(22 Aralık 2015 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)
Azerbaycan’da zaten bir “star” iken Türkiye’de işe neredeyse sıfırdan başlayan Röya, prodüksiyonu Türkiye’de yapılmış “Gönder” ve “Gemiciler” adlı iki teklisi ile adından söz ettirdi geçtiğimiz yıllarda. “Gemiciler” 2013’de yayımlanmıştı, sonra Röya cephesinden uzunca bir süre ses çıkmadı ve nihayet geçtiğimiz günlerde yeni tekli “Kesin Bilgi”, Ozinga Production etiketiyle raflarda yerini aldı.
Ozinga, yani Ozan Çolakoğlu’nun prodüktörlüğünü yaptığı teklideki şarkının söz ve müziği de doğal olarak Gülşen’e ait. Zaten şarkının her kelimesi, her notası da Gülşen’in elinden çıktığını hissettiriyor. Neyse ki Röya, şarkı söyleme biçimi ve ses rengi ile Gülşen’i anımsatmıyor (geri vokalde Gülşen’in sesi kendini fark ettiriyor olsa bile.) Farklı ses renginin de avantajıyla şarkıyı bir Gülşen şarkısı olmaktan çıkaran Röya’nın Türkiye Türkçesini kullanmadaki başarısı da bu şarkıyla bir kez daha görülüyor.
Gezi direnişi günlerinin en çok kullanılan kalıplarından biri olan “kesin bilgi yayılsın”ı bir pop şarkısının içinde bu şekilde duymak sizi kızdırır mı gülümsetir mi; nereden baktığınıza bağlı olarak değişir. Ama pop tam da böyle bir şey değil midir zaten? Etrafta olan biten, söylenen, konuşulan, yaşanan ne varsa alır, kullanır, hatta suyunu bile çıkarır. Beni rahatsız etmedi bu yüzden; hatta zekice buldum.
Teklide şarkının “Akustik” ve “Remix” versiyonları da yer alıyor. “Akustik” versiyonun düzenlemesi Emre Bayar tarafından, “Remix” versiyon ise Kaan Gökman tarafından yapılmış. Her iki aranjör de şarkıyı başka türlü bir hale getirme konusunda üzerlerine düşeni yapmışlar ki “farklı versiyon” tabiri çok sıklıkla olmadığı üzere bu teklide karşılığını buluyor.
(22 Aralık 2015 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)
Cansu, teklilerle ilerliyor ama her defasında kendini tekrar etmeden, bir önce yaptığı işin üzerine bir şeyler koyarak emin adımlarla ilerliyor. Geride bırakmaya hazırlandığımız yılın ilk aylarında piyasaya sürülen “Ne Değişti ki?”den sonra bir süre önce de bu defa “Kalbim Kefil” adlı yeni şarkısıyla çıktı karşımıza. Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle yayımlanan şarkının söz ve müziği Cansu’ya, düzenlemesi Fettah Can’a ait.
Başından beri hem yazdığı şarkılar, hem de tertemiz şarkıcılık tekniği ile dikkat çeken Cansu, giderek sesinin rengini ve sınırlarını daha fazla keşfediyor olmalı ki, fark edilir bir karakteristiği oluşmaya başladı. “Kalbim Kefil” bu anlamda hem şarkı yazarı hem de şarkıcı olarak Cansu’yu parlatan bir şarkı. Nihat Odabaşı imzalı klip de, hep görseli kuvvetli klipler çekmeye çabalayan Cansu’yu bu defa daha da fark edilebilir kılacak bir görselliğe sahip.
Bu fark yaratabilme meselesine çok takılıyorum zira pop şarkıları ve şarkıcıları için sıklıkla dile getirilen “hepsi birbirinin aynı” klişesine yer yer hak veriyorum; özellikle de son dönemde. Bu nedenle “Kalbim Kefil” çok alışageldiğimiz kalıplar üzerinden yürüyen bir şarkı olsa da, Cansu’nun bütünde bir fark yaratabilmiş olmasını önemli buluyorum.
