Trajik bir hayat hikâyesi… Etkileyici sesi, çarpıcı
fiziğiyle kendine baktıran, izleten, büyülü bir kadın… Dünya çapında bir
şöhret, milyonlar satan plaklar, ihtişam, para, tutkulu ama hep fırtınalı
aşklar, hayran bakışlar ve çılgınca alkışlar içinde yaşanan çaresiz bir
yalnızlık, güçlü görüntüsünün ardında, zaafları ve yoksunluklarıyla hayata
tutunmaya çabalayan ve bunu başaramayacağını anladığında hayatına kendi
isteğiyle son veren bir kadın.
Beş yılı aşkın bir süredir müzik ve eğlence sektöründe
alternatif organizasyonlar düzenleyen, konser ve etkinlik sponsorluklarıyla
zaten giderek daralmakta olan sektöre ciddi anlamda destek veren İstanbul Blue
Night oluşumu, 2016 yılında Sony Müzik bünyesinde İstanbul Blue Night Records
markasını hayata geçirdi. Bu marka müzik sektörüne daha önce denenmemiş bir
yöntemle giriş yaptı ve hız kesmeden de devam ediyor.
Dört yıl önce onu nasıl tanıdıysak, yine öyle. Stilize
giyimi, tarzı, zengin lügati, esprili ve şairane cümleleriyle nevi şahsına
münhasır bir genç adam. Sadece yeni albümüne değil, dünyaya, ülkeye ve müziğin
dışında (kendi deyimiyle) “icracısı” olduğu başka sanat dallarına dair de
konuşuyoruz.
1996 yılında ilk albümü “Divane” ile karşımıza çıktığında,
elinde gitarıyla şiirli aşk şarkıları söyleyen genç adamın popüler müziğin
kalıcı isimlerinden biri olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk.
“Albüm için stüdyoya
girdiğimde 25 yaşında bir çocuktum zaten. 23 yaşında kurduğum hayal, 25 yaşımda
gerçek oldu. 26 yaşımda da albüm çıktı. O yaşlarda zaten her şeyi hayal olarak
yaşıyorsun. Bir plan programın yok ki. Geldiği gibi yaşıyorduk hayatı. Belki o
yüzden bu kadar güzel ve serbestçe yapılabiliyordu her şey,” diyerek anlatıyor
o günleri Yaşar.
Müzikte 20 yılını geride bırakan Yaşar’la önümüzdeki
günlerde piyasaya çıkacak yeni albümünü ve müzik yolculuğunu konuştuk.
Yıllardır yazar dururuz, Türkiye’de eski katalog albümleri
piyasaya yeniden sürmek başlı başına bir derttir, sıkıntıdır diye. Kapanan
firmalar, devredilmiş haklar, çoktan vefat etmiş müzisyenlerin varislerinin
ellerindeki mirası sadece “mal” olarak görmeleri, öte yandan bir türlü
yeterince etkin olamayan müzik meslek birlikleri derken boğulur gidersiniz
sorunların içinde. En azından yıllardır böyle idi. Şimdi durum farklı mı? Pek
değil. Ama tüm bunlara rağmen artık daha fazla eski katalog albüme ulaşmak
mümkün. Üstelik dijital platformlarda görünmeye başlayan bu tip albümlerin
bazıları plak baskıları ile de rafa çıkıyor yavaş yavaş.
Bir yılı daha geride bırakırken geleneksel yıl dökümü
listemizi yapalım istedim. Yine tarihe not düşmek adına, 2016 yılında orada
burada, televizyonda, radyoda, internette, gittiğimiz mekânlarda, geçtiğimiz
sokaklarda kulağımıza en çok çalınan, sevdiğimiz ya da sevmediğimiz ama en çok
maruz kaldığımız şarkıların 40’ını bir listede topladım. Bu bir “en iyiler”
listesi değil. Resmi verilere dayanan bir liste de değil. Sadece kişisel
gözlemlerimle oluşturduğum, tartışmaya açık bir liste. (Liste, şarkıları söyleyenlerin
isimlerine göre alfabetik olarak sıralanmıştır.) (Bu cümlenin üzerini tıklayarak şarkıları listedeki sırayla YouTube oynatma listesinden izleyebilir / dinleyebilirsiniz.)
1.Ayla Çelik – “Bağdat”
2.Ayşegül Aldinç Feat. Gökhan Türkmen – “Durum
Leyla”
(23 Aralık 2016 tarihinde www.hayatmuzik.com 'da yayımlanmıştır.)
“Müzik iyileştirir” gibi bin yıldır bilinen bir gerçeği durup durup dillendirmemiz gerekiyor bu sıralar. Ne kadar dillendirsek az geliyor. Her gün yeni yasla, acıyla uyanıyoruz çünkü ve yeri geliyor bırakın konserlere filan gitmeyi, albüm satın almayı, içimizden müzik dinlemek bile gelmiyor.
