plak aldım. Mega Müzik standındaki plak “box-set”lerine ağzımın suyu aktı tabii (özellikle Beatles kutusuna) ama elbette benim için öncelik her zaman yerli plaklarda. Sözgelimi bir Kibariye plağı, Beatles plağından daha önemli benim için, öyle bir manyaklık işte ne yaparsınız.
Eve gelip internete girince Zehra Eren’i kaybettiğimizi öğrendim. İçim acıdı. Bu Ocak-Şubat ayları hep böyle kayıplarla geçiyor nedense.
Duyduğum en etkileyici kadın seslerinden biri, gördüğüm en güzel kadınlardan biriydi Zehra Eren. Ben çok geç tanıdım onu. 2003 yılında Ankara’da Kavaklıdere Rotaract kulübünün düzenlediği, benim de hasbelkader danışmanlığını yaptığım Tangoya Saygı gecesinde ödül alanlardan biriydi. Yirmi yıldır sahneye çıkmayan Zehra Eren, o gece orkestra eşliğinde üç şarkı seslendirmişti. Büyülenmiştim adeta. O dakika hayranı olmuştum. Nezaketi, zarafeti, “aura”sı ama en çok sesi…
Yıllarca radyo emisyonlarında ve sahnede tango söylemiş ama gelgelelim pek az sayıda plak doldurmuştu Zehra Eren. Kalan Müzik’in bastığı “Tangolar” albümündeki tek tangosu dışında ona ait bugünlere ulaşan yayımlanmış bir kayıt yoktu. Bu nedenle TRT, 2014 yılında arşivindeki emisyon kayıtlarından derlediği bir Zehra Eren seçkisini, üstelik plak formatında yayımlayınca çocuk gibi sevinmiş, duyduğum gün koşa koşa Harbiye’deki radyo binasına gidip, plağı satın almıştım. Hatta Erdener Abi’yi (Koyutürk) aradığımı hatırlıyorum o heyecanla. Tango dünyasının cengaveridir çünkü Erdener Abi. Yaparsa bir tek o yapabilir, Zehra Eren’i o yaşında stüdyoya sokup yeni tangolar kaydedebilirdi belki. O da böyle bir niyetinin zaten var olduğunu söylemişti bana. Ne çare, olamadı. Bir devrin son tanıklarından, son izlerinden birini daha yitirdik.
Aşağıdaki video, yukarıda bahsi geçen Tangoya Saygı gecesinde Zehra Eren'in sahneye çıktığı bölüm. Yıllar sonra arşivden bulup çıkardım ve internete yükledim. Bugüne kısmetmiş.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.