Bu arada popüler şarkılarda zaten giderek daha az müzik duyuyor iken, radyoların dayatmasıyla bir alışkanlık haline getirilen “intro”suz şarkı modasına bir aranjör olarak Fettah Can’ın da kapılmış olmasını (hem kendi şarkısında, hem de bu şarkıda görüldüğü üzere) yadırgadığımı söylemem lazım. Fettan Can öncelikle bir besteci çünkü ve “intro” melodisi yazmaktan illa ki aciz değildir.
(22 Aralık 2015 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)
Yaz aylarına “Delirme” teklisi ile geçiren Fettah Can, 2015’i “Yalan Bu Dünya” adı verilmiş ikinci bir tekli ile kapatıyor. Sözü, müziği ve düzenlemesi Fettah Can’a ait bu yeni şarkı Dokuz Sekiz Müzik etiketiyle dijital platformlarda satışa sunuldu.
Ben çok sevdim “Yalan Bu Dünya”yı. Alışageldiğimiz Fettah Can şarkıları arasında farklı bir yerde duracak bir şarkı bu. Zira alışageldiğimiz Fettah Can şarkılarının benzerleri o kadar çok yapılmaya başlandı ki son dönemde, kendi adıma gerçekten sıkıldım.
“Yalan Bu Dünya”, efkârlı bir şarkı. Haliyle benim yaşımdakilere daha fazla dokunabilecek de bir şarkı. Hafif alaturka ama istense ağır alaturka da olabilirmiş. Hani ‘80’lerde olsaydık bir Adnan Şenses, bir Muazzez Abacı’nın sesinden bu şarkıyı duymak şaşırtıcı olmayabilir, hatta çok güzel de olabilirdi. Ancak Fettah Can, Erkin Korayvari bir düzenlemeyi tercih etmiş. İyi de olmuş. Şarkı bu haliyle Fettah Can’ın sesine gayet yakışmış.
Bu arada şarkının A kısmının melodisi, Sadık Karan’ın “Aman” adlı şarkısının A kısmı ile çok benzer yürüyor. Fettah Can intihale ihtiyaç duyacak bir besteci olmadığına göre buna talihsiz bir tesadüf demek lazım herhalde.
Bir pop-star çizgisinde yürümeden, kendi şarkıları ve mütevazı duruşuyla bir pop-star kadar etki bırakabilmiş ender isimlerden biri Fettah Can. Çok güçlü bir ses, çok etkileyici bir fizik her zaman tek doğru formül değil çünkü. İtiraf edeyim ki şarkıcılık macerasının bu kadar uzun süreceğini ve bu kadar etkili olabileceğini de ben kendi adıma hiç öngörmemiştim. Ama insanlar besteci Fettah Can kadar şarkıcı Fettah Can’ı da sevdiler. Eh, bu da az şey değil.
Bu şarkı, “Anason” gibi, “Saki” gibi kimi efkârlı şarkıları bağrına basarak beni şaşırtmış genç dinleyiciye ne kadar dokunur onu bilemem ama ben dinlerken eşlik eder, kadehi kadehe vururum, orası kesin.
(10 Aralık 2015 tarihinde Hayat Müzik'te yayımlanmıştır.)
Yorumcu olmak, stüdyo şarkıcısı olmak, sahne şarkıcısı olmak hep başka başka şeyler… “Entertainer” (yani eğlendirici) olmaksa başka bir meziyet. Kötü şarkıcıdan da iyi “entertainer” olabilir mesela; örnekleri çoktur. Bununla beraber iyi şarkıcı olmak “entertainer” olmaya yetmez.