Böyle zamanların şarkıları vardır oysa. Bu topraklarda yakılmış ağıtları, söylenmiş türküleri filan koyun bir kenara, her birimizin kişisel tarihinde zor zamanlarımızda sırtımızı yaslayıp güç aldığımız, omuz aldığımız şarkılar vardır.
Benim için Sertab Erener’in “Rüya”sı böyledir mesela. Aşkın Nur Yengi’nin “Karanfil”i, Levent Yüksel’in “Hayat Zaten Zor”u, Işın Karaca’nın “Yetinmeyi Bilir misin?”i, Nazan Öncel’in “Gidelim Buralardan”ı böyledir. Her biri bir zor zamanın sığınağı olmuştur.
Bunları anlatmamın sebebi, bugünlerde böylesi bir şarkıyla karşılaşmam. Yazılmıyor artık böyle şarkılar kolay kolay. Başka bir dil, başka bir jargon hâkim artık müziğe (en azından popüler müziğe.) İşte Cansu Kurtçu o atarlı giderli lügatin dışına çıkmış ve bir “zor zamanlar” şarkısı yazmış. İyi ki yapmış çünkü müziğin iyileştirdiğine, iyileştireceğine dair inancımızı tazelemeye ihtiyacımız had safhada yukarıda da anlattığım üzere.
Cansu’nun sözlerini yazdığı ve bestesini Fettah Can’la birlikte yaptığı “Deligül”ün düzenlemesi Çağrı Telkıvıran’a ait. Geçtiğimiz günlerde Poll Production etiketiyle yayımlanan şarkıyı Cansu bir sürpriz yaparak Berkay ile birlikte seslendirmiş.
Yukarıda bahsi geçen şarkılardan, “Karanfil”den, “Tuana”dan, “Düş Bahçeleri”nden, hâsılı ‘90’ların o saf, naif ve umutlu ruh halinden esintiler var “Deligül”de. Hem sözlerinde, hem de melodik yapısında var bu. “Beklediğine değecek günler olmalı” diyor şarkıda Cansu ve Berkay. Her şeye rağmen bunu diyebilmek lazım galiba.
Ben çok bayılmasam da Berkay’ın pop kulvarının arabeske yakın duran tarafında kendine has stiliyle bir marka yarattığını kabul etmek lazım. Bu şarkı onu bulunduğu kulvarın dışına çıkarması açısından enteresan olduğu kadar Cansu ile yakaladıkları uyum da şaşırtıyor dinleyeni. Belki bir ters köşe bu. Öyle ya, hepimiz Cansu’nun Fettah Can’la bir düet yapmasını beklerdik doğal olarak. Ben şahsen Cansu ve Berkay’ı ilk bakışta yakıştıramayabilirdim ama yakışmışlar ne yalan söyleyeyim.
“Sen beni unutamazsın” gibi şarkılarda çokça kullanılmış bir klişeden yeni bir şarkı çıkarmak bir yandan garantili bir iş gibi görünse de, bir yandan da zor tabii. Hele ki Emre Aydın gibi son yıllarda kendini de tekrar eder hale gelmiş bir şarkı yazarı yapacaksa bu işi.
Ama yapmış ve sonuç hiç de fena olmamış. Popun etrafımızda olan biten her şey gibi mevsimlere göre de şekillendiği gerçeğinden yola çıkarsak, “Sen Beni Unutamazsın” tam da bu mevsimin, bu ayların şarkısı olmuş her şeyden önce. Yağmurlu, soğuk, akşam erken indiği, günlerin geç aydığı sonbahar-kış sezonu için biçilmiş kaftan. Şarkı geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. Söz ve müziği Emre Aydın’a ait şarkının düzenlemesi Tuna Velibaşoğlu tarafından yapılmış.
Emre Aydın melodilerinin ve sesinin yarattığı atmosferin zaten başından beri hep böyle bir havası vardı ama bu şarkıda doz doğru tutturulmuş. Etkili bir melodi, şimdilerde şarkılarda pek de duyamadığımız türden içli, hisli cümleler barındıran, yer yer slogan gücünde sözlerle hoş, romantik, bununla birlikte aranjör Tuna Velibaşoğlu’nun şarkıda kemanları kullanırken elini hiç mi hiç korkak alıştırmamasına rağmen hüznü ağdalayamayan, macunlamayan bir şarkı “Sen Beni Unutamazsın”.
İnkâr edemeyeceğim ki Emre Aydın’ın sesini sevenlerdenim. Fazla “ağlak” ya da fazla “rock” olmasına gerek yok. Tam da bu dozda sevdik çünkü bir Aydın’ı yıllar önce. Bu anlamda bu şarkının benim gibi düşünenleri memnun edeceğini düşünüyorum.
Yavuz Hakan Tok Müzik Yazarı / Eleştirmen / Arşivci
2001 yılında Bir Zamanlar adlı internet sitesinde müzik yazıları yazmaya başladı. Yanı sıra yazıları, Zip İstanbul, Koara, İkinci Kanal, Caretta, Mezun Life, Popüler Tarih dergilerinde, Bugün gazetesi ve Milliyet gazetesinde yayımlandı.