Kabul etmeli ki Cenk Eren, memleketin en iyi “entertainer”larından biri. Bir dönem sahnelerde fırtınalar estiren nice isim şimdilerde hemen hiç iş yapmazken, Cenk Eren’in yıllardır ve hâlâ bu işi hakkıyla yapıyor olması hafife alınacak bir şey değil. Üstelik Cenk Eren iyi de şarkı söyleyebilen bir “entertainer”. Son albümüyle bunu bir kez daha kanıtlıyor.
İlk albümü “…Ve Cenk Eren” yayımlandığında takvimler 1995 yılını gösteriyordu. Herkes onun sahnesinden bahsederken, albümü pek ilgi görmemişti. 2000 yılında “Gözlerin” adlı ikinci albümünde albüme adını veren şarkı ve Nükhet Duru ile düet yaptığı “Deli Gönlüm” dikkat çekti. Aslında Cenk’in şarkıcılıkta yol almasında Nükhet Duru’yla 2002’de başlayan ve yıllar süren ortak sahne çalışmalarının payı büyük oldu. Nitekim 2003’de piyasaya çıkan “Kader Çıkmazı” adlı üçüncü albümden sonra, 2004’de bu defa Nükhet Duru ile birlikte “Muhteşem İkili” adlı albüme imza attı. 2006’da yayımlanan “Kiraz Mevsimi” ise onun en iyi albümü oldu. “İnce Saz” başta olmak üzere “Kiraz Mevsimi”, “Cancağızım” ve “Sarı Sonbahar” gibi olgun ve demlenmelik şarkılar sesinde çok doğru tınlıyordu çünkü.
2009 çıkışlı “Dönüm Noktam” albümü ve 2012’de yayımlanan “Kasetimi Al” adlı mini albümü “Kiraz Mevsimi” albümünün etkisini devam ettiremedi. 2014’de piyasaya sürülen “Az Zehir Az Bal” teklisi de öyle. Ve 2015’in bitmesine çok az kala Şafak Karaman Production etiketiyle Cenk Eren’in yeni albümü “Repertuvar – Tanju Okan Şarkıları” yayımlandı.
Bir kere şunu söylemek lazım ki, bir tek şarkıcının şarkılarından oluşan bir albüm yapmak (saygı albümleri bir kenara) epeyce riskli bir iş. Çok sık da yapılmıyor zaten. Bu konuda ilk aklıma gelenler İpek Açar’ın “Kayahan Şarkıları” albümü ile Mine Geçili’nin “Bir Ömrün Şarkıları” adlı Zeki Müren şarkıları albümü. Her ikisinde de bir erkek şarkıcı ve bestecinin şarkılarını bir kadın solist seslendiriyordu. Buradaysa durum daha farklı… Tanju Okan bir besteci değil, bir yorumcu ve üstelik çok da baskın karakteristiği olan, nevi şahsına münhasır bir yorumcu. Dolayısıyla daha albümü dinlemeden ilk sorunuz “Bu albüm ne kadar iyi olabilir ki?” oluyor.
Ama olmuş. Hem de beklenmedik derecede iyi olmuş. Bunda şarkıların orijinal versiyonlarındaki ruhu hiç bozmadan bugüne aktarabilmiş aranjör Sarp Özdemiroğlu’nun payı büyük. Bu şarkıların bazılarını Tanju Okan’ın Atilla Özdemiroğlu düzenlemeleriyle plağa okuduğu düşünülürse, babadan oğula geçen mirasa özenle sahip çıkmış Sarp Özdemiroğlu. Birçok aranjörün sıklıkla düştüğü hataya düşüp, eski şarkıları yeniden ele alırken kendi imzasını atma uğruna şarkıları ters yüz etmeye, trafiklerini, “intro”larını değiştirmeye yeltenmemiş. Göksel’in benzer albümlerinden de bildiğimiz üzere Sarp Özdemiroğlu bu ülkede bu işi en iyi yapan aranjörlerden biri.
Albümün başarısındaki diğer paysa elbette Cenk Eren’in. O kadar doğru ve iyi söylemiş ki bu yadigâr şarkıları, hiç yüzünüzü buruşturmadan, “Keşke bunu da söylemeseymiş,” demeden dinleyebiliyorsunuz albümü başından sonuna dek. Eh, zaten ortada zamanında çok sevilmiş, çok dinlenmiş, bugün hâla bilinen ve sevilen şarkılar var. Haliyle ticari olarak da şansı yüksek bir iş söz konusu.
Albüm, Tanju Okan’ın az bilinen şarkılarından biri olan “İki Yabancı” ile başlıyor. Bu şarkının aynı adlı diğer versiyonu, yani sözlerini Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı ve Ajda Pekkan’ın söylediği versiyonu bilinir. Oysa Fikret Şeneş’in yazdığı ve Tanju Okan’ın seslendirdiği bu sözler, Şeneş’in yazdığı ilk Türkçe şarkı sözü olması nedeniyle de ayrıca kıymetlidir.
Tanju Okan’ın en çok bilinen şarkısı “Kadınım” ise ikinci sırada karşımıza çıkıyor. Albümün ilk klip şarkısı olarak da bu şarkı seçildi. Şöyle bir dönüp bakınca, yakın geçmişte bu şarkıyı Teoman, Yaşar ve Mehmet Erdem’in de seslendirdiğini hatırlıyoruz. Normal şartlarda bu kadar rağbet görmüş, deyim yerindeyse yıpratılmış bir şarkıyı çıkış şarkısı olarak seçmek hata olabilirdi. Ama Cenk Eren’in yorumu ve şarkının bu düzenlemesi ortada şüphe bırakmıyor. Yeri gelmişken, bu şarkının olağanüstü güzel sözleri için Mehmet Teoman’ı ne kadar yere göğe sığdıramasak az.
Moustaki’nin dünyaca meşhur “Le Meteque”inden Nino Varon marifetiyle Türkçeleştirilmiş “Hasret” de bir başka aranjman klasiği olmasının yanı sıra Tanju Okan’ın da dillerden hiç düşmemiş şarkılarından biri. “Deniz ve Mehtap” ise yıllardır hep Tanju Okan’la birlikte anılır ama aslında Okan bu şarkıyı hiç plağa okumamış, sadece Fakir Bir Kız Sevdim adlı Yeşilçam filminde ve de çok kez televizyonda, sahnede seslendirmiştir. İnternette Tanju Okan adıyla yüklenmiş sayısız video var ama çoğunu söyleyen aslında Tanju Okan değil.
Tanju Okan deyince akla gelen ilk şeylerden biri de hiç kuşkusuz onun içkili, meyhaneli, kafa çekmeli şarkılarıdır. Bu albümde “Öyle Sarhoş Olsam ki”, “Kadehi Şişeyi Kırarım Bugün” ve “Şerefe” ile sınırlı tutulmuş bu şarkılar. Buna karşın Okan’ın inceden arabeske meylettiği “Kemancı” ve “Deli Gibi Sevdim” de aynı etkiyi yaratan cinsten şarkılar. “Gözünde Yaşlarla” ise yine 70’lerden sıkı bir aşk şarkısı.
Albümün Cem Bayoğlu imzalı fotoğrafları ve Göknil Mustafa imzalı kartonet tasarımı da işin ağırlığını ve zarafetini doğru yansıtacak nitelikte.
Bu şarkıları kim söylese risk alacaktı. Ancak Cenk Eren yukarıda da bahsi geçtiği üzere, olgun ve demlenmelik şarkılarda (en azından albümlerinde) genç ve hareketli, piyasa işi şarkılarda olduğundan çok daha fazla etki yaratabiliyor. Bu nedenle de bu proje onunla çok doğru örtüşmüş. Daha piyasaya çıkalı kısa bir süre olmasına rağmen, son zamanların en çok satan albümü olması boşuna değil. Bu sebeple, prodüktör Şafak Karaman da dahil olmak üzere, emeği geçen herkesi tebrik etmek lazım.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.